Olmaz diyemeyiz. Yakınımızdaki Mars’ı ele alalım. Dünya’dan küçük. Yani oluşumdan sonra bizden çabuk eriyik durumdan katılığa geçmiş olmalı.
Mars yüzeyinde kurumuş okyanus ve nehirlere dair kanıtlar var. İlk 500 milyon yılında cennet gibi olmalı. Orada yaşam yeşermiş olabilir.
Buna Dünya’da Mars göktaşları bulduğumuz gerçeğini de ekleyelim. Kızıl Gezegen’deki çarpışmaların uzaya fırlattığı göktaşları buraya düştü.
Yani Dünya’ya “tohumu” Mars göktaşları tarafından taşınan mikroorganizmalar ekmiş olabilir. Hepimiz Marslı olabiliriz!
Dünyalar arası yaşam aktarımı fikri -”gezegensel panspermi”- oldukça yaygındır. Ancak yıldızlar arası aktarım fikri tartışmalıdır.
Chandra Wickramansinghe -müteveffa Fred Hoyle uzak yıldız ışığını bulutların emdiğini gördü. Emilim şablonu bakterilerinkiyle uyumlu, dedi.
Wickramansinghe ile Hoyle’un tartışmalı iddiası: Yıldızlar arasında sürüklenen gaz bulutları sayısız ölü bakteri içerir.
Bu bulutlar yıldız / gezegen olarak yoğunlaştığında, bakteriler kuyrukluyıldızların geçici eriyik çekirdeğinde kalır. Bazısı yaşar ve çoğalır.
Bir kuyrukluyıldız, Güneş’e doğru ittirildiğinde bakterileri Dünya gibi yüzeylere taşır. Unutun Marslıları, belki de yıldızların çocuğuyuz!
“Yıldızlar arası panspermi” henüz labaratuarda cansızdan yaşam üretilmediği halde, yaşamın Dünya’da nasıl hızla başladığını açıklayabilir.
Wickramansinghe ile Hoyle haklıysa yaşam kozmik bir fenomen demektir. Gökadanın her yerinde bizimki gibi DNA bazlı yaşam bulabiliriz.
Daha uç bir fikir: Francis Crick – Leslie Orgel yaşamın Dünya’ya (ve gökadaya) uzaylılarca kasten “ekildiğini” öne sürdüler. (1970′ler).
Hiç yorum yok: