-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

ads

Hz. Sa'd İbni Ebi Vakkas

"Hayret etmeyin Kafirlerin sanatına. Acemi olmayın, tok gözlü olun. Bizim Keçilerimiz onlardan daha hünerli. Bakın, bembeyaz süt veriyor."

Mahmut Efendi Hazretleri (k.s) sözüyle yazımıza başlayalım:


Sa'd Bin Ebî Vakkâs Hakkında


Ashab-ı Kiramın büyüklerinden olup dünyada iken cennetle müjdelenen on sahabiden biridir. İslam için ilk kan akıtan, ilk ok atan ve ilk ok yiyen sahabedir. Aynı zamanda İran'ı zapt eden ordunun komutanıdır.


İsmi Sa'd, künyesi Ebû Vakkas'dır. (Ebû baba demektir). İlk Müslüman olanların yedincisidir. On yedi yaşında iken Hazreti Ebû Bekir (r.a('ın vasıtasıyla Müslüman olmuştur. Müslüman olmasıyla alakalı olarak şöyle anlatılmaktadır.

Hz. Sa'd İbni Ebi Vakkas


Müslüman olmazdan önce bir rüya görür. Rüyasında, zifiri bir karanlığın içinde iken, birdenbire her tarafı aydınlatan parlak bir ay doğar. Bu ayın aydınlattığı yolu takip ederken aynı yolda Zeyd bin Harise, Hazreti Ali ve Hazreti  Ebû Bekir (radıyallâhu anhüm)'ün önünden ilerlediklerini görür. Onlara sorar:

-    Siz ne zaman buraya geldiniz? Onlar da; "Şimdi geldik" diye cevap verirler.

Sa'd ibn Ebi Vakkas (r.a.) gördüğü bu rüyadan üç gün sonra Hazreti Ebû Bekir (r.a) geldi ve kendisine İslamı anlattı. Bu esnada kalbinde İslama karşı bir sevgi ve muhabbet hasıl oldu.

Bunun üzerine Hazreti  Ebû Bekir onu Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e götürdü. Ve Resulullah'ın o yüce huzurunda çağlayarak iman edip sonsuzluk kervanının yolcularından oldu.


Nesebi; hem baba hem de anne  tarafından  Kainatın Efendisi Hazreti Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi vesellem)'e ulaşır.    

Yazının devamını Lalegül Dergisi Ocak 2016'da bulabilirsiniz. Biz buraya bir kısmını yazdık. 

Kaynakça: Lalegül - Aylık İlim- Kültür ve Fikir Dergisi: yıl,3 sayı:35, sayfa: 38 Ocak 2016

Doç.Dr. Dilaver Selvi

Doç.Dr. Dilaver Selvi Kimdir?

1962 yılında Tokat/Reşadiye’de doğdu. İlkokul eğitiminden sonra hafızlık yaptı. 1982’de İstanbul Zeytinburnu İmam-Hatip lisesinden, 1986’da Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. 1989’da aynı üniversite bünyesinde Tefsir Ana Bilim Dalında Yüksek lisans çalışmasını tamamladı. 1996’da “Meşhur Tefsir Literatüründe Tasavvufa Bakış” konulu çalışmasıyla Tefsir Doktoru oldu. 1991-1994 yılları arasında Üsküdar İmam-Hatip Lisesinde Meslek Dersleri öğretmenliği yaptı. 2011’de YTÜ Eğitim Fakültesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Eğitimi Bölümünde Yrd. Doç olarak göreve başladı. 2012’de Tasavvuf Anabilim Dalında Doçent oldu. 2013-2015 yılları arasında Kastamonu İlahiyat’ta görev yaptı. 2015’te Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne naklen atandı. Halen fakültemiz Tasavvuf Ana Bilim Dalında öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

Kaynak >> https://ilahiyat.marmara.edu.tr/bolumler/temel-islam-bilimleri/tasavvuf/docdr-dilaver-selvi/

Seyyid Mübarek Erol

S. Mübarek Erol Kimdir.


Gavas Hazretleri Seyyid Abdulbaki Babamızın 3. oğludur.

Gavs'ımızın 5 Oğlu ve 2 Kızı Vardır...
Oğullarının İsmi Büyükten Küçüğe Doğru
1- Seyyid Saki Erol ( Halife Hz. )
2- Seyyid Muhammed Fettah Erol
3- Seyyid Mübarek Erol
4- Seyyid muhammed Mahsun
5- Seyyid Muhammed Emindir..
damatlarının İsimleri Büyükten Küçüğe Doğru

1-SeyyidTaceddin,
2- Seyyid Mazhareddin. bu iki damadı aynı zamanda rahmetli sultan muhammed raşid hz evladlarıdır.

Annelerimizin isimlerini  adaptan dolayı yazmadık.

Andrew Wiles

Sir Andrew Wiles Kimdir?


Sir Andrew John Wiles, KBE, FRS (d. 11 Nisan 1953) , İngiliz matematikçi ve Oxford Üniversitesi'nde Royal Society araştırma profesörüdür.

11 Nisan 1953 tarihinde Cambridge - İngiltere'de doğmuştur. 1974 yılında tamamladığı Cambridge Üniversitesi'ndeki lisans eğitiminin ardından 1979'da yine aynı okulda doktora çalışmasını yaptı. Halen ABD'de Princeton Üniversitesi'nde profesör olarak görev yapmaktadır.

Andrew Wiles


"Herhangi x, y, ve z pozitif tamsayıları için, x^n + y^n = z^n ifadesini sağlayan ve 2'den büyük bir n doğal sayısı yoktur" biçimindeki Fermat'ın Son Teoremi olarak bilinen matematik problemini , 1637 yılında ortaya atıldığından 357 yıl sonra 1994'te Richard Taylor ile birlikte çözmesiyle ünlenmiştir.

10 yaşındayken yerel halk kütüphanesinde bir matematik kitabında karşılaştığı Fermat'ın Son Teoremi çok ilgisini çekmişti. Belki de matematikçi olmasına yol açan bu problemi çözmek için çalışmaya daha o yıllarda başladı.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Andrew_Wiles

Muhammed İhsan Oğuz Efendi Hazretleri Kimdir?

Büyük İslam Alim ve Mutasavvıfı Muhammed İhsan Oğuz Efendi,  27 Ramazan 1304 hicri, 19 Haziran 1887 miladi tarihinde Kastamonu da dünyaya gelmiştir.

Babasının ismi Atâullah, annesinin adı Hacer'dir.  İlk Mektepten sonra orta tahsilini Kastamonu Askeri rüştiyesinde ve yüksek tahsilini ziyaiye medresesinde yapan "Muhammed İhsan Oğuz" Efendi Hazretleri, saygın bir alim ve müderris eniştesi ve hocası Ahmet Ziyaettin Efendi dende hususi  dersler almış; onun genç yaşta vefatı üzerine tek başına ilmi çalışmalarına devam ederek kendisini yetiştirmiştir.

Muhammed İhsan Oğuz Hazretleri mumuriyet hayatına Osmanlı döneminde Posta ve telgraf idaresinde başlamış; bir ara Sultani mektebine katiplik, askeri rüştiye de Hüsn-i Hat (güzel yazı anlamına gelmektedir) ve Türkçe öğretmenliği görevlerinde bulunmuştur. Posta ve Telgraf idaresinde, muhabere memurluğundan Başmüdürlüğe kadar çeşitli kademelerde görevler yapmış, İstiklal harbi sırasında memleketimiz için değerli hizmetler ifa etmiş; 1938 yılında emekliye ayrılmış ve ilmi çalışmalarını daha da hızlandırmıştır.

Tasavvuf hayatı ise çok küçük yaşta başlamış, 7 yaşlarında iken Şeyh Muhammed Evliya Efendinin terbiyesine gitmiştir. İnsan-ı kamil olma yolunda senelerce süren çalışma ve araştırmalardan sonra Harput'ta Seyit Ahmet Çapakçuri hazretlerini bularak kendisine intisap etmiştir.

Yazdığı dokuz mektupla ve rûhâniyyet yoluyla irşâd ettiği bu yüksek yaratılışlı talebesine hicrî 1340 ( milâdî 1921 ) yılında "İrşad İcâzesi" veren Seyyid Ahmed Hazretleri , aynı yıl (94 yaşlarında) ebedî âleme göçmüştür. Muhammed İhsan Beyefendi'nin tasavvufî hayâtı son nefesine kadar devam etmiş, çocukluğundan itibâren pek çok Allah Dostundan ve Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in rûhâniyyetinden feyz almış bütün ilim ve feyzini eserleri, sohbetleri ve mektuplarıyla zihinlere ve gönüllere aktarmıştır. Bir asrı aşan hayatı "Hak ile hakîkatin bilinmesi, yaşanması ve anlatılması" uğrunda geçen Muhammed İhsan Oğuz Beyefendi, 2 Ağustos 1991 (21 Muharrem 1412) Cuma'yı 3 Ağustos Cumartesi'ye bağlayan gece saat 2.15'de aramızdan ayrılıp ebedî âleme intikal etmiş, hasret ve iştiyâkında olduğu Allah ve Resulü'ne kavuşmuştur.

Alıntı yapılan kaynak >>  allahinyolu.blogspot.com.tr/2011/05/muhammed-ihsan-oguz-ks.html

Seyyid Ahmet Sünneti Efendi Kimdir

Şeyh Şa'bân-ı Veli Caminin kıble tarafında mefdun bulunan Seyyid Ahmet Sünneti  Efendi, Peygamberimizin soyundan gelen alim, fazıl, şair bir halveti şeyhidir.

Asıl adı Ahmet olan bu zat, sünnete son derece bağlı ve hayat tarzını Peygamberimizin haline çok benzettiği için "sünneti" lakabı ile meşhur olmuştur.

Kuvvetli bir alim olduğu gibi güzel konuşması ve şairliği ile de meşhur olup "Sünneti" mahlâsı ile şiir iradına da kadir idi.

Zahiri ilimlerde söz sahibi olduktan sonra mağrifet ilmine talip olup devrindeki bazı şeyhlere biat ederek tasavvuf yoluna girdi. Kendisini irşad eden mürşitler, ondaki kabiliyeti görüp "Hakikat ilmindeki sonu olmayan mertebelere yükselme kabiliyetiniz var. Amma bizim bundan sonrasına ilmi gücümüz kafi değildir. Devrin kutbu ve güzide alimlerden Seyyid Yahya-i Şirvani Hazretleri Acem diyarından Rum'a (Anadolu'ya) gelmiştir. Sizin feyz ve tahsiliniz onlar tarafından mümkün olabilir" diyerek kendisini bu alime yönlendirdiler.

Sünneti Efendi, Şirvani'nin huzuruna yaklaştığında Yahya Sultan dervişlerine: "Sadık bir derviş ve samimi bir talip kokusu alıyorum. Rasulüllah evladından gerçek bir er geliyor. Onu karşılayınız!" diye emretti. Kapı dervişleri misafiri karşılayıp huzura aldılar.

Edep ve vakar ile huzura girilip el öpüldükten sonra Yahya Sultan: "safa geldin derviş! Amma (seyyidlerin nişanı olan) yeşil sarığını neden sarmadın? " diye sorunca Sünneti Efendi şu cevabı verdi:

- Sultanım! Aşhanenize canla başla hizmete geldim. Hizmetten başka bir nesneye kadir değilim. Buna rağmen Rasulüllah evladındandır diye erkanda ilk şartlardan olan hela hizmeti ve benzerleri verilmeyip de asitanenizde lazım olan hizmetim ve dolayısı ile tahsil edeceğim mağrifette noksanlık kalır endişesiyle yeşil sarığımı giymedim."

Bu cevap üzerine Yahya-i Şirvani:

- "Derviş! bu halis niyetle, samimiyetle sen o hizmetleri yapmış oldun. Biz sana layık ve lazım olan hizmeti biliriz. Var yeşilini giy" buyurdu.

Yahya Sultan ocağında seyr-ü sülukunu tamamlayıp kendi vilayeti olan Kastamonu'ya hilafetle gönderildi. Şehrin Hisarardı Mevkinde Şaban-ı Veli'ye kadar "Seyyid Sünneti Mescidi" adıyla bilinen mescidi yaptırdı. Nice zaman salah, takva ve şeriata bağlılıkla halveti tarikatı erkanı üzere insanları irşad edip alimler, sadıklar yetiştirdi.


Hazretin keşifleri ziyade olup mana alemine vakıf idi. Bu sebepten bir süre sonra silsilesinin kesilip seccadesinin boş kalacağını keşfetmişti. Bunun için üzülür, Allah Teala'ya niyazda bulunurdu. 

Zaman zaman Hızır (Aleyhisselam) ile buluşup kendisinden istifade ederdi. Bir defasında Cenâb-ı Hakk'a niyazından sonra Hızır (a.s.) gelip: "Ya Seyyid Ahmet! Hiç üzülmeyiniz. Gerçi Allah'ın emriyle silsileniz kesilip seccadeniz bir müddet boş kalacaktır.


Velakin nica zaman sonra yine sizin mürşidiniz Yahya Sultan silsilesinden zamanın kutbu ılan bir sultan gelip seccadeniz sahibini bulacaktır. Kendilerinin ve halifelerinin  ruhani kuvvetleri ve  feyizleri ile seccadenizde telkin ve irşad daim olacaktır. Onlar da sizindir. Siz, unutulmayıp kıyamete kadar hayır dua ile anılacaksınız" diyerek hatırlarını hoş etmiştir.

Kaynakça: Lalegül - Aylık İlim- Kültür ve Fikir Dergisi: yıl,3 sayı:35, sayfa: 29,30 Ocak 2016

Mükrimin Halil Yinanç

Mükrimin Halil Yinanç Kimdir?


Mükrimin Halil Yinanç
En belirgin özelliği hafızası ile tanınır. Ve tarihçi kişiliği ve ilim ehli olmasının yanı sıra kitap sevgisi kendisinde o kadar büyüktür ki bu yüzden kendisine "kitap aşığı" denilmektedir.

Selçuklular ve Türk tarihi alanında ihtisas merakını celb eden birçok şeyi kuşatmış aynı zamanda hafızası ile öne çıkmış büyük bir tarihçi olarak tarihe geçmiştir. 

Mükrimin Halil Yinanç, Kahramanmaraş ilinin Elbistan bölgesinde hayata gözlerini açmıştır, 1900 senesinde.  Daha çok küçük yaşlardan itibaren kendinden ilim öğrenme hevesi vardı. Babası ise kadılık vazifesi yapmaktaydı. İlim öğrenmesi için yaşadığı bölge onun için kolaylık sağlamıştır. Bu sayede ilmini öğrenebileceği birçok yer memleketinde bulunmaktaydı. 

Çevresinin etkisiyle de henüz daha küçük bir çocuk olan "Mükrimin Halil Yinanç" İlk olarak Kur'an-ı Kerim'i ezberleyerek hafız olmuştur. Bunun akabinde Arapça ve Farsça'da öğrenmiştir. 

Büyük şahsiyet yaşamış olduğu bu dönem itibariyle ülkemizin önemli süreçlerinden ötürü bazı tarihi olayları görmüş ve ailesinin anne ve ve babasının Ermeni kesimlerce acımasızca katledilmesine şahit olmuştur. 

İlk yazısını ise  15 yaşlarında iken kaleme almış ve yayınlamıştır. 1920 senesinde ise "Tehlikeler Önünde Türk İstanbul"  başlığı altında yeni bir yazısını yazmıştır. Bu yazıyı o zamanki savaşın tesiriyle yazmıştır. 

Aynı zamanda öğrenciliğine devam etmektedir. Mektebi Mülkiyede devam edegelen öğrencilik yıllarında" Kâzım Gürkan"ın hakkında 'Herkes kitap okur, Mükrimin Halil hoca kütüphaneler okur'. sözünün hakkını vererek okuma sevdasından hiçbir zaman vazgeçmemiştir. 

En ilginç ve önemli olanı ise bir zamanlar  Fransa'ya gider ve burada Türk tarihi ile ilgili başka yerde bulunmayan eserleri incelemek ve okumak için araştırma yapar.  Ve Fransa'nın Milli kütüphanesinde bulunan ve asla dışarı çıkarılması, kopyalanması ve çoğaltılması yasak olan bir nüshayı okur.  Düstûrnâme-i Enveri isiminde olan 3730 beyitlik olan eseri sabah veya  gündüz kütüphanede okumuş ve ezberine almıştır. Kaldığı otel odasında ise akşam üzeri ezberine aldığı kitabı yazarak kopyalamıştır. Bundan sonra ise bu hiçbir yerde bulunmayan eserin ikinci bir nüshası bulunmuş ve bu kopyasında hiçbir hatanın dahi olmaması insanları şaşırtmıştır. Hiçbir yanlış olmadan ezberlediği meydana çıkmıştır. Bunun neticesinde Mükrimin Halil Yinanç hoca hafızası ile de meşhur bir şahsiyet haline gelmiştir.

Mükrimin Halil Yinanç tarihimizin en önemli simalarından biridir. Bu yüzden bizler için önemli bir yeri vardır.  Kitap aşığı, ilim sahibi ve özellikle hafızası ile gönüllere taht kurmuştur. 

Uzun yıllar  hem öğrenmiş hemde öğretmiştir. Bir gün kürsüde ders verdiği esnada kalp krizi geçirmesi nedeniyle hayata gözlerini yummuştur. 


Muhammed Murad el-Minzelevi (Rahimehullâh)

Muhammed Murad el-Minzelevi (Rahimehullâh)
Tasavvuf çevrelerinde çokça okunan Farsça asılı iki kitap İmam-ı Rabbani (Kuddise Sirruhu)nun "Mekubat"ı ile Ali ibni Hüseyin el-Herevi (k.s)'nun Nakşibendi sadatıyla alakalı "Reşahat" isimli eserlerini Arapça'ya kazandırmak suretiyle bu kitapların daha geniş okuyucu  kitlelerine ulaşmasını ve istifadesinin yaygınlaşmasını sağlayan ve aynı zamanda iyi bir tarihçi olan Nakşibendi şeyhi ve alim "Kazanlı Muhammed Murad Remzi" (Rahimehullâh) bu faydalı çalışmalarına rağmen ülkemizde pek tanınmamaktadır.

1272 senesi Rebiülahir ayı ortalarında (25 Aralık 1855) Kazan'ın Ufa vilayetine bağlı Minzele kazasının Elmet köyünde doğdu. (İmam-ı Rabbani, el-Mektubat, 3/188)

Murad Minzelevi (Rahimehullâh) "Kazani" ve "Mekki" nisbeleriyle anılır. 16. YY'da Aral Gölü, Amurderya ve Siriderya ile Özbek ve Türkmen yörelerine hükmeden Bikçura Han'ın soyundandır. Dedesi Adilşah, Elmet ve çevresinin yöntecisiydi. İlk ilimleri babası Bahadır Şah Abdullah'tan ve muallime olan annesi Abistay Üstazbike'den aldı. 

Köylerinde medresede Molla İslamil Kaşgâri (Kuddise Sirruhû)'nun tabelerinden olan dayısı Molla Hasanuddin'in yanında on sekiz yaşına kadar Arapça, mantık, ahlak ilmi, fıkıh ve kelam ilimlerini tahsil etti. Bu zat Murad Minzelevi (Rahimehullâh)'ın yetişmesinde büyük tesire sahiptir.

1873'te Kazan'a giderek Şihabüddin Mercani (Rahimehullâh)'ın medresesine kaydoldu fakat arzu ettiği tarzda ilmi bulamadığı gerekçesiyle kısa bir süre sonra Buhara ve Maveraünnehir'e  geçmek üzere buradan ayrıldı. Yolculuğu sırasında Trosky şehrinde yaklaşık iki yıl kalarak Molla Şerefüddin ve Molla Muhammed Can (Rahimehullâh)'ın medreselerinde tahsiline devam etti. Bu hocalardan "Şerhu'l Akaid" ve Mantık ilminden haşiyeleriyle birlikte "Süllemü'l-Ulum" isimli kitabı okumuştur.

Kaynakça: Lalegül - Aylık İlim- Kültür ve Fikir Dergisi: yıl,3 sayı:35, Yazının devamı Ocak 2016 sayısında sayfa: 18,19,20,21,22