-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

ads

Yaşayanların ve Ölmüşlerin Marksizmi

Yaşayanların ve Ölmüşlerin Marksizmi
Marx felsefesinin  garip bir yazgısı olmuştur. Marx'ın, içinde felsefesini anlattığı temel eseri, 1844'de yazılmış olan "FELSEFE VE POLİTİK EKONOMİ ET DE PHILONUSCRİTS DECONEMİE POLİTİQUE ET DE PJILOSOPHİE" İlk olarak, yarım yüzyıla yakın bir süre sonra, 1932'de Marx'ın ölümünden yaklaşık elli yıl sonra onrjinal Almanca metinleri yayınlandı. Yabancılaşmış iş üzerine olan en önemli bölüm çıkartılmış. olarak Fransızcaya 1937'den öncei Rusçaya (Stalin'in ölümünden sonra) 1955'ten önce çevrilmedi. İngilizce ilk basımı  1959'da Amerika'da ilk basımı ise 1961'dedir. 1932'den önce, Alman ideolejisi birkaç dağınık felsefi parçanın ve bir iki kitapçığın dışında Marksist felsefe ya bilinmiyordu ya da Marx'ın büyük oranda basitleştirilmiş ekonomi kitabında çıkarılıyordu. 


Politik ekonominin bu ağırlığı, erken kuramcıların Marksizmin, Marx'ın sıkı takipçisi Paul Lafargue'ın ifadesiyle; "ekonomik bir deterinizm" olduğu sonucuna vardıkları gibidir. Bu tarz yorum, bizzat Marx'ın; Marksizm buysa eğer, ben Marx, Marksist değilim" demesine neden oluyordu.

Rusya'da marteryalizm tarihi üzerine denemeler ve tarihin materyalist gelişimi üzerine denemesinden etkin marteryalizm üzerine yazdığı kitabına kadar Plehanov, 18. yüzyıl Fransız tipinde (Holbach'ınki gibi)bir materyalizm  anlamında, Feurbach'ın Rus takipçisi Çernişevşki'nin felsefesinin saptırır. Düşünncesiyle oldukça etkili olmuş olan Lenin, onunla birlikte marteryalizm ve ampirik eleştricilikde  pozitivizm ve mantıksal ampirizm arasında yarı yol kat etmiş bir bilim kuramına karşı savaşı sürdürür. Sonu batı felsefesinin son düşkünlüklerine varacak olan bu eğilime karşı Lenin, bütün gücüyle karşı koyar  Fakat bunu materyalizm ve idealizmi boşu boşuna karşı karşıya getiren Descartes'çı  geleneğin içinde yapar. Materyalizmle devrimi bir araya getirir.  ( Hobbes materyalizminin daha çok sert bir tutuculuğa bağlı olduğu İngiltere için olduğu kadar, Saint Just'ün dediği gibi, 18. yüzyıl Fransız materyalizm geleneğinin Jakobenlerin iradeci  teizmine karşı,  Jironden ideolojisinin başkaldırısı olduğu  Fransız  devrimi için olarak da yanlıştır. Bu tarihsel bakış açısının Lenin'i bir yansıma olduğu şeklinde  zararlı teorisini poitivizmle kirlenmesine yol açacaktır.

Yine de Bernstein'in opportunizmi uyandıran yavan evrimciliğe karşı verdiği savaşta kendi zamanında henüz yayınlanmamış olan  1844 elyazmalarından habersiz Lenin iradeci devrim anlayışının ruhunda nesnel koşullar  tarafından taşınmış değildir. Çünkü Lenin, Kautsky'nin körükörüne Marksizmine, inanıyordu.


Kaynak >>   20. Yüzyıl biyografisi (Roger Garaudy) - Fecr

Körle Yatan Şaşı Kalkar.

Körle Yatan Şaşı Kalkar.
Her birimiz arkadaşlık ve dostluk edeceğimiz insanları çok iyi seçmeliyiz. Çünkü bazı hastalıklar nasıl insandan insana bulabiliyorsa, kötü huy, kötü alışkanlık da insanda insana bulaşabilmektedir. 

Bundan dolayı kötü bir insanla  arkadaşlık veya dostluk ediyorsak, hemen olmasa bile zamanla  onun huylarını kapabiliriz. Bu ata sözü aynı bu şekilde bu gerçeğe parmak basıyor. 

Örnek verecek olursak; Derslerine  hiç çalışmayan bir öğrenci ile arkadaşlık ettiğimizi var sayalım. O kişinin bu tembelliği zamanla bize de bulaşacak. Biz düzenli ders çalışan biri olsak bile arkadaşımız tembel ve çalışmayan biri olduğu için zamanla onun huyunu kapacağız.  Bunun tam tersi neden olmuyor derseniz insanlar genel olarak, rahatı, ve iyi olmayanı seçer. Çünkü nefsi daima kötü şeyleri istediği için insanlar genel olarak kötü arkadaşın huyunu kapmaktadır. Kötü arkadaş ise iyi insanın huyunu kapamıyor buna nefis izin vermiyor. Bazı istisnai durumlar hariçtir. 

Buna benzer bazı atasözlerimizde var. "Kır atın yanında bulunan ya huyundan, ya suyundan", isin yanına varan işlenir," "İtle yatan bitle kalkar" vb. gibi.  birçok atasözü bulunmaktadır. 

Sonuç olarak  buradan çıkarmamız gereken ders şu olmaktadır: Kişilerin birbirleriyle bağlantı kurması önemlidir.  Bundan dolayı kötü bağlantılar ve kaynaklardan uzak durmak bize fayda sağlayacaktır. 

Eğitim ve Sabır

Amerika Cumhurbaşkanlarından James Garfield, politik hayata atılmadan önce küçük bir üniverisitenin rektörü idi. Bir gün, çocuğunu üniversiteye kaydettirmek isteyen bir kadın odasına çıkarak: "Rektör Bey, dersleri biraz hafifletemez misiniz?" dedi.  "Benim çocuğumun programındaki bütün dersleri takip etmeye vakti yok. O, bir an önce üniversiteyi bitirip hayata atılmak istiyor."

Eğitim ve Sabır


Rektör Garfield, "Evet hanımefendi bu mümkündür" cevabını verdi. "Yalnız, önce çocuğunuzun ne olmasını istediğinizi sorabilir miyim? Bildiğiniz gibi, İlahi takdir ile, bir meşe ağacı yüz senede yetişirken, bir kabak iki ayda yetişiyor."

İnsan yetiştirmek isteyenler ve nesillerin istikbalini düşünenler sabırlı olmaya mecburdur.

İnsan ilim öğrenerek kemale erer. Yirmi yaşına gelene kadar iyiyi kötüyü ayırt etmeyi ancak öğrenir. Mahiyeti eğitim ve öğretimle gelişmeye programlanmış insanların bir günde ham halden has hale ereceğini zannetmek, istisnai durumlar ve eller dışında, hayaldir.

Emek, meyvenin kıymeti ve güzelliği kadardır. İnsan gibi meleklerden üstün bir potansiyelin yetişmesi elbette mevsimlik bir meyve, on yıllık bir fidan gibi olmayacaktır.

Ve en kıymetli yatırım insana yapılandır. 

Yazar: Mehmet Akar

Mesel Ufku | Nükte ve Hikmet  [ Timaş Yayınları ]

Lüzumsuz Konuşmak

Lüzumsuz Konuşmak
Meliklerden birisi, hayvan terbiyecisi ve adamları ile beraber yolculuğa çıkmıştı. Yolda konaklarında, bir kuş sesi duydular. Melik, derhal o kuşun avlanmasını emretti. Adamları sesin geldiği tarafa gitti ve öten kuşu avlayıp getirdiler. Hayvan terbiyecisi:

- Eğer bu kuş ötmeseydi, avlanmaktan kurtulacaktı, dedi.



                                                            *****

Bir fikir adamı, "Çocuklarınıza susmayı öğretin. Nasıl olsa bir gün konuşmayı öğrenecekler" der.

İnsan, dilinin eseri ve esiridir. Kimliğini dili gösterir. Lüzumsuz söz edenin, kıymeti sukut eder. 

Yazar: Mehmet Akar

Mesel Ufku | Nükte ve Hikmet  [ Timaş Yayınları ]

Gelmiş Geçmiş En Zekice Cevaplar

Dünya tarihinde yetişmiş, alim, filozof ve birçok bilgin bulunmaktadır. Bıraktığı eserleri kadar hazır cevap olmaları ve sorulara en zeki şekilde cevap vermeleri de onların namını unutturmamıştır.

Aşağıdaki izleyeceğiniz video tarihin en zekice verilen cevaplarını yazılı şekilde okuyacaksınız, Hepsini kesinlikle beğeneceksiniz.





POLİTİK HİTABET STANDARTLARI

Kari Popper ilk ve önde gelen bilim filozoflarından biri olup ayrıntılı bilimsel konuşma ve bilimsel deneyler için bazı standartları ortaya koymuştur. Örnek olarak, bilimsel olabilme adına yasaların değiştirilebilir ve deneyimlerin de yinelenebilir olması gerekir. Bilimsel yöntemin standartları, doğrudan politikaya uygulanamaz ancak bir kurallar örneği olarak ortaya konmalıdır.

Bilim ve politika arasında çok önemli iki farklılık tespit etmiştik. Birincisi, politikanın güç arayışıyla, doğrunun arayışından daha çok ilgilenmesidir. Diğeri, bilimde bağımsız bir ölçünün olduğudur. Yani, gerçekler ve söylenenlerin doğruluk veya geçerliğinin yargı la nabilmesidir. Politikada gerçekler, genellikle katılımcıların kararlarına dayanır. Yansıma, Popper’m bilimsel metot modelinin başarısız olmasına yol açar.

The Alchemy of Financé1 ta konuyu, Popper’m doktrininin yöntemler birliğine göre ele aldım. Yansımanın, sosyal bilimleri, doğal bilimlerin standartlarını karşılamaktan alıkoyduğunu açıkladım. Bazı olayların akışı esas olarak belirsiz kalırken, bilimsel metodun iki yönlü determinist tahminler ve açıklamalar sağlayan genellemeler üretmesini nasıl bekleyebiliriz? Alternatif senaryolar yerine, determinist ön yargılarda da, kuşkularla dolu olmalıyız.

Geriye baktığımda, sosyal bilimcilerin rolünü inceleyerek, muhtemelen çok zaman kaybettiğimi ve sosyal durumlarda yeteri kadar katılımcı olmadığımı görüyorum. Bu Popper’m açık toplum kavramında bir kusur bularak niçin yanıldığımın nedeniydi. Yani politikalar, güç peşinde koşmakla çok ilgili olup doğruyu izlemekle pek ilgili değillerdi. Şimdi açık toplum için gerekli olduğu için gerçeğe saygı ve doğruluğu açıklayarak bu hatamı düzeltmek istiyorum.

Ne yazık ki, bu ihtiyacın nasıl karşılanabileceği ile ilgili, açık ve kesin hiçbir formüle sahip değilim. Bunu çözümlenmemiş bir sorun olarak sadece tespit edebiliyorum. Bu şaşırtıcı değildir. Sorun tek bir kişinin çözebileceği bir şey değildir. Bu, topluluğun tutumunda bir değişikliğe ihtiyaç gerektirir.

İnanıyorum ki politik söylevlerde çok yüksek standartta, doğruluk ve muhaliflerin görüşlerine saygı ilkelerine bağlılık kullanılmıştır. İki yüzyıllık Amerikan demokrasisinde bu, şimdi mevcut olandan çok daha fazladır. Yaşlı adamların geçmişi, genellikle bu günden daha tozpembe gördüklerini anlıyorum fakat bu olayda Aydınlanma safsatasına başvurarak açıklamamı adil kılacağıma inanıyorum. İnsanlar mümkün olan en uzun süre boyunca aklın gücüne inandılar ve aynı zamanda doğru olana inanıp peşinden gittiler. Şimdi artık, gerçeklerin saptırılabildiğini keşfettik. Artık o eski inançlar sarsılmış oldu.

Bu da politikadaki yüksek standartların bir yanılsamaya dayandığı ve gerçeğin saptırılabileceği doğrusunun keşfedildiği paradoksal sonuca bizi götürür. Bu sonuç, Rove’un, Aydınlanma safsatası altında çalışan ve aldırmadıkları duygulara başvurmaktan çok gerçeği, geçerli akılcı argümanlarla araştıran çevredeki merkezlere, yazabilmesi gerçeğini pekiştirmiştir. Teröre karşı savaş, hepsinden daha etkili bir slogan olduğunu kanıtladı çünkü en güçlü duygu olan ölüm korkusunu hatırlattı.

Geçerli olmasına alışılan şu daha yüksek standartlan yeniden kurabilmek için insanlar, tahrif edilseler bile gerçeklik sorunlarını anlamaya başlamalıdırlar. Diğer bir deyişle, insanlar yansımayla ilişki içinde olmalıdırlar. Bu kolay bir görev değildir çünkü yansıma realitesi, Aydınlanmanın izlediği realiteden çok daha karmaşıktır. Gerçekten, realite öylesine karışıktır ki, asla tam olarak bilinemeye de bilir. Bilinmesi mümkün de olmayabilir. Bununla beraber, realiteyi sadece daha iyi bir anlayışla kazanmak bile, Aydınlanma zamanında olduğu kadar önemlidir ve bu kabul ediş, yansıma ile ilişki içinde olmak, ileriye önemli bir adım atma etkisi yaratacaktır. Akıl çağından, yanılabilirlik çağma ilerlemek ihtiyacındayız görüşüm, son ımda anlatmaya çalıştığım şeydi.

Kaynak en uygun kredi

Felsefe Ve İnsan

FELSEFE

Felesefenin İnsana bakış açısı

Önemli olan felsefede sorulardır. Cevaplar ise sorular kadar fazla önem teşkil etmemektedir.  Bazen hiç cevaplara gerek kalmaksızın sorulara sorular ekleyerek   çıkmaz ikilemlere girilebiliyor.  Felsefede soruların çok önemli olduğu cevapların ise sorular kadar önemli olmadığından, bir nevi cevapsız olan sorular yeni soruları beraberinde getirdiğinden felsefenin çıkmaz sokaklarını meydana getiriyor.

İnsanın bütün varlığı değişik mantıklı bir bakışla "düşünceleridir".  İnsanoğlunda düşünce olmazsa  hiç bir şeydir. Albert Einstein düşüncesi olmasaydı "Einstein" olmazdı.  Düşünceler farklılık göstererek şekillenmektedir. İnanış tarzı, kültür farklılığı, bulunduğumuz  etnik yapıya göre farklı şekillerde yansımaktadır.  Bu durum ise zihniyeti ve genel bütünlük olarak ise düşüncemizi meydana getirmektedir.

Yukarıda izah ettiğim gibi önemli olan sorudur cevaplar ise önemsizdir. Önemli olan soru sormaktır. Cevaba önem vermemek düşünmeyi  ve onun sunduğu nitelikleri
kale almamaktır. Bundan dolayıdır ki  insanın tamamen düşüncesini bir kenara atıp tek hedefi soru üzerine yoğunlaşması ve her sorunun cevapsız soruları beraberinde getirmesi ile yeni sorulara kapı aralama sonucunu oluşmuştur.  Doğruyu bulmak için düşüncenin aksine ve/veya/acaba/..  mantıksal   açıklamaların karşınıza çıkmasına  ve bunların cevaplarının düşüncelerin vermek istediği cevapların önüne geçmesi sonucu   belirmiştir.  Bu durumdan oluşan hadise ise, kendi düşüncesi ve mantığı doğrultusunda değil  doğruları matematiksel somut ve matematiksel  doğrultusunda bulunmaya çalışmak demektir.   İnsanın soyut  düşünce mantığı, matematiğin somut gerçeklerinin arkasında kalmıştır.   Bu zamana kadar   felsefeciler kendine ve düşüncesine saygısı çerçevesinde, kendi düşüncesini eleştirmişlerdir.  Doğru bir düşünce benimseyerek düşüncesinin doğrultusunda ilerlemiştir. Sonu gelmeyen bu cevapsız sorular neticesinde    felsefeciler kendilerini  sorulara bırakmışlardır.  Bunun sonucunda düşüncelerinden vaz geçip sorular dünyasında kaybolmuşlardır. En önemli ispatlarından biri "Materyalizm"dir.   Materyalizm de,  her olay matematiksel ve somut tesadüf ile meydana geldiği anlaşılmaktadır.

Bir kaç   kelime  ile özetleyecek olursak; Felsefe insanın vereceği cevabı  soru kadar önemli görmeyen bir bilimin insan düşüncesine saygı duyulması beklemenin mantıksız olduğu gibi bu durum ise felsefenin insanoğluna verdiği  değerin bir ispatıdır.

Ateistin Sorusu ve Cevabı

felsefe

Soru: -İncil ve tevrat insanların korumasındaydı ve bu yüzden değiştirilebildi. Ancak Kran Allahın koruması altındadır.
Peki bu mükemmel yaratıcı bunların değiştirileceğini bilmiyomuydu.Yada onları insanlara bıraktı da neden sadece Kuranı kendi korumasına aldı.

Cevap:

Evet sizde hep neden ( cevapsız sorular ) olmuştur. Bu nedenler çoğaldıkça neden, dediğiniz nedenleri unuttunuz... Evet neden sadece bizim kitabımız bozulmadı diğerleri bozulmadı bu soruya direk olarak bakarsak ( sizin gibi ) evet oldukça zor ve sizin bakışınızla çok mantıklı...

Bildiğim kadarıyla ateistler çok bilgili okumuş biz müslümanlardan daha çok bizim dini ve çoğunu bilenler... ama sadece bilenler ( anlamak ) ile ( bilmek ) arasında çok fark olduğunu biliyorsunuz ama sonuç olarak anlamak ile bilmek arasındaki farkı sadece biliyorsunuz ama ( anlamıyorsunuz ) bunun gibi.... Düşün öğretmenin bir sınav yapıyor seni ve zor bir soru soruyor. a, b , c şıkkı oluyor doğru her zaman bir tanedir değilmi... 2 çelişkili örneklerle seni yanıltmaya çalısıyor ( hoca gözünden çünkü doğruyu bilmeyi haketmen lazım ) ve çelişkili kelime yada soru oyunlarıyla seni doğru sorudan uzaklaştırmak veya doğruyu tamamiyle bulman için yanlışlara çelişkiler VE doğruya sadece doğru izlenimi veriyor.. Burada ki hocanın amacı aslında seni sınıfta bırakmak değil..... Senin hak edip bir üst seviyeye çıkman için, senin iyiliğin için sınav etmiyor mu?? Her şeyin sahibi Allah'ımız bizi de boş boşuna ve kolay olarak bazı şeyleri elde etmek için yollamadı bir sınav halindeyiz kimisi, takdir alıyor, kimi teşekkür, kimisi geçiyor, kimisi kalıyor ancak biraz cezasını çekip geçiyor ama sizler sınava bomboş bir kağıtla çıkıyorsunuz ve ne kadar üniversite mezunu, prof da olsanız birinci sınıfı bile geçemiyorsunuz...

Neden incil ve diğer kitapları korumadı dediniz, yazdım anlamadınız bunu çok iyi biliyorum ama farkımız ben anlamadığınızı çok iyi bildiğim gibi anlamadığınızı anladığım için sizin gibi bilipte anlamadığınızın çok ötesindeyim ne kadar günahkar alcak, lanet, yaratıcıma, Allah'ıma kul olmadığım halde, Yüce Yaratanım bana varlığını hissetmemi, bulmamı, ona kul, köle olmamı nasip ettiği için ve cehenneminde sonsuza kadar yaksa bile, benden razı olmasını her zaman isterim.. Aslında bizlerin istediği ne cennet, ne başka bir şey gerçekten, gerçek, Allah'ın bizleri sevmesi bizden razı olması, O Güzelo O yüce ve kelimelere sığdıramayacağım Allah'ımızın bizi sevmesi, razı olması yeter. İNŞ.

Kusura bakmayın konu biraz kaydı ama tutamadım kendimi. Yukarıda sınav dedik, Kimse kimseye çalışmadan para, ekmek vermiyor.. En basit örnek ile sizler ateistler çok bilgil ve çok bilir dersiniz.. Siz bu bilgiyi direk mi aldınız deneme yanılma yöntemleri ile fiziğin ve diğer bilimlerin farkına varmadınız mı yani gerçek anlamda size çelişkili gelen olayların çelişkileri ile siz gerçeğe gitmeniz mi... Sizin sorunuzun cevabı aslında net olarak bu sizin ilahlaştırdığınız.. Bilim kuralları, kavramları, hidrojen veya neyse siz daha iyi bilirsiniz.. Siz var olanı yok göstermek için bütün işlevleri ve varoluşumuzun sebebi olarak o maddeyi veya mahlukatı öne çıkarmadınız mı ateist en bilinen tabiri ile yaratıcının var olmadığını kabul etmek ama siz var olmayan bir şeyi yok olarak göstermek için savunduğunuz oluşumun varlığını bir yönden ispatlıyorsunuz evet o dediğiniz madde var ama onu yaratanda var O'da Allah ( c.c.) ancak sizin sorduğunuz sorunun cevabını verdiğimi düşünüyorum tatmin olmadıysanız nefesimin sonuna kadar tartışırım ve çelişkisiz.. Bir gr bile beyinsizliğimle mantıklı şeyler sizlere söyleyebildim.. Ama siz deki o kocaman beyin ile hep mantsız kavramları savundunuz.. Buradaki olay önemli olan aslında beyinin büyüklüğü yada bilmek değil, ne kadar olursa olsun beyin onu benim yaptığım gibi bir gr bile kullanabilmek inanın bu kadar bile Allah'a iman etmeye yetiyor..

Dedim ya; siz Allah'ın yokluğunu savunurken maddenin varlığını ispatlamaya çalışıyosunuz ama buradaki en büyük akılsızlık zaten dediğiniz madde var, biz de yok demiyoruz.. Fakat size varlığı olan bir şeyler varlığı olmadığını savunduğunuz Allah'ımıza yok diyerek zaten olan bilinen ve kabul edilen bir şeyi her şey o şekilde oldu diyerek, siz, siz, siz onu Tanrı edinmiyormusunuz........ sizin felsefeniz de ateistlik tanrısızlıksa neden davanıza sadık değilsizniz madem öyle o kim. Tesadüfse nasıl bir tesadüf bu eğer o madde o oluşumlardan olduysa bunun bir başlangıcı yokmudur? sizin düşüncenizle başlatan ve oluturan belkde senin saçmalamana neden olan odur. Ama şunu unutmayın her başlangıcın sonu vardır.. Ve şunu unutmayın... Allah tekdir.. Başlangıcı ve Sonu yoktur.... Bu son iki kelimelik söz sadece yeter.. sizin sorunuzun artık bir anlamı kalmadı her şeyini yitirdi. SİZİN GİBİ