
Fıkıh, "İslam'ın ibadet ve muamelatla ilgili bütün hükümleri"dir. Fakih ise bu bilgilere sahip olan, dinin hükümlerini Allah ve Resulü'nün muradına uygun olarak kavrayan ve uygulayandır.
Fakih, İslam'ın temel kurallarını bilen, fıkıh ve inanç ile ilgili detayları öğrenen, bunları gereği gibi kavrayan ve amel eden hayırlı bir kimsedir. Bunun aksi de hayırdan mahrumiyettir. Zira asıl mesele, dini hükümleri gereği gibi anlamak ve uygulamaktır. Bu da ancak ilim ile ameli bir araya getirmekle gerçekleşir. Hasan-ı Basri hazretleri gerçek fakihi tarif ederken şöyle demiştir:
"Fakih, ancak dünyadan yüz çevirip ahirete yönelen ve kendi kusurlarını görebilen kimsedir." Bunun üzerine Ferkad es-Sinci, Hasan-ı Basri'ye,
"Ya Ebu Said! Diğer fakihler bu konuda senin söylediğinin zıddını söylüyorlar" dedi. Hasan-ı Basri hazretleri,
"Ey Ferkadcık! Annen seni doğurmaz olaydı. Sen hiç şu gözlerine gerçek fakih gördün mü? Gerçek fakih, dünyadan gönlünü çeken, ahirete rağbet gösteren, din konusunda basiretle hareket eden, Rabb'inin ibadetine devam eden, vera've takvaya sarılan, Müslümanların mal ve ırzından elini ve dilini çeken ve insanlara nasihat eden bir kimsedir" dedi. İşte böyle bir alimin sözlü ölü kalplere hayattır. Sohbeti gökten inen yağmur gibi berekettir. Konuşması karanlığı aydınlatan ışıktır. Nazarı kalplere şifadır. Meclisi ganimettir. Nitekim Hz. Peygamber ( s.a.v.) "Hikmetin başı Allah korkusudur" buyurmuştur.
Allah'ın hayır murat ettiği bir fakih, hem alimdir hemde ariftir. Hem ilim hem de hikmet sahibidir. Bu da çok büyük mertebedir ki Allah dilediğine verir. Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır. "Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar" ( Bakara 2/269). O halde mümin, gereği gibi dinini öğrenmeli ve ona göre amel etmelidir. Zira dünya ve ahiret saadeti buna bağlıdır.
Yazar: Siraceddin Önlüer
Kaynak >> Kırk Hadiste Müslüman Şahsiyeti [ Semerkand ]
ads
Hiç yorum yok: