
Sonra ayrılık rüzgarları esti, uzaklara atıldık. Ney kesildi sazlıktan.... O'ndan uzağa düşmenin acısıyla göz göz yaralar aldık. Aklımız, hissimiz, yüreğimiz O'nda kaldı. Arama yolumuz oldu, istemek, bir nazenin çocuk gibi en büyük sermayemiz.. Kabiliyetlerimizi kanatlandıracak ve bizi erdirecek olan bu aramak sırrı idi.
Aramak yazgımız idi bizim.. Gördüğümüz her güzele "Bu O mu?" diye koştuk. Ufuk kovalar gibi O'nu aradık. Artık biz arayandık. O aranan... Eşten, makamdan, servetten, arkadaştan, bahçeden, bahardan, lezzetten hep kendisinde olmayanı istedik. Mekanlar yıprandı, zamanlar eskidi, güller soldu. Ulaştığımız her aciz, "Aradığınız biz değiliz." diyordu.
O, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti. Sanki, "Her şeyiyle hayır olan varlığı veren, size sonsuzluğa giden yolları açan, aczinizi bir sermaye kabul edip merhamet eden, sizi teşekkür sırrı ile nankörlükten ve takdirsizlikten kurtaran, güzel yaratan ve güzellikleri bir nimet sofrası gibi önünüze seren, yolunuzu gösteren, yönünüzü bulduran, karanlıklardan aydınlığa çıkara, hidayete ve ölçüye erdirerek terbiye eden Ben değil miyim?" denmişti.
Biz, o ebedi güzele "Evet" dedik. Yunus'un dili ile ballar balını bulmuştuk. Anılacak, sevilecek, minnet duyulacak O idi. Kalbimizin ufkunu artık sadece O'na ait güzellikler süslüyordu. Varlığına, birliğine, emrine, "Evet"di.
"Seni aramam için beni uzağa attın!/ Alemi benim, beni kendin için yarattın!" dedik şairlerin diliyle...
Ayrılık acısı ile bir ney gibi ağladık. Güya ney de bunun için ağlıyordu. Özünden, aslından, "Var edilen, Var edeninden" ayrı düşmüştü.
Onunla tanıştığımız, "Evet" dediğimiz, iliklerimize, mahiyetimizin en girift noktalarına kadar doyduğumuz, sevdiğimiz Zat'tan ayrı düştüğümüz günden beri, gördüğümüz her güzelde O'nu aradık, O'nu sorduk.
Bulduğumuz her şey, "Ben o değilim!" der gibi ulaştığımız anda efsununu kaybetti. Yalancı ufuklar, hülyalar, "Mehlika Sultan'lar aradığımızı veremedi. Bazen vaktinde ayıldık, bazen bir kör kuyunun başına gelene kadar gafletimiz devam etti. Ölümle uyanan, "Güzelini" bulamayan insanlardan, boşluğa yuvarlanır gibi ayrılık feryatları duyduk.
İnsanın karşı cinse olan ilgisi, sair hikmetleri ile beraber bu aramak sırrındandır. Bu ilgi, bir fikirdir insan için, bir remzdir Tılsımlı ufuktur o.. Sanki kavuşulunca doyulacak, "Tamam" dedirecek şeydir. Kış yaza, harabe mamureye dönecektir. Bitecektir bütün yıkılışlar... Bunalımlar, iç daralmaları dertler... Nefes olacaktır o, onunla nefes alınacaktır.
Halbuki, fani şeylerin bütünü gibi, bu ağır yükü o da taşıyamaz. Görevini yapar, programlandığı kadarını omuzlar. İnsanın sair ihtiyaçlarına cevap veremez. Aczini anında itiraf eder. İnsan, ipini nefsinin eline verse, ondan mahiyetinin ötesinde şeyler bekler. Maksattır o nefis için. Göz buruşmuş yüzünü, kulak titreyen sesini, "elveda" deyişini duymak istemez. "Kadından kendisinde olmayanı isteriz." İsteriz fakat: "hasret yerinde kalır ve biz çeker gideriz!
İnsan, kendini bilirse,, fıtratının ebedden ve Ebedi Güzelden başkasına razı olmadığını görecektir.
Her şeye hak ettiği kadar değer veren, hak ettiği lezzetlere erer. Eşi ona, solmayan yüzü, buruşmayan eli ile sonsuza kadar hediye edilir. Eğer, pörsüyen şeyleri aradığı güzel zannederse nankörlüğün ve yanlışının cezasını çeker.
Kaynakça:
Yazar: Mehmet Akar
Tuz Yangını - Timaş yayınları - Sayfa - 45,46,47
ads
Hiç yorum yok: