"Allah Teala, kendisini çokça zikredeni sever."
Zikir, "anmak, hatırlamak, yadetmek, gaflet ve unutma halinde bulunmamak, özellikle de Allah'tan başka her şeyi gönülden çıkarmak" demektir.
Zikir, kulun her daim Rabb'ini anması, hiçbir zaman O'nu unutmamasıdır. Sabah ve akşam, her zaman ve her mekanda O'nu zikretmesidir. Bu ilahi bir emirdir. Nitekim Cenab-ı Hak,
"Ey iman edenler! Allah'ı çokça zikredin ve O'nu sabah akşam tesbih edin" (Ahzab 33/41-42); "Onlar öyle erlerdir ki herhangi bir ticaret ve alışveriş kendilerini Allah'ı zikretmekten, namazı kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoymaz" (Nur 24/37) buyurmaktadır.
Allah Teala, farz kıldığı her ibadete bir vakit ve bir miktar tayin etmiştir. Fakat zikir öyle değildir. Zaman, mekan ve adet sınırlaması yoktur. Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Allah'ı ayakta, otururken ve yanınız üzeri yatarken çokça zikrediniz" (Al-i İmran 3/191)
Mümin, ilahi övgüye nail olmak için bütün eşyayı kalbinden çıkarmalı ve her daim Rabb'ini anmalıdır. Zaten insan, Allah'ı tanımak, O'na kulluk görevlerini yerine getirmek için yaratılmıştır. Bu sebeple insan, yaratılış gayesini bilmeli ve bir an Rabb'inden gafil kalmamalıdır.
Allah'tan gafil olan bir kalp nursuz kalır, karışır ve neticede harap olur. Çünkü zikir, kalbin gıdasıdır; gıdasını almayan bir kalp zayıflar ve sonunda ölür. Kalp ancak zikir ile beslenir, kuvvetlenir, tatlanır, manen hayat bulur.
İşte bundan dolayı Kur'an ve Sünnet'le teşvik edilmiştir. Resulallah (s.a.v.) zikrin insana kazandırdığı güzellikleri şu hadisiyle beyan buyurmaktadır:
"Size amellerinizin en hayırlısını, Rabb'iniz katında en temiz olanını, derecenizi en çok yükselteni, altın ve gümüş infak etmekten, düşmanla karşılaşıp onları öldürmenizden veya onlarla savaşırken şehid düşmenizden daha hayırlı olanını haber vereyim mi? Bu amel, Allah Teala'yı zikretmektir."
Yazar: Siraceddin Önlüer
Kırk Hadiste Müslüman Şahsiyeti [ Semerkand ]

Zikir, kulun her daim Rabb'ini anması, hiçbir zaman O'nu unutmamasıdır. Sabah ve akşam, her zaman ve her mekanda O'nu zikretmesidir. Bu ilahi bir emirdir. Nitekim Cenab-ı Hak,
"Ey iman edenler! Allah'ı çokça zikredin ve O'nu sabah akşam tesbih edin" (Ahzab 33/41-42); "Onlar öyle erlerdir ki herhangi bir ticaret ve alışveriş kendilerini Allah'ı zikretmekten, namazı kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoymaz" (Nur 24/37) buyurmaktadır.
Allah Teala, farz kıldığı her ibadete bir vakit ve bir miktar tayin etmiştir. Fakat zikir öyle değildir. Zaman, mekan ve adet sınırlaması yoktur. Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Allah'ı ayakta, otururken ve yanınız üzeri yatarken çokça zikrediniz" (Al-i İmran 3/191)
Mümin, ilahi övgüye nail olmak için bütün eşyayı kalbinden çıkarmalı ve her daim Rabb'ini anmalıdır. Zaten insan, Allah'ı tanımak, O'na kulluk görevlerini yerine getirmek için yaratılmıştır. Bu sebeple insan, yaratılış gayesini bilmeli ve bir an Rabb'inden gafil kalmamalıdır.
Allah'tan gafil olan bir kalp nursuz kalır, karışır ve neticede harap olur. Çünkü zikir, kalbin gıdasıdır; gıdasını almayan bir kalp zayıflar ve sonunda ölür. Kalp ancak zikir ile beslenir, kuvvetlenir, tatlanır, manen hayat bulur.
İşte bundan dolayı Kur'an ve Sünnet'le teşvik edilmiştir. Resulallah (s.a.v.) zikrin insana kazandırdığı güzellikleri şu hadisiyle beyan buyurmaktadır:
"Size amellerinizin en hayırlısını, Rabb'iniz katında en temiz olanını, derecenizi en çok yükselteni, altın ve gümüş infak etmekten, düşmanla karşılaşıp onları öldürmenizden veya onlarla savaşırken şehid düşmenizden daha hayırlı olanını haber vereyim mi? Bu amel, Allah Teala'yı zikretmektir."
Yazar: Siraceddin Önlüer
Kırk Hadiste Müslüman Şahsiyeti [ Semerkand ]
ads
Hiç yorum yok: