"Ey İnsanlar! Aranızda selamı yayın, yemek yedirin, sıla-i rahimde bulunun, insanlar uykuda iken kalkıp namaz kılın ve selametle cennete girin."
Selam, "emniyet, huzur, selamet, sağlık, barış, güven, rahatlık, iyi netice ve kurtuluş" gibi anlamlara gelmektedir.
Hadiste ifade edilen hasletlere sahip olan bir kimse, selametle cennete girer. Zira insanlara yemek yedirmek, ikramda bulunmak, misafirleri ağırlamak çok faziletli insanların yapabileceği bir şeydir.
"Sizin en hayırlınız yemek yedirendir" hadisi de bu gerçeği ifade eder.
Kur'an'da ihsanda ve iyilikte bulunacak yerler, belirli bir sırayla ele alınmış ve Müslümanların dikkatine sunulmuştur. Elbette ki öncelik sırası akrabalarındır. Yakın akrabadan sona sırayı komşular alır. Çünkü komşuluk, dinimizde hassasiyetle üzerinde durulan bir mevzudur. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Cibril komşuluk hususunda o kadar tavsiyede bulundu ki ben neredeyse komşunun komşuya mirasçı olacağını zannettim" buyurur.
Selam, Allah'tan kişiye hem barış, huzur ve güven dileği hem de dostane bir ilişki teklifidir. Yani selam veren kişi şunu demek istiyor: "Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi üzerine olsun, Allah'ın koruması ve muhafazası üzerine olsun; Allah seninle olsun; benden sana zarar gelmez."
Allah'ın güzel isimlerinden biri "es-Selam'dır. Cennete de "Darü's-selam" denmiştir. Cennet ahalisi de birbirleriyle karşılaştıklarında söyleyecekleri ilk şey "selam" olacaktır.
Selamlaşma, insanı bağların ve iletişimin anahtarıdır. Allah'ın insanlara emrettiği bir davranıştır. Birbirleriyle karşılaşan Müslümanların, konuşmazdan önce birbirlerine selam vermeleri sünnettir. Karşıdaki kişiye duyurmak müstehaptır. Selamı alan kişinin, selam verene on un duyacağı bir sele iade etmesi vaciptir. Verilen selamı almak her fert için farz-ı ayın, topluluğa verildiğinde ise farz-ı kifayedir, bir kısım Müslümanlar tarafından alındığı takdirde diğer Müslümanlardan düşer.
Farz-ı kifayeden maksat, o işin yapılmasıdır. Mükelleflerden hiçbiri bunu yapmazsa bunu bilen ve mükellef olan büyün Müslümanlar günahkar olur. Toplulukta bulunanlardan birinin selamı alması yeterlidir. Ancak hepsinin alması daha faziletlidir.
Selamlaşma ilahi bir hükümdür, hem Allah'ın emri hem de Hz. Muhammed (s.a.v.)'in sünnetidir.
Yazar: Siraceddin Önlüer
Kırk Hadiste Müslüman Şahsiyeti [ Semerkand ]
Selam, "emniyet, huzur, selamet, sağlık, barış, güven, rahatlık, iyi netice ve kurtuluş" gibi anlamlara gelmektedir.
Hadiste ifade edilen hasletlere sahip olan bir kimse, selametle cennete girer. Zira insanlara yemek yedirmek, ikramda bulunmak, misafirleri ağırlamak çok faziletli insanların yapabileceği bir şeydir.
"Sizin en hayırlınız yemek yedirendir" hadisi de bu gerçeği ifade eder.
Kur'an'da ihsanda ve iyilikte bulunacak yerler, belirli bir sırayla ele alınmış ve Müslümanların dikkatine sunulmuştur. Elbette ki öncelik sırası akrabalarındır. Yakın akrabadan sona sırayı komşular alır. Çünkü komşuluk, dinimizde hassasiyetle üzerinde durulan bir mevzudur. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Cibril komşuluk hususunda o kadar tavsiyede bulundu ki ben neredeyse komşunun komşuya mirasçı olacağını zannettim" buyurur.
Selam, Allah'tan kişiye hem barış, huzur ve güven dileği hem de dostane bir ilişki teklifidir. Yani selam veren kişi şunu demek istiyor: "Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi üzerine olsun, Allah'ın koruması ve muhafazası üzerine olsun; Allah seninle olsun; benden sana zarar gelmez."
Allah'ın güzel isimlerinden biri "es-Selam'dır. Cennete de "Darü's-selam" denmiştir. Cennet ahalisi de birbirleriyle karşılaştıklarında söyleyecekleri ilk şey "selam" olacaktır.
Selamlaşma, insanı bağların ve iletişimin anahtarıdır. Allah'ın insanlara emrettiği bir davranıştır. Birbirleriyle karşılaşan Müslümanların, konuşmazdan önce birbirlerine selam vermeleri sünnettir. Karşıdaki kişiye duyurmak müstehaptır. Selamı alan kişinin, selam verene on un duyacağı bir sele iade etmesi vaciptir. Verilen selamı almak her fert için farz-ı ayın, topluluğa verildiğinde ise farz-ı kifayedir, bir kısım Müslümanlar tarafından alındığı takdirde diğer Müslümanlardan düşer.
Farz-ı kifayeden maksat, o işin yapılmasıdır. Mükelleflerden hiçbiri bunu yapmazsa bunu bilen ve mükellef olan büyün Müslümanlar günahkar olur. Toplulukta bulunanlardan birinin selamı alması yeterlidir. Ancak hepsinin alması daha faziletlidir.
Selamlaşma ilahi bir hükümdür, hem Allah'ın emri hem de Hz. Muhammed (s.a.v.)'in sünnetidir.
Yazar: Siraceddin Önlüer
Kırk Hadiste Müslüman Şahsiyeti [ Semerkand ]
ads
Hiç yorum yok: