-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

ads
» » Kaza ve Kadere iman

ads
ads

Kadere iman

Sual: Kadere iman ne demektir? Kader inkâr edilebilir mi?
CEVAP
İmanın altıncı şartı, kadere, hayır ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna imandır. Amentü’deki, (Ve bil kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ) ifadesi, kaderin, hayır ve şerlerin hepsinin Allahü teâlâdan olduğuna iman etmeyi bildirmektedir.

İnsanlara gelen hayır ve şer, fayda ve zarar, kazanç ve ziyanların hepsi, Allahü teâlânın takdir etmesi iledir. Kader, lügatte, bir çokluğu ölçmek, hüküm ve emir demektir. Çokluk ve büyüklük manasına da gelir. Allahü teâlânın, bir şeyin varlığını ezelde dilemesine kader denilmiştir. Kaderin, yani varlığı dilenilen şeyin var olmasına Kaza denir. Kaza ve kader kelimeleri, birbirinin yerine de kullanılır. Buna göre kaza demek, ezelden ebede kadar yaratılacak şeyleri, Allahü teâlânın ezelde dilemesidir. Bütün bu eşyanın, kazaya uygun olarak, daha az ve daha çok olmayarak yaratılmasına kader denir. Allahü teâlâ, olacak her şeyi ezelde, sonsuz öncelerde, biliyordu. İşte bu bilgisine kaza ve kader denir.

Bütün hayvanların, nebatların, cansız varlıkların [katıların, sıvıların, gazların, yıldızların, moleküllerin, atomların, elektronların, elektro-magnetik dalgaların, kısaca her varlığın hareketi, fizik olayları, kimya tepkimeleri, çekirdek reaksiyonları, enerji alışverişleri, canlılardaki fizyolojik faaliyetler], her şeyin olup olmaması, kulların iyi ve kötü işleri, dünyada ve ahirette, bunların cezasını görmeleri ve her şey, ezelde, Allahü teâlânın ilminde var idi. Bunların hepsini ezelde biliyordu. Ezelden ebede kadar olacak, eşyayı, özellikleri, hareketleri, olayları, ezelde bildiğine uygun olarak yaratmaktadır. İnsanların iyi ve kötü bütün işlerini, Müslüman olmalarını, küfürlerini, istekli ve isteksiz bütün işlerini, Allahü teâlâ yaratmaktadır. Yaratan, yapan yalnız Odur. Sebeplerin meydana getirdiği her şeyi yaratan Odur. Her şeyi bir sebep ile yaratmaktadır.

Mesela, ateş yakıcıdır. Hâlbuki yakan Allahü teâlâdır. Ateşin, yakmakta hiçbir ilgisi yoktur. Fakat, âdeti şöyledir ki, bir şeye ateş dokunmadıkça, yakmayı yaratmaz. [Ateş, tutuşma sıcaklığına kadar ısıtmaktan başka bir şey yapmaz. Organik cisimlerin yapısında bulunan karbona, hidrojene, oksijenle birleşmek ilgisi veren, elektron alışverişlerini sağlayan, ateş değildir. Doğruyu göremeyenler, bunları ateş yapıyor sanır. Yakan, yanma tepkisini yapan, ateş değildir. Oksijen de değildir. Isı da değildir. Elektron alışverişi de değildir. Yakan, yalnız Allahü teâlâdır. Bunların hepsini, yanmak için sebep olarak yaratmıştır. Bilgisi olmayan kimse, ateş yakıyor sanır. İlkokulu bitiren bir kimse, (ateş yakıyor) sözünü beğenmez. Hava yakıyor der. Ortaokulu bitiren de, bunu kabul etmez. Havadaki oksijen yakıyor der. Liseyi bitiren, yakıcılık oksijene mahsus değildir. Her elektron çeken element yakıcıdır der. Üniversiteli ise, madde ile birlikte enerjiyi de hesaba katar. Görülüyor ki, ilim ilerledikçe, işin içyüzüne yaklaşılmakta, sebep sanılan şeylerin arkasında, daha nice sebeplerin bulunduğu anlaşılmaktadır.

İlmin, fennin en yüksek derecesinde bulunan, hakikatleri tam gören Peygamberler ve O büyüklerin izinde giderek, ilim deryalarından damlalara kavuşan İslam âlimleri, bugün yakıcı, yapıcı sanılan şeylerin, aciz, zavallı birer vasıta ve mahlûk olduklarını, hakiki yapıcının, yaratıcının sebepler değil, Allahü teâlâ olduğunu bildiriyor.] Yakıcı, Allahü teâlâdır. Ateşsiz de yakar. Fakat, ateş ile yakmak âdetidir. Yakmak istemezse, ateş içinde yakmaz. İbrahim aleyhisselamı ateşte yakmadı. Onu çok sevdiği için, âdetini bozdu. [Nitekim ateşin yakmasını önleyen maddeler de yaratmıştır. Bu maddeleri, kimyagerler bulmaktadır.]

Allahü teâlâ dileseydi, her şeyi sebepsiz yaratırdı. Ateşsiz yakardı. Yemeden doyururdu. Tayyaresiz uçururdu. Radyosuz, uzaktan duyururdu. Fakat lütuf ederek, kullarına iyilik ederek, her şeyi yaratmasını bir sebebe bağladı. Belirli şeyleri, belli sebeplerle yaratmayı diledi. İşlerini, sebeplerin altına gizledi. Kudretini sebepler altında sakladı. Onun bir şeyi yaratmasını isteyen, o şeyin sebebine yapışır, o şeye kavuşur. [Lambayı yakmak isteyen, kibrit kullanır. Zeytinyağı çıkarmak isteyen, baskı aleti kullanır. Başı ağrıyan, aspirin kullanır. Cennete gidip, sonsuz nimetlere kavuşmak isteyen, İslamiyet'e uyar. Kendini tabanca ile vuran ölür. Zehir içen ölür. Terli iken su içen, hasta olur. Günah işleyen, imanını gideren de, Cehenneme gider. Herkes, hangi sebebe başvurursa, o sebebin vasıta kılındığı şeye kavuşur. Müslüman kitaplarını okuyan, Müslümanlığı öğrenir, sever, Müslüman olur. Dinsizlerin arasında yaşayan, onların sözlerini dinleyen, din cahili olur. Din cahillerinin çoğu kâfir olur. İnsan hangi yerin vasıtasına binerse, oraya gider.]

Kader hakkında birçok âyet-i kerime vardır. Birkaçının meali şöyledir:
(Yaptıkları küçük büyük her şey, satır satır kitaplarda yazılmıştır.) [Kamer 52, 53]

(Her ümmetin bir eceli vardır, gelince ne bir an geri kalır, ne de bir an ileri gider.) [Araf 34]

(Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey, Ondan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyüğü de, apaçık kitaptadır.) [Sebe 3]

(Bir canlıya verilen ömür ve ömrünün azaltılması da mutlaka bir kitaptadır.) [Fatır 11]

Peygamber efendimiz, bu âyet-i kerimeleri açıklamıştır. Kadere inanmak, imanın altı şartından biridir.

Kaderi yaratan Allahü teâlâdır. Her şeyi yaratan Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, kullarının iyilik mi kötülük mü işleyeceklerini, Cehennemlik mi, Cennetlik mi olduklarını elbette bilir, bildiğini yazıyor. Yoksa yazdığı için kul öyle yapmak zorunda kalmıyor. Cebriye zorla Allah yaptırır der, Mutezile ise Allah’ın kaderini inkâr eder.İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bütün işler Allahü teâlâdandır; hayır olanı da şer olanı da.) [Taberani]

(Denge, Rahman olan Allahü teâlânın elindedir. Kimini yükseltir, kimini alçaltır.) [Bezzar]

İrade-i cüziyye nedir

Sual: Hayır ve şer Allah’tan olduğuna göre, irade-i cüziyyenin yeri nedir?
CEVAP
Akıl, din bilgilerinden bazılarını anlayamaz. Eğer anlasaydı, Peygamberlere lüzum kalmazdı.

İnsanların işlerini, hareketlerini de Allahü teâlâ yaratmaktadır. İşleri zorla da yaptırmıyor. Zorla yaptırılan iş için hesaba çekmek de zulüm olur. Allahü teâlâ zulüm yapmaz.

İnsanların işlerinin bir titreme gibi cebren yapılmadığı da meydandadır. İnsanda tam ihtiyar ve tam cebir olmadığı için, insanın hareketleri, bu ikisinin arasında hâsıl olmaktadır.

Her şeyi ve insanların iyi, kötü her işini Allahü teâlâ yaratıyor ise de, insanlara irade-i cüziyye vermiştir. İrade-i cüziyye insandan meydana gelir; fakat insan bunu yarattı denilemez.

Allahü teâlâ, insanın ihtiyari hareketini yaratmak için, insanın iradesini sebep kılmıştır. Bu şart olmasa da yaratır. Fakat bu şart ile, bu sebep ile yaratması âdetidir. Peygamberlerinde ve Evliyasında bu âdetini bozarak sebepsiz de yaratır. Yarattığı çok görülmüştür.

İnsanın işleri ezeldeki takdir ile meydana geliyor ise de, meydana gelmeleri için, önce kul irade-i cüziyyesini kullanmaktadır. İşin yapılmasını veya yapılmamasını istemektedir.

İnsanın işlerini Allahü teâlânın ezelde takdir etmesi demek, insanın neleri irade edeceğini bilmesi ve dilemesi demektir. Bunları levh-i mahfuz’da yazmıştır. Böyle olduğu için, kulun mecbur olması gerekmez.

Takvimlere, bir sene içinde güneşin ne zaman doğup, ne zaman batacağı, hesaplanarak yazılmıştır. Güneş, takvimde bildirilen saatlerde doğup batar. Güneş, takvime öyle yazıldı diye bilinen saatlerde doğup batmaz. Takvime yazılması, güneşin doğmasına ve batmasına tesir etmez.

İşte Allahü teâlânın da, ezelî ilmiyle, kulların kendi istekleri ile günah veya sevap işleyeceklerini bilmesi, kulların işlerine cebri bir müdahale değildir.

Bir kimse, birinin bir günde yapacağı şeyleri bilse ve bunları yapmasını irade etse ve hepsini bir kâğıda yazsa, bunları yapacak olan kimse, o kimsenin mecburu olmaz.

(Yapacaklarımı biliyordun ve yapılmasını istedin ve kâğıda yazdın. O halde, bunları sen yaptın) da diyemez. Çünkü bunları kendi iradesi ile ve kendisi yapmıştır. O kimsenin bildiği ve dilediği ve yazdığı için yapmamıştır.

Allahü teâlânın ezelde bilmesi ve dilemesi ve levh-i mahfuza yazması da, insanları mecbur etmek olmaz. Evet, ezelde, levh-i mahfuza yazmıştır. Kulun yapacağını bildiği için, yapılmasını irade etmiştir. Allahü teâlânın ezeldeki bilgisi, kulun kendi iradesi ile yapacağı işe bağlıdır. Kulun işi de, Allahü teâlânın bu ilmi ve iradesi ile ve yaratması ile meydana gelmektedir. Kul, iradesini kullanmazsa, Allahü teâlâ, kulun iradesini kullanmayacağını ezelde bilir ve bildiği için irade etmez ve yaratmaz.

İnsanların iradesi olmasaydı da, insanların işleri yalnız Allahü teâlânın iradesi ile yaratılsaydı, insanlar mecburdur denilirdi.

İnsan, irade-i cüziyyesini kullanarak iyilik yaratılmasını isterse sevap, kötülük yaratılmasını isterse günah kazanır. İnsan günah işlerse cezasını, sevap işlerse mükâfatını görür. Yani Allahü teâlâ hiç kimseye zorla günah işletmez.

İnsan, irade-i cüziyye ile yaptığı işleri kendi yaratmıyor. Bu işlerin, hayrın ve şerrin yaratıcısı yalnız Allahü teâlâdır.

Kulun ihtiyarı
Sual: (Kulun ihtiyarı zayıftır) ne demektir?
CEVAP
İhtiyar, beğenmek, seçmek demektir. İnsan bir şey yapacağı zaman, önce bunu ihtiyar eder, seçer, irade eder, ister. Sonra yapar. Bundan dolayı, kul, iş yapmakta mecbur değildir. İster yapar, istemezse yapmaz. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kulun ihtiyarı, Allahü teâlânın ihtiyarına göre zayıftır denirse, doğrudur. Eğer, emir ve yasaklara uymaya gücü yetmez anlamında olursa yanlış olur. Çünkü kullara gücü yetmeyecek şey emredilmemiştir. (1/266)

Allah'ın dediği olur
Sual: Bazı dükkân ve minibüslerde, (Allah'ın dediği olur) yazısını görüyoruz. Bu ne demektir? Mesela patronun koltuğunun arkasında böyle yazılı levha var. Patron elini masaya vurup, (Burada benim dediğim olur) diyor. Orada kimin dediği oluyor? Eğer hep Allah'ın dediği oluyorsa, toplumda niye kötülük oluyor?
CEVAP
Kaza ve kader meselesi iyi bilinmezse bu konuyu anlamak zor olur. Bilinirse rahat anlaşılır.

Allahü teâlâ, toplumdaki her kötülüğe mani olursa, insanların işlerine müdahale etmiş olur. İnsanları günah ve sevab işleyecek vasıfta yaratmıştır. Dileseydi, insanı da melek gibi yaratır, insan da günah işlemezdi. İnsana irade-i cüz’iyye vermiş, günah ve sevab işlemekte serbest bırakmıştır. Serbest bırakmasaydı, kul ahirette, (Ya Rabbi, bu günahları sen bana zorla işlettin, benim bunda suçum yoktur) derdi. Kul iradesinde serbest olunca, böyle bir mazeret ileri süremez. Herkes bir imtihandan geçiyor. Toplumun işlediği kötülüklere mani olunursa, herkes robot gibi olur, iyi ile kötü belli olmaz.

Muhammed Masum hazretleri buyuruyor ki: İnsanın yapmak istediği işi, Allahü teâlâ da dilerse, o şeyi yaratır. İnsanların yaptığı her hareket, her iş, insanın kesbi ve Allahü teâlânın yaratmasıyladır. İnsan ister, Allah da yaratır.

Her şeyi ve insanların iyi, kötü her işini, Allahü teâlâ yaratıyorsa da, insanlara (İrade-i cüz’iyye) vermiştir. İnsan iyi veya kötü işlerini bu irade-i cüz’iyye ile yapıyor. İnsan, irade-i cüz’iyyesini kullanarak iyilik yaratılmasını isterse sevab, kötülük yaratılmasını isterse günah kazanır. İnsan günah işlerse cezasını, sevab işlerse mükâfatını görür. Yani Allahü teâlâ hiç kimseye zorla günah işletmez.

İnsan yapısı işler
Sual: Bir yerde okudum, büyük bir zat, (Arapçayı Allah yaptı, diğer dilleri insanlar yaptı) diyor. Diğer dilleri insanların yapması, bana tuhaf geldi. Her şeyi Allah yaratmıyor mu?
CEVAP
Bu tuhaflık, kaderi iyi bilmemekten ileri geliyor. Evet, her şeyi yaratan Allahü teâlâdır. Ancak insanlara irade-i cüz’iyye vermiştir. Bir insan günah işlerse, kendi hür iradesiyle işlemiş olur, (Allah yaptırdı) denmez. (Her şeyi Allah zorla yaptırıyor) demek Cebriyye denilen bid’at fırkasının görüşüdür. Selefiler de, bu görüştedir. Selefiler, (“Bir cani, yedi kişiyi öldürdü” demek şirktir. Çünkü Kur’anda herkesi öldürenin Allah olduğu yazılıdır) diyorlar. İnsanı iradesiz bir robota benzetiyorlar.

Fabrikada yapılan aletler bozulunca, (İnsan yapısı bu, bozulur elbette) deniyor. İnsanın yaptığı aletlere, (İnsan yapısı) demenin mahzuru olmaz. İnsanlar, kendi istekleriyle bir şeyler yapıyorlar ki, Allah indinde sorumlu oluyorlar. Allah zorla yaptırsaydı sorumlu olmazlardı.

Allah'ın yaptığı kanunlar gibi, beşerin yaptığı kanunlar da olur. (Bu anayasayı, bu kanunları insanlar yaptı) demekte, dinen bir mahzur olmadığı gibi, (Arapçayı, İslam harflerini Allah yaptı, diğer dilleri ve yazıları insanlar yaptı) demekte de, dinen bir mahzur olmaz.

Hayır da, şer de Allah’tandır

Sual: (Hayır Allah’tan ama şer Allah’tan değil. Şerri insan kendisi yaratır. Bunlar, şerrin Allah’tan olduğu inancını bir de Amentü’ye dâhil etmişler. Âyet ve hadiste böyle bir şey yok) deniyor. Lütfen bu konuyu âyet ve hadislerle açıklayın.
CEVAP
Kur’an-ı kerimde de, hadis-i şeriflerde de hayrın ve şerrin Allah’tan olduğu açıkça bildiriliyor. Şimdiye kadar gelen istisnasız bütün İslam âlimleri, (Hayır da şer de Allah’tan) demişlerdir. Şerrin Allah’tan olmadığı inancı Hristiyanlık ile Mutezile ve bazı sapık fırkaların görüşüdür. Hiçbir Ehl-i sünnet âlimi şer Allah’tan değildir dememiştir. Çünkü hiçbir âlim, Kur’an ve hadise aykırı konuşmaz. Kul kendi kaderini yaratamaz. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Lut’un karısının azaba uğramasını takdir ettik.) [Hicr 60] (Yani kaderini öyle kötü yazdık)

(Güzel akıbet takdir ettiklerimiz [kaderi güzel olanlar] Cehennemden uzak tutulur.) [Enbiya 101]

(Eğer Allah insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, şerri de acele verseydi, elbette onların hepsi helak olurdu. Fakat bize kavuşmayı ummayanları [ahireti, dirilmeyi inkâr edenleri] biz, azgınlıkları içinde bocalar bir halde bırakırız.) [Yunus 11]

(Rabbin, kendi istediğini yaratır, dilediğini seçer. Onların seçim hakkı yoktur.) [Kasas 68]

(Her şeyin yaratıcısı Allah’tır.) [Zümer 62, Mümin 62]
Müfessirlerin şahı imam-ı Kadı Beydavi hazretleri bu âyet-i kerimeyi şöyle açıklıyor:
(Hayrı, şerri, imanı, küfrü ve her şeyi yaratan ancak Allahü teâlâdır. Her şey Onun tasarrufu altındadır.)

Peygamber efendimiz, Kur'an-ı kerimdeki imanla ilgili âyetleri açıklayıp buyuruyor ki:
(Allahü teâlâ, “Bana inanıp da kadere, hayır ve şerrin benim takdirimle olduğuna inanmayan, benden başka Rab arasın” buyurdu.) [Şirazi]

(Bir kişi, kaderin, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmadıkça, mümin sayılmaz.) [Tirmizi]

Görülüyor ki, (Hayır da şer de Allah’tandır) inancını Amentü’ye sokan Allah ve Resulüdür.
Cebriye denilen sapık fırka da, bu âyetlere bakınca, (Bize günahları işleten Allah’tır, biz günahlardan sorumlu değiliz) demiştir. Elbette bu da yanlıştır. Ehl-i sünnete göre, insanda irade-i cüziyye vardır. İşlediği günahlardan sorumludur.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İman-küfür, hayır-şer, hidayet-dalalet, taat-günah, Allahü teâlânın yaratması olup, hepsi de Onun takdir ve iradesiyledir. Hak teâlâ sevabı ve günahı kulların ameline bağlı kılmıştır. İnsanı iradesine bırakmış, azabı ve sevabı, iradenin sarfına bağlı kılmıştır ki, buna kesb denir. Kesb, kuldan, yaratmak Allah’tandır. Kesb, kendi irademizle yaptığımız hareketlerdir.

Allahü teâlânın yaratacağı şeyleri ezelde bilmesi, irade sıfatını yok etmediği gibi, kullarının yapacağı şeyleri de ezelde bilmesi, kulların irade ve ihtiyar sahibi olmalarına mani değildir.

Allahü teâlânın emirler, yasaklar koyması, insanda kesb bulunduğu içindir. Eğer kesb olmasaydı, hâşâ bu emir ve yasaklar lüzumsuz olurdu. Azap ve nimet vaadleri hâşâ yanlış olurdu. Peygamberlerin ve kitapların gönderilmesi de yine bu şekilde hâşâ temelinden yersiz bir iş olurdu. Görülüyor ki bu zatın maksadı dinleri temelinden yıkmaktır.

Allahü teâlâ elbette her şeyi bilir
Yukarıda, hayır ve şerrin Allah’tan olduğunu âyet ve hadislerle kısaca ispat etmiştik. Şimdi ise, “Eğer herkesin Cennete veya Cehenneme gideceğini Allah biliyorsa, o zaman bizi niçin sorumlu tutuyor? Nereye gideceğimizi biliyorsa, peki niye bize koskoca Kur’anı gönderdi? Niye emirler ve yasaklar bildirdi? Alın yazısı diye, kader diye bir şey yoktur, herkes kendi kaderini kendisi çizer” savına cevap veriyoruz.

Bu savların hepsinin cevabı Kur’an-ı kerimde vardır. İslam âlimleri açıklamıştır.

Önce şunu soralım:
Bir insanın Cennete mi Cehenneme mi gideceğini Allah bilmez mi? Bilmeyen ilah olur mu hiç? Kur’an-ı kerimdeki o kadar âyetler nasıl inkâr edilir? Bunun maksadı, (Çamur at, tutmazsa da iz bırakır) misali, belki bazı gafilleri avlarım diye böyle desteksiz atıyor.

Kötülükleri yaratan başkası mı?
Mektubat-ı Rabbanide buyuruluyor ki:
İmam-ı a’zam hazretleri, İmam-ı Cafer-i Sadık hazretlerine sordu:
- Allah, insanların istekli işlerini, onların arzusuna mı bırakmıştır?
- Hayır, rübubiyetini [yaratıcılığını ve her istediğini yapmak büyüklüğünü] âciz kullarına bırakmaz.
- O zaman kullarına işleri zorla mı yaptırıyor?
- O âdildir. Kuluna zorla günah işletip, sonra da Cehenneme sokmaz.
- O hâlde, insanların istekli hareketlerini kim yapıyor?
- İşleri, ne insanların arzusuna bırakmış, ne de kimseyi, o işleri yapmaya mecbur bırakmıştır. Yaratmayı kullarına bırakmadığı gibi, zorla da yaptırmaz. İkisi arası olagelmektedir. (1/289)

Mutezile’den Abdülcebbar Hemedani, Ehl-i sünnet âlimlerinden Ebu İshak İsferaini'ye sordu:
- Allah, kötülüğü, günahı istemez ve yaratmaz. Bunları şeytan yaratmıyor mu?
- Hayrı da, şerri de, her şeyi yalnız Allah yaratır. Başkası bir şey yaratamaz.

- Allah kendine isyan edilmesini diler mi?
- Allahü teâlâ, küfrü ve günahları dilemese ve yaratmasa, kul, zorla Ona isyan edebilir mi? Kul, irade-i cüziyyesi ile küfür, günah, kötülük yapmak ister. Allah da dilerse, onun istediğini yaratır.

- Bir kimse hidayet istediği halde, Allah ona hidayet dilemese, ona kötülük etmiş olmaz mı?
- Kulun hakkını vermemeyi dilemez, ama kendi hakkını almayı dilemeyebilir. Zerre kadar iyilik yapana karşılığını verir. Küfürden başka günahların çoğunu da affeder. Küfrü dilemesine gelince, Hak teâlâ âlimdir, ileride olacak her şeyi bilir. Hakîmdir, her şeyin en iyisini yapar. Dilediği kuluna hidayet verir. Sapıklıktan dönmeyeceğini bildiği kulu da sapıklıkta bırakır. Bir âyet meali:
(Dilediğini sapık yolda bırakır, dilediğine de, hidayet eder.) [Fatır 8]

Allahü teâlâ, iyiliği ve kötülüğü, kulların irade etmesi, dilemesi ile yaratır. Kulun iradesi yaratmaya sebeptir. Müminler, irade-i cüziyyeleri ile imanı ve itaati dileyince, Allahü teâlâ da, diler ve yaratır. Kâfir, küfrü ve fâsık, günahı dileyince, O da irade ederse, yaratır. Yalnız kulun dilemesi ile bir şey var olmaz. O da dileyince var olur. Allahü teâlâ dilemedikçe, bir sinek, kanadını kımıldatamaz. İnsanların yaptıkları bütün iyilikler ve kötülükler, hep Onun dilemesi ile oluyor. Kullar bir şey yapmak irade edince, O irade etmezse o iş olmaz. Var olmasını dilemediği şey, var olmaz. Var olursa, gücü yetmemek olur. Allahü teâlânın her şeye gücü yeter.

Nefsimiz yaratıcı değildir
Sual: Ehl-i sünnet kitaplarında, hem hayır şer Allah’tan deniyor, hem de kul işlediği günahlardan sorumlu deniyor. Bu çelişki değil mi? Günahları nefsimiz yaratmıyor mu?
CEVAP
Dinimizde çelişki olmaz. Her şeyin yaratıcısı yalnız Allahü teâlâdır, başka yaratıcı yoktur. Nefsimiz bir şey yaratamaz. Nefsimizi yaratıcı bilmek mutezilenin görüşüdür. Nefsimiz insan ve cin gibi mükellef bir mahlûk bile değildir. İnsan ölünce nefsi yok olacaktır. Mükellef bile olmayan ve yok olup gidecek bir şeye yaratıcı demek ne kadar yanlıştır. İmanın altı esasından biri de, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır. Buna inanmayan Müslüman olamaz.

Resulullahın vârisleri olan Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Her şeyi yaratan, terbiye eden, yetiştiren, her iyiliği yaptıran, gönderen hep Allahü teâlâdır. Kuvvet ve kudret sahibi yalnız Odur. O hatırlatmazsa, kimse, iyilik ve kötülük yapmayı irade, arzu edemez. Kulun iradesinden sonra, O da istemedikçe, kuvvet ve fırsat vermedikçe, hiçbir kimse, hiçbir kimseye, zerre kadar, iyilik ve kötülük yapamaz. Kulun istediği her şeyi, O da irade ederse, dilerse yaratır. Yalnız Onun dilediği olur. İyilik ve kötülük yapmayı, çeşitli sebeplerle hatırlatmaktadır. Merhamet ettiği kulları kötülük yapmak irade edince, O irade etmez ve yaratmaz. İyilik yapmak irade ettikleri zaman, O da irade eder ve yaratır. Böyle kullardan hep iyilik meydana gelir. Gazap ettiği düşmanlarının kötü iradelerinin yaratılmasını, O da irade eder ve yaratır. Bu kötü kullar, iyilik yapmak irade etmedikleri için, bunlardan hep kötülük hasıl olur.

Demek ki, insanlar, bir alet, bir vasıtadır. Kâtibin elindeki kalem gibidir. Şu kadar var ki, kendilerine ihsan edilmiş olan İrade-i cüziyye’lerini kullanarak, iyilik yaratılmasını isteyen, sevap, kötülük yaratılmasını isteyen, günah kazanır. Allahü teâlâ, insanların istekli işlerini onların iradeleri ile yaratmasını ezelde dilemiştir. İşlerin insan iradesi ile yaratılması, ezeldeki ilahi irade ile yaratılması demektir.

Nefsimiz şer işletir
Sual: Şerleri yani kötülükleri nefsimiz işlettiğine göre, (Hayır da, şer de Allah’tandır) demek, doğru olur mu?
CEVAP
Sebep olmak bakımından, şer yani kötülük elbette nefstendir, ama yaratmak bakımından, hayır da, şer de Allah’tandır. Nefs kötülüğü ister, sebep olur, Allahü teâlâ da yaratır. Yani kötülükleri de Allahü teâlâ yaratır, O irade eder. Allahü teâlâ irade etmezse, yaratmazsa, sivrisinek kanadını oynatamaz. Başımıza gelen her türlü kötülük, Allah’ın iradesiyle ve yaratmasıyla meydana gelir. Hâşâ, nefsimiz yaratıcı değildir, şerri de, hayrı da yaratamaz. Her şeyin yaratıcısı yalnız Allahü teâlâdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Sizi de, işlerinizi de yaratan Allah’tır.) [Saffat 96]

Kul belayı hak ederse, Allahü teâlâ da ona bela gönderir. İşte bir âyet meali:
(Başınıza gelen bir bela, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. [Bununla beraber] Allah çoğunu affeder.) [Şura 30] (Demek ki bela, günahlarımız yüzünden gönderiliyor, ama gönderen yine Allah’tır. Âyetin devamında, Allah çoğunu affeder deniyor. Demek ki belayı gönderen Odur, çoğunu da affediyor.)

(Sana gelen her iyilik, Allah’tan [bir ihsanı olarak] gelmekte, her kötülük de [günahlarına karşılık olarak] kendinden gelmektedir.) [Nisa 79]

Görüldüğü gibi, bu âyette, günahlarınız yüzünden kötülük geliyor buyuruluyor, ama kötülüğü yaratan yine Allahü teâlâdır. Bundan önceki âyette, şerri de Allah’ın yarattığı bildiriliyor. O âyet-i kerimenin meali:
(Kendilerine bir iyilik dokununca, “Bu Allah’tan” derler, başlarına bir kötülük gelince de “Bu senin yüzünden” derler. “Küllün min indillah” [Hepsi Allah’tandır] de!) [Nisa 78]

Hayrı da, şerri de Allahü teâlânın yarattığına inanmak, imanın şartıdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kaderin, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmayan mümin değildir.) [Tirmizi]

Bid’at ehlinin kimi kaderi, kimi de hayrın ve şerrin Allahü teâlâdan olduğunu inkâr eder. İmanın şartını altıdan aşağı indirenler olduğu gibi, yediye çıkaranlar da var. Hatta İslam’ın şartı diye bir şey olmadığını söyleyenler de var. Bu, eski âlimleri suçlayıp böylece onların üstüne basarak yükselmek isteme hastalığından kaynaklanmaktadır. Çok çirkin bir iştir. Dinde reform yapmak isteyen türedilerin, önceki âlimleri suçlamasının kıyamet alameti olduğu, hadis-i şerifle bildirilmektedir. Yine Peygamber efendimiz, (Âlimler, Resulullah’ın vârisleridir) buyuruyor. Resulullah’a vâris olan eski âlimleri suçlamak, vârisin sahibi olan Resulullah’ı üzmez mi? Önceki âlimleri suçlama hastalığından kurtulmalıdır.

Kaynak: dinimizislam

ads

FacebookTwitterPinterestTumblrYazdır
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt

Hiç yorum yok:

Yorum Yazmak İçin Aşağıdaki Seçenekleri Kullanınız


Lütfen konuyla alakasız yorumlardan kaçının. Sadece link almak amaçlı ( spam ) yorumlar yazmayınız. ( anında silinir ). Argo, küfür, siyasi vb. içerik barındıran yorumlar yazmayınız.

Not: Yorum yapabilmek için (yorumlama biçiminden) Anonim ( isimsiz olarak ) veya Adı/URL'yi ( Adı ( gerekli ) / URL ( kısmını boş bırakınız ), fonksiyonlarından seçim yaparak yorumlarınızı yazabilirsiniz.

Ancak Google + profili ile yapılan yorumları onaylamıyorum bilginize. Yorum yaparken Adı/URL kısmından yaparsanız sadece isim yazmanız yeterli. Site adresi, URL eklerseniz yorumunuz onaylanmaz.