-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

ads
» » » » » Avukat Hulusi Bitlisi Aktürk

ads
ads
Avukat Hulusi Bitlisi Aktürk
Adından da anlaşılacağı gibi  Bitlis'lidir. Bitlis topraklarının yetiştirdiği bir ilim ve fazilet sahibidir.

1 Kasım 1948 tarihli Ehl-i Sünnet Mecmuasının ikinci cildinin 47-21 sayısında 'Bediüzzaman' başlıklı yazısında, bilgi ve hatıralarına dayanarak enteresan tespitler yapmaktadır.

Birinci Cihan Harbini ve harp anında şahit olduğu hadiseleri kendine mahsus bir üslup ile ifade etmektedir.  Fıkrada geçen şahıslar ve bazı vesikalar hakkında bililer, zannediyorum geçen zaman içinde tespit  etmeye çalışacağımız meselelerdir.

Hulusi Aktürk şöyle başlıyor yazısına:
Said Nursi'nin Ehli Sünnet de intişar eden bir arzuhalini sonra da esaret hayatını okudum.

Hayatta dervişlik, şeyhlik, tarikatçılıkla alakası olmayan, her maddeyi mana ile telif eden, ilahi meşrep, bu din aliminin devamlı menfa ve muhakeme safahatı üzerinde durmak taraftarı değilim.

Ancak, hakim ve efendi halkın her  zaman ve zeminde, ilim ve ahlakça yükselmesini bu zatın esaretinden evvelki hayatına vicdanen temas edeceğim.

Bu vatani ve fahri vazifeyi ifa ederken, Bediüzzaman da bir takım talebeleriyle Van cephesinde din ve vatan müdafaası uğrunda silahla, nasihatla mücadele ediyor, bir taraftan da bir tefsir kaleme alıyor, talebelerine de okutuyordu. Bir zaman kendilerine uğradım. Oturduğu muvakkat ve metruk bir evde (Allahu uru's-semavati ve'l arz) ayeti kerimesinin tefsirine intikalen bazı talebelerini tenvire çalışıyordu.

Bu dersten pek derin inceliklere temaslara hayretimi mucip olarak ayrıldım. Hicrettten sonra, Kerkük'ün Havadis gazatesinde intişar eden bir takrizimi ertesi gün kendisine götürdüm. Dersten farğ olunca verdim. 

En nazik günlerde Malazgirt, Bulanık cephelerinde bir kolunu kayıp eden Nurşin'li Hazret, vilayet merkezine gelerek idare azasında Hacı Salih Efendi de misafir olmuş, valinin ilhamiyle bir gece eşraf orada toplanmışlardı. Meşahiri üdebadan Hacı Hasanzade mütemayiz İbrahim Ethem merhum haber yolladı, beraber içtimaa katıldık.

Bediüzzaman Hazret ile sözleşirken, Hazret'in adamlarından birisi söz karıştı. Bediüzzaman'a hitaben:

"Sen hudutları takviye edelim" diyorsun, "Biz Allah rızası için vatan  müdafaasına koşuyoruz. Maalesef bazı zabitler bizim Din-ü imanımıza sövüyorlar" dedi. 

Bunun üzerine Bediüzzaman, son derece celalli bir ikrahla, muhatabına bakarak hemen yüzünü Hazrete çevirdi ve dedi ki: "Hazret zabitler sana sövüyorlar mı?"

Hazret "Haşa... benim hayatta kalan bir elimi öpüyor duamı alıyorlar" deyince, Bediüzzaman eski muhataba döndü. "Azizim dedi, bizim Milis kuvvetleri arasında şuurlu ve şuursuzlar da vardır, et kemiksiz olmaz. Şuursuzlar nizam ve intizama riayet etmiyorlar. Bazen sefer edercesine düşmana saldırdığımız sırada görüyorum ki öldürülen bir düşman neferinin  üzerine vakitsiz atılan bir milis; adi bir çizme, hasis bir eşyaya tamamen mevkiini terkediyordu orada vuruluyordu. Böyle şuursuz hareket eden kimsede, din ve iman kaygısı var mı ki, söven zabit de muhafazaya layık görülsün? Böyle anlarda nizamsızlık gösterenleri öldürmek bile azdır. Lüzumsuz lafları bırakalım, el birliği ile mukaddes yurdumuzu kurtaralım. Aileler çıksın, erkekler memleketi terketmesinler" dedi. 

Velhasıl birinci hicrette ordunun, Milis'lerin müşterek gayretiyle düşman, Bitlis'e girememişti. Birkaç ay sonra, ikinci hicret başlamadan evvel, Bediüzzaman talebeleriyle Van cephesinden Bitlis merkezine dönmüş, halkı takviye ile  tergibe, nasihata koyulmuştu. O sırada eski valimiz Abdülhalik Renda ayrılmış, yerine Ispanakçızade merhum Memduh Bey gelmiş, ben de peksimet ambarlarındaki fahri vazifemizi bitirerek, adliye kuyudatının Diyarbakır'a sevk ve nakline memur edilmiştim. Bitlis'ten ayrıldığım sabahı takip eden günün gecesinde, hain Ermenilerin rehberliği ile düşman Dideban eteklerindeki nehir boyundan kıyılarından, Bitlis'e akarken Bediüzzaman kasaba içinde bile göğüs göğüse  düşman süvarileriyle çarpışmış bir ayağından yaralanıp esir edildikten sonra, mahalle başındaki kışlaya nakil, oradan da Rusya'ya daha sonra Sibirya'ya kadar sürülmüş olduğunu işitmiştim.

Mütarekeden sonra Irak'ın Süleymaniye'sinden Mardin bidayet, mütakiben Diyarbakır, istinaf azalığına geçtiğim sırada, bu vatani ve ilahi mücahidin biraderi Abdülmecid, Diyarbakır askeri rüştiyesinde Arabi müallimi idi. Bediüzzaman'ın maiyetindeki diğer biraderzadesi Abdurrahman amcası Abdülmecid'e İstanbul'!dan bir mektup yazıyor, pek hazin bir lisanla inliyor ve diyordu ki:

"Said amcanın haline şaşıyorum. Dünyevi bütün ümitlerim söndü. Çünkü hükümet kendisine yüksek maaş veriyor, sarfiyatımızın fazlasını biriktiyordum. Birkaç eser telif etti, bir gün bana dedi ki, git filan matbaa müdürünü çağır. Gittim çağırdım, geldi. Eserlerini müdüre verirken bana dedi ki: "Abdurrahman biriktirdiğin paraları getir, müdür beye ver" dedi. Ben de getirdim verdim. Müdür paraları alıp çıkınca benim gözlerim yaşardı. Bilahere kendi kendime müteselli oluyor, eserler basılırsa satılır, paralarını yine biriktirim diyordum.  

Bir kaç gün sonra yine beni yolladı, matbaa müdürünü çağırdım. Bu sefer de matbaa müdürüne dedi ki: "Eserlerim üzerine yarın bu kitaplar İslam milletine meccanen tevzi olunacaktır yazısını yazdır."

Matbaa müdürü çıktıktan sonra senelerden beri büyük amcama karşı beslediğim ruhi saygı adeta sarsıldı. Hasbel-beşeriye ağladım ve dedim ki: "Amca birkaç para biriktiriyordum, memlekete dönerek düşman istilasından harap olarak kurtulan süknamızı belki imar ederdik. O ümidimi de öldürdün. Böyle olur mu? Bunun üzerine derin bir tebessümle dedi ki: "Yavrum Abdurrahman, hükümet bize fazla maaş veriyordu. Kifaf-ı nefsimizden artanı betülmale ait olduğundan, bu vesile ile o fazlayı Müslümanlara iade ediyorum, senin bu işlere aklın ermez. Allah dilerse mukaddes vatanın her yerinde sana ev verebilir."

İşte bu tarihi hakikatlere otur beş sene evvel şahit olduğum için kendi tabirince ölen Eski Said, Bediüzzaman'da diyorum. Bu fıtratta yaratılan bir zat, acaba yirmi seneden beri neden iptila, imtihanından kurtulamıyor? Acaba mahpeslerdeki bazı sapıkların dinini imanını mintarafillah tasfiye için mi iptilaya maruz kalıyor?

Hükümetin saadet, selameti namına, Türk yurdunda, İslam diyarında, masonluk, bolşevikle bihakkın mücadeye kabil ve kadir bir Bediüzzaman'ın serbeste bırakılması, ilminden faziletinden beşeriyetin istifaze etmesi medeni, cumhuri bir devrin şuur ve idrakiyle mütenasip olsa gerektir kanaatindeyim. 

Bu kanaatimi daha ziyade izah, şimdilik zait, her takdir, hakim ve efendi halkın selahiyetli büyüklerine aittir.


Yazar: Necmeddin Şahiner

Hatıralarda Bediüzzaman - Vural Yayıncılık

ads

FacebookTwitterPinterestTumblrYazdır
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt

Hiç yorum yok:

Yorum Yazmak İçin Aşağıdaki Seçenekleri Kullanınız


Lütfen konuyla alakasız yorumlardan kaçının. Sadece link almak amaçlı ( spam ) yorumlar yazmayınız. ( anında silinir ). Argo, küfür, siyasi vb. içerik barındıran yorumlar yazmayınız.

Not: Yorum yapabilmek için (yorumlama biçiminden) Anonim ( isimsiz olarak ) veya Adı/URL'yi ( Adı ( gerekli ) / URL ( kısmını boş bırakınız ), fonksiyonlarından seçim yaparak yorumlarınızı yazabilirsiniz.

Ancak Google + profili ile yapılan yorumları onaylamıyorum bilginize. Yorum yaparken Adı/URL kısmından yaparsanız sadece isim yazmanız yeterli. Site adresi, URL eklerseniz yorumunuz onaylanmaz.