-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

Ads1

» » Gandi

ads
ads
biyografi
Bir zamanlar, arada bir Hindistan'dan gelen haberler, ufak tefek, koyu esmer ve sırtında peştemal taşıyan bir adamın, bir kulübeye çekilerek aç yaşamaya and içtiğini ve ölünceye kadar oruç tutmakla tehditler savurduğunu bildirirdi. Bu haberler, bütün dünya basınını ilgilendiren, onları ehemmiyet vermeye sevk eden bir hâdise olurdu. Çünkü aç kalmaya and içen bu adam Gandi idi ve asrımızın büyük simâlarından biriydi.

Gandi'yi, parası ile, pulu ile ölçmeye kalkmamak gerekir. Çünkü fakir bir adamdı. Yeryüzünde bütün varını yoğunu satacak olsaydınız hepsinin getireceği para bin lira tutmazdı. Halbuki bu adam yeryüzündeki en zengin insanlardan daha nüfuzlu ve daha kuvvetliydi.

Şahsiyetini özünde bulan bu müthiş adam; milletine hizmet vereceklere çok güzel bir numûnedir.

İnsanların altıda biri Hindistan'da yaşadığı hâlde halkı, asırlardan beri uyumakta idi. Fakat bu ufak—tefek, koyu esmer ve elli kilo bile tutmayacak derecede zayıf ve sıska adam, bu koca memleketi uyandırdı ve ona muazzam gücünü hissettirdi. Bu adamın hazırladığı ve başardığı hareket bütün dünya tarihi üzerinde en derin izlerden birini bırakmıştır.

Onun açtığı mücâdele prensibi, düşmanı mahvetmek değil, kazanmaktı. 0, hasmına karşı üç silah kullanıyordu: a) Onunla işbirliği yapmamak, b) Ona tecavüz etmemek, c) Onu tecavüze sevketmemek.

Onun en son öğrettiği şey, hasımlarını, güçlük içinde gördükçe onlara yardımdı. Meselâ Gandi'nin Hintlileri bu şekilde yetiştirdiği sırada, Juhansburg şehrinde karşı tarafa bir vebâ musallat olmuştu. Gandi, derhal bütün mücadeleyi tatil etti, arkadaşlarından yardım ve imdat bölükleri hazırlayarak düşmanlarına yardıma koştu.

Hasımları, ilk önce ona karşı ne yapacaklarını kestiremediler. Çünkü mücadele yeni ve tuhaftı. Hasımlar, Hintlileri kırıp geçiriyor, binlercesini zindana atıyor ve Gandi'yi sıkıştırıyorlardı. Bir aralık az kaldı Gandi'yi de taşa tutacaklardı. Fakat Gandi de arkadaşları da karşılık vermediler ve zulme, af ile; tecavüze merhamet ile; husumete sevgi ile mukabele ettiler.

Ve bu iş yürüdü! En nihayet Gandi ile arkadaşları hasımlarını utandırarak mağlup ettiler ve Güney Afrika'da Gandi ile mücadele eden General Smuts'un bakanlarından biri Gandi'ye şöyle demişti:

"Hintlileri sevmiyorum ve onlara yardım etmek istemiyorum, fakat size karşı âcizim. İhtiyaç anında bize yardım ediyorsunuz. Buna mukabil size karşı nasıl el kaldırabiliriz. Sizin bize mukavemet etmenizi, saldırıya geçmenizi istiyorum. O zaman hakkınızdan nasıl geleceğimi görürdünüz, fakat siz düşmanınıza dahi el kaldırmıyorsunuz ve kendi kendinize ıstırap çekerek zafere kavuşmak istiyorsunuz. Biz de bu yüzden size karşı aciz kaldık."

Savaşsız direnme, tecavüze karşı kat'i bir zafer kazanmıştır ve Genaral Smuts, Gandi'ye teslim olduğu için 1914'te Güney Afrika'daki Hintliler, hür bir millet olarak yaşamaya başladılar.


II. BÖLÜM
Gandi'nin hayatının bazı bölümlerine umumi olarak bir göz atalım:
1887'de Bombay'dan İngiltere'ye geçti ve 1891 yılı Mayıs ayı başlarında imtihana girdi. Çok yüksek notlar almıştı. 1891 de "Baroya davet" merasiminden geçti, ertesi günde resmen yüksek mahkeme azalığına kaydolundu. İngiliz avukatlarıyla aynı seviyede avukatlık etmeye lâyık görülmüştü. Fakat, O, 12 Haziran günü Bombay'a gitmek üzere İngiltere'den ayrıldı.

Kast sistemine karşı kesin tavrını da almıştı. Aşağılık insanlar nazarı ile bakılan Paryaların bu durumdan kurtarılmaları gerekiyordu.

Ailesiyle beraber Natal'a döndüğünde kışkırtılmış bir gurup tarafından feci şekilde dövüldü. Fâaillerin tevkifi mevzuunda: "Asla! O kalabalığı teşkil eden adamlara benim hakkımda yalan haberler verilmişti. Ben onlara karşı davacı değilim." deyince halk üzerindeki tesiri çok iyi oldu. Halkı yetiştirmek ve uyandırmak için uğraştı. 1897'de İngilizlerin Boerlerle yaptığı savaşta seyyar hastanelerle onlara yardımcı oldu, sadakat gösterdi. 1901 yılında, Hindistan'a dönme kararı verdi.

Tekrar Güney Afrika ya dönerek Durban civarında yüz dönümlük bir çiftlik satın aldı. "Hind Düşüncesi" adlı gazeteyi bastırdığı matbaayı da oraya nakletti. Bir koloni kurdu. Bu topluluğa girenler huzur içinde çok basit bir yaşayış içindeydiler.

Gandhi, her türlü şiddetin kötü olduğuna inanmıştı. Konuşmalarında ve yazılarında, insanların haklı bir davayı sevgi yoluyla kazanmalarını öğrenmeleri lüzumunu göstermişti.

"Hind düşüncesi" de seri halinde, baskı ve şiddete karşı zor kullanmadan mücadele fikrini aşılıyordu.

İngilizlerin çıkardığı zülum kanunlarına karşı, halkın önünde şöyle konuştu: "isabetli bir şekilde yapılmadıkça, protestomuz iyi bir netice vermez. Bizi zorlayacak hiç bir asker veya polise karşı gelmiyelim. Belki hapishaneye gidecek, dayak yiyecek, tartaklanacağız. Belki malımızdan olacağız. Cefa ve eza çekmeye ve bütün bu ızdıraplara katlanmaya hazır ve razı olmayan hiç bir kimse bu andı içmesin! Yumruğu yumrukla ve kini kinle karşılayacak hiç kimse bu andı içmesin!"

Zor kullanma prensibi için "Hind Düşüncesi" gazetesinde bir ilân verilmesini istedi. Yani bu prensibe, bütün Hintlilerin anlayacağı bir isim bulana mükâfat vereceklerdi. Hakikat demek olan "SAT" ile sebat mânasına gelen "AGRAHA" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen "SATYAG-RAHA" ismi mükafata lâyık görüldü. Mânâsı; bir insan inandığı hakikati ilân etmelidir. Ve hiç kimseye karşı şiddet göstermeden, bunun uğrunda ölmeye hazır olmalıdır, demek oluyordu. "Satyagraha" kelimesi şimşek gibi bütün Güney Afrika'ya yayıldı Protesto hareketi başladı. Yürüyüşçüler yakalanmaya başlanınca Gandhi bu meseleden endişelendi ise de, hapishaneler yakalananlarla doldukça ve hiç bir karşı koyma vak'ası duyulmayınca, Gandhi'nin yüreği muzafferiyet hissiyle çarpmaya başladı. Kendisi de hapse atıldı fakat Koloniler Nâzırının (Bakanı), kanunun kaldırılacağına dair verdiği sözle, anlaşma yapıldı ve kısa zaman sonra hepsi salıverildi. Nâzır sözünde durmayınca, ikinci bir Satyagraha açan Gandhi, yüzlerce kişiyle beraber 15 Ekim 1908 günü hapishaneye gönderildi. Oğlu da yanındaydı. Nihayet 15 Aralıkta tekrar serbest bırakıldı.

1913 Mart ayında Capetown yüksek mahkemesi, hıristiyan ayinine göre yapılmayan bütün nikahları kanun dışı sayıyordu. Bu karar, hiçbir hindu ve müslümanın evliliğini meşru saymıyor, dolaysı ile çocuklarının da cemiyet ve mahkemede yerlerinin olmadığını ifade ediyordu.

Gandhi, "Stratejimiz, haksız bir hükümete karşı meydan okuma kabilinden olarak, ehemmiyetsiz bir nizama aykırı hareket etmektir." dedi. İzin ve vesika almadan Natal hududunu geçeceklerdi. Gandi çevresindekilere "Allah sizinle olsun kardeşlerim." dedi.

1913 Aralığında Boer demiryolu işçileri , sırf ücret artışı için greve gidince kendi işçilerinin işe dönmelerini emretti. "Daha yüksek ücret için mücadele, bizim insan hakları uğrunda giriştiğimiz savaşla karıştırılmamalıdır. Bizim isteğimiz sadece adâlettir."

Bu karar hind'lilere davalarını kazandırdı. Gandhi'nin göstermiş olduğu doğruluk ve dostluk halk efkârı umumiyesini kendi tarafına çekti.

Sonunda kontratlı işçilerin sicil vergisi kaldırıldı. Hindistan'daki bütün evlenmeler meşru tutuldu. (Hıristiyan usulü esas sayılmıyordu.) Bir eyaletten diğer bir eyalete geçme cezalar: iptal edildi.

1916 Şubat, Benares Üniversitesinin merasiminde herkes İngilizce konuşmuştu. Gandi kürsüye gelip şunları söyledi. "Bu mukaddes şehrin içinde, muazzam bir üniversitenin gölgesinde, vatandaşlarıma bir ecnebi dille hitap etmek benim için büyük bir zillet ve ayıptır.


III. BÖLÜM
1921 yılında bütün dünyanın gözü Hindistan hadiselerine dikilmişti. İngiltere'nin Hindistan'da bir isyandan korktuğu, denizden denize duyulmuştu. Evet, bu adam, güçlü İngiliz İmparatorluğuna meydan okuyor ve bunu o devlete karşı pasif mukavemeti va'z ederek yapıyordu.

Gandi ile görüşmek için gazete sahipleri muhabirlerini Hindistan'a gönderiyorlardı. Bunlar, Ashram'a ilk geldikleri zaman burada gördükleri acayiplikleri çok eğlendirici buluyorlardı. Gandi'nin kongrenin çalışma komitesi âzâları ile, hasta bir çocuğa çamur lâpası yapmak için konferansı terk-ettiğini gördüler. Herkesin bu meşhur lidere "Bapu" yani "Baba" dediğini işittiler. Prens dö Gal (yani Veliaht) Hindistan'ı ziyarete geliyordu. Sâdık tebâlarını bir takım mükellef ziyafetlerde görecekti. Gandi bu habere karşı şöyle konuştu. "İngilizler bizi çocuk zannediyorlar. Prensin şerefine yapılan resmi geçitler, Pünjap davasını, Türkiye'ye karşı sert muâhedesini ve bize verecekleri anayasayı durmadan geciktirmelerini unutturacak mı sanki? Veliahd'ın bu ziyareti, milletin boğazını sıkıp duran hükümetin elini biraz daha sıkmağa vesile olsun diye tertip edilmiştir. Biz, prensin şahsını değil, ancak onun baskı âleti olarak kullanılmasını boykot ediyoruz. Böyle iş birliği yapmanın, AVRUPA'NIN KILIÇ DOKTRİNİNİN tam aksi olduğunu bütün dünyaya gösterebiliriz. Biz Peygamberlerin prensibine uyarak hareket edelim. Şiddet kullanmadan iş beraberliği yapmak yiğitlerin kârıdır."

17 Kasım günü Prens Edvard, Bombay'a geldi. Selamlamaya gidenlere, Gandi taraftarları hiç karışmıyorlardı. Fakat birden hırs ateşi alevlendi. Bombay'ın kaba unsuru, fabrika işçilerine dayanarak isyan çıkardılar. Arkasından çılgınca sokak kavgaları başladı. Gandi yatıştırmak için çok uğraştı. Durum sakinleştikten sonra Gandi' nin çok acı beyanatı duyuldu. Masumca tertiplenmiş bir boykotun cinâyetle berbat edilmiş olmasını şiddetle ayıplıyordu. "Her insanın dini ve siyasi düşünüş hürriyeti vardır. İnsanlar bunu anlamadıkça iş beraberliği yapmamak planı asla muvaffak olamaz."

Artık İngiltere'de, Kanada'da, Yeni Zelanda ve Avusturalya'da coşkun hayranlık gösterilerine alışık olan prens, çok ağır bir işkence içinde gezi yapıyordu. Çünkü sokaklar bomboş, dükkanlar kapalıydı. Kalküta'da sessizlik gösterisi o derece mükemmel oldu ki, İngilizlerin sanki boşluk içerisinde hükümet sürdükleri sanılabilirdi.

Daha sonra Gandi, umumi grevler tertib etmek fikrine karşı çıktı. Yanlış tutumlar Gandi'yi haklı gösteriyordu. Hem kendi şerefini hem de milletinin istikbalini adem-i şiddet prensibine bağlamıştı. Hârikulade derecede yüksek bile olsa hiç bir politik menfeat, hiç bir strateji onu prensibinden fedakârlık etmeye zorlayamazdı.

Hürriyet uğruna servet ve rahatlarını tehlikeye atan insanlara "şimdi oturun da sessiz sessiz iplik eğirin", demek onları öfkelendiriyordu. Gandi onlara şunu söyledi; "Hakikat ve adem-i şiddet prensibine sadece dudaklarımızla hürmet göstermek suretiyle, hürriyet ülkesine girmeye cesaret edemeyiz."

30 bin kişiden sonra Gandi'yi de hapse attılar. Savcı onu umumi sadakatsizlikle suçluyordu. Gandi, bu suçu kabul ettikten sonra şunları söyledi: "Hindistan'a, şimdiye kadar gelmiş geçmiş her sistem ve her rejimden daha çok zarar vermiş olan bir hükümete muhalif olmayı, fazilet addediyorum. Hindistan, İngiliz idaresi altında, şimdiye kadar hiç bir zaman görülmemiş bir şekilde, mertliği kaybetmiştir. Bu sistemi sevmek benim için günahtır."

Altı sene hapis cezasını yedikten sonra Gandi, Kongre Katib-i Umumisine, memleketine şu mesajını ilân etmesini söyledi. "En büyük arzum, şu anda memlekette baştan başa hâkim olan semâvi sükûnun devamıdır."

Körbağırsak iltihabı yüzünden ameliyat oldu sonra da serbest bırakıldı. O, artık köyleri dolaşıyor, halkın her şeyi ile meşgul oluyordu. Köylüler, onun, beli hafifçe eğilmiş ve bastonuna dayanarak, köy sokağından geçtiğini görünce, hemen tozun toprağın içine diz çöker, onu selamlarlardı. "Krişna Hazretleri kendi halkını işte böyle ziyaret ederdi." "Budda Hazretleri işte böyle fakir halkının arasında dolaşırdı" derlerdi.

26 Ocak 1930 günü Hindistan'ın ilk İstiklâl günüydü. Tuz vergisinin kaldırılması, halkın ihtiyacını, Allah'ın denizinden, kendisinin elde etmesi için bir kampanya açıldı. Bizzat Gandi denize kadar yürüyüş yaptı.

Şehirliler ve köylüler deniz suyundan tuz çıkarma usullerini evlerinde tecrübe ediyorlardı. Gandi tekrar tevkif edildi.

Bunun üzerine Avrupa çalkalandı. 120 Amerikalı papaz, İngiliz başbakanını uzlaşmaya davet ediyorlardı. İş hayatı tamamen durmuştu. Sınâi işçileri grev yapmışlardı. Hiç kimse vergi vermiyordu. Kimsenin istemediği ithal mallar dükkanların raflarını doldurmaktan başka işe yaramıyordu. Mecburen 1931 başlarında Gandi ve diğer liderler serbest bırakıldı.

1932 de İngilizler, dokunulmazlar (Paryalar) için tamamen ayrı seçim yapılmasını kararlaştırmışlardı. Bunun üzerine İngiltere Başvekaletine bir istifa yazarak bu seçim kanunu değiştirilmediği takdirde ölünceye kadar oruç tutacağını bildirdi. Bütün yalvarmalara aldırmadı. "Eli ermez, gücü yetmez erkek ve kadın yığınlarına, Hindular tarafından yapılmış olan korkunç haksızlığı telâfi etmek için, dini itikadım icab ederse hayatımı feda etmemi emretmektedir." diyordu. Oruca başladı. Vücudu erimeye başlamıştı. Meşhur Hind Şairi Tagore "Siz yılmaz bir savaşçısınız, Mahatma Gandi. Çünki Hindistan'ın en çok ihmal edilmiş topluluğu için yegâne silahınızla savaşıyorsunuz; HAYATINIZ" dedi. Seçim sistemi altı gün sonra değiştirildi. Gandi orucu bozdu.

1942'de bütün Hindistan'ın "Kongre Komitesi" bir toplantı yaptı. Gandi sonuç senenin baskısının heyecanı ile konuştu: "Ne halkımızı istediklerini yapmaktan alıkoyabiliriz. Ne de kıyamete kadar emperyalist kuvvete boyun eğmekte devam edebiliriz. İngilizlerin gitme zamanı artık gelmiştir. Sivil vazifeliler, ordu zâbitleri, hükümet memurları, hepsi de Hindistan'ı terk etmelidirler."

1944 yılının şafağı Hindistan'ı büyük acılar ve çileler içinde buldu. Bir milyonu aşkın insan açlıktan ölmüştü. İki senedir bütün liderler (Gandi, Tagor) hapisteydi. Gandi'nin kederden zayıflaması ve kansız kalması İngilizleri korkuttu. Mayıs ayında onu serbest bıraktılar.

1947'nin Ocak ayında İngilizler çekilince, Hindistan'ın müstakim ve hâkim bir Cumhuriyet olduğu ilan edildi.

7 Haziran 1947'de Pakistan müstakil devlet oldu. Bütün Hindular aleyhine geçtiler. Fakat Gandi "Hiç kimse, birlik inancını zorla insanlara aşılayamaz. Müslümanlar da bizim kardeşimizdir. İsteklerine hürmet göstermemiz gerekir." dedi.

Gandi, 30.1.1948 akşamı suikaste uğradı. Son nefesinde "ALLAH!" demişti. Ertesi gün, dünyanın en uzak köşelerinden insanlar gelmeye başladı. Krallardan cumhurreislerinden, sanatkârlardan, işçilerden, beşeriyet davası uğrunda kendilerini can ve gönülden sevenlerden telgraflar ve sitayişler geldi. Mohandas Gandi, yalnız Hindistan'ın malı değildi, bütün dünya insanlarınındı.

Arkasında kalan hiç bir malı yoktu, yalnız eskimiş bir çift takunya ve gözlüğünden başka... Amma hiç kimse onun kadar mebzul hediyeler dağıtmamıştı. O, büyük bir milletin hürriyetini satın almış ve insanlara kardeşlik ve sulh yollarını göstermişti. Neşeli bir rehber, içi sevgi dolu bir cenkçi sıfatıyle Gandhi, yer yüzündeki maceralı hayatını, sanki sadece bu maksadla kendisine emanet edilmiş gibi yaşamıştı.

Safvet SENİH

ads

FacebookTwitterPinterestTumblrYazdır
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt

Hiç yorum yok:

Yorum Yazmak İçin Aşağıdaki Seçenekleri Kullanınız


Lütfen konuyla alakasız yorumlardan kaçının. Sadece link almak amaçlı ( spam ) yorumlar yazmayınız. ( anında silinir ). Argo, küfür, siyasi vb. içerik barındıran yorumlar yazmayınız.

Not: Yorum yapabilmek için (yorumlama biçiminden) Anonim ( isimsiz olarak ) veya Adı/URL'yi ( Adı ( gerekli ) / URL ( kısmını boş bırakınız ), fonksiyonlarından seçim yaparak yorumlarınızı yazabilirsiniz.

Ancak Google + profili ile yapılan yorumları onaylamıyorum bilginize. Yorum yaparken Adı/URL kısmından yaparsanız sadece isim yazmanız yeterli. Site adresi, URL eklerseniz yorumunuz onaylanmaz.