-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

ads

İnsanın Kuvvetleri

İnsana, ruhun bedende yaşayabilmesi için üç temel kuvvet yerleştirilmiştir. Birincisi; şehvet, ikincisi; gadap, üçüncüsü de; akıl kuvvetidir. Adeta bunlar ruhun koruyucu kuvvetleridir. 

Şehvet; menfaatleri ve lezzetleri, gadap; zararlıların defini, akıl da faydalı ile zararlıyı, iyi ile  kötüyü birbirinden ayırmayı ister.

Üçünün de ifrat (aşırı), tefrit (az) ve vasat (denge) olmak üzere mertebeleri vardır.

Şehvetin aşırısı fücurdur. Helal haram tanımadan namusları ve ırzları çiğnemek arzusundadır. Birkaç dakikalık behimi zevki uğruna kendisini ateşe atan sarhoş gibi dünya ve ahiretini heba etmekten çekinmez. Mağdur ve mazlumların yıkılan dünyalarını umursamaz.

Tefriti humûddur. Helale iştahı vardır, harama yoktur. Yemek, içmek gibi lezzetler de şehevi kuvvetin şubelerindendir.

insan




Aklın aşırısı cerbeze, azı ahmaklık, ortası hikmet; gadabın ifratı hiçbir şeyden, korkulacaktan da korkmamak, tefriti korkaklık, vasatı kahramanlıktır.

İslam, insan olmak şerefi ve insanlık, iffeti emreder. İnsan, sermayesini dilediği gibi harcamak yetkisine sahip olmadığı gibi, kabiliyetini bir küçük lezzetin emrine de veremez. Bir lezzeti tanıdı diye, bin lezzeti ve güzelliği unutmasına gerek yoktur. Köstebeğin dünyasına dalıp, kartalların semasını unutamaz.

İmanlı bir insanın fıskı ve  fücuru olmamalıdır. Allah'ın verdiği kuvvetleri onun istemediği yolda kullanmak, insanları ağlatmak, cemiyeti bulandırmak, akılları karartmak, deli cinnetine tutulmuş gibi ondan başka bir şey görmemek, tanımamak, hayatı et kemik kıskacında anlamak vahşi canavarlara bile yakışmayan bir çirkinliktir. Kendini, hayvandan aşağı atmaktır.

İnsan, özel bir varlığı olsun, kendini bilsin, korusun diye verilen sermayesini kendini ve gerçekleri unutmakla kullanmaz. Allah (Celle Celalühu)'ın haram dediği daireye girmek kulun adabına yakışmadığı gibi, haddine de değildir.

Kaynakça:

Yazar: Mehmet Akar

Tuz Yangını - Timaş yayınları - Sayfa - 50,51

İman Günahları Temizler

İman etmenin günahları temizlemesi.


Allah (Celle Celalühu) bizlere iman etme fırsatı vermiştir ve iman ile de şereflendirmiştir. Allah (c.c) çok mağrifet edicidir,  kerem sahibidir. Aynı zamanda merhameti oldukça geniştir. 

Kafir olan kişi iman ettiği andan itibaren Müslüman olur. Allah'a ve Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'e iman etmek esastır. Kafir olan kişi ehl-i kitap olsun veya olmasın Müslüman olduğu andan itibaren anasından doğduğu gün ki tertemiz olur. O anda ölse cennetlik olur. Önemli olan nokta ise Dil ile "Eşhedu ella ilâhe illâllah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve resuluh" demek, kalp ile şüphesiz şekilde iman etmektir. Burada esas olan kalptir. Çünkü Efendimiz (s.a.v) zamanında dil ile söyleyen ancak kalp ile iman etmeyen kişiler vardı. Bunlara münafık denir. Cehennemin en alt tabakasında olacak kişilerdir. Şükür ki bizler hem dil ile hem kalp ile iman ettiğimiz de şüphe yoktur. Bu çok büyük bir nimettir. Muhammed Mustafa (s.a.v)'e Ümmet olmak kadar şerefli bir durum da yoktur. Nitekim Peygamberler de dahil Efendimiz (a.s.m)'e ümmet olmak istemişlerdir. Bunlardan sadece  Hz. İsa (a.s) Ümmet olarak ahir zamanda, kıyamete yakın bir zamanda zuhur edecek ve ümmet olarak yeryüzüne inecektir. (Peygamber olarak değil).


İman Günahları Temizler


Allah Teala iman eden kimsenin hatalarını  affeder, günahlarını bağışlar. İşlenmiş olan günah Küfür veya şirk dahi olsa bile çok samimi bir şekilde gerçek bir tövbe ile sadık bir iman ile  affedilir. 

Yüce Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:

"Eğer kitap ehli iman etmiş olsaydı ve sakınmış olsaydı, onların kötülüklerini örter ve muhakkak onları naim cennetlerine sokardık" (Maide 5/65)

Yüce Yaratıcımız sapkın kişilerin, ehl-i kitabın günahlarını, yanlışlarını ve hatalarını ortaya koymaktadır ve arkasından da  rahmeti ve  merhameti gereği onları  tekrar tekrar uyarmaktadır. Bundan dolayı o kişileri imana davet ediyor. 

Sonuç olarak  her daim bizler  tövbe etmeliyiz. Tövbeyi geciktirmek iyi  değildir. Ne zaman öleceğimiz belli değildir. Allah göstermesin tövbe etmeden ölürsek işimiz zor. Her yapılan günahın arkasından iyilik yapmak gerekir. Bu iyilikler kötülükleri yok eder. Şeytana  uyup ben sonra  tövbe ederim demek oldukça yanlıştır ve şeytanın en adi şekilde aldatmasıdır.


Osmanlı Devletinde Yahudiler

Yahudiler Osmanlı idaresi altında sulh içerisinde yaşadılar, ama, Doğu Avrupa'da onlara uygulanan ayrımcılık zaman zaman katliama dönüştü ve bu katliam zamanla artarak devam etti.

Yine aynı yazar kitabının 23. sayfasında bunu teyit ederek şöyle der:

- Göçmenler herhangi bir zorlukla karşılaşmadılar. Çünkü Müslüman liderler her dönemde yabancı ülkelerden gelen Yahudiler'in Filistin'e girip orada yerleşmelerine müsamaha ettiler. Bu müsamaha batılı  Hristiyanlara verilmedi. 

1882 yılında Romanya'dan gelen siyonist yerleşimcilerin ilk kafilesinin ulaşmasından sonra sultan Abdülhamid ilk defa 1885 yılında  Yahudiler'in Filistin'e yerleşimci olarak değil hacı olarak gelmelerine izin veren bir emir çıkardı. Fakat bu kanun sert bir şekilde uygulanmadı. Bu ve bunu takip eden kanunlar göçü kayıt altına alıyor ve sadece yabancı Yahudiler'e uygulanıyordu. Osmanlı Devletinin idaresi altındaki yüz binlerce Yahudi'ye gelince, Filistin'e yerleşmek onların her zaman güç yetirebileceği bir şeydi.


Osmanlı Devletinde Yahudiler


Bu bakımdan  Filistin'deki Yahudiler'in sayısı 1814 yılında sadece 10.000 iken 1914 de gündelik 3 vakit namazlarında Urşelim ve Arz-ı Mevuda dönmeyi katiyyen unutmayacaklarını tekrar eden dünyanın diğer bölgelerindeki Yahudiler arasından Filistin'e göç edenlerin sayısı 35.000'e ulaştı. "Filistin'in Yahudi milletinin kalbindeki yeri, hakkında yazılanlara rağmen, bir Yahudi ferdi üzerinde, yaşanılacak bir yer olarak yapacağı küçük bir etkiden başkaca bir etkisinin olmadığı da kati bir gerçektir. Bu Yahudi propagandacı kendi ruhunda da hissettiği şu ikaza işaret ediyor. "Filistin'i arzulayarak oraya yönelen diğer gruplara göre Yahudiler azınlıkta idi."

Dr. Emil Toman'ın "Filistin davasının kökleri" kitabının 12. sayfasında John Bronig'in Suriye hakkında açıklamaları, başka bir deyişle "İslam himayesinde Yahudiler" isimli kitabından yapılan alıntıda şöyle denilmektedir: 

"Şam'daki yabancı tüccarlar arasında en zengini Yahudiler'den oluşan grup idi. Her biri bir milyon, iki milyon cüneyh mali güce sahip iki aileden bahseder ki bu meblağ o zamanın şartlarında büyük bir servet idi. Con Bronig ticaret odalarının çoğunluğunun Britanya ile ticaret yaptıklarını da sözlerine ekler"

Tarih boyunca Yahudiler'in Filistin'e gelişleri sadece bir dini duyguya dayanmakta idi ve hiçbir zaman Yahudiler'in Filistin için siyasi bir istekleri olmamıştı. Tabi bu durum Buhttunnasr'ın Babil sürgününü gerçekleştirmesinden önce idi. Çünkü tarih ile sabittir ki Yahudiler, bu zamanda sadece Filistin'de değil aynı zamanda bir çok devletin vatandaşı olarak da toplu bir şekilde hayatlarını sürdürmekteydiler. Yukarıda  da söylendiği gibi Yahudiler'in Filistin'e gelişleri sadece bir dini duyguya dayanmakta ve bazı dindar Yahudi guruplar ömürlerinin son günlerini Kudüs, Safed, Taberiyye ve Elhalil gibi mukaddes şehirlerde geçirmek, ibadet etmek ve yapılan ayinlerden yararlanmak için kudsi mekanlarda bulunmak üzere Filistin'e rağbet etmekteydiler.

Kaynakça:

Yazar: Refik Şakir en- Netşe

Çeviri: Necmeddin Gevri

Sultan II. Abdülhamid ve Filistin [ Semerkand ] - Pozitif Dağıtım

Meleklere İman Etmek

İman esaslarının ikincisi meleklere iman etmektir. Melekler, Allahu Teala'nın nurundan  yarattığı temiz, şerefli varlıklardır. Varlıkları ve vazifeleri hakkında bilgi kaynağımız Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz'dir. Yüce Rabbimiz, müminlerin temel vazifelerinden birisinde Allah'ın (c.c) meleklerine iman etmek olduğunu şöyle haber veriyor:

"Peygamber Rabbi tarafından kendisine indirilen şeylere iman etti. Müminler de iman ettiler. Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler."  (Bakara, 285)

Melekleri inkar eden kimse, acaba hangi sebeple inkara gidiyor? Bu kimse Allah Teala'nın melek yaratmaya gücü olmadığını mı düşünüyor? Yoksa, herhangi bir kitabın veya peygamberin onlardan bahsetmediğini mi söylüyor? Yahut ben gözümle görmediğim şeylere inanmam mı diyor?

Bütün bu düşünce ve sözler hak yoldan sapmak ve tam bir cehalettir. Alemlerin Rabbi, dilediklerini  yaratır, yaratmaya gücü yeter. Bütün hak dinler, ilahi kitaplar ve Allah'ın gönderdiği peygamberler, meleklerden bahsetmişlerdir.

Özellikle peygamberler meleklerle bizzat görüşmüş, konuşmuş ve vahiyle görevli melekten ilahi vahyi almışlardır. Gözle görülmemeleri meleklerin var olmadığını değil, bizim gözlerimizin onları görmek için gerekli ve yeterli imkana sahip olmadığını göstermektedir. 

Eğer insan her görmediğini inkar edip yokluğuna hükmedecek olsa, gözümüzün gördüğü şu küçük dünyanın dışındaki koca kainatı ve içindeki varlıkları inkar edip yok kabul etmemiz gerekecektir. Yüce  Allah (Celle Celalühu) meleklerini yok sayanın yani inkar edenin halini şu şekilde haber vermektedir:

"Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse tam manasıyla sapıtmış olur." (Nisa, 136)

Kaynakça:

Yazar: Dr. Dilaver Selvi

Ehl-i Sünnet İnancı -  [ Semerkand ] - Pozitif Dağıtım, s, 54

En Ünlü 5 Bilimsel Gaf

Bilim insanlarının bazı kehanetlerinde yanıldıkları ve dünya tarihine geçen en ünlü 5 bilimsel gaf en5 serimize bu konumuzla devam ediyoruz.

En Ünlü 5 Bilimsel Gaf

1 - Chicago Üniversitesi astronomu Dr. Forest Ray Moulton, 1932


En ilginç olan gafların arasında birinci sırada gelir. Ay'a ulaşmayla ilgili fanteziler kurmaya gerek yok, çünkü Dünya'nın çekim kuvvetini aşmanın bir yolu bulunmuyor.

2 - Fransız askeri strateji uzmanı Mareşal Ferdinand Foch, 1911

Uçaklar son derece ilginç oyuncaklar. Ama askeri açıdan beş para etmezler.

3 - Lord Kelvin, 1900

X Işını taramaları bir aldatmacadır.

4 - Alman İmparatoru II. Wilhelm, 1905

Bu mücadeleden atın galip çıkacağına inanıyorum. Otomobil sadece gelip geçici bir heves olacaktır.

5 - Kenneth Olsen - Digital Equipment Corp. Bilgisayar Şirketi Başkanı, 1977

İnsanların evlerinde bilgisayar bulundurmaları için bir neden yok.

İyi Ameller

Hayırlı ameller


Bir adam Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e gelerek şöyle dedi:

- Ey Allah'ın elçisi! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür?

Hz. Muhammed (s.a.v.) de şöyle buyurdu:

- Güçlü-kuvvetliyken, sıhhatin yerindeyken, cimriliğin üzerinde, fakir düşmekten endişe etmekteyken, daha büyük zengin olmayı düşlerken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür.

Peygamberimi (a.s.)'e,

- En Hayırlı amel hangisidir, diye soruldu.

Efendimiz (a.s.),

- Allah'a imandır, buyurdu.

Sonra zat,

- Sonra hangidir? dedi.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.),

- Allah yolunda cihattır, buyurdu.

Sonra kişi,

- Ondan sonra hangisidir? dedi.

Efendimiz Muhammed Mustafa (a.s.),

- Kabul edilmiş hacdır, buyurdu.

Hz. Peygamber (a.s.v.)e şöyle soruldu:

- İnsanları cennete en fazla götürecek şey nedir?

Peygamberimiz(s.a.v.),

- Allah'a saygı göstermek (takva) ve güzel ahlaktır, buyurdu. Ardından sonra,

- İnsanların cehenneme gitmesine en çok neden olan şey nedir? diye soruldu.

Hz. Muhammed (a.s.) bu kez,

- Ağız ve c..s.l organdır, buyurdu.

Bir adam Resulallah (s.a.v.)a,

- İslam'da hangi davranış daha hayırlıdır, diye sordu?

Resul-i Ekrem (s.a.v.),

- Yemek yedirmen tanıdığın ve tanımadığın herkese selam vermendir, buyurdu.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e şöyle soruldu:

- En Faziletli iman hangisidir?

Peygamberimiz (s.a.v.),

- Güzel ahlaktır, buyurdu.

İyiliklerin en değerlisi, insanın babası öldükten sonra, baba dostunun ailesini kollayıp gözetmesidir.

Bir sahabe, Peygamberimiz(s.a.v.)e gelerek,

- Ya Resulallah! Cennete girmemi sağlayacak bir davranışı bana göster, dedi.

Peygamberimiz (a.s.),

- İnsanların yolundan, zarar veren şeyleri kaldır.



Bir sahabe Peygamberimiz (a.s.)'in yanına gelerek şöyle dedi:

- Ya Resulallah! İslam'ın emirleri çoğaldı. Bana dört elle sarılacağım bir şey söyle!

Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurdu:

- Dilin hep Allah'ı zikretsin.