Şeyhin birisi, ikindi namazını kıldırdıktan sonra camideki müritlerine dönmüş ve:
- Hazırlanın, demiş, sultanımız bizi iftara davet etti. Onun ziyafetine gidiyoruz.
Çıkmışlar avlunun bir köşesinde, üzeri yamalı bir pir-i fani oturuyormuş.
- Şeyh Osman, demiş adam, benim yemeğimi getir, öyle git!
"Meczubun birisi herhalde" diye düşünmüş herkes....
"Gariban kiminle konuştuğunu bilmiyor" demişler birbirlerine.... Şeyh Osman da, "Tamam amca, tamam..." diye geçiştirmiş. Düşünmeden, öylesine söylenen biz söz diye değerlendirmiş.
Müritleri ile Padişahın davetine iştirak etmişler. Hürmet, ikram görmüşler. Padişahın ihsanları ile uğurlanmışlar.
Gece Şeyh Osman bir rüya görmüş. Kıyamet kopmuş, insanlar mahşer meydanında toplanmış. Herkes kendi hesabının derdine düşmüş. Büyük bir kalabalık; yüz yürmü dört bin Peygamber Şeyh Osman'ı sıkıştırmaya başlamış. "Şeyh Osman" diyorlarmış, "Padişahın ziyafetine gittin de niçin bizim bir dostumuzun ihtiyacını görmedin?" Şeyh Osman'ı sabaha kadar terletmişler.
Şeyh Osman dehşetler içerisinde uyanmış. Sabah namazından sonra hemen yaşlı adamın yanına gitmiş. Özür dilemiş, af rica etmiş, isteğini sormuş:
- Şeyh Osman, Şeyh Osman! demiş adam. Bir garibanın ihtiyacını görmen için yüz yirmi dört bin peygamberi şahit olarak mı getirmemiz gerek?
Üç tane yalancı, birbirini görmeden biz söz üzerinde ittifak etseler, insanlar o sözün doğru olduğuna inanır.
Üçü de "Şehrin dışında yangın var" dese, birbirini görmediklerini kesin biliyorsanız, hayatlarında hiç doğru söylememiş bile olsalar, bu defa "Acaba?" der, inanır veya en azından araştırırsınız.
Hayatlarını yalanla mücadele ile geçirmiş, birbirini hiç görmemiş, farklı zamanlarda ve mekanlarda yaşamış binlerce Peygamberler aynı hakikatten haber veriyorlar. Bu kadar doğru sözü kabul etmemek akılla ve izanla edilemez.
Ve hepsi nesle sahip çıkmayı, yetime bakmayı, garibi korumayı tavsiye ediyor. İnsanlar "Neslimize sahip çıkalım, eğitime önem verelim" diyen bir insanın sözünün arkasında o binlerce rehberin imzasını görmeli, o sesi onlardan dinliyor gibi dinleyip öyle kulak vermeli ve bu büyük davaya sadece rüya aleminde değil, özellikle ve en önemlisi hakikat aleminde şahitlik yaptıklarını, aynı yoldaki ayak izlerini unutmamalıdırlar.
Yazar: Mehmet Akar
Mesel Ufku | Nükte ve Hikmet [ Timaş Yayınları ]
- Hazırlanın, demiş, sultanımız bizi iftara davet etti. Onun ziyafetine gidiyoruz.
Çıkmışlar avlunun bir köşesinde, üzeri yamalı bir pir-i fani oturuyormuş.

"Meczubun birisi herhalde" diye düşünmüş herkes....
"Gariban kiminle konuştuğunu bilmiyor" demişler birbirlerine.... Şeyh Osman da, "Tamam amca, tamam..." diye geçiştirmiş. Düşünmeden, öylesine söylenen biz söz diye değerlendirmiş.
Müritleri ile Padişahın davetine iştirak etmişler. Hürmet, ikram görmüşler. Padişahın ihsanları ile uğurlanmışlar.
Gece Şeyh Osman bir rüya görmüş. Kıyamet kopmuş, insanlar mahşer meydanında toplanmış. Herkes kendi hesabının derdine düşmüş. Büyük bir kalabalık; yüz yürmü dört bin Peygamber Şeyh Osman'ı sıkıştırmaya başlamış. "Şeyh Osman" diyorlarmış, "Padişahın ziyafetine gittin de niçin bizim bir dostumuzun ihtiyacını görmedin?" Şeyh Osman'ı sabaha kadar terletmişler.
Şeyh Osman dehşetler içerisinde uyanmış. Sabah namazından sonra hemen yaşlı adamın yanına gitmiş. Özür dilemiş, af rica etmiş, isteğini sormuş:
- Şeyh Osman, Şeyh Osman! demiş adam. Bir garibanın ihtiyacını görmen için yüz yirmi dört bin peygamberi şahit olarak mı getirmemiz gerek?
Üç tane yalancı, birbirini görmeden biz söz üzerinde ittifak etseler, insanlar o sözün doğru olduğuna inanır.
Üçü de "Şehrin dışında yangın var" dese, birbirini görmediklerini kesin biliyorsanız, hayatlarında hiç doğru söylememiş bile olsalar, bu defa "Acaba?" der, inanır veya en azından araştırırsınız.
Hayatlarını yalanla mücadele ile geçirmiş, birbirini hiç görmemiş, farklı zamanlarda ve mekanlarda yaşamış binlerce Peygamberler aynı hakikatten haber veriyorlar. Bu kadar doğru sözü kabul etmemek akılla ve izanla edilemez.
Ve hepsi nesle sahip çıkmayı, yetime bakmayı, garibi korumayı tavsiye ediyor. İnsanlar "Neslimize sahip çıkalım, eğitime önem verelim" diyen bir insanın sözünün arkasında o binlerce rehberin imzasını görmeli, o sesi onlardan dinliyor gibi dinleyip öyle kulak vermeli ve bu büyük davaya sadece rüya aleminde değil, özellikle ve en önemlisi hakikat aleminde şahitlik yaptıklarını, aynı yoldaki ayak izlerini unutmamalıdırlar.
Yazar: Mehmet Akar
Mesel Ufku | Nükte ve Hikmet [ Timaş Yayınları ]
ads
Hiç yorum yok: