
- Parmağım ağrıyor da... diyordu.
İçlerinden birisinin yolu Mısır'a düştü. Orada Zünnuni Mısri Hazretlerini ziyaret etti. Onun da parmağı sarılı idi. Sebebini sordu.
- Uzun zamandır parmağım ağrıyor, cevabını aldı.
O zaman Tüsteri Hazretlerinin parmağını niçin sardığını anladı. Hocasına riayet etmek istemişti.
Hasların edebi, her şeyi sorgulamak, hep ikna olmayı aramak deildir. Yakınlığın, bağlılığın, sadakatin, bir olmanın lazımı da, şartı da başkadır.
Bu aklı ve hakikati inkar değildir. Bu, bir kere inandıktan sonra, dostluğun esasına göre hareket etmektir.
Niçin öyle yaptı? bilemem.... O, öyle yaptı.. Yeter...
Aslında teslimiyet ve hatırdan öcü gibi korkanlar, aklı ile meseleleri halletmekten de aciz olanlardır.
Abdullah İbn-i Ömer'in az bir müddet yürüdükten sonra bir ağacın altına oturup dinlendiğini gördüler.
- Niçin oturdun? derler.
- Vallahi bilmiyorum, der. Ben, bir gün, Efendimizle (s.a.v.) yürürken, geldi, burada böyle oturdu. Ben, O oturmuştu diye oturdum.
O Kadar....
Bırakın, nefsi, şeytanı ve el oğlunu ikna edelim. Biz ve kalp olanların yolu bu olmasın.
Yazar: Mehmet Akar
Mesel Ufku | Nükte ve Hikmet [ Timaş Yayınları ]
ads
Hiç yorum yok: