Cereyan eden zaman dilimi içinde, daha sonraki günlerde yüzlerce, belki de binlerce ve daha fazlası, ilim adamı, siyaset adamı, profesör, gazeteci, diyanet işleri reisleri, müftüler bir çok meşhur insana giderek, Türkiyemizin şeref madalyası, dünyanın nurlu Üstadı Bediüzzaman'ı sormuştum gittiğim bu şahsiyetlere. Tahmin ediyorum İstanbul'da ilk gittiğim ilim adamlarından birisi çok değerli bir zattı.
Bu aziz zatı daha önceleri yayınlanmış bulunan bazı kitaplardan tanıyordum. Bugün 20'den fazla baskı yapan gençlerle başbaşa adlı gençlere rehber kitap olan güzel eserinin daha yeni baskıları bulunuyordu ellerde.
"Önce hakkı ve hakikatı bil ki, hak ve hakikat ehli kimdir bilesin!"
Bu irfan güneşi aziz insan hakkı ve hakikatı müdafaa ettiği için büyük hücumlara uğramıştı. Hapislere atılmıştı. Bu acıları ise eserinin baskısındaki son satırlarda şöyle ifade etmektedir.
"Bana karşı yapılan düşmanlıklar bu kadarla kalmadı, herkesi imrendiren büyük bir şereften de beni mahrum bıraktı. Buna da gam yemedim.
Çünki beni:
O ganiyem ki, bu bazar-ı cihanda feleğe
Metelik vermek için bende bozukluk yoktur."
İlim irşad dünyasının bu yıldız profesörü 4 sene de Kafkas cephesinde Ruslara karşı harbetmişti.
Bahsini ettiğimiz malum ve mezkur senelerde bütün basın Nur Üstad Bediüzzaman'a eserlerine ve talebelerine hücum ettikleri sıralarda İşviçre'de bulun ilim adamlarımız, merakla Bediüzzaman'ın eserlerini Türkiy'deki yakınlarından istemişti. Onlar da kendilerine Bediüzzaman'ın, Sözler adlı kitabını göndermişlerdi.
Kendilerini Feneryolu'ndaki hanesinde ziyaret ettiğimizde İşviçre'de büyük bir dikkat, merak ve alakayla Bediüzzaman Said Nursi'nin Sözler isimli eserini okuduğunu anlatmıştı. Sözler'i okuduktan sonra bu İslam büyüğü zate niçin bu kadar hücum yapıldığını da araştırmaya başladığını bizlere ifade etmişlerdi.
Nur Risalelerine ve Bediüzzaman'a dehşetli itham ve iftiraların yapıldığı günlerde bu aziz Başgil bir konuşmasında:
"Nurculuğu itham etmek, İslamiyeti itham etmektir!" demişti
O günlerde bütün bunları söyleyebilmek bir cesaret ve kahramanlıktı. İşte Başgil böylesine mümtaz bir profesördü. "Hakikat, hakikattır. Şartlar ne olsun, değişmez. Fazilet hakikatın yanında olmaktır. Risale-i Nur'lar Kur'an ve hadislerin tefsiri mahiyetindedir."
Böyle cesur konuşmaları o günlerde görmek biraz zordu. Ama Ali Fuad Başgil gibi bir ilim adamı pervasızca gerçekleri dile getirmişti.
Ali Fuad Başgil, 27 Mayıs 1960 ihtilalinde Milli Birlik Komitesi tarafından 147 öğretim üyesiyle beraber üniversiteden uzaklaştırıldı. Daha sonra bu öğretim üyeleri özel bir kanunla üniversiteye iade edilmelerine rağmen, o bunu bir haysiyet meselesi yaparak üniversiteye dönmedi. 10 Nisan 1961'de de emekliye ayrıldı.
Son günlerini yaşıyordu, son vazifelerini yapıyordu. Risale-i Nur'ları tedik etmiş, bunların Kur'an-ı Kerim'in iman hakikatlerinin tefsirlerinden ibaret bulunduğunu görmüş ve hatta üniversiteli gençlere daima tavsiyede bulunmuş; onların okumalarını istemişti. Böylece "imanlarını kurtarıp, küfre alet olamalar" diyordu.
Bunlar merhum hocamızın saymakla bitiremeyeceğimiz meziyetlerinden bir kaçıdır.
Yazar: Necmeddin Şahiner
Hatıralarda Bediüzzaman - Vural Yayıncılık
ads
Hiç yorum yok: