-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

ads
» » Örnek Bir Münevver: Sabahattin Zaim

ads
ads
Büyük ağaçlar gür ormanlarda yaşarmış, meğer bizim ne gür ormanlarımız varmış. Zaim ailesi yıllar önce Anadolu'dan göç etmişti Balkan topraklarına. Osmanlı'nın en uzun yüzyılı bitmişti bitmesine de, Zaim ailesinin çilesi bitmemişti. Baskı ve zulüm giderek artıyor, dağlardan yanık, ovalardan barut kokusu bir türlü gitmiyordu. Küçük Sabahattin Üsküp'ten tekrar Anadolu'ya, oradan da dünyaya açılacağından habersizdi. İstanbul'a göç ettiklerinde henüz sekiz yaşındaydı.

Örnek Bir Münevver: Sabahattin Zaim


Fatih semtinde büyüdü. Vefa Lisesi'nin üstün zekâ ve kabiliyetli talebelerinden oluşan özel sınıfından mezun oldu. Bugünkü adıyla Siyasal Bilgiler Fakültesi olan Ankara Mülkiye Mektebi'ni bitirdiğinde, tarihler 1947'yi gösteriyor, kendisi de 21 yaşına giriyordu.

İlk imtihanı Fatih Kaymakam Muavinliği yaparak verdi. Kâhta, Ayancık ve Abana'da kaymakamlık yaptı. Anadolu insanını tanıma fırsatı buldu. Cehalet ve fakirliğin en büyük düşmanlarımız olduğunu teşhis etti. Daha o günden bu hastalıklara çare üretmeye başladı, çözüm aradı. Farklı olan derslerin imtihanlarını vererek hukuk fakültesinden de lisans diploması aldı. 1953 yılı ilkbaharında asistan olarak girdiği İstanbul Üniversitesi'nde 40 yıl kaldı. Vefalıydı, sabırlıydı. Bu süre zarfında ABD'de doktorasını tamamladı, Kanada'yı gezdi, Münih Üniversitesi'nde doçentlik tezini hazırladı. Uludağ Üniversitesi'nde misafir öğretim üyeliğinde bulundu. İslâm Kalkınma Bankası'nda çalıştı. İstanbul Üniversitesi'nden emekli olduktan sonra, Sakarya Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni kurdu ve rektörlüğünü yaptı. Kuzey İslâm Dünyası olarak adlandırdığı Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini gezdi. Onların da dertlerine derman aramaya çalıştı. Bir dönem YÖK üyeliğinde bulundu. ODTÜ mütevelli heyetinde görev yaptı.

Vefalıydı; yaşı 80'e ulaştığı yıllarda, doğduğu yerlere de gitti. Saraybosna Üniversitesi'nin kurulmasına öncülük etti. Takvimler 10 Aralık 2007'yi gösterdiğinde İstanbul'da sokak ve caddelerde kimsenin olmadığı bir saatte, sabaha yakın sessiz sedasız, çok sevdiği Rabb'ine yürüdü. Bedeni de devlet başkanlarının omuzlarında, Edirnekapı Mezarlığı'na götürüldü. Yaşlansa da paslanmadı.

Yirmi kitabı, 174 makalesi yayımlandı. Türkiye'de ve İslâm dünyasında faizsiz bankacılığın kurulmasında ve gelişmesinde önemli rol oynadı. Yurt içinde ve dışında İlim Yayma Cemiyeti ve Aydınlar Ocağı gibi STK'ların kurulmasında ve yaşamasında görev aldı. Malezya, Bahreyn, S. Arabistan, Bangladeş, Pakistan, Libya, Kıbrıs, İngiltere, İsviçre ve ABD konferans verdiği, tebliğ sunduğu ülkeler arasındaydı.

Kendisinden yardım isteyen farklı görüşten insanlara ve kuruluşlara ayrım yapmadan yardım etti. Siyasî partilere tüzük hazırlama konusunda destek oldu. O, sıradan bir insan değil, aranan insandı.

İki saatlik ders için bazen bir hafta hazırlık yapardı. Ömrünü faydalı insan yetiştirmeye vakfetti. Binlerce talebe yetiştirdi. "Hocaların Hocası" unvanına layık görüldü. Teklif edilen makam ve mevkileri elinin tersiyle itti. O hep aşkla şevkle yoluna devam etti. Rotasını hiç değiştirmedi.

Teenni ve tevekkül sahibiydi. İşlerini yaparken hiç hırs göstermez, üzerine düşeni yapar, sebeplere sarılır, gerisini çok sevdiği Rabb'ine havale ederdi.

Ankara Mülkiye Mektebi'nin mülâkatına katılacağı gün oradakiler kendisine; "Torpilin var mı?" diye sorunca, o: "Hayır, yok." der. Onlar da: "Boşuna bekleme, git." derler. Tevekkül sahibi o insan hiç paniklemeden,

- Biz üzerimize düşeni yapalım, gerisini Adil-i Mutlak'a bırakalım, der.

Doğru sözlü ve güler yüzlü bir insandı. Seksen yıllık hayatında onun doğruluktan ve doğru sözden ayrıldığına dâir bir bilgi veya belgeye rastlamıyoruz. Sevenleri onu ders anlatırken, konuşurken, yürürken hep gülen yüzüyle tanımışlardır.

Mütevazı bir kişiliğe sahipti. Profesör unvanını hiçbir zaman ön plâna çıkarmamıştı. Hep halkın içinde yer almış, vatandaşla içli dışlı olmuştu. Fabrikalara gidip işçilerle sohbet etmiş, onlara seminerler vermiş, onlarla çay içmiş, yemek yemişti. Mütevazı ve sade bir hayat yaşamış, mal biriktirmemişti.

Kadirşinas bir insandı. Şahsına, milletine, devletine hizmet edenleri, zikri ve fikri ne olursa olsun, hayırla yâd eder, rahmetle anardı. Kendilerine ilim ve araştırma aşkını öğreten, çalışma disiplinini veren, Hitler'in zulmünden kaçıp İstanbul'a gelmiş Alman hocaları hayırla anmıştır. 2. Abdülhamid, Menderes ve özellikle birlikte çalıştığı Özal'ı hayırla yad etmiş, hizmetlerini takdirle karşılamıştır.

O her şeyden önce insana eşref-i mahlûkat nazarıyla bakardı. Küçük veya büyük olsun, bir insanla konuşurken önündeki kitaba veya bilgisayara bakmaz, muhatabına tebessümle döner, dinler, kimsenin sözünü kesmezdi. İnsanların kusurlarını konuşmaz, araştırmaz, hatalarını örtmekte gece gibi olurdu. Bir gün burs mülâkatı komisyonundayken bir talebe gelir. Komisyon üyelerinden biri ona: "Referansın var mı?" diye sorar. O da: "Benim referansım Sabahattin Hoca." der. "Sen Sabahattin Hoca'yı nereden tanıyorsun." dediklerinde; Anadolu'dan gelmiş cevval zekâlı o genç, "Ben onu çok seviyorum, konferanslarına katıldım." der. Bütün komisyon üyeleri birbirine bakarak tebessüm ederler, o gencin bursunu da verirler.

İlmiyle amel eden ender simalardan biridir. İktisat ilmini okumuş, öğrenmiş ve hayata geçirmiştir. İslâm dünyasının iktisadî yönden geri kalması onu çok üzmüş, derinden yaralamıştır. Tıpkı boğulmakta olan çocuğunu kurtarmak için çırpınan, sağa sola koşan, "Kimse yok mu?" diye feryat eden bir baba gibi çırpınmıştır.

Toplumun dertleriyle ilgilenmesi ailesini ihmal etmesine yol açmamıştır. Dört oğlunun dördü de akademisyen olmuş, onlar da babalarının izinden gitmişlerdir. O şefkat âbidesi, merhametli bir baba idi. Önündeki işleri bırakır çocuklarının ödevleriyle ilgilenir, oyuncakları bozulmuşsa onlarla beraber çıkar, dükkân dükkân dolaşır, oyuncakları tamir ettirir, onların gönüllerini alırdı. Aile fertleri ihtiyaçlarını ondan bir sefer isterdi. Onun aile yuvası akademi gibi çalışır, öğrencilerinin biri gider diğeri gelir, onlarla da yakından ilgilenirdi.

Bir gün küçük oğlu Halil'e kahve yapmasını söyledi. O da başka bir şeyle ilgilenirken ocaktaki kahveyi taşırdı. Şefkat ve merhamet sahibi o insan, "Herkes işiyle ve eşiyle ilgilensin, aynı anda birden fazla iş yapmaya kalkışanlar hiçbir işi hakkıyla yapamazlar." dedi.

Küçük-büyük her işini istişare ile yapardı. Ona göre iki akıl bir akıldan üstündü. Bir miktar parayı nasıl değerlendirmesi konusunda o gün evin sofasında oyuncaklarıyla oynayan küçük Halil'in de fikrini almıştı. Hâlbuki o, o gün bir ekonomi profesörüydü.

Onun hayatında lâubaliliğe yer yoktu. Söz verdiği saatte söz verdiği yerde bulunmasını bilmişti. Hasbiydi, verdiği konferanslardan ücret almamıştı. Çağını iyi okumuş, dostunu, düşmanını iyi tanımış, dostuna vefalı düşmanına da civanmert davranmıştı. Herkesi bulunduğu konumda kabul etmişti. "19. yüzyılı kavrayamayan 20. yüzyılı anlayamaz." sözü ona aitti.

Mevcut kaynakları en iyi şekilde kullanmıştı. Kâhta'da kaymakamlık yaparken, ilçede yapılacak bir işin malzemelerini getirmek için devlet ödenek ayırmıştı. Yol olmadığı için malzemeler katırlarla taşınacaktı. O bu parayı ilçe yolunun yapımında kullanmış, yolu yaptıktan sonra, malzemeyi devletin diğer imkânlarıyla taşımıştı.

O, bir ayağı sabit, diğer ayakları sürekli hareket eden, çok ayaklı bir pergel gibiydi. Siyaset, tıp, tarih, edebiyat, ilâhiyat, ticaret ve sanat dünyasından insanlarla içli-dışlı idi. Onlarla sürekli iletişim hâlindeydi. Onlara danışarak işlerini yapardı. Aydınlar Ocağı'nı bu sâikle kurmuştu.

O, şu düşüncelere sahipti:

"Kaybetme korkusu olmayanlar hiçbir zaman üzülmezler. Osmanlı'nın yıkılış tarihi Abdülhamid'in tahttan indiriliş yılıdır. Osmanlı yıkılınca yerliler başsız kalmış, yabancılar teşkilâtlanmıştır. Sermaye onların eline geçmiştir. Yerel yönetim olmadan merkezi yönetim olmaz, yerel problemlerin çözümü de yerel olmalıdır. Merkezî yönetimde beyinler merkeze akar; taşra ilim, fikir ve iktisadi yönden fakirleşir. Toplum cüzlerden meydana gelir. İnsana yatırım yapanlar kazanır. Bizim düşmanlarımız cehalet, fakirlik ve tefrikadır. Binalarımızı kendi değer ve dinamiklerimiz üzerine kurmalıyız; fotokopiye, şablona veda etmeliyiz. Disiplin olmayan yerde kargaşa vardır, sathilik vardır. Disiplin olmadan öğretim de olmaz eğitim de. İnsan evinin önünden akıp giden nehirden bir kova olsun su almasını bilmelidir. İnsan, annesinin veya babasının cenazesi de olsa, söz verdiği saatte söz verdiği yere gelmelidir. İslâm dünyasını, yönetenlerle yönetilenlerin farklı kıbleye dönmeleri geri bırakmıştır. Hiçbir ülkede her şeyi devlet yapmaz. Her şey devletten beklenmez, özel sektör teşvik edilmelidir. Yöneticiler uzaktan kumandalı olmamalıdır, kendinden motorlu olmalıdır. Aileden devlete kadar her kurum ve kuruluş inisiyatif kullanarak aynı istikamette olmalıdır. Her kafadan farklı sesin çıktığı müesseseler uzun ömürlü olmaz. Organize olamayan, plânsız programsız topluluklar büyüyemezler. Her at sürçer, düşmez kalkmaz tek Allah vardır. Kendisiyle iş yapılacak adamın önce yüzüne bakılmalıdır, sima yalan söylemez. Halk ile barışamayanlar, Hakk ile barışamazlar. Faaliyetin olmadığı yerde atalet vardır. İşleyen demir pas tutmaz, akan su kir tutmaz. Faydalı olacağımız insanı önce tanımalıyız. Hiçbir doktor muayene etmediği hastaya ilaç yazmaz. Enaniyet, benlik mikrobu bizim sarayımızda yaşama imkânı bulamamalıdır. Allah rızası için çalışmalıyız, beklentiye girmemeliyiz." *

Yazının başında; "Büyük ağaçlar gür ormanlarda yaşarmış, meğer bizim ne gür ormanlarımız varmış." demiştik. Senden öğreneceğimiz çok şey var, ruhun şad olsun güzel insan.

Yazar: Beyzade ŞAHN / Biyografi - Ocak 2016

KAYNAKLAR

- Sabahattinzaim.org.tr, erişim tarihi: 8 .10. 2013

- "Bir Ömür Dedikleri", Belgesel (STV).

- "Türkiye'nin Son Yüz Yılı" (Kanal7), İbrahim Uslu, Yapım Tarihi: 2012

* Bu ifadeler Yazarın, Sabahattin ZAİM'in oğlu akademisyen Hail ZAİM'le yaptığı söyleşiden alınmıştır.

* Aıntı:

ads

FacebookTwitterPinterestTumblrYazdır
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt

2 yorum:

  1. Ülkemizin her zaman böyle değerli kişiliklere ihtiyacı var ancak ne yazikki son dönemlerde böyle insanlarımız azalıyor

    YanıtlaSil
  2. yazınız için teşekür ederim çok güzel bir yazı olmuş..Sabahattin Zaim bu ülkenin islam adına yetiştirdiği ender insanların başında geliyor gerçekten çok değerli bir şahsiyet kendisi..

    YanıtlaSil

Lütfen konuyla alakasız yorumlardan kaçının. Sadece link almak amaçlı ( spam ) yorumlar yazmayınız. ( anında silinir ). Argo, küfür, siyasi vb. içerik barındıran yorumlar yazmayınız.

Not: Yorum yapabilmek için (yorumlama biçiminden) Anonim ( isimsiz olarak ) veya Adı/URL'yi ( Adı ( gerekli ) / URL ( kısmını boş bırakınız ), fonksiyonlarından seçim yaparak yorumlarınızı yazabilirsiniz.

Ancak Google + profili ile yapılan yorumları onaylamıyorum bilginize. Yorum yaparken Adı/URL kısmından yaparsanız sadece isim yazmanız yeterli. Site adresi, URL eklerseniz yorumunuz onaylanmaz.