-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

ads

Körle Yatan Şaşı Kalkar.

Körle Yatan Şaşı Kalkar.
Her birimiz arkadaşlık ve dostluk edeceğimiz insanları çok iyi seçmeliyiz. Çünkü bazı hastalıklar nasıl insandan insana bulabiliyorsa, kötü huy, kötü alışkanlık da insanda insana bulaşabilmektedir. 

Bundan dolayı kötü bir insanla  arkadaşlık veya dostluk ediyorsak, hemen olmasa bile zamanla  onun huylarını kapabiliriz. Bu ata sözü aynı bu şekilde bu gerçeğe parmak basıyor. 

Örnek verecek olursak; Derslerine  hiç çalışmayan bir öğrenci ile arkadaşlık ettiğimizi var sayalım. O kişinin bu tembelliği zamanla bize de bulaşacak. Biz düzenli ders çalışan biri olsak bile arkadaşımız tembel ve çalışmayan biri olduğu için zamanla onun huyunu kapacağız.  Bunun tam tersi neden olmuyor derseniz insanlar genel olarak, rahatı, ve iyi olmayanı seçer. Çünkü nefsi daima kötü şeyleri istediği için insanlar genel olarak kötü arkadaşın huyunu kapmaktadır. Kötü arkadaş ise iyi insanın huyunu kapamıyor buna nefis izin vermiyor. Bazı istisnai durumlar hariçtir. 

Buna benzer bazı atasözlerimizde var. "Kır atın yanında bulunan ya huyundan, ya suyundan", isin yanına varan işlenir," "İtle yatan bitle kalkar" vb. gibi.  birçok atasözü bulunmaktadır. 

Sonuç olarak  buradan çıkarmamız gereken ders şu olmaktadır: Kişilerin birbirleriyle bağlantı kurması önemlidir.  Bundan dolayı kötü bağlantılar ve kaynaklardan uzak durmak bize fayda sağlayacaktır. 

Eğitim ve Sabır

Amerika Cumhurbaşkanlarından James Garfield, politik hayata atılmadan önce küçük bir üniverisitenin rektörü idi. Bir gün, çocuğunu üniversiteye kaydettirmek isteyen bir kadın odasına çıkarak: "Rektör Bey, dersleri biraz hafifletemez misiniz?" dedi.  "Benim çocuğumun programındaki bütün dersleri takip etmeye vakti yok. O, bir an önce üniversiteyi bitirip hayata atılmak istiyor."

Eğitim ve Sabır


Rektör Garfield, "Evet hanımefendi bu mümkündür" cevabını verdi. "Yalnız, önce çocuğunuzun ne olmasını istediğinizi sorabilir miyim? Bildiğiniz gibi, İlahi takdir ile, bir meşe ağacı yüz senede yetişirken, bir kabak iki ayda yetişiyor."

İnsan yetiştirmek isteyenler ve nesillerin istikbalini düşünenler sabırlı olmaya mecburdur.

İnsan ilim öğrenerek kemale erer. Yirmi yaşına gelene kadar iyiyi kötüyü ayırt etmeyi ancak öğrenir. Mahiyeti eğitim ve öğretimle gelişmeye programlanmış insanların bir günde ham halden has hale ereceğini zannetmek, istisnai durumlar ve eller dışında, hayaldir.

Emek, meyvenin kıymeti ve güzelliği kadardır. İnsan gibi meleklerden üstün bir potansiyelin yetişmesi elbette mevsimlik bir meyve, on yıllık bir fidan gibi olmayacaktır.

Ve en kıymetli yatırım insana yapılandır. 

Yazar: Mehmet Akar

Mesel Ufku | Nükte ve Hikmet  [ Timaş Yayınları ]

Lüzumsuz Konuşmak

Lüzumsuz Konuşmak
Meliklerden birisi, hayvan terbiyecisi ve adamları ile beraber yolculuğa çıkmıştı. Yolda konaklarında, bir kuş sesi duydular. Melik, derhal o kuşun avlanmasını emretti. Adamları sesin geldiği tarafa gitti ve öten kuşu avlayıp getirdiler. Hayvan terbiyecisi:

- Eğer bu kuş ötmeseydi, avlanmaktan kurtulacaktı, dedi.



                                                            *****

Bir fikir adamı, "Çocuklarınıza susmayı öğretin. Nasıl olsa bir gün konuşmayı öğrenecekler" der.

İnsan, dilinin eseri ve esiridir. Kimliğini dili gösterir. Lüzumsuz söz edenin, kıymeti sukut eder. 

Yazar: Mehmet Akar

Mesel Ufku | Nükte ve Hikmet  [ Timaş Yayınları ]

Gelmiş Geçmiş En Zekice Cevaplar

Dünya tarihinde yetişmiş, alim, filozof ve birçok bilgin bulunmaktadır. Bıraktığı eserleri kadar hazır cevap olmaları ve sorulara en zeki şekilde cevap vermeleri de onların namını unutturmamıştır.

Aşağıdaki izleyeceğiniz video tarihin en zekice verilen cevaplarını yazılı şekilde okuyacaksınız, Hepsini kesinlikle beğeneceksiniz.





POLİTİK HİTABET STANDARTLARI

Kari Popper ilk ve önde gelen bilim filozoflarından biri olup ayrıntılı bilimsel konuşma ve bilimsel deneyler için bazı standartları ortaya koymuştur. Örnek olarak, bilimsel olabilme adına yasaların değiştirilebilir ve deneyimlerin de yinelenebilir olması gerekir. Bilimsel yöntemin standartları, doğrudan politikaya uygulanamaz ancak bir kurallar örneği olarak ortaya konmalıdır.

Bilim ve politika arasında çok önemli iki farklılık tespit etmiştik. Birincisi, politikanın güç arayışıyla, doğrunun arayışından daha çok ilgilenmesidir. Diğeri, bilimde bağımsız bir ölçünün olduğudur. Yani, gerçekler ve söylenenlerin doğruluk veya geçerliğinin yargı la nabilmesidir. Politikada gerçekler, genellikle katılımcıların kararlarına dayanır. Yansıma, Popper’m bilimsel metot modelinin başarısız olmasına yol açar.

The Alchemy of Financé1 ta konuyu, Popper’m doktrininin yöntemler birliğine göre ele aldım. Yansımanın, sosyal bilimleri, doğal bilimlerin standartlarını karşılamaktan alıkoyduğunu açıkladım. Bazı olayların akışı esas olarak belirsiz kalırken, bilimsel metodun iki yönlü determinist tahminler ve açıklamalar sağlayan genellemeler üretmesini nasıl bekleyebiliriz? Alternatif senaryolar yerine, determinist ön yargılarda da, kuşkularla dolu olmalıyız.

Geriye baktığımda, sosyal bilimcilerin rolünü inceleyerek, muhtemelen çok zaman kaybettiğimi ve sosyal durumlarda yeteri kadar katılımcı olmadığımı görüyorum. Bu Popper’m açık toplum kavramında bir kusur bularak niçin yanıldığımın nedeniydi. Yani politikalar, güç peşinde koşmakla çok ilgili olup doğruyu izlemekle pek ilgili değillerdi. Şimdi açık toplum için gerekli olduğu için gerçeğe saygı ve doğruluğu açıklayarak bu hatamı düzeltmek istiyorum.

Ne yazık ki, bu ihtiyacın nasıl karşılanabileceği ile ilgili, açık ve kesin hiçbir formüle sahip değilim. Bunu çözümlenmemiş bir sorun olarak sadece tespit edebiliyorum. Bu şaşırtıcı değildir. Sorun tek bir kişinin çözebileceği bir şey değildir. Bu, topluluğun tutumunda bir değişikliğe ihtiyaç gerektirir.

İnanıyorum ki politik söylevlerde çok yüksek standartta, doğruluk ve muhaliflerin görüşlerine saygı ilkelerine bağlılık kullanılmıştır. İki yüzyıllık Amerikan demokrasisinde bu, şimdi mevcut olandan çok daha fazladır. Yaşlı adamların geçmişi, genellikle bu günden daha tozpembe gördüklerini anlıyorum fakat bu olayda Aydınlanma safsatasına başvurarak açıklamamı adil kılacağıma inanıyorum. İnsanlar mümkün olan en uzun süre boyunca aklın gücüne inandılar ve aynı zamanda doğru olana inanıp peşinden gittiler. Şimdi artık, gerçeklerin saptırılabildiğini keşfettik. Artık o eski inançlar sarsılmış oldu.

Bu da politikadaki yüksek standartların bir yanılsamaya dayandığı ve gerçeğin saptırılabileceği doğrusunun keşfedildiği paradoksal sonuca bizi götürür. Bu sonuç, Rove’un, Aydınlanma safsatası altında çalışan ve aldırmadıkları duygulara başvurmaktan çok gerçeği, geçerli akılcı argümanlarla araştıran çevredeki merkezlere, yazabilmesi gerçeğini pekiştirmiştir. Teröre karşı savaş, hepsinden daha etkili bir slogan olduğunu kanıtladı çünkü en güçlü duygu olan ölüm korkusunu hatırlattı.

Geçerli olmasına alışılan şu daha yüksek standartlan yeniden kurabilmek için insanlar, tahrif edilseler bile gerçeklik sorunlarını anlamaya başlamalıdırlar. Diğer bir deyişle, insanlar yansımayla ilişki içinde olmalıdırlar. Bu kolay bir görev değildir çünkü yansıma realitesi, Aydınlanmanın izlediği realiteden çok daha karmaşıktır. Gerçekten, realite öylesine karışıktır ki, asla tam olarak bilinemeye de bilir. Bilinmesi mümkün de olmayabilir. Bununla beraber, realiteyi sadece daha iyi bir anlayışla kazanmak bile, Aydınlanma zamanında olduğu kadar önemlidir ve bu kabul ediş, yansıma ile ilişki içinde olmak, ileriye önemli bir adım atma etkisi yaratacaktır. Akıl çağından, yanılabilirlik çağma ilerlemek ihtiyacındayız görüşüm, son ımda anlatmaya çalıştığım şeydi.

Kaynak en uygun kredi

Felsefe Ve İnsan

FELSEFE

Felesefenin İnsana bakış açısı

Önemli olan felsefede sorulardır. Cevaplar ise sorular kadar fazla önem teşkil etmemektedir.  Bazen hiç cevaplara gerek kalmaksızın sorulara sorular ekleyerek   çıkmaz ikilemlere girilebiliyor.  Felsefede soruların çok önemli olduğu cevapların ise sorular kadar önemli olmadığından, bir nevi cevapsız olan sorular yeni soruları beraberinde getirdiğinden felsefenin çıkmaz sokaklarını meydana getiriyor.

İnsanın bütün varlığı değişik mantıklı bir bakışla "düşünceleridir".  İnsanoğlunda düşünce olmazsa  hiç bir şeydir. Albert Einstein düşüncesi olmasaydı "Einstein" olmazdı.  Düşünceler farklılık göstererek şekillenmektedir. İnanış tarzı, kültür farklılığı, bulunduğumuz  etnik yapıya göre farklı şekillerde yansımaktadır.  Bu durum ise zihniyeti ve genel bütünlük olarak ise düşüncemizi meydana getirmektedir.

Yukarıda izah ettiğim gibi önemli olan sorudur cevaplar ise önemsizdir. Önemli olan soru sormaktır. Cevaba önem vermemek düşünmeyi  ve onun sunduğu nitelikleri
kale almamaktır. Bundan dolayıdır ki  insanın tamamen düşüncesini bir kenara atıp tek hedefi soru üzerine yoğunlaşması ve her sorunun cevapsız soruları beraberinde getirmesi ile yeni sorulara kapı aralama sonucunu oluşmuştur.  Doğruyu bulmak için düşüncenin aksine ve/veya/acaba/..  mantıksal   açıklamaların karşınıza çıkmasına  ve bunların cevaplarının düşüncelerin vermek istediği cevapların önüne geçmesi sonucu   belirmiştir.  Bu durumdan oluşan hadise ise, kendi düşüncesi ve mantığı doğrultusunda değil  doğruları matematiksel somut ve matematiksel  doğrultusunda bulunmaya çalışmak demektir.   İnsanın soyut  düşünce mantığı, matematiğin somut gerçeklerinin arkasında kalmıştır.   Bu zamana kadar   felsefeciler kendine ve düşüncesine saygısı çerçevesinde, kendi düşüncesini eleştirmişlerdir.  Doğru bir düşünce benimseyerek düşüncesinin doğrultusunda ilerlemiştir. Sonu gelmeyen bu cevapsız sorular neticesinde    felsefeciler kendilerini  sorulara bırakmışlardır.  Bunun sonucunda düşüncelerinden vaz geçip sorular dünyasında kaybolmuşlardır. En önemli ispatlarından biri "Materyalizm"dir.   Materyalizm de,  her olay matematiksel ve somut tesadüf ile meydana geldiği anlaşılmaktadır.

Bir kaç   kelime  ile özetleyecek olursak; Felsefe insanın vereceği cevabı  soru kadar önemli görmeyen bir bilimin insan düşüncesine saygı duyulması beklemenin mantıksız olduğu gibi bu durum ise felsefenin insanoğluna verdiği  değerin bir ispatıdır.

Ateistin Sorusu ve Cevabı

felsefe

Soru: -İncil ve tevrat insanların korumasındaydı ve bu yüzden değiştirilebildi. Ancak Kran Allahın koruması altındadır.
Peki bu mükemmel yaratıcı bunların değiştirileceğini bilmiyomuydu.Yada onları insanlara bıraktı da neden sadece Kuranı kendi korumasına aldı.

Cevap:

Evet sizde hep neden ( cevapsız sorular ) olmuştur. Bu nedenler çoğaldıkça neden, dediğiniz nedenleri unuttunuz... Evet neden sadece bizim kitabımız bozulmadı diğerleri bozulmadı bu soruya direk olarak bakarsak ( sizin gibi ) evet oldukça zor ve sizin bakışınızla çok mantıklı...

Bildiğim kadarıyla ateistler çok bilgili okumuş biz müslümanlardan daha çok bizim dini ve çoğunu bilenler... ama sadece bilenler ( anlamak ) ile ( bilmek ) arasında çok fark olduğunu biliyorsunuz ama sonuç olarak anlamak ile bilmek arasındaki farkı sadece biliyorsunuz ama ( anlamıyorsunuz ) bunun gibi.... Düşün öğretmenin bir sınav yapıyor seni ve zor bir soru soruyor. a, b , c şıkkı oluyor doğru her zaman bir tanedir değilmi... 2 çelişkili örneklerle seni yanıltmaya çalısıyor ( hoca gözünden çünkü doğruyu bilmeyi haketmen lazım ) ve çelişkili kelime yada soru oyunlarıyla seni doğru sorudan uzaklaştırmak veya doğruyu tamamiyle bulman için yanlışlara çelişkiler VE doğruya sadece doğru izlenimi veriyor.. Burada ki hocanın amacı aslında seni sınıfta bırakmak değil..... Senin hak edip bir üst seviyeye çıkman için, senin iyiliğin için sınav etmiyor mu?? Her şeyin sahibi Allah'ımız bizi de boş boşuna ve kolay olarak bazı şeyleri elde etmek için yollamadı bir sınav halindeyiz kimisi, takdir alıyor, kimi teşekkür, kimisi geçiyor, kimisi kalıyor ancak biraz cezasını çekip geçiyor ama sizler sınava bomboş bir kağıtla çıkıyorsunuz ve ne kadar üniversite mezunu, prof da olsanız birinci sınıfı bile geçemiyorsunuz...

Neden incil ve diğer kitapları korumadı dediniz, yazdım anlamadınız bunu çok iyi biliyorum ama farkımız ben anlamadığınızı çok iyi bildiğim gibi anlamadığınızı anladığım için sizin gibi bilipte anlamadığınızın çok ötesindeyim ne kadar günahkar alcak, lanet, yaratıcıma, Allah'ıma kul olmadığım halde, Yüce Yaratanım bana varlığını hissetmemi, bulmamı, ona kul, köle olmamı nasip ettiği için ve cehenneminde sonsuza kadar yaksa bile, benden razı olmasını her zaman isterim.. Aslında bizlerin istediği ne cennet, ne başka bir şey gerçekten, gerçek, Allah'ın bizleri sevmesi bizden razı olması, O Güzelo O yüce ve kelimelere sığdıramayacağım Allah'ımızın bizi sevmesi, razı olması yeter. İNŞ.

Kusura bakmayın konu biraz kaydı ama tutamadım kendimi. Yukarıda sınav dedik, Kimse kimseye çalışmadan para, ekmek vermiyor.. En basit örnek ile sizler ateistler çok bilgil ve çok bilir dersiniz.. Siz bu bilgiyi direk mi aldınız deneme yanılma yöntemleri ile fiziğin ve diğer bilimlerin farkına varmadınız mı yani gerçek anlamda size çelişkili gelen olayların çelişkileri ile siz gerçeğe gitmeniz mi... Sizin sorunuzun cevabı aslında net olarak bu sizin ilahlaştırdığınız.. Bilim kuralları, kavramları, hidrojen veya neyse siz daha iyi bilirsiniz.. Siz var olanı yok göstermek için bütün işlevleri ve varoluşumuzun sebebi olarak o maddeyi veya mahlukatı öne çıkarmadınız mı ateist en bilinen tabiri ile yaratıcının var olmadığını kabul etmek ama siz var olmayan bir şeyi yok olarak göstermek için savunduğunuz oluşumun varlığını bir yönden ispatlıyorsunuz evet o dediğiniz madde var ama onu yaratanda var O'da Allah ( c.c.) ancak sizin sorduğunuz sorunun cevabını verdiğimi düşünüyorum tatmin olmadıysanız nefesimin sonuna kadar tartışırım ve çelişkisiz.. Bir gr bile beyinsizliğimle mantıklı şeyler sizlere söyleyebildim.. Ama siz deki o kocaman beyin ile hep mantsız kavramları savundunuz.. Buradaki olay önemli olan aslında beyinin büyüklüğü yada bilmek değil, ne kadar olursa olsun beyin onu benim yaptığım gibi bir gr bile kullanabilmek inanın bu kadar bile Allah'a iman etmeye yetiyor..

Dedim ya; siz Allah'ın yokluğunu savunurken maddenin varlığını ispatlamaya çalışıyosunuz ama buradaki en büyük akılsızlık zaten dediğiniz madde var, biz de yok demiyoruz.. Fakat size varlığı olan bir şeyler varlığı olmadığını savunduğunuz Allah'ımıza yok diyerek zaten olan bilinen ve kabul edilen bir şeyi her şey o şekilde oldu diyerek, siz, siz, siz onu Tanrı edinmiyormusunuz........ sizin felsefeniz de ateistlik tanrısızlıksa neden davanıza sadık değilsizniz madem öyle o kim. Tesadüfse nasıl bir tesadüf bu eğer o madde o oluşumlardan olduysa bunun bir başlangıcı yokmudur? sizin düşüncenizle başlatan ve oluturan belkde senin saçmalamana neden olan odur. Ama şunu unutmayın her başlangıcın sonu vardır.. Ve şunu unutmayın... Allah tekdir.. Başlangıcı ve Sonu yoktur.... Bu son iki kelimelik söz sadece yeter.. sizin sorunuzun artık bir anlamı kalmadı her şeyini yitirdi. SİZİN GİBİ

Ateizm

Ateizm

felsefe
Ateizm ya da tanrıtanımazlık, tüm tanrılara ve ruhsal varlıklara olan metafizik inançları reddeden ve var olan gerçekliği akıl yoluyla açıklamayı kabul eden bir felsefi düşünce akımı.
Ateistler; bazen "tanrıtanımaz" kelimesiyle anılsalar da,[1] bu isimlendirme var olan bir tanrıyı reddetme fikrine atıfta bulunduğu için ateistler tarafından kabul görmez. Ateizm inanç koşullanmalarını, hayalî yaratıkları ve olayları reddeder. Ateist bakış açısıyla tanrının yanı sıra tüm metafizik inançlar ve tüm ruhanî varlıklar da reddedilir.[2]
Kelime anlamında da belirtildiği üzere; ateizm, din ile ilgili bir kavram değil, tanrı ile ilgili bir kavramdır. Dinlerin varlığı, dinlerin tanımının ne olduğu, dinlerin iyi mi yoksa kötü mü olduğu ateizmin konusu ve tartışma alanı dışındadır. Ateizm, her tür metafiziği reddettiği için, kendini metafizik öğeler üzerinden temellendiren dinlerin metafizik boyutlarını da reddeder. Yani bu, özellikle dinlere karşı sergilenen bir duruş değil, genel olarak tüm metafizik inanışlara karşı bir duruştur.
Ateizm sıklıkla "dinsizlik" ile özdeşleştirilse de, Budizm gibi bazı Uzakdoğu dinlerinde de "yaratıcı" anlamında bir tanrının varlığına rastlanmaz.[3] Bu yönüyle de ateizm ile dinsizlik birebir örtüşmez. Deist akımlara bakıldığında da, tanrıya inancın olduğu ancak dinlerin kabul edilmediği görülür.[4]
Ateizm, anti-teizm yani teizm karşıtı demek değildir ve bir "tepkisellik" anlamı içermez, zira metafizik öğelerin "var olmadığını" savunmak için metafizik öğelerin "var olması" gerekmez. Ateizm, yalnızca bir "durum" ifadesidir. Sadece tanrı veya tanrıların ve metafizik öğelerin var olmadığını söyler.
Ateizm; yaratıcı ve müdaheleci bir tanrıyı kabul eden teizmden,[5] yaratıcı ancak müdahaleci olmayan bir tanrıyı kabul eden deizmden,[6] tanrının evrenin kendisi olduğunu savunan panteizmden ve tanrının hem evrenin kendisi hem de evrenin ötesinde (aşkın) olduğunu savunan panenteizmden; ayrıca, tanrının varlığı ve yokluğu konusundaki soruları "cevaplandırılamaz" diyerek cevapsız bırakan agnostizmden; tanrıyı, "kesin olarak" reddetmesiyle ayrılır.[7]
Günümüzde, dünya nüfusunun % 2,3’ü kendini ateist, %11,9’u teist olmayan (non-theist) olarak tanımlamaktadır.[8] Bu oran Rusya’da %48’in üzerine çıkmakta, Japonya’da ise %64 ila %65 arasında seyretmektedir. Avrupa Birliğinde oran, %6 ile İtalya ve %85 ile İsveç arasında değişkenlik göstermektedir.[9] 2006 yılı istatistiklerine göre ise Türkiye'de ise bu oran %2,5-%3 arasındadır.[10]

Ateist

Ateist, tanrı veya tanrıların varlığını hayal ürünü bulan kişidir. Ateizm bir inanç değildir. Çoğu zaman yanlış ifade edildiği şekli ile (tanrıtanımaz kelimesinde olduğu gibi) tanrıyı inkar eden kişi değildir. Çünkü "inkar" varolan bir şeyin reddedilmesi anlamı taşır, oysa ki ateistlere göre tanrı varolmadığı için onun "inkar edilmesi" de yanlış bir terminolojik kullanım olacaktır..

Kaynak >>   http://tr.wikipedia.org/wiki/Ateizm

Kendi görüşümüz:  Son 15 yıl boyunca  ateist  dediğimiz varlıklar çoğalmaya başladı,  ama  sadece    az biraz çoğaldı milyarda belki  50 yada  daha az kesimi. Bundan  40 - 50 sene  öncesinde      ben ateistim, Allah'ım yok, yaratanım yok diyen kesimleri pek duyamazdık. Bunun iki nedeni var:  Bir ve ikinci nedeni teknoloji ile  bağlantılı. Teknolojinin gelişmesi ve bilimin  sıra dışı  icatlar çıkarması ve   dünyanın  uzay çağına gelmesi, bilgili insanları hatta bu gelişmeye  öncülük eden   insanların kafalarını karıştırdı. Özellikle  bilime kendini adamış insanları,     bildikçe  Allah  öğrettikçe  o öğrendi ama  öğrendikçe  Allah'ını kaybetti... Her şeyi  bilim ile  yaptığını sanarak suçu  ilime, bilime attı. Dediki: her şeyi aslında ben bilimin sayesinde yaptım dünya, gezegenler ve biyolojik kavramlar sadece  hidrojen veya hangisini diyorsanız o ile oldu diye saçmalarsınız. Biz de deriz ki Allah doğmadı, doğrulmadı ve hiç bir şey yokken o vardı ve her şey onun emri ile oldu. Siz  Allah'ın varlığını kabul etmiyorsunuz, belkide göremediğiniz den yada hissedemediğinizden veya kabullenemediğiniz den... O kadar büyük ve Yüce ve eşi benzeri olmayan Yaratıcının sizin yaratıcınız olmasını kabullenemiyorsunuz belkide....  Suçu atıyorsunuz hidrojene, hangi elementi tanrı görüyorsanız... Hangi isim,  hangi ad, hangi isimsiz, hangi savunduğunuz   aslında görünmez ama  varlığını hissettiren fizik konunlarını siz zaten ilahlaştırmışsınız kendi  beyninizde. Ve sizin bu halinizin adı ateist olmuş ama anlamı ile sizin düşüncelerinizde çok çelişki var. ateist ( baş harfini bile  kelime  başında büyük yazmam gerekiyor o kadar saygı duymuyorum ki size küçük harfle aşağılıyorum )  Siz  tanrı yok olarak kabul edersiniz ancak var olan bir  Allah'ımızın  yok olduğunu ispatlama çabasından  bir türlü vaz geçemediniz.. Olmayan bir şeyi inkar edemezsiniz, bu  yüzden bir varlığın olmadığını ispat etmek için, gene var olan bir şeyi öne sürerek, örneğin ( hidrojen )  tanrılaştırıp her şey onun sayesinde olmuş diyerek zaten bir yandan  gerçek Allah'ı inkar ederek, sahte tanrıları    beyniniz de   canlandırıyorsunuz. 

Dedim ya: ateistlik  aslında kabullenememek, anlamamak, anlasada anlamamak..  Sadece  yedirememek kendine varlığına neden olan çok büyük yaratıcının olacağına, olmayan  insansızlığına, karaktersizliğine, kitapsızlığına. Aslında ateistlik asiliktir..  Allah'ına, yaratıcısına olan asiliğidir.  O'nun büyüklüğünü kabullenemeyip ( Şeytan) misali nefsinin dediklerini yapan Cahil  ( Ebu Cehil )  gibi bilgili ama Cahil, gerçek anlamda cahil olan kişidir.

Bir  çok yerde denk gelebilirsiniz, ateist gruplara  bunlar  azınlıktır ama, kimileri   söyler, kimileri söylemez..  Genel olarak bu kesim bilime kendini adamış insanlar   çok bilgili,  çok bilen gibi gözüken teknolojinin gelişmesin de, eğitim de,   bir çok   düşünceler de   çok iyi bilen olarak gözükürler ve çok bildiklerini sanarlar... Zaten kendileri de öyle der: Duydum bir yerde...  Şunu diyor varlıksız; Biz ateistler çok bilgili, çok bilen, ilim de , bilim de, en iyi seviyeye geldik, ve  zaten bilmeden ateist olunmaz,  çok bilmek lazım, bilimi ve bilimi..... Evet bilgilisiniz, biliyorsunuz gerçekten biliyorsunuz atomu parçalara da ayırdınız..... Ancak bilmek sadece yetmiyor. Bilgi aslında çok tehlikeli bir güçtür iyi yönde de  kötü  yönde de kullanabilirsiniz, silah gibidir. Fakat silahın namlusunu kendinize çevirerek bilginizi tek bir  hamle ile bitirdiniz.  Allah verir insana  ilim,  kör  cahil anlar ki  her şey bu o dediğimizden oldu ama akıllı insan anlar ki buna o gücü veren çok yüce yaratıcı vardır ve  bilgisiyle Allah'ını  daha iyi bulur ve tanır, cahil olan  tam tersini bütün her şeyi Allah'ın emrinde olan basit bir maddeye bağlar her ne kadar tanrı yok deseler de gerçek Allah'ı inkar ederken savunduğu basit düşüncesinin kulu olduklarının farkında bile  değiller....

Sizlere soruyorum, olmayan bir şeyi insanlar neden bu yok diye  savunmaya  çalışşınlar.. Yok Yoktur ve olmayan bir şeyin varlığıda olmaz,  zaten varlığı olmayan bir şeyi inkar etmek için inkar edecek inkarınız olmaz.. Bu noktada şu oluyor; Allah var ve ufacık bir insan kırıntısı ve delirmiş insan müsvetteleri  ilk fikri kim ortaya atmışşa onu savunarak ne kadar, Yaratıcımız yok  dese de her kelimesinde  Allah'ın varlığını bizlere ispat ediyor..  Çünkü Allah var ve bunu  o kişide  biliyor.. Ancak  kabullenemiyor... Yediremiyor....Basitliğine.......  

Teknoloji geliştikçe 1. yönden  sayısı artmıştı atistlerin bilime dayamışlardı her  şeyi. İkinci kesim ateist  daha beter ateist internet ortamında bildikleriyle  oluşan  kavram.. Orada burada okudukları ile Allah'ını inkar edenlerin sayısı gene teknoloji ile  internet bilgisayar ve orada ki yazılanlar ile çoğaldı aslında gerçekten Allah yok diyemiyordu,  beş kuruş etmez zeka kırıntısı ile Allah'ı düşünerek düşünce ile yaratıcısını bulmaya çalıştı derinlere indi, indi, indi ve kayboldu  derinliklerde ve Allah'ını kaybetti.. Çünkü beyin sınırlıdır.. her şeyi kavrayamaz ve bilemez.. Düşüncelerin sonucunda beyin artık daha derinlere inemedi ve pes etti. Kaba tabir ile "Yeter benden bu kadar" diyerek işin içinden sıyrılarak  işlevini durdurarak bütün beyinsizliği insanın nefsine verdi ve söz artık nefiste oldu ne derse o oldu.. Beyin artık sustu, Nefis devreye  girdi ve yok dedi, yok dedi, yok dedi,  yok dedi ve sizin  için yok olarak düşncelere  düştü. Ancak ateistler  Kur'an-ı Kerimi bir çok müslümandan daha çok okumuş ve bizim dinimizi bizden daha çok bilmiş derinlere inmiş olabilirsiniz bu gerçek.. Fakat bildikçe  sapıttınız, bu   gizemi bu evresenllik ve bu sonsuzluğu idrak edemediniz bidiniz, bildiniz, bildiniz ve çok çok bildiniz biliyorsunuz.... Ama..... ( anlamadınız )........... Bilmek yetmiyor bilmenin ötesinde anlamak bilginin ötesindedir. Bilipte yapmamak vardı hani bilirsiniz. Misal  sigara içmek zararlıdır ve bilirsiniz, ancak içersiniz ve bildiğinizin bir anlamı olmaz çünkü bildiğiniz gerçeği yokmuş gibi davranarak varmış gibi içtiğiniz den..... Çünkü gerçektir ve zehirler bunun farkına varırsınız  zamanla ve ölüm geldiğinde.... Tıpkı ölüm gibi, geldiğinde ölüm.... ölüm....  Varolması için görmek gerekse sizin için öldüğünüz de gerçekleri bütün çıplaklığı ile göreceksin  ama gördüğün gerçekler ve inanmadığın gerçekliğin gerçekliği  hiç bir  zaman seni kurtaramayacak....


Yazar: Tunahan