
İsraf, "haddi aşmak, aşırı gitmek, taşkınlık yapmak ve ölçüyü kaçırmak" anlamına gelmektedir.
Yüce dinimiz başta ibadetler olmak üzere yemek, içmek, giymek, sevmek, kızmak gibi her konuda aşırı ve geri kalmaktan sakındırmış, orta yolu tutmayı emretmiş, ifrat ve tefriti yasaklamıştır. Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma! Sonra kınanır ( kaybettiklerinin ) hasretini çeker durursun" ( isra 17/29).
Orta yol, peygamberlerin ve velilerin tuttuğu yoldur. Nitekim, "Hak yolda istikamet, orta yol ve iktisat, peygamberliğin yirmi beş parçasından bir parçadır" buyuran Hz. Muhammed ( s.a.v.), her şeyde itidalli idi, orta tercih ederdi ve ölçüyü kaçıranları da uyarırdı: "Sizler doğru yolu tutun, ifrat ( ve tefrit ) etmeyin, orta yolu tutun! Amellerinizi mükemmelleştirmeye ve Allah'a yakın olmaya gayret ediniz. Günün ilk ve son saatlerinde çalışın. Gecenin sonundan da bir miktar faydalanın. ( Her hal ve hareketinizde ) itidale tutunun, orta yoldan ayrılmayın ki maksadınıza eresiniz."
O halde müminin konuşması, susması, ağlaması, gülmesi, sevinci, üzüntüsü, yemesi, içmesi, sevmesi, kızması, dünya ve ahirete ait bütün işleri ölçülü ve dengeli olmalıdır. Onun hayat ölçüsü, Kur'an ve Sünnet olmalıdır. Her hususta olduğu gibi bu konuda da örneği Fahr-i Kainat Efendimiz olmalıdır. Zira onun hayatında asla aşırılık ve geri kalmışlık söz konusu değildi. Hayatının tamamı herkesin örnek alabileceği şekilde ölçülü, dengeli ve güzeldi.
Yazar: Siraceddin Önlüer
Kaynak >> Kırk Hadiste Müslüman Şahsiyeti [ Semerkand ]
ads
Hiç yorum yok: