-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

Ads1

Su Uyur, Düşman Uyumaz.

Su Uyur, Düşman Uyumaz Ata Sözü ve Anlamı

Akan ırmaklar yahut dereler sürekli değişim halindedir. Akar durur ve durma ihtimali çok zor olsa da suların tamamen kesilmesi ile olur. Yani suyun uyumayacağını herkes bilir. Uyumak suya özgü bir davranış biçimi değildir. Uyumak insana özgü bir olay olduğu gibi bu ata sözünde kastedilen suyun uyuması sessiz şekilde akışını uykuya benzetilmesidir.

Su Uyur, Düşman Uyumaz.


Bundan dolayı düşman akan bir suya benzetilmiştir. Durmadan hazırlık yapar: Ordusuna askeri eğitimi verir en güzel şekilde hazırlar; silahlandırır. Ancak bu yapılanlar sessiz şekilde, belli etmeden ve gizlice yapılır. Bizlere göstermemeye çalışır. Sürekli olarak fırsat kollar, bizleri en zayıf ve hakim olamadığımız anda yakalamak için sessizce bekler.  En zayıf anı bulduğu anda büyük bir savaş açarak yok etmek için uğraşır.

Her ne kadar suyun uyumayacağını bilsek de, suyun uyuma ihtimalini göz önünde bulundurabiliriz. Ancak düşmanlarımızın uyuma ihtimalini aklımızdan bile geçirmeyiz. Fakat düşmanın uyuyacağını düşünürsek bu tabiri caizse ahmaklık olur. 

Sonuç olarak barış içinde yaşamak isteniyorsa, düşmanlarımıza karşı önlemlerimizi her zaman almalıyız. Herhangi bir durumda çıkacak savaşa karşı son derece en iyi şekilde hazırlıklı olmalıyız. 

Verirsen Veresiye, Batarsın Kara Suya.

Verirsen Veresiye, Batarsın Kara Suya Atasözü ve Anlamı

Veresiyenin anlamını bilmeyen yoktur. Ancak biz kısa bir açıklamasını yapalım: Veresiye, ödünç alınan herhangi bir şeyin ücretini sonradan ödenecek manasına gelmektedir. Bu şekilde bazı ticarethaneler mallarını satmaktadırlar. Bu atasözü bizlere bu tür alışverişlerde daha dikkatli olmamız gerektiğini vurgulamaktadır. Aynı zamanda bizleri uyarıyor. 


Verirsen Veresiye, Batarsın Kara Suya.


Bir bakkal düşünelim, tanıdığı insanların çoğuna veresiye olarak dükkandaki malzemelerden vermektedir. Bundan dolayı bakkal sahibi bir defter tutar, şu tarihte Osman borcunu verecek, şu tarihte ali borcunu getirecek gibi kayıt altına alıyor. Bir çoğumuz bunu görmüşüzdür zaten. Günümüzde küçük esnaf pek kalmadığı için yeni nesil gençler bu gibi durumları göremeyebilir ancak azda olsa bazı sokaklarda, semtlerde bu tür yerler bulunmaktadır. Ve dikkat ederseniz günümüzde sayısı çok çok azalmıştır. Şimdi örneğimize devam ederek konuya açıklık getirelim.  Gün gün yazılan veresiyeler, ne hikmetse aynı tarihlerde ödenmiyor ve süre daha fazlaca uzuyor. Bakkal sahibi kendini, ona göre ayarlayıp ve veresiye verdiği insanlara güvendiğinden dolayı ödeme zamanını bekliyor fakat bazı durumlardan dolayı insanlar sözünde duramıyor veya bir aksilik çıkıyor karşı taraf ödemesini alamadığı için veresiye aldığı yere de gününde ödeme yapamıyor. Bundan dolayı veresiye veren dükkan sahibi büyük sıkıntılara giriyor. Malzeme aldığı yerler, toptancılar vs. Veresiye olarak alacaklarını vermediğinden dolayı gün geliyor dükkanda artık pek bir şey kalmıyor bu sebeple yavaş yavaş ticarethanesi batmak üzere sarsılıyor. 

Elde para olmadığı için tükenen malların yerine yenisi alınamıyor. İşyeri adeta bomboş bir oda gibi oluyor. Raflarda gerekli malların bulunmuyor. Bu sebepten dolayı müşteriler başka yere yöneliyor ve ticaret yapılamaz hale geliyor.  Aynı zamanda dükkan sahibi derin düşüncelerle, dertli bir kişi olup; ben şimdi ne yapacağım diye düşünmeye başlıyor. Bununla birlikte psikolojisi ve sağlığı bozuluyor.

Dikkat ederseniz bazı esnaflarda bununla ilgili olayı anlatan resim vardır. veresiye veren esnaf ile nakit çalışan esnafın duruşunu gösteren çok anlamlı bir resimdir. 

Sonuç olarak bu gibi durumlara düşmemek için öncesinden bunların olacağını bilmek ve ileriye dönük sermaye ile çalışmak gerekir. Bazı durumlarda kısa vadeli bir kaç günlük sonra öderim diyen, bugün param yok diyen kişiler hariç kısa vadeli ve ödeyeceği kesin olan kişiler bu anlatılanlardan istisna olarak kabul ediyoruz.  Her şey veresiye olmaması lazım, ya da herkese veresiye verilmemesi lazım düşüncesindeyiz.  Eğer tam tersi olursa işletme sahibinin iflas etmesi pek uzun sürmeyecektir. 


Bir önceki ata sözü ve özdeyişi konumuzda "Üzüm üzüme baka baka kararır." atasözünün anlamını ve detaylı açıklamasını yaptık. Dilerseniz konumuza göz atabilirsiniz.

Üzüm üzüme baka baka kararır.

Üzüm üzüme baka baka kararır Atasözü ve Anlamı Hakkında

Üzüm üzüme baka baka kararır atasözünün özdeyişi ve anlamı, üzüm üzüme baka baka kararır ne anlama gelmektedir. 

Bu sözü insanlarda çok duymuşsunuzdur. Atalarımızın her sözünde ince anlamlar ve yaşanmışlıklar vardır. Ve bizlere ders niteliğinde kısa ve öz sözler söylemişlerdir. İnsanlar kiminle arkadaşlık edeceğine iyi karar vermelidir. Bu söz insanın arkadaşlık ettiği veya yakın bağ kurduğu kişilerden etkilenebileceği ve zamanla onlara benzeyeceği anlamını taşır. 

Üzüm üzüme baka baka kararır.


İyi insanlarla arkadaşlık edildiği zaman, kişi kötü biriyse sürekli onlarla birlikte olduğundan zaman içerisinde huyları değişecek o kişide onlar gibi doğru işler yapmaya veya en azından kötü işler yapmamaya başlayacaktır.

Bunun tam tersi olan iyi bir insan, kötü çevrede kötü insanlarla arkadaşlık ettiği süre içerisinde her ne kadar iyi biri olsa bile zamanla o da onlar gibi davranacak ve kötü işler içinde kendini bulacak giderek onlar gibi olacaktır. 

Üzümlerin olgunlaşma zamanlarında bağa gidenleriniz vardır. Genel olarak olgunlaşma sırasında yemyeşil ve tadı oldukça ekşi olur. Belli bir zaman içerisinde aynı bağa tekrar gittiğinizde göreceksiniz ki üzümler yavaş yavaş kızarmaya başlamıştır. Bununla birlikte kararmaya başlarlar.  Bu sayede üzüm asmalarında bazı üzümlerin olgunlaştığını ve yenilecek kıvama geldiğini görürsünüz. Bu böylece devam eder ve zamanla tüm üzümler tamamen olgunlaşarak kararırlar. 

Üzüm üzüme baka baka kararır. 1


Bundan dolayı çevre önemli faktördür bundan daha önemlisi toplum içindeki arkadaşlar çok önemlidir. Çevreden kişiler olumlu yahut olumsuz şekilde kesinlikle etkilenirler. Bu yüzden kişi kiminle dostluk yapıyorsa, yakınlık kuruyorsa ondan etkilenir, gün gelir onun gibi olur. Bunun tam tersi olur mu derseniz tam tersi olması için iyilerin çok olması lazım. Kötülerin yoğun olduğu çevrenize adapte iseniz sizde onlar gibi olabilme ihtimaliniz çok yüksektir. Eğer iyi bir çevrede iseniz, siz kötü bireyseniz zaman içerisinde o kişileri örnek alacak onlar gibi olacaksınız. Tıpkı üzümlerin olgunlaşması gibi zaman içerisinde bunlar gerçekleşecektir.

Diğer bir örnekle açıklayalım: Sizin çevrenizdeki insanlar çok çalışkan ve derslerine önem gösteren kişilerden oluşuyorsa, sizde çalışmaya yönelirsiniz.  Ama  eğer çalışmayan, tembel insanlarla, vakitlerini boş yere harcayan kişilerle doluysa o zaman sizde derslerinizi boş verecek belki daha sonra çalışırım diyerek erteleyeceksiniz. Bu şekilde onlara benzemiş olacak sonunda ya sınıfta kalacak yada birçok zayıf not alarak birçok kişiden geride kalacaksınız. 

İnsanın çevresinden, arkadaşlarından etkilenmesi olağandır. Ancak etkilenmenin iyi yönde olması gerekmektedir. Yani insanların kötü davranışlara, zarar getirecek durumlara değil; iyilere fayda veren insanlara kendini yönlendirmesi, onlarla ahbaplık etmesi istenir. Bu en doğru davranış ve yaşam kalitesi için olması gerekendir. 

Sonuç olarak arkadaşlarımıza, çevremize çok dikkat etmeliyiz. Kötülerden uzak durmak, iyilerle beraber olmak gerekmektedir. 


Bir önceki atasözü ve anlamları konumuzda "Tok Açın Halinden Anlamaz" atasözü ve özdeyişini işledik konumuza göz atarak bilgiye ulaşabilirsiniz.

Din ve Hayat

Temiz Ağız Temiz Söz


Mukaddes Kitabımız sözü ağaca benzetir. Güzel sözlerin güzel, kötü sözlerin kötü meyvesi olduğunu bildirir. Kim meyvesi kötü ağaç ister bahçesinde? Zaten müminin ağzı temiz, kelimeleri temiz değil midir?

Müminin yaptığı her iş iyi iş onu daha olgunlaştırır, kemalatını artırır. Mesela namzlarını aksatmıyorsa, keza oruçlarını tutuyor, kul haklarına riayet ediyorsa; ihlaslı, inancına sadık, güzel ahlaklı biri olma yolunda ilerliyor demektir. hayatının herhangi bir anında Rabbinin rızasına uygun her ne yapıyorsa, bu onun kemalini bir üst noktaya taşır. Allah katındaki makamı yükselir. Böyle makamı yükseldikçe kul, hayırlı işlerden daha fazla lezzet almaya başlar. Artık ibadetler, iyilikler onun için vazgeçilmez hale gelir. Yüce Allah'a kulluk yapmaktan tarifsiz bir haz duyar.

Sözlerin ve işlerin süs İslam ahlakı


Biz müminler için ibadetler sadece namazla, oruçla veya zekatla sınırlı değildir. Hayatın her anı bizim için bir ibadettir. Bu nedenle ebedi hayatımız için elimizden gelen her fırsatı değerlendirmeye çalışmak durumundayız. Esasında bu sadece iyi ve hayırlı işleri yapmakla da sınırlı değildir. Haramlardan kaçınmak da kemalat yolculuğuna katkı yapar. İnsan, Rabbinin nelerden hoşnut olmadığını göz önünde bulundurarak haramlardan kaçındığında, bu da onun manen daha güçlenmesine yardımcı olur.


Din ve Hayat


Dolayısıyla bizler bütün bir yaşamımızı düzenlerken Allah Teala'nın emir ve yasaklarını kendimize ölçü almak durumundayız. Bütün tavır ve davranışlarımızı Allah ve Resulü'ne göre düzenlemeye gayret etmeliyiz. Yememizden içmemize, gülmemizden ağlamamıza, harcamamızdan kısmamıza kadar her hususta ilahi ölçüye uymak mecburiyetindeyiz. Hatta ağzımızdan çıkan kelimelere, etrafımızdakilere karşı kullandığımız sözlere bile dikkat etmek durumundayız.

Nitekim nasıl konuşmamız gerektiği husunda Yüce Kitabımız'a baktığımızda bir tek kötü kelime içermediğini görürüz. Doğrusu Kur'an'ın dilinde büyük bir edep vardır. Aynı şekilde Hz. Peygamber (s.a.v.) çok güzel bir ahlaka sahiptir. Bir ayette şöyle buyrulur: "Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin." (Kalem 4). Bu ayette Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ahlaki yönü tanımlanırken "sen ahlaklı bir insansın" denmemekte, O'nun ahlaklı oluşuyla yetinilmemektedir. Bu vasfın çok üstünde bir konumda olduğundan söz edilmekte, ahlakının olunabilecek en üst seviyede olduğundan bahsedilmektedir. Ayrıca Allah Teala, Rasulünün bu yönünü bir  övgü olarak bizlere takdim etmektedir. Dolayısıyla ahlaklı olmak, bundan da ötesi en güzel ahlaka sahip olmaya gayret etmek, Allah Teala'nın hoşnut olduğu ve bizlerden çabalamamızı istediği bir hedeftir.

Rabbimiz başka bir ayette "Andolsun ki sizin için Rasulullah'ta güzel bir örnek vardır." (Ahzabi 21) buyurmaktadır. Bu bizim Allah Rasulü'nü örnek almamızı, O'nun gibi olmaya gayret etmemizi gerektirmektedir. Bu nedenle Allah Rasulü (a.s.v.) nasıl ahlakla yaşadıysa, insanlara karşı nasıl bir üslup kullandıysa bizim de aynısını yapmaya gayret etmemiz icap eder.

Kur'an ve Peygamber rehberliğinde


Bu durumda bizler, hem Kitab'ın kendisini kalbimize rehber edineceğiz hem de Allah Rasulü'nün hayatını örnek alacağız. O'nu örnek almak için hayatını okuduğumuzda ise Hz. Peygamber'in kötü, çirkin, ayıp tek bir kelamı olmadığını görürüz. O, ne nübüvvetten önce ne de sonrasında tek bir kötü kelam etmemiştir. Hatta insanları İslam'a davet etmeye başladıktan sonra bir Allah'ın kulu çıkıp da "Ama sen de bizim gibi önceleri ahlaksız kelimeler kullanıyordun!" diyerek onu suçlayamamıştır. Çünkü O'nun bütün bir hayatı nezahet ve nezaket içinde idi. Hatta hayatı o kadar temiz idi ki, evinde namusuyla oturan utangaç genç kızlardan daha iffetliidi (Buhari, 3562).

Hem Kur'an-ı Kerim'in hem Hz. Peygamber (s.a.v.)'in üslubu son derece temiz ve edep yüklüdür. Ancak işin bize bakan yönü bununla sınırlı değildir. Kitabında bir tek kötü kelam zikretmeyen Rabbimiz, bu arada bizlere de talimat verir ve şöyle buyurur:

"Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez; ancak haksızlığa uğrayan başka... Allah her şeyi işitici ve bilicidir." (Nisa 148)

Bu ayet kaba sayılabilecek kelimelerin ancak özel durumlarda, yani serzeniş olarak söylenebileceğini ifade etmektedir. Buna göre zulüm nedeniyle yüreği yanan insan, olan bitene razı olmadığını ve işi Allah'a havale ettiğini ifade emek için sert ifadeler kullanabilir. Ancak bu durumda bile küfürlü kelimelere asla izin verilmemektedir. İnsanın kalbi yansa bile kullanacağı kelimelere bir sınır getirilmektedir. Çünkü edep ve haya yüce dinimizin temel özelliklerindendir.

Kur'an-ı Kerim, Hz. Peygamberimiz (a.s.)'e hitaben de "Sen kötü huylu, katı kalpli biri olsaydın etrafından dağılıp giderlerdi." (Al-i İmran, 159) buyurur. Bu demek oluyor ki Allah Rasulü s.a.v. insanlarla edebince konuşmasaydı etrafında hiç kimse kalmazdı. Bu husus bizim için bir hayat rehberi olmalıdır.

Her hareketiyle örnek olan Allah Rasulü (s.a.v.)'in de kötü kelam etmekten sakındıran tavsiyeler de bulunduğunu görmekteyiz. Hadis-, şerifte şöyle buyurmaktadır:

"Mümin dil uzatmaz, lanet okumaz, kötü iş yapmaz, kötü söz söylemez." (Tirmizi, 1977).


İflastan korunmak için


Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün çevresindeki sahabilere;

- Müflis kimdir, diye sorar Ashab-ı Kiram r.a.:

- Bize göre müflis kendisine ait hiçbir dirhemi (nakit parası) ve malı kalmayan kimsedir, cevabını verir. Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurur:

- "Ümmetimden gerçek müflis şudur: Kıyamet gününde namazını, orucunu ve zekatını getirir. Bu arada başkasın sövmesi, zina iftirasında bulunması, kan dökmesi ve dövmesi ile ilgili kötü amelleri de gelir.  Bunlara karşılık iyi amelleri verilir ve borçları (kul hakları) bitmeden iyi amelleri tükenir. Alacaklıların günahları kendisine  yükletilir ve ateşe atılır." (Müslim, 2581)

Allah ve Rasulü'nün buyrukları, O'nun örnekliği hepimizin malumu iken, bazılarımız ağızlardan çıkan kelimeler hususunda yeterli hassasiyeti göstermezler. Böyle olunca da kulluklarının bir yanını zayıf bırakırlar. İmanlarının kemalat bulmasını kendi ağızlarıyla zorlaştırırlar. Oysa ağızlardan çıkan her kötü söz ihlasları ve samimiyetleri üzerine bir darbedir. Kalplerinin safiyetinin bozulmasına sebep olan bir mermidir.


Öyle insanlar vardır ki, kötü sözler kullanmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Çirkin kelimeleri kullanmak konuşmalarının bir parçası haline gelmiştir. Bu kelimeleri kullanarak kalpleri üzerinde ne kadar büyük bir tahribat yaptıklarının farkında değillerdir. Bu ahlak aynı zamanda onları Allah'ın rızasından da uzaklaştırır. Halbuki Allah'ın hoşnut olmadığı fiilleri işleyerek O'na yakın olmanın imkansız olduğunu bilmeyen yoktur.

Konuşmalara fazla hassasiyet gösterilmeyen arkadaş ortamlarında da kötü sözlerin  alışkanlık haline geldiğini görebilmekteyiz. Dillerini  bu kelimelere alıştıranlar, çoğu kez kötü bir maksadı olmadan bunları kullanırlar. Belki muhabbet veya  şaka olsun diye birbirlerine çirkin ifadeler sarf ederler. İşin kötü tarafı, sözde arkadaşlık ortamlarında birbirlerine karşı en ağır ifadeleri kullananların veya kendilerine bu sözler söylenenlerin olan bitene gülmeleridir. Haramı aralarında bir eğlence olarak görmeleridir.  Oysa başta insanın iffeti olmak üzere, anne veya diğer yakınları hedef alınarak söylenen çirkin sözler, insandaki ar duygusunun çatlamasına ve namus anlayışında zedelenmelere neden olur. Böyle insanların kemal bulmaları mümkün olmaz. 

Diğer taraftan, birbirlerine karşı çirkin kelimeler kullananlar arasında saygı yoktur. Aralarındaki ilişki gerçek dostluk değildir. Menfaat, hoş vakit veya dünyevi başka nedenler onları bir araya getirmektedir. Bu nedenle de dostluklarının bozulması her an mümkündür. Bazen birbirlerine karşı kullandıkları kötü kelimelerde ölçü o kadar kaçar ki, işin sonu hapse götürecek  bir suçla sonuçlanabilir. 


Çocuklar bizi kopyalıyor

Kötü kelimeler kullanmayı alışkanlık haline getirenler; Ben dışarıda böyle konuşurum ama evde dikkat ederim.. " deseler de bunda başarılı olamazlar. Çünkü kullanılan kelimeler de alışkanlıktır. Çok dikkat etseler de kızgınlık anında veya şaka yapayım derken o çirkin kelimeleri ağızlarından kaçırırlar. Böyle olunca da çocukları büyük bir şaşkınlık yaşarlar. Bunları duya duya bir müddet sonra büyüklerine saygıları kalmaz. Onlar da çirkin kelimeleri kullanmaya alışırlar. Kardeşlerine ve arkadaşlarına karşı ahlaksız sözler sarf etmeye başlarlar. 

Bu manzaranın acı tarafı, kendileri kötü kelamı alışkanlık haline getirenlerin, çocuklarına bu sözleri yasaklamaya çalışmalarıdır. Ancak bunda asla başarılı olamazlar. Zira bir şey kötüyse önce kendilerinin terk etmesi gerekir. Bu nedenle kullandıkları ifadeleri çocuklarından uzakt tutmaya çalışmaları netice vermez. Aksine, büyüklerinde gördükleri çelişki çocuklar üzerinde olumsuz tesir yapar ve onları çirkin kelimeleri kullanmaya teşvik eder. 

Kötü ifadeleri evlatlarının yanında kullananların göz önüne getirmedikleri büyük  tehlikelerden birisi de, çirkin kelimeleri kullanmaya  alışan çocukların başka kötülüklere de alışma ihtimalidir. Çünkü kötü söz, taşıdığı anlamı normalleştirmekte, böylece kötü işlerin de kapısını açmaktadır. Ayrıca çirkin kelimelerin rahatça konuşulduğu ortamlar ahlaklı ortamlar olmayacağından, çocukların yeni kötü alışkanlıklar kazanmasına sebebiyet vermektedir. Demek ki çirkin ve kötü söz sadece bir söz olarak kalmamaktadır. 

Mümine yakışan, ağzını her türlü kötü sözden, kelimeden muhafaza etmesidir. Hele de insanlara ilahi hakikatleri anlatmak, daha dikkatli dinlemelerini sağlamak veya güldürmek amacıyla gayri ahlaki fıkralar anlatmak hiç uygun değildir. Hz. Peygamber (s.a.v.), her türlü ahlaksızlığın yaygın olduğu bir coğrafyada İslam'ı tebliğ ederken "Bu adamlar çirkin, müstehcen laflara alışkın, onlara bu yoldan İslam'ı anlatayım.." demedi. Aksine, çirkin kelimelerle kendisini arasına aşılmaz bir set çekti.

Gönlümüzde hassasiyet duygusunun zayıflaması, Rabbimizle olan irtibatımızın kopmaması ve ihlasımızı muhafaza için dilimizi çirkinliklerden korumamız gerekir. Eğer bu tür fenalıklara alışmış isek de, bir an önce tövbe ederek söz ve davranışlarımıza İslam ahlakını hakim kılmalıyız...

Yazar:  Taha Yıldız

{Semerkand} Aylık tasavvufi dergi - yıl 17 - sayı 201 - Eylül 2015

İlginç Bir Hastalığın Tanımı (TYT)

(TYT) Tırnak yiyen titrek hastalığı nedir?

Bu ay, yapılan Kuzey Koreli ve İşviçreli bilim adamlarıyla yaptığımız araştırmalar sonucu kronik ve tripkolik bir hastalık tespit ettik. Hatta Koreli bir bilim adamının, sözü kulaklarımızda yankılandı. Olayın şokunu henüz atlatmamışken, arkeologlardan bu hastalığın adının Tırnak Yiyen Titrek (TYT) olduğunu bilgisini aldık. Meğer en son M.Ö bilmem kaçıncı yüzyılda çivi yazısıyla yapılan sınavlarda görülmüş bu meret.


Hastalığın Tanımı


Uzaktan uysal ve tehlikesiz görünen bu hastalık, çaktırmadan hastayı yer bitirir. Ciddiye alınacak türdendir! Bu hastalığın en belirgin özelliği ise muhatabı olan öğrenciyi, daha sınav tarihi belli bile olmamışken yüksek gerilim hattına çarpılmışa döndürmesidir. Yani hasta henüz işin başında iken veryansın etmeye başlar. IQ seviyesi normalin üstünde bile olsa başarılı olamaz. Çünkü balığı baştan kokutmuş olur. Koca filin, buğday kadar karıncayı beyninde dağ yapıp ondan korkması gibi bir durum işte. Tabi bu onun elinde olan bir şey değil, adı üstünde; hastalık...


İlk Kez Açıklanan Tedavi Yöntemi


Gelelim bu hastalığın tedavisine. Öncelikle korku dünyamızı şekillendirmeyi bırakalım. Çünkü korku dünyası şekillendikçe ders çalışmak itici gelmeye başlar. itici gelmeye başlayan dersin yerini kafa dağıtma bahanesi alır. Kafa dağıtma bahanesi tembelliği ve gamsızlığı tetikler. Tembellik ve gamsızlık beyni boş işlerle uğraştırır. Boş işlerle uğraşan, süper zeka da olsa boş gezenin boş kalfası olur. 

'Tırnak yiyen titrek' hastalığından kurtulmanın yegane çaresi benlikle yüzleşmek ve saçma evhamların sırtını yere vurmaktır. "Ama ya sınavdan kalırsam?" dediğinizi duyar  gibiyim. Duymamış olayım! Sınavı geçememek pek hoş bir şey olmayabilir. Ancak sınavdan kalma korkusunu evhamlaştırıp tamamen dersten uzaklaşmak bütünüyle hüsrandır. Yenilginin daniskasıdır! Ondan sonra 'depresyondayım' şarkısını dinleyip kendini verirsin cipse, çikolataya. Aklın başına gelince de "Bon bo kololoro no zaman oldom yoaa!" demeye başlarsın.

Gayret, azim, istikrar.... Bu kurala riayet eden, sınavda kalsa bile en az kazanan kadar ferah olur. Gayretle kapıyı çalıp beklersen elbet bir açanın olur. Azimle çaba gösterirsen her uzak yakın olur. Dağın zirvesine ulaşmak istiyorsan, dağ taş demeden yokuşu dişinle tırnağınla çıkman lazım. Merak etme! Zirveye ulaştığında ne dişinin acısı kalır, ne tırnağının..


Hastalar dikkat!


Sözün özü, aceleci davranmayıp sıkıntıya göğüs ger ve işin sonunu getirmeye bak. Unutma ki eğri demiri kimse bir anda dümdüz yapamaz. Öğrenmek istediğin şeyi sakın küçümseme. Çünkü bilgi dışındaki her şey geçicidir. Sınavlar birkaç saat sürer ama hayat bir ömür devam eder. Bu yüzden bir şey öğrenirken sınavı kazanmak için değil, ilim sahibi olmak için öğren. Bu en hayırlısıdır. Böyle yaptıktan sonra sınavda kalsan da boş ver. 

Yazar: M. Fatih Çakır

Kaynak >> genç okur aylık ilkgençlik dergisi "Semerkand

Magi İzle

11 eylül 2005 tarihinde vizyona girecek olan Magi Türk yapımı korku-gerilim filmi ilk kez uluslar arası arenayı da içine alıyor. Magi izle sekmesine tıklayarak filmi izleyebilirsiniz. Daha önceki korku filmi projelerinden tanıdığımız Türkiye'nin Alfred Hitchcock’u Hasan Karacadağ tarafından yazılan senaryo sinema salonlarında korkunç bir hava estirecek gibi… Magi izle bağlantısına tıklayarak filmi izleyebilirsiniz. Bu kez Hollywood starlarını oyuncu kadrosuna katan Hasan Karacadağ uluslararası platformda korku dalında adından söz ettirecek gibi… Magi filmini kesintisiz izlemek için Magi tek parça izle linkine tıklayın…. Filmin konusuna gelince… Amerikan asıllı İngilizce öğretmeni olan Marla İstanbul'da yaşamaktadır ve tek başına yaşayan hamile bir kadındır. Bir gün aniden Amerika'da yaşayan gazeteci ablası Olivia’yı arayarak Türkiye'ye gelmesini ister. Gazeteci Olivia apar topar İstanbul'a gelir fakat kız kardeşinin öldüğü haberi Olivia’yı sarsacaktır. Cinayeti araştırmak ve çözmek bir gazeteci ve Marla’nın ablası olarak yine Olivia ya düşecektir. Olivia Marla’nın İstanbul’daki arkadaşları olan Suzan ve Emir ile birlikte dehşet verici bir maceranın içine sürüklenecektir. Filmin dehşet verici olmasını sağlayan temel boyut filmde doğaüstü varlıklar olan cinler alemindeki varlıkların oyuna dahil olması… Cinler aleminden bir takım karanlık ve korkunç yüzlü varlıklar, uzun zamandır gerçekleştirmeyi planladıkları bir projeyi hayata geçirmeye hazırlanmaktadırlar ve bu projenin içinde Marla da vardır.
Magi İzle
Bakalım kahramanlarımız korkunç yaratıklarla nasıl başa çıkacaklardır… Daha önce Dabbe filmi serilerinin büyük bir merak uyandırdığı göz önüne alınırsa Magi filminin yoğun bir seyirci kitlesine sahip olacağını söyleyebiliriz. Çünkü filmin yönetmeni usta bir yönetmen ve senaryosu çok güzel bir şekilde kurgulanmış… Oyuncular ise uluslararası çapta birer yıldız… Michael madsen bu filmle ilgili yaptığı röportajda kendisine senaryonun ilginç geldiğini, daha önceki filmlerde hep kötü adamı oynamaktan sıkıldığını ve bu senaryoda esrarengiz bir yazarı canlandırarak daha havalı bir karakteri oynayacağını belirtti. Cin konusuna da çok yabancı olan Michael Madsen bu konunun ilgisini çektiğini de belirtti. Senaryoyu kabul etmesinin bu iki sebepten dolayı olduğunun altını çizen Michael Madsen bakalım bu filmde kendisine yakışır bir performans gösterecek mi?

Varsa Hünerin, Her Yerde Vardır Yerin.

Varsa Hünerin, Her Yerde Vardır Yerin Atasözü ve Anlamı Hakkında.

Bilen ile bilmeyen bilmeyen aynı kategoride yer almaz. Bundan dolayı usta olan bir insan, işini ustalıkla ve o alanda kendini tamamen geliştirdiğinden dolayı her nereye giderse  gitsin usta olduğu iş üzerine iş bulabilir ve kendine bir yer açıp birçok kişi tarafından tercih edilen kişi olur. Bu sayede kendine iş bulacağı gibi hayatı boyunca kimseye muhtaç kalmadan geçimini sağlar ve aç kalmaz diyebiliriz. 

Varsa Hünerin, Her Yerde Vardır Yerin.


Bunun tam tersi olarak, hiçbir işten anlamayan, kendini geliştirmemiş, zamanlarını hep boşa harcamış tabiri caizse bir baltaya sap olamamış kişi düşünün. Kişinin gücü kuvveti yerindedir ama bir işte ustalaşmamış en azından olsa bile öğrenmemiş kişi ne yapabilir ki? Bu tip insanlar iş aramaya kalksa kolay kolay iş bulamaz. Ekmek parasını kazanmak ona çok zor olur. Toplum içinde yer almak isterse, bu insan ne yapacak? Bir iş için başvuru yaptığınızda öncelikle, işveren ne işten anlarsın veya daha önce hangi işi yaptın, hangi işte ustasın diye sorular soracaktır.  Bu nedenle çoğu yerleri gezecek ve kapı kapı dolaşarak iş bulamadan geri dönecektir. Belli ki, bu kişinin bir iş bulması, yahut bulduğu herhangi bir işte sürekli devam etmesi oldukça zor bir durumdur. 

Küçük yaşlardan itibaren çalışan aynı zamanda altın bileziği koluna takan kişiler düşünün; terzi, berberlik, marangoz, doktor, mühendis, öğretmen vb. gibi kişiler her nereye giderse gitsin iş bulmakta sıkıntı çekmeyecektir. Çünkü yaptıkları işi küçüklükten itibaren yapmakta ve bu işlerinde usta olmuş kişilerdir. Bu yüzden kapılar kendine kapanmayacak ve aranan adam olarak hayatının her alanında zorluk çekmeyecektir.  Her nereye giderse  gitsin işsiz kalmayacak ve iş yeri hazır durumda olacaktır. Aynı zamanda çevresi tarafından sevilecek ve belli bir yeri olacaktır. 

Sonuç olarak: günümüzde ustalaşmış, bireylere, her çağdakinden daha çok gereksinim vardır. Hayatın toplum içerisinde yer almak, saygınlık kazanmak ve sevilen bir insan olmak isteniyorsa, erken yaşlardan itibaren başlayarak herhangi meslek dalında kendimizi geliştirmeliyiz. 

Bir önceki konumuzda "Tok Açın Halinden Anlamaz" atasözünün anlamı ve özdeyişini işledik konumuza göz atarak inlceyebilirsiniz.

Gsm Şirketlerinin İnternet Ücretleri


Geçtiğimiz yıllarda sadece Türk telekomun verdiği evlere internet hizmetini artık gsm şirketleri de vermektedir. rekabet piyasası da göz önüne alındığında, daha uygun fiyatlara telefon ücreti ödemeden yalın internet gsm şirketleri aracılığı ile alınabilmektedir.

                Büyük bir ogsm operatörü olan Vodafone internet ağı çok geniş olduğundan Türk Telekom kadar kaliteli internet hizmeti verebilmektedir. Vodafoninternet sitesi üzerinden fiyatlara bakıldığında Türk telekom'dan çok daha uygun fiyatlara ve daha kısa süreli taahhüt imzalayarak eve internet almak mümkündür.




            4.5g internet hızının kullanılmaya başlandığı yakın dönemden beri Vodafone süpernet internet kullanıcıları tarafından çok tercih edilmektedir. 24 mb'e kadar hızlı internet hizmeti veren vodafone, aylık 49,99 gibi cazip fiyatlar ile bu hizmeti sunmaktadır. İnternet için gerekli altyapı kendi sağlamakta ve modemi de ücretsiz olarak müşterilerine vermektedir.

Eskiden ödenen telefon ücreti de Vodafone yalın internet sayesinde ödenmemektedir. Yalın internet hiçbir telefon bağlantısına ihtiyaç duyulmadan, doğrudan bağlantı kurulan internet hizmeti olduğundan http://vodafoninternet.com/ ile 10 TL gibi bir ücretten kurtulunmaktadır.