-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

ads
» » Keskin Akıl-Âdil Kılıç

ads
ads
biyografi
Fatih Sultan Mehmed'in büyük âlimlerin nezaretinde, hem fikir ve ilim sahasında, hem de devlet işlerinde mükemmel olarak eğitildiği bilinmektedir. Onun hayata hazırlanmasında babası Sultan 2. Murad apayrı bir yere sahiptir. Şehzâde Mehmed'e 12 yaşında iken Sultan 2. Murad'ın yaptığı nasihatler, günümüzde de ehemmiyetini koruyan, bir babanın evlâdına verebileceği en kıymetli hazinelerdir.

Sultan Murad'ın, Edirne Sarayı'nda iken oğluna yaptığı bu nasihatler, dönemin Venedik Büyükelçisi tarafından kayda alınmıştır. O sıralar Bizans Büyükelçisi olan Venedik Balyosu Andrea Cossolo, Edirne Sarayı'na giderek; Sultan Murad'a bağlılığını sunmuş ve ondan iltifat görmüştür. Baba-oğul arasında karşılıklı diyalog ortamında geçen bu sohbetler, büyükelçi tarafından kendi dilinde kaleme alınarak memleketine götürülmüştür. Uzun zaman bekleyen kitap, eski elçinin torunu ve Kanunî Sultan Süleyman dönemi İstanbul Büyükelçisi Marino de Cavallo tarafından dedesinin arşivinden alınarak, 1559 yılında İstanbul'a getirilmiş ve saray tercümanı Murat Bey'e tercüme ettirilip padişaha arz edilmiştir. Bu nasihatlerin sahibi, 19 yaşında tahta çıkıp, 30 yıl devleti yöneten ve kuruluş devrinin tamamlanmasını hızlandıran, "iyi kalbli, hassas, münasebetlerinde gayet insanî ve merhametli, sulhsever, harbe karşı nefret duyan, ahde vefalı" bir padişahtır. Tefekkür derinliğine sahip bir insan ve tecrübeli bir devlet adamı olarak, sözlerini evrensel bir terbiye diliyle, dünya ve ukba dengesi gözeterek bir çocuğun anlayacağı sadelik ve sevimlilikle söylemektedir.

Şehzâde Mehmed'in, Sultan Murad'a ihtiyarlık üzerine sorduğu bir soruyla başlayan nasihatler, nefis terbiyesi, tevekkül, kadere rıza, devlet yönetimi gibi mevzular üzerinde yoğunlaşmaktadır. Şehzâde Mehmed'in babasının üzerinde yaşlılık emaresinin görülmediğini, dinç ve yiğit olduğunu, çektiği bunca sıkıntı ve zorluğa rağmen nasıl böyle kalabildiğini öğrenmek istemesiyle devam eden diyalogda, Sultan Murad, oğluna; "Sonsuz güç ve büyüklüğüne kâinattaki bütün varlıkların kulluk ettiği Yüce Allah'ın, sana vermiş olduğu kabiliyetle böyle büyük ve geniş meselelerin araştırılması düşüncesini devam ettireceğini umuyorum." diye iltifat ederek, aklın önemine dikkat çekmekte ve "Akıl bütün saadet ve mutluluğun tükenmez kaynağıdır." demektedir. Sonra da "İnsanoğlu kendi düşünce ve fikirlerinin neticelerini, hayatıyla alâkalı sosyal konulara uygular, onlarla ilgilenir; bu arada iyi-kötü Allah'tan gelen bütün karşılıklara boyun eğip, razı olur ve -Allah'tan gelene karşı gelinmez- tesellisiyle hayatını sürmeye devam ederse, kalbine huzursuzluk ve ızdırap diye bir şey gelmez." diyerek tedbiri ve tevekkülü tavsiye etmektedir.

Şehzâde Mehmed'in; "Muhterem babam! Sadece bana mahsus olacak, hususi bilgi ve nasihatlerinizi dinlemek istiyorum. Ayrıca, bu arzumu, oğlunuzdan esirgemeyeceğinizi de umuyorum." talebine ise Sultan Murad, son derece memnun olduğunu söyleyerek şöyle cevap verir: "Bundan uzun bir süre önce ihtiyar bir adam vardı. Bu adam akıl, fikir ve anlayıştan yoksun biri değildi. Böyle olmasına rağmen, devamlı ihtiyarlıktan yakınır, yemek-içmek, zevk ve eğlenceden uzak kalışına, hayatın bu ve buna benzer nimetlerinden tat alamayışına gözyaşı dökerdi. Bu ihtiyarı ben de bizzat, böyle yakınır bir durumda gördüğüm zaman üzülmüş ve şikâyetinde mutlaka bir gerçek payı olmalı diye düşünmüştüm. Şu ânda, ben de onun o zamanki yaşına ulaşmış bulunuyorum. Şimdi anlıyorum ki ettiği şikâyet ve feryatlarda haklı değilmiş ve boş yere dövünüp duruyormuş. Çünkü, yaşlılıkta yakınılacak herhangi korkunç bir durum olsaydı, benim de yakınıp dövünmem gerekirdi. Fakat benim gördüğüm ve anladığım kadarıyla, şikâyette bulunan ihtiyarlar çoğunlukla boğazlarına, zevk ve isteklerine düşkün kimselermiş. Dövünüp yakınmaları, sadece ve sadece gençliklerinde sürdükleri zevk ve safaları devam ettirememelerinden ötürüymüş."

Bu hatırasının ardından, Sultan 2. Murad insan ömrünü; bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık gibi devrelere ayırarak, her birinin özelliklerini anlatır. Gelecekle alâkalı şunları der oğluna: "Ecdadımı sık sık hatırlarım. Benden sonra senin ve senden sonra geleceklerin, yani neslimizin akıbeti nasıl olacak, soyumuz nasıl sürüp gidecek diye düşünürüm. Özellikle bunu, yani neslimizin geleceğini sürekli olarak düşünürüm. Bugüne kadar saygı, hürmet ve bağlılık görerek geldik, bu günden sonra da aynı şekilde devam etmemizi arzularım. Nasıl doğup, nasıl geldiysek, yine öylece gidelim isterim."

Sultan 2. Murad devlet yönetimine dâir inanç ve kanaatlerini söylemeden önce, şehzâdeye şu hikâyeyi anlatır: "Günün birinde rüzgâr, Güneş'le güç yarışına girer ve Güneş'e; ‘Ben senden daha güçlüyüm' der. Güneş de bunu ispat etmesini ister. O sırada yoldan bir delikanlı geçmektedir. Rüzgâr der ki; ‘Bu adamın üzerindeki elbiseyi kim çıkarmayı başarırsa en güçlü odur.' Güneş; ‘Tamam' der, ‘önce sen başla.' Rüzgâr başlar esmeye, şiddetlenir, hiddetlenir, fırtına olur, kasırga olur. Adamı hayli hırpalar; ama elbiseyi bir türlü çıkartamaz. Öyle ki elbisesine sımsıkı sarılmış adamı havaya kaldırır, yerden yere savurur; ama nafile. Çileden çıkan rüzgârı seyreden Güneş; ‘Tamam başaramadın, şimdi sıra bende.' der. Rüzgâr kabul ederek kenara çekilir. Güneş gayet sakince ışınlarını delikanlının üzerine doğru salar, onu ısıtmaya başlar. Yol boyunca yürüyen delikanlı bir müddet sonra terlemeye başlar. Güneş'in sıcaklığı arttıkça bunalır ve bir müddet sonra elbiseyi çıkarıverir. Böylece kazanan Güneş olur."

"Ey oğul! Şunu iyice bellemelisin! Herhangi bir şeyin devamlı olarak kaba kuvvet, kılıç, kahramanlık ve ezici güç zoruyla meydana gelmesiyle, akıl, tedbir, sabır, ileri görüşlülük, imtihan ve yorucu tecrübeler neticesi meydana gelmesi arasında büyük farklılıklar vardır. Birinci yol her zaman geçerli olmadığı gibi, sakıncaları da çoktur."

Bu sözler karşısında, on iki yaşındaki Şehzâde Mehmed şöyle der: "Bugünkü halk eskisi gibi değildir; halk şimdi çok değişmiş, isyancı bir karakter kazanmıştır. Bence bunlar ancak, kılıç gücüyle idare edilebilirler. Ayrıca düşmanın zararı dokunmaması için, yine kılıca ihtiyaç vardır sanıyorum. Yine benim şahsî kanaatimce, halk arasında yaygınlaşmaya yüz tutan fitne ve fesadın önüne iyilik, nasihat ve öğütle çıkmanın hiçbir mânâsı yok. Çünkü, halk şimdilerde, söz dinleyip, öğüt tutmayı unutmuş gibidir."

Evlâdını bir kanaviçe gibi işleyen Sultan 2. Murad şu hikmetli sözlerle Şehzâde Mehmed'e karşılık verir: "Ben, sana kılıcın faydasızlığından ve gereksizliğinden bahsetmiş değilim ki! Yerinde ve gereğinde, elbette, kılıca da lüzum vardır. Benim söylemek istediğim şey daha başkaydı. Ben sana, kılıç nerede kullanılır, akıl nerede gereklidir, savaşlarda ve ülke idaresinde hangisi daha faydalıdır, bunu açıklamaya çalışmıştım. (…) Aklın gücü kılıçtan daima üstündür. Ben nice yiğitlerin akıllarını kullanamadıkları, sırf kılıçlarına güvendikleri için yok olduklarını görmüşümdür. Meselâ, dedem Sultan Yıldırım Bayezid sadece kılıcına güvenmeyip, tedbirini de alıp, aklını da kuvvetinin önüne alabilmiş olsaydı, Timurlenk hâdisesi meydana gelir miydi? Güçlü ve kuvvetli olmak iyidir; fakat kuvvet aklın emrinde olmalıdır."

Sultan 2. Murad adaletin kaynağının İlâhî olduğunu söyleyerek nasihatleri şöyle devam ettirir: "Bir ân bile olsa, sakın adaleti elinden bırakma; çünkü yüce Allah da adildir. Bir bakıma, sen O'nun yeryüzündeki temsilcisisin." "Padişahlar, elinde terazi tutmuş bir kimseye benzerler. Sen padişah olunca teraziyi doğru tutmanı isterim. O zaman yüce Allah da senin iyiliğini arzular."

Hakikaten de hem Sultan 2. Murad, hem de Fatih Sultan Mehmed teraziyi doğru ve adalet üzere tutmuşlardır. Onlardan sonra gelenler de asırlar boyunca devlet terazisiyle Hakk'ın rızasını gözeterek yeryüzüne adalet dağıtmışlardır. Ne zaman ki hakkı ve adaleti tevzi etmede denge bozulmuş, ardından sulh ve sükûnun yerini kargaşa, huzursuzluk almıştır. Adaletsizliğin hüküm sürdüğü bir yönetimde, millette ümitsizlik ve inanç kaybı başlar. Yönetenlerle, millet arasında güvensizlik yaşanır. Böyle bir toplumu sevk ve idare zorlaşır. Çünkü, insanlar hakkı teslim etmeyen ve adil olmayan yöneticilerin arkasından yürümek istemezler, sözlerine itimat etmezler ve onlara sevgi beslemezler.

Hâlbuki Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): "İdarecilerinizin en hayırlısı, karşılıklı konuşup dualaştığınız kimselerdir. Onların en kötüsü de, sizin onlara onların size nefretle mukabele edip lânet okuduğu insanlardır." buyurmuştur. Böyle durumlarda devlet, milletine mesajını ulaştırmada zorluk yaşamaya başlar. Adalet terazisinin bozulması, bütün içtimaî alanlara yansıdığı gibi, refahın dağıtımında da dengesizliğe sebep olur. Servet, artık "devletlülerin" yakınında teşekkül eden bir "seçkinler" elinde toplanır ve milletin refahına kullanılamaz. Bu durum hoşnutsuzlukları, moral kayıplarını artırır, fitneye zemin hazırlar. Bugünkü sıkıntılarımıza çareler ararken, bütün bunların dikkate alınması, engin tarihî tecrübelerimizden istifade edilmesi, milletimizin hakkı olan huzur ve refaha kavuşmada önümüzü açıp, yolumuzu aydınlatacaktır.

Not: Eserin aslı Topkapı Sarayı Kütüphanesi'nde "NASİHATÜ SULTAN MURAT" ve Nuruosmaniye Kütüphanesi'nde "KİTAB-I DER MEDH-İ PÎRÎ" adıyla kayıtlıdır.
-Riyâzu's-Sâlihîn muhtasarı – s. 235. Işık yay. İstanbul.

Osman Nuri SUZEN

ads

FacebookTwitterPinterestTumblrYazdır
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt

Hiç yorum yok:

Yorum Yazmak İçin Aşağıdaki Seçenekleri Kullanınız


Lütfen konuyla alakasız yorumlardan kaçının. Sadece link almak amaçlı ( spam ) yorumlar yazmayınız. ( anında silinir ). Argo, küfür, siyasi vb. içerik barındıran yorumlar yazmayınız.

Not: Yorum yapabilmek için (yorumlama biçiminden) Anonim ( isimsiz olarak ) veya Adı/URL'yi ( Adı ( gerekli ) / URL ( kısmını boş bırakınız ), fonksiyonlarından seçim yaparak yorumlarınızı yazabilirsiniz.

Ancak Google + profili ile yapılan yorumları onaylamıyorum bilginize. Yorum yaparken Adı/URL kısmından yaparsanız sadece isim yazmanız yeterli. Site adresi, URL eklerseniz yorumunuz onaylanmaz.