-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

ads
» » » » » » Yapısalcılık (structuralisme): Yöntem mi Yoksa Sistem mi?

ads
ads
Mantıksal ampirizm içinde son aşaması sırasında, doğa bilimlerinin dilini tanımalamak için "anabilim" (semantique) kavramının yanlış kullanılmasından ortaya çıkmış dilbiliminin çekiciliği başka bir biçimde, yani dilbilimsel olmaktan çok doktriner olan bir yapısalcılığın bakışında insani bilimlerin dilini  tanımlamak için 'yapı' kavramının yanlış kullanımında ifadesini bulunur.

Yapısalcılık (structuralisme): Yöntem mi Yoksa Sistem mi?


Söz konusu yalnızca bir 'moda' değildir. Ya da daha çok mu moda zira ondan bir tane vardır. Çok genel tarihsel bir fenomene bağlıdır. Varoluşçuluğun egemenliği çeyrek yüzyıldan fazla sürdü. O da yaşanmış tarihsel bir deneyime; savaşın yönetimleri baskıcılaştırmasına, Hitler faşizmin totalitler ezişine, bürokratik bir sostalizmin dramlarına karşı, tek kelimeytle kendine özgülüğü inkar eden tüm yapılara karşı cevap veriyordu ve özdenlik, insanın sorumlululuğu, insanı seçimlerin sıkıntısı üzerine dikkat çekti.

Fakat yapılar, daha çok sinsi daha az açıkça sataşan ve saldırgan bir biçim altında taşındı. 

Yalnızca, basın, yayın radyo, televizyon ve sinema gibi kültür yayma kitle araçlarına gücü değil, bireylerin  tutumunu ekonomik, ahlaki, politik amaçlara şartlandırmak için, o araçları kullanan kuruluşların da bütün  gücü, içinde bireysel davranışların en açık görünümü şemalar yoluyla yapılaştırılmaları olan olgudan bir durum meydana geldi. Şartlandırılmış reflekslerden yapılmış reklam montajlarından duygusal, basma kalıplara kadr, önceden hazırlanmış formüllere göre kristalize edilmiş kitlenin politik tepkileri geçiştirilerek yeni bir geleceğin açılışına, kararıyla, gerçekten katılan ve sorumlu özne gibi davranan, insanın buluşçu tarihsel insiyatif anı böylece ikinci plana atılır. Eşyanın yalnızca görünen yüzünde gerçekten bütünüyle tarih, kendine özgü etkiye sahip yapıların bir  diyalektiğine indirgenebilir gibi görünür. Öyle ki, yapıdan onu doğuran insan etkinliğine doğru çıkmak ihtiyacı hiç duyulmayacakmış duruma gelinir.

O halde, tarihi kendisinin doğurduğu yapıların kişisiz oyununa indirgenirmiş gibi görünen, eşyaya dönüşmüşp insanın görünen ve geçici geri çekilişi üzerine teori kurmaya mı mecburuz, yoksa tam tersine, yapıların başlıca işlevini bütünüyle bilerek yapıyı insani gerçekliğin bir anı gibi, fakat ne bütün  yapıları doğuran temel insan pratiğinden, ne de bu yapılardan hareketle gelişen fakat indirgenmeyen ve kendileri de bir icat etme  anı içeren bireysel pratiklerden dışlanmaz bir an gibi yerleştirmeye mi mecburuz? İşte sorun bunu bilmektir. Başka bir deyişle. Yapısalcılığın geçerliliğini, bilimsel buluşun ve insani ve toplumsal gerçekliğin bir düzeyini incelemenin bilimsel yöntemi olarak kabul etmek ve doktriner yapısalcılığı, insan gerçekliğinin eksiksiz bir incelemesini veren ve de oradan olma  anını ve özellik anını inkar eden bir felsefe olmak istediği zaman atmak. 

Bu önlemler ya da metodolojik postlatlar, araştırmaların alanını sınırlandırmak, bir bilgi düzeyini tespit etmek için gerçekten geçerli ve tamı tamına böylelikle bir bilgi düzeyinin sınırlandırıldığı bilincine sahip olmak ve araştırma sonunda başka düzeylere erişmek sözkkonusu olacağı zaman onu unutmamak ve bu başka düzeyleri daha önceki düzeye katmak koşuluyla verimlidirler.

Levi-Strauss, birçok kez bu yapısal  yöntemin uygulama sınırlarını vurguladı. Örneğin College de France'de açılış dersinde canlı bir tarih övgüsünden sona şöyle ekliyordu: "Bu tarih inancı mesleği şaşırtıcı olabilir, çünkü bazen bize tarihe kapalı olduğumuzdan dolayı eleştiri getirildi... Onu hiç uygulamıyoruz, fakat haklarını kendisine  saklamak istiyoruz...." Araştırmalarda eğer, doğuştan çok yapıya oluşumundan çok sonuca bağlanmışsa, insanın incelenmesinde başka saldırı araçlarının olasılığını ve geçerliliğini ve bilginin yanındakinden başka düzeyleerinin varlığını  hiçbir şekilde dışlama. Örneğin tarih ve yapı arasında bir çeşit temel soğukluğu "La Pense Sauvage"detümüyle kabul ederek 1964'de şöyle yazar: 

"Sosyal ve insani bilimlerin belirsizlik ilişkileri de vardır. Örneğin yapı ve uzantı arasındaki ilişki: şöyle bir bakışta söylenmiş olsa da, tarih ve etnoloji arasında tamamlayıcılığı açıklamanın elverişli bir aracını doğuran, diğeri bilinmeyerek biri algılanamaz."

Bu an, ya da daha çok bu bilginin yapısal düzeyi marksistler tarafından çok uzun zaman ihmal edildi ve bazen de saklandı: Sık sık: örneğin felsefi kavramlar, dinler, ya da sanatsal biçimlerin incelenmesinde, önce eserin yapısının iç ayrıştırması, kurgunun iç ilkesinin araştırması yapılmaksızın hemen dış düzenlemelerin incelenmesine geçtikleri oldu. Ancak Roman Jakopsunu şöyle dediği zaman kabul edebiliyoruz: " Diller ve sanat üzerine çalışmak söz konusu olduğu zaman, ondan yapının nalaşılmasına nasıl kalkışılamayacak bilmiyorum. Başka şeyden söz edenler yarenlik yapıyorlar, bilim değil.  (Fransız mektupları, sayı 1157, tarih 17-23 Mart 1966)

Marksizmi, örneğin sanat düzlemini başka düzlemlerin bir  türemi olarak incelemek isteyen marksizmin mekanikçi karikatürü ile karıştırmamak sarıyla, yapısal yöntem ve marksizm arasında hiçbir karşılığın görülmediğini vurgular.

Yapısal yöntem, marksistlere tüm araştırma için iç ve yapısal analizin ilk ve zorunlu aşama olduğunu hatırlatarak, Marx'ın yönteminin dar ve mekanik yorumunu düzeltmekte yardımcı olabilir. Fakat bu bilgi düzeyinin tek olmadığını unutmamak şartıyla.

Toplumlar ve onların tarihi konusunda marksist anlayışla kendi araştırmalarını bütünleştirme olasılığını düşündüren Levi-Strauss, Vahşi Düşünce'de şöyle diyordu: "Altyapıların söz götürmez önceliği ortaya konmaksızın, inanıyoruz ki praxisler ile pratikler arasında her  zaman bir aracı yer alır. Bu aracı, bir madde ile bir biçimin, ikisi de bağımsız varoluştan yoksun, yapı olarak, yani hem görülür hemde kavranabilir varlıklar olarak gerçekleşmesi işlemi yoluyla olan kavramsal şemadır. Katkıda bulunmak istediğimiz, Marx tarafından henüz kabaca çizilmiş, üst yapı teorisidir. (sf. 173-174)

Kaynak >>   20. Yüzyıl biyografisi (Roger Garaudy) - Fecr

ads

FacebookTwitterPinterestTumblrYazdır
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt

6 yorum:

  1. Yazıyı bilerek Sonuna kadar okudum hiçbir şey anlamadım felsefem zayıf olduğu için mi anlamadığım için mi bilemedim

    YanıtlaSil
  2. baslica temsilcileri sassure, jakobson, levi-strauss, lacan, foucault ve althusserdir

    YanıtlaSil
  3. bu tarz felsefi konuları yazıyorsunuz çok ilginç oluyo hocam elinize sağlık

    YanıtlaSil
  4. çok güzel anlatılmış fakat çokta ağır bil dil anlatımı yapılmış

    YanıtlaSil
  5. Yazınız için elinize sağlık hocam. Ama marksistlerin bu konuyu sakladıkları kısmına pek katılamıyorum. Ki bu konularda en açık üslup onlardadır.

    YanıtlaSil
  6. matematik felsefesinde de varmis bundan. aslolan yapidir diyor ve matematiksel platonizm'e kafa tutuyor.

    YanıtlaSil

Lütfen konuyla alakasız yorumlardan kaçının. Sadece link almak amaçlı ( spam ) yorumlar yazmayınız. ( anında silinir ). Argo, küfür, siyasi vb. içerik barındıran yorumlar yazmayınız.

Not: Yorum yapabilmek için (yorumlama biçiminden) Anonim ( isimsiz olarak ) veya Adı/URL'yi ( Adı ( gerekli ) / URL ( kısmını boş bırakınız ), fonksiyonlarından seçim yaparak yorumlarınızı yazabilirsiniz.

Ancak Google + profili ile yapılan yorumları onaylamıyorum bilginize. Yorum yaparken Adı/URL kısmından yaparsanız sadece isim yazmanız yeterli. Site adresi, URL eklerseniz yorumunuz onaylanmaz.