-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

ads

Yeni Balayı Modası Seyşeller

Seyşeller Adaları, dünyanın en güzel plajlarından bazılarına ev sahipliği yapan resim mükemmel bir ada topluluğudur. Kendinizi bu büyüleyici adalardan birinde Seyşeller'in gerçek ruhunu hissetmek için en az iki keşfetmenizi öneririz. Harika bir aile oteli, romantik veya pastoral bir Seyşeller Turu arıyorsanız, Seyşeller'de bulacaksınız. Seyşeller Balayı Turu içinde uygun bir destinasyondur. Balayı çiftlerine özel uygulamalar ve ekstralar sunmaktadır.



Seyşeller Nerede ? Seyşeller, Afrika’nın doğusunda Hint Okyanusu’nda 115 tane granit ve mercan adasından oluşan bir adalar ülkesidir. Seyşeller, yıl boyunca görkemli güneşli günlere sahiptir. Burada en yoğun mevsim, yaz aylarında, günlerin daha uzun olduğu ve güneşin sadece biraz yağmur altında serinlediği ile ilişkilidir. Nisan ve Kasım ayları sıcak, nemli en susuz dönem Ocak, en kurak olan Temmuz'dur.


En Güzel Tumblr Sözleri

En Güzel Tumblr Sözleri
Teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki neredeyse hızına yetişemez olduk. Eski zamanlarda İnternet daha henüz tamamen dünyaya  yayılmamışken özellikle ülkemize İnternetin geç gelmesi nedeni ile biraz bizler o yıllarda teknolojiden uzak yaşardık. Ve zaman geldi Teknoloji ülkemize ve tüm dünyaya neredeyse hakim oldu özellikle İnternet ve bilgisayar. İlk zamanlarda evlerde bilgisayarlar vardı her evde değil bazı kesimlerde ancak internet yoktu sadecede oyun oynanıp az bir şeyler yapılabiliyordu. Ancak şimdi tamamen her şey kontrolümüz altında. Eskisi gibi sözlerimizi yazıya değil sanal alemde sosyal platformlara aktarıyoruz. Ve bu şekilde fenomen olan birçok insan var. Zaman İnternet, sosyal medya devri artık. Bu sebeple birçok sosyal alanlar açıldı. İlk başlarda topluluk  grupları, sözlükler,  forumlar ancak bunlar tam olarak istedikleri gibi zirveye ulaşamadı. İlk olarak karşımıza çıkan facebook ilk başlarda çok yabancı gelse de kısa zamanda bizi içine öyle bir çekti ki neredeyse kaybolacağız. Sonrasında  Twitter kendini ön plana çıkarmayı başardı ve onun haricinde en önemli olanı ise ve en popüler sosyal mecralardan biri kesinlikle "Tumblr" oldu. Son zamanlarda milyonlarca kişi kendilerine profiller açarak sayfalar kurdu onlarca takipçiye sahip oldu. Ve devir artık tumblr devri olarak gündemimizde. Özellikle en çok dikkat çeken içerikler sözlerdir.  Bu yüzden arama motorlarında arama yaparken  tumblr'a bir söz ekleyeceğimiz zaman hepimizin kullandığı  Google arama motoruna mutlaka "tumblr sözler" diye arama yaptığımız olmuştur. 

Ne beklerken Ne oldu?

Anlatıldığına göre  Amerika da yaşayan yaklaşık 70 yaşlarında olan bir adam karısının dırdırı yüzünden banka soymaya karar verir ve yerine getirir. Sonra bir sandalyede oturup bekler, güvenlik gelir. Soygunu yapan kişi aradığınız benim o eve gitmektense ceza evinde yatmak benim için daha iyidir dediği söylenir. Her ne kadar mantıklı gelmese de komik bir durum. Ama tabi bununla bitmez o kişiye ev hapis cezası verilir.

Bu haber artık ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemiyoruz. Gerçekten böyle bir şey oldu mu olmadı mı? Bilinmez.

Ne beklerken Ne oldu?



Canlı Fal

Canlı fal deyince eskilerde fal baktırmak için, falcı aranır evde bu fala baktırılır ama bu falımıza bakan kişinin etrafımızda fal bakma işinde isim yapmış olmasına dikkat edilirdi. Tabi sonuçları ne derece iyi olurdu işte o durum muamma, günümüzde ise gelişen teknoloji ve yapılan tüm yenilikler doğrultusunda, insanlarımız gerek internet gerekse telefon ve tabletlerle canlı fal baktırabilmektedirler. 




Farklı şehirlerde bulunan, hatta yurt dışından bile bağlantı kurulabilen falcılar olduğu için, insanlar yoğun iş trafiği ve stresinden dolayı evlerinden veya iş yerlerinden canlı fal baktırabiliyorlar .hatta komşuya gittiğimizde dedikodu ortamından biraz olsun uzaklaşabilmek için canlı fal baktıran insanlar vardır. internet veya telefonlarımızdan canlı fal baktırmak için bağlanmış olduğumuz kişiyle yüz yüze fal baktırıyor hissiyle falımıza rahatça baktırabiliyoruz.

Evlenmeden Önceki Görüşmeler

Hayatımızın en önemlilerinden biri muhakkak evliliktir. Evlenmek isteyen kişiler mutlaka  görüşmelidir. Ancak bu görüşmelerin de adabı vardır. Yani bu görüşmelerde sadece yalnız başına olmakla beraber üçüncü bir kişininde olması gerekir. Nedeni işe işin  flörte dönüşmemesidir. Nikah düşünmeksizin beraber olmak İslam'da haramdır. Nikah düşünmeden beraber olanlar ise bu durumdan beri olmazlar ve zaten insanların  çoğu nikahsız evlililiği istemezler. 

Evlilik aşamasında ise kişiler birbirlerinden bazı vaatler isterler. Bundan dolayı hem erkek  hemde kız bu vaatlere kapılmaması en doğru olanıdır. Yani insan kendini çok  güçlü ve iyi görebilir, her ne kadar böyle düşünse de kişiler gün gelir belli belirsiz olaylar nispetinde aciz kalabilir ve çok kolay bir şekilde yıkılabilirler. 

Evlenmeden Önceki  Görüşmeler


Gençler bu yüzden oldukça dikkatli davranmalıdır. Bazı yerlerde evlenecek kişiler birbirlerine  hiç  gösterilmezken diğer bir taraftan ise is  flört yoluna gidiliyor. Bun ikisi de doğru değildir. Günümüzde  flört çok  yaygın hale gelmiştir. Artık  çok küçük  yaşlarda başlanıyor ve bu yüzden de nedense çoğu evlenmiyor bile. Zamanımız da evlilik zorlaştı. İnsanlar birbirlerine güvenmez hale geldi. Bu yüzden de  güvenilecek insanlar olsa dahi güvenilmez  gözüyle bakılır olundu. Çok kere kulağınıza aşina olan sözlerden biri "bu zamanda iyi birini nereden bulacağım" sözüdür. Herkes kötü ise iyi kim? Ya da herkesi kötü konumuna düşüren neden nedir?

Aynı zamanda maddi imkansızlıklar, ailelerin evliliği zorlaştırması insanların başka yollara gitmelerine neden olmaktadırlar. Kişiler kötü bir şeyler istemiyor, sadece evlenmek istiyorlar ama eski kafa insanlar nedense evliliklere karşı çıkıyor, ya benim dediğim olacak yada olmayacak gibi sözler ile insanları birbirinden ayırır hale geliyorlar. Bu gibi davranışlarda oldukça yanlıştır. Hayatımızda artık yanlışlar giderek artmaya başlıyor önüne geçmek oldukça zor hale geliyor. 

Fakat eş seçiminde anne ve babanın rızasını da almak önemlidir. Onlara danışmalı ve fikirlerini almalıdır. Onlar bizlerden daha büyük ve tecrübeli olduklarından olumlu ya da olumsuz olabileceklerini anlayabiliyorlar. Ama illa da evlenecek kişilerin önüne set çekilmemeli, kendileri yaşayıp tecrübe etmeleridir. 

Çeşitli Dinlere Mensup Kişilerle Evlilik

Farklı Din Mensuplarının Evliliği Hakkında:

Müslüman hanım gayri Müslim biriyle evlenebilir mi, Müslüman olan kişi kimlerle evlenebilir. Erkeklerin farklı dinlere ait olan kişilerle evlenmesi caiz mi?


Bir Müslüman erkek kişi farklı dine mensup yani ehli kitap (Hristiyan veya Yahudi) bir kadın ile evlenmesinde herhangi bir sakınca yoktur. Bu durum İslam dinine göre erkek için geçerlidir. Ancak dini olmayan yani ateist, deist, putperest vb. bir kadınla evlenemez. 

Kadınlar ise her ne olursa olsun ister ehli kitap olsun, isterse dinsiz olsun hiçbiri ile evlenemez. Evlenmesi HARAMDIR.

Bu konuda hanımların dikkat etmesi gerekir. Evleneceği kişinin dinini bilmesi gerekir. Bu yüzden Müslüman olma şartı aranmaktadır. Fakat erkek için böyle değildir. Yukarıda belirttiğimiz gibi erkek kitap ehli olan kişilerle evlenmesinde mahzur yoktur. Ancak Müslüman bir hanım seçmesi en uygun olanıdır. Diğer bir durumda ise evlendiği kişi Hristiyan veya Yahudi ise bu kadınlarla evlenmesi hanımın Müslüman olabileceği umulur. Olmaz ise de caiz görülmüştür.

Çeşitli Dinlere Mensup Kişilerle Evlilik


Kadın ise tam tersi olarak evlenmesi caiz değildir. Bu gibi durumlara kadınların dikkat etmesi gerekir. İlk olarak evleneceği kişinin dinini bilmesi gerekir. Evin var mı, araban var mı, ne iş yapıyorsun sorularından önce dinini sormak ve bilmek en önce gelmelidir. 

Erkeğinde, kadının da namaz kılıp kılmadıklarını ön planda tutarak ona göre kız alıp verme olmalıdır. Ancak günümüz de bunlara pek riayet eden yok olsa bile çok azdır. Genel olarak kişinin mal varlığına bakarlar. Eğer iyi bir işi ve parası varsa tamamdır. Ama bu çok yanlış bir düşüncedir. Önemli olan huzurdur. Para her zaman bulunabilir. Azda olsa yetecek kadar paranın olması, erkeğin evini geçindirmesi yeterlidir. Bu şekilde imanlı bir erkek veya kadın evlendiği zaman huzurlu ve mesut olurlar. 

Sonuç olarak, bunun haricinde anne ve babanın rızasını almak, onları kırmamak gerekir. 

Eş Seçiminde Anne Babanın Rızası

Evlenmek isteyen kişiler arasında denklik yoksa ebeveynler, "Bu işin sonu kötü vazgeç!" diyebilir. Ama ısrar ediyorlarsa anne ve baba, rızaları olmasa da evliliğe izin vermelidir. 

Evlenirken anne babanın fikri ve rızası mutlaka alınmalıdır. Anne babaya isyan olmaz. Anne babanın gönlünü yapanın rızkı genişler. Allah (celle celalühu) o kişiyi felaketlerden korur. Kaderin öyle bir sistemi var ki ebeveynine hürmet etmeyenler çocuklarından hürmet görmez. Anne babanın kıymetini, anne baba olanlar ancak anlar. Fakat zamanımızda olmayan adalet zulümdür.

Eş Seçiminde Anne Babanın Rızası


Anne ve baba şunu bilmelidir; kendileri evlenmiyor, çocukları evleniyor. Çocuğun razı olup olmamasına dikkat etmelidir. İnsan sevdiğiyle mesut olur. Mesela anne veya baba diyor ki, "O adam içki içiyor, onunla evlenmene razı değiliz." Buradaki mani açıktır. Evlenecek kişi buna dikkat etmelidir. Anne ve babanın sözü İslam'a uyuyorsa onların sözüne itaat edilir.

Fakat onların istekleri İslam'a uygun değil ise yemin de verdirseler onların sözüne uymak zorunda değiliz. "Allah'ın (cc) rızası dahilinde hareket ediniz." En Büyük özgürlük İslam'a köle olmaktır.



Kaynakça:

Yazar: Hekimoğlu İsmail

İyi günde kötü günde evlilik - Timas Yayınları - sayfa - 43

Yüz Güzelliği mi Huy Güzelliği mi?

Hangisi daha önemli bizler için?


Her insan genel olarak insanın  dış görünüşüne bakar. Bu normal bir durumdur. Ancak dış güzellik gelip geçicidir. Bu yüzden yaşlanan kişilerin gençliklerine ve o anki hallerine bakmak yeterli olacaktır. 

Fıtrat gereği güzelliği aramak bizlerdeki bir halden ibarettir. En basiti olarak bir şey alırken (elma, armut, sebze, meyve) iyisini ve güzellini alıyoruz. 

Ancak evlilik konusunda bu durum aynı değildir. Sadece dış güzelliğe önem vermek oldukça yanlış bir durumdur. Fakat insanlar ne yazık ki dış görünüşe çok önem verir. 

Tabi dış güzellik önemsiz değildir. Evlilik hususunda yapmamız gereken, ilk olarak kişinin karakteri, saliha olması ve iç güzelliğidir. Zahiri güzelliğe önem vermemizde sakınca yoktur. 

Zamanında bir kişi evlenmek için bir hanım ile görüşmeye  gitmiş. Bu hanım oldukça iyi huya sahip saliha bir kadınmış. Ancak erkek kadının dişlek olduğunu görünce bu evlilikten vazgeçip istemediğini dile getirmiş. Bu yapılan o anki ilk hatalardan biridir.


Yüz Güzelliği mi Huy Güzelliği mi?



Bir meyve ağacı düşünelim bu da elma ağacı olsun dalında o kadar  güzel duruyor ki hemen dalından koparıp yemeye başlıyoruz ve bir bakıyoruz ki içi kurtlanmış vaziyette yahut daha henüz olgunlaşmamıştır. Yani   dış görünüşüne bu denli önem veren kişi er ya da geç aldandığını zamanla anlar. 

Ne zaman öleceğimiz belli değildir fakat sonunda ölümü hepimiz tadacağız. Bu dünyada kimse ebedi kalmayacak. Bu nedenle dindar, eşine bağlı, ahlakı yerinde,  iyi huylu bir hanım seçersek, bu kadın için de geçerli hem dünya hemde ebedi hayat olan ahiretimizi de aynı zamanda kurtarmış olacağız.

Hz. Muhammed  (sallallahu aleyhi vesellem)  Efendimiz bir hadisi şerifte şöyle buyurmaktadır:

"Bir kadın dört meziyetten dolayı tercih edilir: Malı, güzelliği, soyu ve dindarlığı. Siz dindar olanı tercih edin."

Sevgiliye Doğum Günü Hediyesi Bayan

İlk gün heyecanı ile sevgilinize doğum günün de sürpriz yaparak hediye almanın mutluluğu ve onu mutlu görmenin mutluluğu başka bir şey de olmasa gerek. Sizin ona verdiğiniz değer ona aldığınız hediye ile ölçülmez elbette belirlemez ama en azından ona değer veriyorsunuz sonucu çıkartır. Bu da size artı puan getirir.

Bu konuda internette yüzlerce hediye sitesi mevcut ve inanın bana aralarında bu işi yapan çok sağlam firmalarda var. Bunlardan bir kaçını sıralamak istiyorum.
Hele ki konu sevgiliye doğum günü hediyesi ise birde sevgiliniz bayansa tabi ki işiniz ekstra zor demektir.

Ben olsam yaşına göre ihtiyacına göre hediye alırdım ama aynı zaman da gene ben olsam onu özel hissettirecek onu bu dünya da kendisinden başka iyi tanıyan biri daha olduğunu onu düşündüğünü hatırlatmak isterdim.
Sevgilinize şaşırtıcı belki pahalı değil ama üzerinde uğraşılmış bir hediye alabilirsiniz. İnternette benim gördüğüm kadarıyla bu tarz siteler var ben size hediye alma rehberi ni öneriyorum. Sadece hediye satmayan ve bu iş için rehberlik eden bir site hem size nasıl bir hediye almanız gerektiğini söylüyor.


hediye

Kişiye özel hediyeler her zaman ki gibi moda ve sizde modaya uyun bence. Bu hediyeler çok ucuz da olsa kıymetli ve değerli oluyor. En azından parasına göre karşılığı çok güzel ve mutlu edici oluyor.
En güzel hediye hiç düşünülmemiş hediyedir doğum günü pastasının yanın da duran hediye en güzel hediyedir.

Hediye konusunda eminim pek çok yazı okuyorsunuz burçlara göre hediye seçimini de bilirsiniz o zaman. Şimdi kişinin burcu ne olursa olsun kişilik te hediye seçimin de önemlidir.

Siz en iyisi benim dediğim siteye bir bakın aşağıdaki linkten siteyi ziyaret edebilirsiniz. Size bol hediyeli günler neşeli saatler dilerim. En iyi doğum günleri hediyeleri sizlerin olsun kalın sağlıcakla. www.hediyealmarehberi.com Adı üzerinde hediyenin doğru adresi hediye alma rehberi nokta com :)

Erkek ve Kadın

Erkek ve kadının yaratılmasında ilahi muradlar, maksatlar, hikmetler vardır. Meseleye sadece behimi bir pencereden bakmak, ibret alınacak, dersler çıkarılacak nice noktaların ve merhametin görünmemesine sebep olur.

Evvela erkek ve kadın, Allah'ın (c.c) ayetlerindendir. Yani, onu tarif eden; ilmini, kudretini, merhametini, sanatını gösteren delillerdir. Bizzat kendileri yazının , ayetin cisimleşmiş hali; ayetin ta kendisidir. Onlara bakan, ötesindeki kudret elini, emsalsiz sanatkarı görür.

Kur'an'ın mucizevi ayetleri bu hakikate işaret eder. "Yine O'nun ayetlerindendir ki, sizin için nefeslerinizden, kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim çiin nice ibretler vardır." der. (Rum-21)

Erkeği kim yarattı ise, kadını da yaratan O'dur. İkisini bilen bir Zat, ikisini birbirine göre ayarlamıştır. Mahiyetlerindeki bütün yüzler birbirine bakar, birbirini tamamlar. Birinin kavi olduğu noktada diğeri zayıf, diğerinin zayıf olduğu noktada öteki güçlüdür.Erkeğin kuvveti heybetinde, kadının kuvveti inceliğindedir. Maddi yapıları birbirine baktığı gibi, ruhları da birbirine bakar. Aralarında sevgi ve merhameti yeşertecek, ünsiyet hasıl edecek donanıma sahiptirler.

Bütün bunlar Allah'ın birliğinin, ilminin kudretinin eseridir ki, insanlar bu büyük rahmet karşısında edeple düşünmeli, karşı cinse ilgilerinde üzerlerinde işleyen kudret elini unutmamalıdır.

Unutmamalıdırlar, zira mahiyetlerini, maddi ve manevi yapılarını bir an olsun unutmayan, şefkatini, merhametini esirgemeyen, onlara ihtiyaç duydukları şeyleri veren, ünsiyet edecekleri,  teselli bulacakları eşlerini yaratan Rableri ile her an muhataptırlar. Hisleri, şehvetleri, sevgileri bir başıbozukluğun, maksatsız karışıklığın eseri değildir. Bu denli ilimle yapılan masraf ve onun yapıldığı insan da elbette ki başıboş değildir.


Erkek ve Kadın


Sperme ve yumurtaya insanın programını yerleştiren; milyonlarca spermin içinden yumurtaya uygun olan bir tanesi sonsuz bir ilimle denk düşüren, yüz binlerce karakter ve kabiliyeti karıştırmadan bütünleştiren ve yeni bir insanı yaratan Allah, elbette ki bu büyük icraata gözlerin kapatılmasından, gafletten, lezzeti görüp rahmeti ve hikmeti inkardan , teşekkürsüzlükten ve itaatsizlikten hoşnut olmaz.

İnsan da binlerce (Haluk Nurbaki Hoca, "yetmiş bin" diyordu.) temel karakter vardır. Karakterlerinin yarısı babadan, yarısı anneden gelir. Gözün anneden, ayağın babadan gelmesi gibi... 1 cm. küp menide 40 ile 100 milyon arasında sperm bulunur. Dakikalarla ifade edilen bir sürede sperm yumurta ile birleşmezse yapılan bozulur. Kısa bir zamanda, binlerce karakterin, milyonlarca sperm içinden en uygunu seçilerek bir yumurtaya ve onun taşıdığı karakterlere denk düşürülmesi milyarların çok küçük kalacağı bir ihtimaldir ki, bu ancak sonsuz ilimle olabilir. İnsan, kendisine gösterilen dikkati fark etse, bu kadar dikkatsiz ve kör olmasından fevkalade utanacak, şükür hisleri bütün benliğini saracaktır. 

Erkeğin kadına, kadının erkeğe nasip edilmesinden bile bir şey anlamamak, en çok baktığı şeylerin birinden bir ders çıkarmamak insanoğlunun zalimliğinden ve cahilliğindendir. O kadar meşgul olunca bu kadarcık olsun ders çıkarabilseydi. İdrak ufkunda hayrete düşülür, bir kez daha "Ben neyim ve ne bu hal neyin nesi?" diye sorulur, aklın ipini hissin eline vermek ve hormonlarda boğulmak yerine kimin ikramlarına mazhar olunduğu ve kimin her şeyden mahrum edebileceği anlaşılır. O'nu hatırlatması gereken O'nun hediyeleri, O'nu unutmakta, itaatsizlikte ve isyanda kullanılmazdı.


Kaynakça:

Yazar: Mehmet Akar

Tuz Yangını - Timaş yayınları - Sayfa - 48,49,50

Evlilik ve Denklik Meselesi

Evlenecek kişiler birbirine denk olmalı. Taraflar arasında servette, fiziki güzellikte, kültürde, dinde, görgüde denklik aranır. Eş adaylarında soyca, dindarlık bakımından, ilim, sanat, meslek, zenginlik ve hürriyet bakımından denklik olmalı.

Örf ve adetlerdeki denklik bile evliliği kolaylaştırır. Evlenmede en mühim husus denk olmaktır. Özellikle dindarlıkta denk olmak çok mühimdir. Dinini yaşayan insanlar, dini konularda denklik oluşturmuş eşler, başka konularda da denklik kazanacaklardır. Veya denk olmayacakları konularda, meselelerini dinle halledeceklerdir.

Mümin bir kadın koca İslamiyet'le şuurlanmışsa, maddi zenginlik farklılıkları onları mutsuz etmez. Çünkü İslam'da para üstünlük sağlamaz. Övünme ve istismar mevzu olamaz.

Dini, bütün yönleriyle yaşayan bir karı koca arasında güzellik çirkinlik çekişmesi de olamaz. İslam'da üstünlük ancak takva iledir. Ve yaratılan, Yaratandan ötürü hoş görülür.

Evlilik ve Denklik Meselesi


Zerre zerre İslam'ın yaşandığı bir ailede denklik kurulmuş demektir. Bir kadın cehenneme giderken dört erkeği de yanına isteyecektir.

Bunlar sırasıyla; Babası, çünkü babası dinini  ona öğretmedi. Diğeri kocası. Çünkü oda dinini öğretmedi. Bir diğeri ise ağabeyi bu kişilerde dinini öğretmedi. Sonuncusu ise oğlunu isteyecektir. Bunun nedeni ise aynı dinini öğretmemesidir. 

Evlenince  hanıma şunu söyledim; "Senden hiçbir şey istemiyorum; dinini öğren." Çünkü cehenneme beni de sürüklemesini istemiyorum. Süpürgeyi iyi çalmayınca, yemeği yakınca payladığımız kadın, dinini öğrenmediğinde sesimizi çıkarmazsak hem ona hem de kendimize en büyük kötülüğü yapıyoruz demektir. Yemeğe çok önem verirsek kadın "hah" der, "iyi yemek yaparım kurtulurum."

Dinden fazla neye önem verirsek o, ahiret saadetimizi yok eder.

Bir araba ile iki tane at koşulursa, o arabayı rahatlıkla çeker götürür. Fakat atlardan biri yarış atı, diğeri yük atı olursa, inişe geldiklerinde yarış atı "koş" der. Yokuşa geldiklerinde ise yük atı "çek" der. Böyle atların biri ileri, biri geri gitmeye kalkarlarsa yükü eşler çeker. Denklik olursa eşler güzelleşir; denklik olmazsa evlilik sarayı yıkılmaya mahkum olabilir.

Terakki maddeten, tekâmülse manen ilerlemektir. Bir ağacın büyümesi terakki, meyve vermesi tekâmüldür. Eşler tekâmül etmişlerse anlaşabilirler. Hayatta mesut olmanın sırrı diplomalarda değil, manevi kemalâttadır. 

Eğer eşler birbirine uygun olursa, evliliğin yıkılmasına sebep olacak her hareketten kaçınırlar. Bozulan inanlardan bazıları yavrularının rızkını meyhanede, kumarhanede  tüketmektedir. Canavarlar yavrularına hizmet ederken, kötü alışkanlık. sahipleri, melek gibi çocuklarını şeytana çevirebiliyorlar.

Kaynakça:

Yazar: Hekimoğlu İsmail

İyi günde kötü günde evlilik - Timas Yayınları - sayfa - 39,40

Farklı Bir Hediye için Tek Adres

Gün içinde yoğun bir tempoyla yaşamak artık herkesin yaşam tarzına dönüştü. Bu yaşam tarzını kolaylaştıran da internet olmaktadır. İnternet ve online alış veriş imkanları yoğun tempomuzda ihtiyaçlarımızı karşılayacak sitelerle yenilikler de getirmektedir. Hediye hanem firması da bu yenilikleri değerlendiren firmaların başında gelmektedir.

En güzel doğum günü hediyeleri

Mutluluğu Müzikle Anlatmak

Mutlu olmak, mutluluğu paylaşmak kadar dünyanın güzel şeyi yoktur. Güzel ve özel günlerin anlamını iyi bir organizasyonla paylaşmak çok önemlidir. Müzisyen bulmak, ses ve ışık organizasyonları yapmak, bu özel günü güzel bir müzikle taçlandırmak artık mümkün…

müzik organizasyon

Lapis Taşının Sahtesi Nasıl Anlaşılır?

Lapis lazuli Taşının Gerçeğini Anlamak İçin Yöntemler.

Lapis lazuli, yarı değerli taşlar arasında yer almaktadır. Çok eski zamanlarda ise çok değerli bir taş olarak kullanılmaktaydı. Tabi bu değerinin yarı veya tam olmasını pek etkilemez. Lapis taşının gerçeğini anlamak her zaman kolay olmayabilir.


Lapis Taşının Sahtesi Nasıl Anlaşılır?


Lapis lazuli, diğer isim olarak ise lacivert taşı olarak anılmaktadır. Çünkü renki mavi, mora yakın mavi ve lacivert renklerde olabilir. Bu taşın bölümüne göre renk değişikliği olur. Kalitesi de buna göre değerlendirilir. Bu taş yarı şeffaf olur genelde, antik mısır döneminde firavunlar tarafından bu taşa (lapis) çok önem verilmiştir. Hatta o zamanlarda yaşamış ve ölmüş olan bazı  firavunların mezarlarında bu taşa rastlanmaktadır. Takı, kolye, süs eşyası, anıt ve yüzüklerde bu taştan istifade edilmiştir. Sertlik derecesi 5 ile 6'ya yakındır. 

Bilindiğinin aksine bir mineral olmaktan öte bir kaya cinsindendir. Çünkü lapis taşı minerallerin birleşmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Yani tek başına bir mineral olması için tek bir mineralden meydana gelmesi lazımdır. Bu ise bir kaç tanesini içinde barındırmaktadır. 


Lapis sahtesini anlamak


Latince kökene sahip olan lapis taş anlamına gelir. lazuli ise mavi renk anlamını ifade eder. Bu yüzden  gök taşı, mavi taş olarak nitelendirilmektedir. Özellikle rengi lacivert ve mavi olur. 

Şimdi gelelim lapis taşının sahtesi veya gerçeği nasıl anlaşılır. Bu taşın gerçeğini anlamak için ufak bir inceleme yapalım. Ancak diğer doğal taşlara oranlara bu taşın sahteleri piyasada daha çok olduğun unutmayalım!

Gerçek lapis taşı, yarı saydam-opak olur ve üzerine baktığınız zaman pirit ışıltısı olur. Fakat hepsinde olmayabilir. Aynı değerli taşın hangi bölümünden yapıldığı önemli ve buna göre değeri artar ve azalır. Sonuç olarak ise aynıdır. Pirit ise metal gibi hafiften  parlar ve sarımsı altın rengini andırır. Bu yüzden ise aptal altını olarak adlandırılmıştır. Bu parıltılar nokta nokta  gibi de olabilir.  Az bir kısmında  yayılmış olarak çizgi halinde de olabilir. Lapis taşlı bir yüzük aldıysanız iç tarafından  el feneri yardımı ile  ışık tutun içinde sarımsı renkler varsa gerçek olma ihtimali çoktur. 

En kilit nokta, pirit olmasıdır. ne kadar yoğunsa o kadar iyidir. Ama hiç yoksa lapis taşınız sahte olabilir. Günümüzde artık insanlar hileye kaçmakta ve gerçek olarak bu tür doğal olmayan taşları, doğal taş niteliğinde insanlara satmaktadır. Bu yüzden iyi bir araştırma ve güvendiğiniz bir yerden temin etmeniz sizin için hem uygun olacaktır. Bununla birlikte kafanızda soru işareti kalmayacaktır. 

Bunun haricinde rengi çok parlak ve çok mavi herhangi bir doğallık göstermeyen taşlar sahtedir ve zaten kendini belli eder. Çünkü dediğimiz minerallerin bileşiminden meydana gelmiştir. İçinde bir kaç renk ışık ortamında barındırabilir. Sahte veya gerek mi? anlamak için yapmanız gerekenlere örneklerimiz bu kadardır. 


Lapis lazuli Faydaları Nelerdir?

Doğal olan bazı maddelerin insan sağlığı açısından faydaları vardır. Bu yüzdende doğal taşlar eski uygarlıklarda sağlık açısından pek çok yerde kullanılmıştır. İşte Lapis lazuli doğal taşının önemli faydaları.


    *  İskelet sistemini güçlü yapar, kemikleri kuvvetlendirir.
    *  İletişim gücünüzü artırır. Fiziksel becerilerinizi yüksek seviyede  tutar.
    * Tansiyon sorununuz varsa, tansiyona iyi gelir ve düzene sokar.
    * Derince düşünmenizi sağlar, bir şeye odaklanmada sorun yaşıyorsanız bu üstesinden gelebilir.
    * Bazı kişilerde ise  baş dönmesine neden olduğu söylenmektedir. Buda yaydığı enerjiden kaynaklanmaktadır.
    * Tiroid bezlerinizin hareketlenmesini sağlar. 
    * Olumlu bakış açısı sağlar.
    * Çok kaygılı olanlar için iyi bir  doğal taştır. Bu sebeple  kaygıyı azaltmaktadır.
    * Ve bilinen en önemli özelliği ise küçük yaşta olan çocukların korkularını azaltır.
    * Zihni açtığı söylenmektedir.

Lapis taşının her gün değil ara sıra kullanılması önerilir. Çünkü her gün kullanıldığı  takdirde vücut buna alışacak ve haliyle doğal taşın etkisi bu zaman diliminde azalacaktır. Temizleme yapmak için su ve sabun ile temastan kaçınmanız gerekmektedir. Lapis temizlemesi güneş ile olmaktadır. Sabun veya su teması ile daha çok matlaşmasına neden olacaktır. 


lapis taşım gerçek mi
Temizlemek için güneşte 20 ile  30 dakika bekletilmesi yeterlidir. Sertlik derecesi 5,  5,5 ve 6 derece olarak belirlenmiştir. Buda iyi bir derecedir. yani yarı değerli taşlar arasına girer. En değerli  taş olan elmas ise  10 üzerinden 10 dereceye sahiptir. Bu da demek oluyor ki, elmas her şeyi çizebilir ama elmas kolay kolay çizilmez. 

Burçlar ile uyumu ise, yay, boğa, terazi, kova..

Sonuç olarak, değerli taşların, insanlara verdiği enerji ve kullananlar için sağlık yönünden etkili olması nedeniyle, günümüzde de geçmişte de sıkça kullanılmıştır.

Tabi şunu da belirtmek gerekir. Doğal taşlar ve faydaları sadece lapise ait değildir. Birçok  doğal olan taşlarda  farklı türden faydalar vardır. 

Güvenilir Ciddi Arkadaşlık Sitesi

Evlilik yolunda sağlam adım atmak isteyen kişiler için internet ortamında güvenilir bir arkadaşlık sitesi bulmak oldukça zordur. Sayıları az da olsa bazı Ciddi arkadaşlık sitesi sayfaları kişilerin birbirlerini bulmasını sağlıyor. Bu siteler aracılığı ile pek çok kişi evliliğe kadar uzanabilen yolda ilk adımı atıyorlar.

Ciddi arkadaşlık sitesi

Birbuketmeyve'den Sevgiliye Hediye

Sevgilinize hediye mi almak istiyorsunuz? Durun bir tahminde bulunayım. Kararsızsınız. Korkmayın http://birbuketmeyve.com/ internet sitesi sizin yanınızda. Sizi en özel anlarınızda duygusal olarak çok mükemmel anlar yaşatan ve görsel sunumuyla sizi etkilemekte bir numaralı bu siteden vazgeçemeyeceksiniz. Yapmanız gereken bu siteye girip sevgiliye hediye bölümüne sadece birkaç dakika bakmanız. Bu bile benim ne demek istediğimi anlamanıza yardımcı olacaktır.

sevgiliye hediye

Evlenmek yada Evlenmemek

Evlilik ile İlgili Önemli Bilgiler.


İmam-ı Gazali, İhya-i Ulumi'd Din isimli eserinde evlenmenin afetlerini anlatmış. Bunlardan içinde en önemlisi saydığı, "Ailenin helalinden nafakasını temin etmekte acze düşpmektir. Bu helal nafakayı temin, bilhassa bu zamanda herkes için kolay olmayan bir şeydir. Ailenin de nafakasını temin için  fazla kazanca zaruret hasıl olduğundan, mecburi hile yoluna sapar. Haram kazanç elde eder, çoluk çocuğuna haram yedirir. Böylece hem kendini hem ailesini helake sürükler. Ama bekar kalan bundan emindir. Çünkü boğazına nasıl olsa bakar. Fakat evlenenler ekseriya kötü  yollara sapar, karısının isteklerini yerine getirme sevdasına kapılarak, ahiretini dünyası uğruna feda eder." demektedir.

Eğer geliriniz var ise  giderinizi geçmiyorsa  ortalama geçinebilecek durumda ise evlenmeniz de sakınca olmadığı bir gerçektir. Bu evliliğe gücünüzün yettiği anlamına da gelir.  Ama tam tersi ise bu durum da evlilik sizlere çok zor gelecek ve geçim sıkıntısı içinde yukarı da zikredilen olayların cereyan etmesi olası. 

Evlenmek yada Evlenmemek


İF ailesi olarak bizim de sözlerimiz var elbette.  Yukarıda yazı  bazı kaynaklardan temin edilmiştir. Evlilik  doğru bir biçimde  uygulandığı sürece insan için en iyisidir. Aynı zamanda  Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)  Efendimiz'in sünnetidir. Ayrıca buna bağlı olarak evlenmeyen kişi yarım insandır evlenince tamamlanır. Bu sayede güçlü bir kişi  olur. Zaten evlilik gücü yeten içindir. Bu yüzden gücü yeten evlensin yetmeyen ise oruç tutsun, gibi  hadisler mevcuttur.

Gücü Yeten Herkesin Evlenmesi Vaciptir
* “Bizler Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in beraberinde evlenmek için hiçbir şeyi olmayan gençler idik.  
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize:  ‘Ey gençler topluluğu! Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin! Çünkü evlenmek gözü haramdan en iyi saklar ve ferci de en iyi korur. 
Evlenmeye gücü yetmeyen de oruç tutsun! Çünkü oruç onun için bir kalkandır!’ buyurdu.” 

Buhari 5162, Müslim 1401/1, Nesei 2238, Tirmizi 1081, Darimi 2/132, İbnu’l-Carud 672, Abdurrezzak 10380, Beyhaki 7/77, Ahmed 1/424, 432, Albani İrva 1781

Yukarıda  yazdığımız hadis-i şerifler bunlardan bazıları. İleri de bu konulara daha sık değineceğiz. 

Evlenmek ve kader

Sual: Mutlaka kaderimizde olan kişiyle mi evleniriz, bizim seçme hakkımız yok mu?

CEVAP

Kader, insanların yapacakları işlerin, önceden bilinmesi demektir. Kaderle bizim seçimimiz, ayrı değildir. Seçince, o kaderimiz oluyor, ne işlemişsek, kiminle evlenmişsek o kaderimiz oluyor. Allahü teâlâ, olacak her şeyi bildiği için, bizim ne yapacağımızı da bilir. İşte kader, Allahü teâlânın ezeli ilmiyle, kendi irademizle yapacağımız işleri bilmesi demektir, zorla yaptırması demek değildir.


Kısmeti çıkmamak

Sual: Bir kız evde kalınca, (Kısmeti çıkmadı, kaderi böyleymiş) deniyor. Kaderin rolü nedir?

CEVAP

Her şey takdir iledir. Evlenmek, nasibi çıkmak veya çıkmamak da takdire bağlıdır. Allahü teâlâ, takdirine göre sebepler yaratmaktadır. Mesela bir kız dua eder, (Ya Rabbi, evlenmek hakkımda hayırlı ise, evlenmeyi bana nasip eyle!) der. Duası kabul olursa evlenir. Evlenmek için tedbir almak ve sebeplere yapışmak gerekir. Mesela kötü biri ile evlenip de suçu kadere yüklemek doğru değildir.


İnsan, irade-i cüziyyesini kullanarak iyilik yaratılmasını isterse sevap, kötülük yaratılmasını isterse günah kazanır. İnsan günah işlerse cezasını, sevap işlerse mükâfatını görür. Yani Allahü teâlâ hiç kimseye zorla günah işletmez. İnsan, irade-i cüziyye ile yaptığı işleri kendi yaratmıyor. Bu işlerin, hayrın ve şerrin yaratıcısı yalnız Allahü teâlâdır.

(Benim Cehenneme gideceğim alnıma yazılmışsa, yani kaderimde varsa, günah işler, Cehenneme giderim. Benim bunda ne suçum var. Suç kaderimdedir) diyenler çıkıyor. Hâlbuki Allahü teâlâ, kimseye zor ile günah işletmez. Kader Allah’tandır. Ancak, cenab-ı Hakkın, kaderi kaza haline getirmesi, yani yaratması, insanın iradesini kullandıktan sonra oluyor. Mesela, (Filan kimse, kendi isteği ile şu günahları işleyecektir) şeklindedir.

Kader mi?
Sual: Salih bir genç bana talip iken, işsiz güçsüz ama boyunu posunu beğendiğim biri ile evlendim. Ahlakı da iyi çıkmadı. Sıkıntı içerisindeyim. Kaderim mi böyle idi?
CEVAP
Siz istemişsiniz, Allahü teâlâ da onu yaratmıştır. İnsan, irade-i cüziyyesini kullanarak iyilik yaratılmasını isterse sevap, kötülük yaratılmasını isterse günah kazanır. İnsan, günah işlerse cezasını, sevap işlerse mükâfatını görür. Allahü teâlâ, sizin ne yapacağınızı bildiği için bunu levh-i mahfuza yazıyor. Buna kader veya alın yazısı deniyor. Levh-i mahfuzda yazılı olduğu için siz onu yapmıyorsunuz. Yapacağınız bilindiği için levh-i mahfuza yazılmıştır. Bundan dolayı, kötü bir iş yapıp, (Ne yapayım, kaderim böyle imiş) demek yanlış olur.

Evlilik ve kader
Sual: Ben kızımı, dinini bilen iyi bir Müslümanla evlendirmek istiyorum, ama biri bana (Allah, onun alnına içkici, kötü birini yazdıysa, sen değiştiremezsin, senin yüzünden kız evde kalacak, günaha girme, bırak kiminle evlenirse evlensin! Kızın evliliğine mâni olma) dedi. Mâni olmak mı, yoksa mâni olmamak mı günahtır?
CEVAP
Öyle diyenler, kaderi bilmedikleri için yanlış söylüyorlar. Kader, herkesin kendi iradesiyle, ne yapacağını, kiminle evleneceğini, Cenab-ı Hakk'ın ezelî ilmiyle bilmesi demektir. Biz, kiminle evlenmeye karar vermişsek, o bizim kaderimiz oluyor. Allahü teâlâ, olacak her şeyi bildiği için, bizim ne yapacağımızı da bilir. Yani kader, Allahü teâlânın ezelî ilmiyle, kendi irademizle yapacağımız işleri bilmesidir, zorla yaptırması değildir. Allah, hiç kimsenin alnına (Kötü biriyle evlensin) diye yazmaz. Biz, kendi irademizle, içkiciyle evlenmeye karar vermişsek, bunu yazar. Kızımızın iyi biriyle evlenmesi için gayret etmezsek, kötüyle evlenmesine göz yumarsak günah olur. Sonra (Kaderi böyleymiş) demek yanlış olur.

İrade-i cüziyyesini kullanarak, iyilik yaratılmasını isteyen sevaba, kötülük yaratılmasını isteyen de günaha girmiş olur. Günah işleyen cezasını, sevab işleyen mükâfatını görür. Kızını iyi biriyle evlendiren de sevaba, kötüyle evlendiren de günaha girer.

(Deveni sıkı bağla, ondan sonra tevekkül et!) hadis-i şerifi gösteriyor ki, deveyi bağlamadan, serbest bırakıp Allah'a emanet etmek yanlıştır. Biz de, kızımızın iyi biriyle evlenmesi için bütün tedbirleri almalıyız. Tedbir alırsak, âhirette sorumlu olmayız. Kötü biriyle evlenmesine razı olup da, suçu kadere yüklemek doğru değildir. Yani kötü ile de, iyi ile de evlenmesine kendimiz sebep oluyoruz. İçkili araba kullanıp sonunda kaza yapanın, (Takdir böyle imiş) demesi, yanlış olduğu gibi, kötü biriyle evlenip de, suçu kadere yüklemesi de yanlış olur.

Evlilik ve kader
Sual: (Evlilikte kader, diğer kaderlerden farklıdır. Evlilik için tedbirli olmak, dua etmek ve sebeplere yapışmak faydasızdır. Kaderde ne yazılıysa o olur. Çünkü Peygamberimiz, “Benimle birlikte, melekler de dua etse, yine kaderinde yazılı evleneceğin kişiyi değiştiremeyiz” buyuruyor) diyenler oluyor. Ben dindar birini arıyorum. Kaderimde ateist yazılıysa, ben onunla evlenmek zorunda mıyım?
CEVAP
Kaderi bilmeyenler, böyle yanlış söylüyorlar. Bütün kaderler aynıdır. Evliliğin kaderi farklı değildir. (Kaderimi ben kendim çizerim) veya (Fakir halkın kaderine terk edilmesine razı olmayız) gibi sözler, kaderin ne olduğunu bilmemekten kaynaklanmaktadır. Diyelim, o idarecinin çalışmasıyla halk fakirlikten kurtuldu. Halkın kaderini mi değiştirdi? Hayır, demek ki halkın kaderi, fakirlikten kurtulmaktı. Herkes, kaderinde olanı yapar. Yani bizim kendi irademizle, ne işleyeceğimizi Allahü teâlâ bildiği için, onu alnımıza yazıyor. Yoksa onu yazdığı için biz işlemiyoruz, kendi irademizle yapıyoruz.

Kader, herkesin kendi iradesiyle ne yapacağını, kiminle evleneceğini, Cenab-ı Hakk’ın, ezelî ilmiyle önceden bilmesi demektir. Zorla yaptırması demek değildir. Biz, kiminle evlenmeye karar vermişsek, o bizim kaderimiz oluyor. Allahü teâlâ, olacak her şeyi bilir. Yapacağımız şeyleri yazması kaderimiz oluyor.

Allah, hiç kimsenin alnına (Kötü biriyle evlensin) diye yazmaz. Biz, kendi irademizle, içkiciyle evlenmeye karar vermişsek, bunu yazar. Kızımızın iyi biriyle evlenmesi için gayret etmezsek, kötüyle evlenmesine aldırış etmezsek, hadis-i şerifte bildirildiği gibi lânetlik oluruz. (Kaderi böyleymiş) diyerek Allahü teâlâyı suçlamak çok yanlış olur.

İrade-i cüziyyesini kullanarak, iyilik yaratılmasını isteyen sevaba, kötülük yaratılmasını isteyen de günaha girmiş olur. Günah işleyen cezasını, sevab işleyen mükâfatını görür. Kızını iyi biriyle evlendiren sevaba, kötüyle evlendiren de günaha girer.

(Kadın, ya malı veya güzelliği için yahut da dini için alınır. Siz dindar olanını alın!) hadis-i şerifi de gösteriyor ki, eğer evlilikte bizim rolümüz olmasaydı,(Dindar olanını alın!) buyurulmazdı. Başka bir hadis-i şerifte, (Kızını fâsık olana veren lânetlenmiştir)buyuruluyor. Daha birçok hadis-i şerif vardır. Bizim müdahalemizin faydası olmasaydı, böyle buyurulmazdı.

Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” emrine uyarak, oğlumuzun veya kızımızın iyi biriyle evlenmesi için bütün tedbirleri almalıyız. Tedbir alırsak, âhirette sorumlu olmayız. Kötü ile de, iyi ile de evlenmesine kendimiz sebep oluyoruz. İçkili araba kullanıp sonunda kaza yapanın, (Takdir böyleymiş) diyerek kaderi suçlaması yanlış olduğu gibi, kötü biriyle evlenenin de, suçu kadere yüklemesi yanlış olur.

Kimse kimsenin rızkını yiyemez

Sual: Ecel-rızk münasebeti nasıldır?
CEVAP
Her canlının rızkı tükenmeyince eceli gelmez, ölmez. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Rızk, ibadet yapmakla artmaz, bereketlenir. Allahü teâlâ herkesin rızkını ezelde takdir, tayin etmiş, ayırmıştır. Bu, artmaz ve azalmaz.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Nice canlı vardır, rızkını kendi elde edemez. Sizin de, onların da rızkını Allah verir.) [Ankebut 60]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Rızk için üzülmeyiniz, ezelde ayrılan rızk sizi bulur.) [İsfehani]

(Eceliniz sizi nasıl takip ederse, rızkınız da öylece takip eder.) [Taberani]

(Allahü teâlâya tam tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp, akşam tok dönen kuşlar gibi sizi de rızıklandırırdı.) [Tirmizi]

(Zikrin hayırlısı hafi [gizli] olanı, rızkın hayırlısı ise kâfi olanıdır.) [Beyheki]

(Allahü teâlâ sevdiğine, rızkını kâfi [yetecek kadar] verir.) [Ebuşşeyh]

(Helal kazanmak için sıkıntı çekene, Cennet vacip olur.) [İ.Gazali]

Açlıktan ölmek

Sual: Allah rızka kefil olduğuna göre, biri için, (Açlıktan öldü) demek caiz midir?
CEVAP
Allahü teâlâ, herkesin rızkına kefildir, ama bu, açlıktan ölmeye engel değildir. Herkes için belli bir rızık, belli sayıda nefes takdir edilmiştir. Eceli gelen ölür. Kimi hastalıktan, kimi trafik kazasında, kimi de açlıktan ölür. Allahü teâlâ, genelde işleri sebeplerle yaratır. Mesela, rızkı Allah verir, ama çalışmayı sebep kılmıştır. Çalışmadan rızık bekleyen, açlıktan ölebilir. Hastalıklara şifayı veren Allahü teâlâdır. Ancak doktoru, ilacı sebep kılmıştır. Doktora gitmeyen, tedavi ve ilacı kabul etmeyen hastalıktan, yiyip içmeyen açlıktan ölebilir. İki hadis-i şerif:
(Azapla korkutulduğunuz şeylerin hepsini, şu kıldığım namazda gördüm. Aç ve susuz bırakıp, böcek bile yemesine mani olmak için, açlıktan ölünceye kadar kedisini bağlayan kadını da gördüm.) [Müslim]

(Şu üç kişiden başkası dilenemez: 1- Açlıktan ölecek olan, 2- Borca boğulmuş kişi, 3- Diyet vermek zorunda olan.) [Nesaî]

Hazret-i Ömer, halife iken, kıtlık oldu. Eshab-ı kiramdan Bilal bin Hars, Resulullah'ın türbesine gidip, (Ya Resulallah! Ümmetin açlıktan ölmek üzeredir. Yağmur yağmasına vesile olman için sana yalvarırım) dedi. O gece rüyasında Resulullah ona, (Halifeye benden selam söyle! Yağmur duasına çıksın) buyurdu. Hazret-i Ömer, yağmur duasına çıktı. Duadan sonra, yağmur yağdı. (M. Nasihat)

Açlıktan ölmek üzere olana, leş, zaruret miktarı domuz eti yemek ve içki içmek haram olmaz. (Berika)

Açlıktan ve susuzluktan ölecek olana, leş ve şarap haram değildir. (Bezzaziyye)

Bir şehrin bir köşesinde, bir Müslüman açlıktan ölse, şehirdeki zenginlerden birinin, az bir zekât borcu kalsa, onun katili sayılır. (S. Ebediyye)

Bir kimsenin açlıktan ölmesinin, ezelde takdir edilmiş olmasına alamet, (Ezelde açlıktan ölmek alnıma yazılmışsa, yiyip içmek fayda vermez) düşüncesinin kalbine gelmesidir. Böyle düşündüğü için, yiyip içmez ve açlıktan ölür. (S. Ebediyye)

Açlıktan ölmek üzere olan, leş de yoksa, başkasının malını, ölmeyecek kadar yiyebilir. (Muhit)

Şu da bir gerçek ki, çok aç kalan, zamanla hastalanıp ölebilir. Ölüm her ne kadar hastalıktansa da, açlık sebep olduğu için, (Açlıktan öldü) demenin mahzuru olmaz.

Rızkın mahiyeti
Sual: Allah rızka kefil olduğuna göre, açlıktan ölmek nasıl oluyor? Rızkın mahiyeti nedir?
CEVAP
Rızık, denince genelde yiyecek şeyler anlaşılır. Ev ve giyim eşyası da rızıktandır.

Allahü teâlâ, her insanın ve her hayvanın rızkını ezelde takdir etmiş, ayırmıştır. İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın rızkı da bellidir. Rızık hiç değişmez. Azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yiyip bitirmeden veya kullanmadan ölmez.

Allahü teâlâ, herkesin rızkına ölene kadar kefildir. Herkes için belli bir rızık, belli sayıda nefes takdir edilmiştir. Eceli gelen ölür. Kimisi hastalıktan ölür, kimisi trafik kazasında ölür, kimi intihar ederek ölür, kimi de açlıktan ölür. Bunlar ölünce de Allahü teâlânın kefil olduğu, takdir ettiği rızık bitmiş olur. Hiç kimse takdir edilen rızkını bitirmeden veya kullanmadan ölmez. Rızık için endişe etmemelidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Rızık için üzülme, takdir edilen [ezelde ayrılmış olan] rızık seni bulur.) [İsfehani]

Allahü teâlâ, çok şeyi sebeplerle yaratmaktadır. Mesela, hastalıklara şifayı veren de Allahü teâlâdır. Ancak doktoru, ilacı, sebep kılmıştır. İlaca şifayı veren de O’dur. Doktora gitmeyen, tedaviyi, ilacı kabul etmeyen, hastalıktan ölebilir. Bu hasta, kendisine takdir edilen rızkını bitirdikten sonra ölmüştür. Rızkı Allah verir, ama çalışmayı, yiyip içmeyi sebep kılmıştır. Çalışmayan veya yiyip içmeyen, açlıktan ölebilir. Bu da, kendisine takdir edilen rızkını bitirdikten sonra ölmüştür. Yani kendisine kefil olunan rızkı yemiş veya kullanmıştır, kefil olunan rızıktan mahrum kalmamıştır.

Bir de, çok aç kalan kimse, zamanla hastalanıyor ve ölüyor. Ölüm her ne kadar hastalıktansa da, açlık sebep olduğu için, açlıktan öldü demenin mahzuru olmaz.

Kader ve kanaat

Sual: Kimisi, kötü biriyle evleniyor, o kötü de kötülük yapınca, (Ne yapayım kaderim böyleymiş) diyor. Kimisi gaza basıyor, son sürat giderken kaza yapıyor. (Ben ne yapayım alnımın yazısı böyleymiş. Tedbir, takdiri bozamaz) diyor. Kimisi hırsızlık ediyor, mahkûm oluyor. (Ne yapayım benim kaderim böyle kötüymüş) diyor. Kimisi, zararlı şeyler yiyip içiyor, hastalanıp felç oluyor. (Ne yapalım, kaderin önüne geçilmez, olacakla öleceğe çare olmaz, biz tevekkül ediyoruz) diyor. Bunlar dine uygun mu?
CEVAP
Söylenilen sözlerin hepsi doğrudur; fakat burada yanlış olan, tedbir almamaktır. Tedbir almadan suçu kadere yüklemek yanlış olur. Evet, kaderinde bunlar vardı; ama bunlara kendisi sebep oldu.

Resulullah efendimiz, bir köylüye, (Deveni ne yaptın?) diye sorunca, o da, (Allah’a tevekkül edip, kendi haline bıraktım) dedi. Köylüye, (Deveni sıkı bağla ve sonra tevekkül et!) buyurdu. (İbni Asakir)

Kaza ve kaderimizi, başımıza gelecekleri bilmediğimiz için, tedbir almak gerekir. Tedbir almak, sebeplere yapışmak dinimizin emridir. (Dürer)

Kötü kimselerle gezip, kötü işler yaptıktan sonra, (Kaderim kötüymüş) diyerek suçu kadere yüklemek, cahillikten, ahmaklıktan başka şey değildir.

Nasip meselesi

Sual: (Müslüman olmak, doğru yolu bulmak, nasip meselesidir) deniyor. Nasibi yaratan Allah olduğuna göre, ötekileri niye nasipsiz yaratıyor? Nasipsiz yaratmak adalete uygun mu?
CEVAP
Allahü teâlâ hiç kimseyi nasipsiz, kâfir olarak yaratmamıştır. Allahü teâlâ geçmiş ve gelecek her şeyi, ezelî ilmiyle bilir. Mesela, bir kâfirin ebedi kâfir kalıp kalmayacağını bilir. Olacak şeylerin nasıl olacağını bilir. Allahü teâlâ da, insanların başlarına ne geleceğini bildiği için, bunları levh-i mahfuza yazmıştır. Allahü teâlânın, bazı kimselerin nasipsiz olacaklarını bildirmesi, onların, kendi arzularıyla küfür üzere kalmayı istedikleri ve iman etmek istemedikleri içindir. Yoksa bunların kâfir olması, Allahü teâlânın haber verdiği için değildir. Kur’an-ı kerimde buyuruyor ki:
(Nefse iyilik ve kötülük [isyan ve itaat kabiliyeti yani bunlardan birini seçme hakkı, irade-i cüziyye] veren Allahü teâlâya ant olsun ki, nefsini tezkiye eden, küfür ve isyandan temizleyen, kurtuldu. Nefsini bunlarda bırakan da, ziyan etti.) [Şems 7-10]

İnsan, irade-i cüziyyesini kullanmakta serbesttir, mecbur değildir. Yani irade-i cüziyye, iyiliğe kullanılırsa Allahü teâlâ iyilik yaratır, kötülüğe kullanılırsa, kötülük yaratır. Kul irade-i cüziyyesini kullanıyor, Allahü teâlâ da yaratıyor. (İrade-i cüziyye risalesi)

Demek ki, iyilik isteyene iyilik veriyor, o nasipli oluyor. Kötülük isteyene kötülük veriyor, o da nasipsiz oluyor. Burada bir zorlama yoktur. Yani Allahü teala zorla günah işletmiyor, zorla Cehenneme atmıyor. Günah işleyenin suçu kaderine yüklemesi yanlıştır.


İntihar eden de eceliyle ölür

Sual: Ecel değişebilir mi?
CEVAP
Şeyh-ül-İslam Ahmed bin Süleyman bin Kemal paşa buyuruyor ki:
Rad suresindeki, (Allahü teâlâ, dilediğini siler. Dilediğini değiştirmez. Ümm-ül-kitab, Ondadır) mealindeki âyette, levh-i mahfuz bildirilmektedir. Ümm-ül kitab, ezeli olan kelam-ı İlahinin ismidir. Melekler, bunu anlayamaz. Zamanlı değildir. Allahü teâlâdan başka, kimse bilmez. Hiç yok olmaz. Levh-i mahfuzda değişiklik olur. İnsanın, işine göre, ömrü ve rızkı değişir. İyiler kötü, kötüler iyi olarak değiştirilebilir. Böylece biri ölümüne yakın, iyi işler yapıp, son nefeste iman ile gider. Bir başkası kötü amel işler, imansız gider. Bunun için, Resulullah efendimiz her zaman, (Allahümme, ya mukallibelkulub, sebbit kalbi, ala dinik) duasını okurdu. Hadis-i kudside, (İnsanların kalbi Rahmanın kudretindedir. Kalbleri, dilediği gibi çevirir) buyurulmuştur. Yani, Celal ve Cemal sıfatları ile, kötüye ve iyiye çevirir. Levh-i mahfuza, kıyamete kadar gelecek insanların iyileri, said olarak, kötüleri de, şaki olarak yazıldı.

Kader değişmez. Kaza, kadere uygun olarak meydana gelir. Kaza, her gün çok değişip, sonunda kadere uygun olunca, yaratılır. Kaza-i muallak şeklinde yaratılacağı yazılmış olan bir şey, kulun iyi ameli ile değişip yaratılmaz. İmam-ı Gazali hazretleri, (Kaza-i muallak, Levh-i mahfuzda yazılıdır. Eğer o kimse, iyi amel yapıp, duası kabul olursa, o kaza değişir) buyurdu. Hadis-i şerifte, (Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan dua, o bela gelirken korur) buyuruldu. [Taberani]

Duanın belayı önlemesi de kaza ve kaderdendir. Kalkan oka, şemsiye yağmura siper olduğu gibi, dua da belaya siper olur. Bir hadis-i şerifte, (Kaza-i muallakı, hiçbir şey değiştiremez. Yalnız dua değiştirir ve ömrü, yalnız ihsan, iyilik arttırır) buyuruldu. [Hakim]

Allahü teâlânın takdirinin, yani kaderin, Levh-i mahfuzda yazılması kazadır. Bir kimseye takdir edilen bela, kaza-i muallak ise, yani, o kimsenin dua etmesi de, takdir edilmiş ise, dua eder, kabul olunca, belayı önler. (Ecel-i kaza)’yı da, iyilik etmek geciktirir. Fakat, (Ecel-i müsemma) değişmez.

Ecel-i kazaya bir misal verelim:
Bir kimse, eğer iyi iş yapar, yahut sadaka verir, hac ederse ömrü 60 yıl, bunları yapmazsa 40 yıl takdir edilmişse, vakit tamam olunca, eceli bir an gecikmez. Birinin 3 gün ömrü kalmış iken akrabasını, Allah rızası için ziyaret etmesi ile, ömrü 30 yıla uzar. 30 yıl ömrü olan da, akrabasını terk ettiği için, ömrü 3 güne iner.

Takdir, ezelde Levh-i mahfuzda yazılmıştır. Yani, Levh-i mahfuzda olacak değişiklikler ve ömürlerin artması ve kısalması da, ezelde yazılmıştır ki, buna kaza-i muallak denir. (Lübab-üt-te'vil)

Allahü teâlânın kaderi [ezeldeki ilmi] nasıl ise, Levh-i mahfuzdaki değişiklikler, ona uygun olur.

Hazret-i Ömer yaralanınca, Ka'bül-ahbar, “Ömer daha yaşamak isteseydi, dua ederdi. Çünkü onun duası elbette kabul olur” buyurdu. İşitenler şaşırıp, “(Ecel, bir an gecikmez ve vaktinden önce gelmez) mealindeki âyet-i kerimeye ne dersin” denilince, buyurdu ki: “Evet, ecel hazır olunca, gecikmez. Fakat, ecel hasıl olmadan önce, sadaka ile, dua ile, iyi amel ile, ömür uzar. Fatır suresinde, (Herkesin ömrü ve ömürlerin kısalması yazılıdır) buyuruluyor.”) [Levh-i Mahfuz ve Ümm-ül-kitab]

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bütün hayvanların ecelleri, tesbihlerine bağlıdır. Tesbihleri bitince, Allahü teâlâ onların ruhunu kabzeder.) [Beyheki]

(Her şeyin belli bir eceli vardır.) [Buhari]

Emali'deki, (Öldürülen kişinin eceli, o anda, ömrü ortadan kesilmiş değildir) ifadesini Ahmed Asım efendi şöyle açıklamaktadır:
(Öldürülen kimsenin [ve intihar edenin] o anda eceli gelmiştir. Ömrü ortadan kesilmemiştir. Herkesin eceli bir tanedir.)

Öldürülen kimse, eceli geldiği için ölür; fakat bunu öldüren de, cezasını görür. İntihar eden de eceli geldiği için ölür. Herkes, eceli gelince ölür. Araf suresi 34. âyetinde mealen, (Ecelleri gelince, onu azıcık ileri-geri alamazlar) buyuruldu. Kişi doğmadan önce, ne kadar yaşayacağı takdir edilmiştir. Kişi, nerede ölür, tevbe ile mi ve tevbesiz mi, hangi hastalıktan, iman ile mi, imansız mı gider, hepsi levh-i mahfuza yazılmıştır. (Miftah-ül-cenne)

Eceli gelen ölür
Sual: Bir kimse, başka birini öldürdüğünde, öldürmeseydi o hâlâ hayatta olurdu veya başka bir sebeple ölürdü diye düşünmek doğru olur mu?
CEVAP
İkisi de yanlıştır. Katilin, kendi arzusuyla, o kimseyi, ne maksatla ve nasıl öldüreceğini Allahü teâlâ ezeli ilmi ile bildiği için, kaderini o şekilde yaratmıştır. Bu, değişikliğe uğramaz. Bir de, Allah öyle yazdığı için öldürdü demek de yanlış olur. Allahü teâlâ, bildiği için, olacak şeyi kaderine yazmıştır. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, (Kader, Allahü teâlânın ezeli ilmi ile bilmesidir. Zorla yaptırması demek değildir) buyuruyor.

Kaderi değiştirmek
Sual: (Trafik kazasında ölmek, intihar etmek veya makineye bağlı hastanın hortumunu çekmek, nefesler sayılı olduğu için, kaderi değiştirmek olur. İntihar etmeseydi, kazaya kurban gitmeseydi, hortumu çekilmeseydi daha çok yaşardı) deniyor. İnsan, kaderini değiştirebilir mi?
CEVAP
İntihar etmek ve hastanın hortumunu çekmek caiz değilse de, kaderi değiştirmekle alakası yoktur. Kader, insanların nasıl yaşayıp nasıl öleceğini, Cennete veya Cehenneme gideceğini, Allahü teâlânın bilmesi demektir. Demek ki kader, Allahü teâlânın, olacak şeyleri ezelde bilmesidir, zorla yaptırması değildir. Kaza ise, kaderde bulunan şeyleri, zamanı gelince yaratmasıdır. Muteber din kitaplarındaki bilgiler şöyledir:
Eceli gelmeden kimse ölmez. Her türlü ölüm, eceli gelerek, kaderiyle ölmektir. Yani intihar eden veya öldürülenin ömrü ortadan kesilmiş olmaz. O anda eceli gelmiştir, yani ömrü biterek ölmüştür. Her insanın bir tek eceli vardır.

İnsan yaptığı işleri kendi yaratmıyor. İrade-i cüziyye ile yapılan işlerin yaratıcısı yani hayrın ve şerrin yaratıcısı Allahü teâlâdır. Hayrın ve şerrin Allah’tan olduğunu inkâr etmek, (İntihar eden takdir-i ilahiyi değiştirir) demek küfürdür. Allahü teâlâ, onun intihar edeceğini elbette bilir. (Yaratan hiç bilmez mi?) buyuruyor. Allah’ın verdiği ömrü kimse değiştiremez. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah'ın takdir ettiği ecel [ölüm] gelince artık o ertelenmez.) [Nuh 4]

(Sizi yaratan, sonra ölüm zamanını takdir eden ancak Odur.) [Enam 2]

(Her ümmetin bir eceli vardır, gelince ne bir an geri kalır, ne de bir an ileri gider.) [Araf 34]

Demek ki, (İntihar etmeseydi, kazaya kurban gitmeseydi, hortumu çekilmeseydi daha çok yaşardı) demek yanlış olur.

İlaç kullanmak ve ecel
Sual: İlaç almak, dua okumak, ameliyat olmak ölüme mani olur mu? İnsanın ömrünün uzamasına sebep olur mu?
CEVAP
İlaç almak, âyet-i kerime ve dua okumak, üflemek ve yanında taşımak, insanın ömrünü uzatmaz, ölüme mani olmaz. Eceli geciktirmez. Ömrü olanın dertlerini, ağrılarını giderip, sıhhatli, rahat ve neşeli yaşamasına sebep olurlar. Kalb nakli ve beyin, böbrek, ciğer gibi ameliyatlar, aşılar, serumlar, ölüme mani olmaz. Ömrü olanlara faydalı olur. Eceli gelen çok kimsenin ameliyat esnasında öldüklerini bilmeyen yoktur.

Ecel ve rızık
Sual: Rızık ve ecel değişir mi? Mesela define bulan kimsenin rızkı artmış mı olur? İntihar eden veya vurularak öldürülen, eceliyle ölmemiş mi olur?
CEVAP
Hayır, ecel de, rızık da değişmez. Bunlar ezelde takdir edilmiştir, yani herkesin rızkını ve ecelini Allahü teâlâ ezelî ilmiyle bilir. Define bulacaksa, ezelde, define bulacak, zengin olacak diye takdir edilmiştir. Takdir edilenden fazla veya eksik olmaz. Ecel de öyledir. İntihar edecekse veya trafik kazasında ölecekse, yine öyle takdir edilmiştir. Takdirin dışına çıkılamaz. Ecelsiz ölüm olmaz. (Eceliyle öldü) veya (Eceliyle ölmedi) gibi sözler çok yanlıştır. Nasıl ölürse ölsün, herkes mutlaka eceliyle ölür. Bir âyet-i kerime meali:
(Ecel bir an gecikmez ve vaktinden önce de gelmez.) [Araf 34]

Rızık da, aynen ecel gibidir. Hiç kimse, takdir edilen rızkını tüketmedikçe ölmez. Eceli takdir eden gibi, rızkı da gönderen Allahü teâlâdır. İki âyet-i kerime meali:
(Yeryüzündeki her canlının rızkı, Allah’a aittir.) [Hud 6]

(Nice canlı, rızkını kendisi elde edemez. Sizin de, onların da rızkını Allah verir.) [Ankebut 60]

Fakir define bulsa, zengin iflas etse, takdir edilen rızkı yine değişmez.

Her işin yaratıcısı

Sual: Kur’an-ı kerimde, (Sizi de, işlerinizi de yaratan Allah’tır) buyuruluyor. Hadis-i şerifte de, hayrı da, şerri de yaratanın Allah olduğu bildiriliyor. Bu bildirilenlerden, Allahü teâlânın, kâfirin küfür işlemesine izin verdiği anlaşılıyor. Bunun hikmeti ne olabilir?
CEVAP
İzin vermek razı olmayı göstermez. İmam-ı Begavî hazretleri buyuruyor ki: Kaza ve kader bilgisi, Allahü teâlânın kullarından sakladığı bir sırdır. Bu bilgiyi, en yakın meleklere ve din sahibi olan peygamberlerine bile açmadı. Bu bilgi, büyük bir deryadır. Kimsenin bu denize dalması, kaderin inceliklerinden konuşması caiz değildir. Şu kadar bilelim ki, Allahü teâlâ, insanları yaratıyor. Bir kısmı şakidir, Cehennemde kalır. Bir kısmı da saiddir, Cennete gider. Bir kimse, Hazret-i Ali’den kaderi sorunca, (Karanlık bir yoldur. Bu yolda yürüme!) buyurdu. Tekrar sorunca, (Derin bir denizdir) buyurdu. Tekrar bir daha sorunca, (Kader, Allahü teâlânın sırrıdır. Bu bilgiyi senden sakladı) buyurdu. (S. Ebediyye)

Şerefüddin Ahmed bin Yahya Müniri hazretleri de buyuruyor ki: Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da ömrünü senelerce tesbih ve ibadetle geçiren bir kimse, ibadetin şartlarını ve ihlâsı öğrenmediği için, bir secdeyi terk edince, öyle zarar etti ki, helak oldu. Eshab-ı Kehf’in köpeği ise, pis olduğu hâlde, Sıddıkların arkasında birkaç adım yürüdüğü için, öyle yükseldi ki, hiç düşmedi. [Cennete girecektir.] Bu hâl, insanı hayrete düşürmektedir. Asırlar boyunca, âlimler bu sırrı çözememiştir. İnsanın kısa aklı, bunun hikmetini anlayamıyor. Âdem aleyhisselama buğdaydan yeme dedi ve yiyeceğini ezelde bildiği için, yemesini diledi. Şeytanın Âdem aleyhisselama secde etmesini emreyledi ve secde etmemesini diledi. (Beni arayın!) buyurdu, fakat ihlâsı olmayanın kavuşmasını dilemedi. İlahi yolun yolcuları, (Hiç anlayamadık) demekten başka bir şey söyleyemediler. (70. mektup)

Allahü teâlânın da ezelî ilmiyle, kulların kendi istekleriyle günah veya sevab işleyeceklerini bilmesi, kulların işlerine zorla bir müdahale değildir. Sevab işleyen de, günah işleyen de kendi arzusuyla, kendi iradesiyle işlemektedir. Zaten öyle olmasaydı, sevab işleyene mükâfat, günah işleyene ceza verilmesi anlamsız olurdu. İşte kaza ve kader konusunda, bu kadar bilmek yeterlidir.

Sapıklıkta kalan kimse
Sual: (Allah, dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini sapıklıkta bırakır) mealindeki âyetin açıklaması nasıldır? Allah, bizi niye sapıklıkta bırakıyor? (Sapıklıkta bırakan Allah) veya (Saptıran Allah) demek caiz mi?
CEVAP
Ehl-i sünnet âlimleri, bu âyet-i kerimeyi, (Allahü teâlâ, iradesini doğru yolda kullananı hidayete kavuşturur, iradesini kötü yolda kullananı da sapıklıkta bırakır) şeklinde açıklıyorlar.

Görüldüğü gibi hidayeti veren de, saptıran da Allahü teâlâdır, ancak bunu kulun iyi veya kötü ameline göre yapıyor. Hiç kimseyi zorla saptırmıyor. Onun için yanlış anlaşılacağı, hattâ Allah suçlanacağı için (Sapıklıkta bırakan Allah) veya (Saptıran Allah) denmez. Çünkü İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
İyi ve kötü her iş, Allahü teâlânın yaratmasıyla oluyorsa da, Onu yalnız, kötü şeyin yaratıcısı olarak adlandırmak edepsizlik olur. (Kötülüklerin yaratıcısı) dememeli. (İyi ve kötünün yaratıcısıdır) demelidir. Mesela, (Her şeyin yaratıcısıdır) demeli. Fakat (Pisliklerin) veya (Domuzların yaratıcısı) dememelidir. (2/67)

Allahü teâlânın kötü işleri yaratması, kulun kendi iradesiyle olmaktadır. Buna birkaç örnek verelim:
1- Yargılanma neticesinde bir hırsızın suçu sabit olunca, hâkim onu cezalandırır. Hırsızın, ceza veren hâkimi suçlaması yanlıştır. Cezalandıran hâkim ise de, suçlu olan hırsızdır. Bunun gibi, Allahü teâlâ da, kendi iradesini kötü yolda kullananı sapıklıkta bırakıyor, suçsuz olanı sapıklıkta bırakmıyor.

2- İstanbul havaalanından Mekke’ye ve Paris’e giden uçaklar var. İnsan hangi şehir için bilet almışsa, o uçağa binip oraya gider. Paris için bilet alıp Paris’e gittikten sonra, (Ben haccetmek için Mekke’ye gidecektim, Paris’e beni niye getirdiniz?) demeye kimin hakkı olur? Götüren pilot ise de, o uçağa kendi iradesiyle binmiştir. Bunun gibi, dünyadan âhirete giden iki uçak var. Birinin üstünde, (Bu uçak Cennete gider), diğerinde ise, (Bu uçak Cehenneme gider) diye yazılıdır. Bu uçakları yürüten, Cennete ve Cehenneme götüren Allahü teâlâdır, ama insanlar, kendi iradeleriyle bu uçaklara biniyorlar. Kimse zorla bindirilmiyor. Hiç kimsenin (Cehenneme uçak kaldırılmasaydı, biz de binmezdik) demeye hakkı olmaz. Uçakları yapan, yürüten ve belli yerlere götüren Allahü teâlâ ise de, gideceği yer için bilet alan [inanıp iyi iş yapan veya inanmayıp kötü iş yapan] kişinin kendisidir. Bunun için hiç kimsenin Allah'ı suçlamaya hakkı yoktur.

3- Bir yerde bir meyhane, bir de cami olsa, herkes kendi iradesiyle ikisinden birine gider. Meyhaneye giderek içki içip sarhoş olan ve zararlı işler yapan kimsenin, (Sapıklıkta bırakan Allah olduğuna göre, beni buraya getiren, bana zorla günah işleten, beni sapıklıkta bırakan Allah’tır. Kaderimi böyle yazmış) demesi çok yanlıştır. Allahü teâlâ, hiç kimseye zulmetmez. Bir beyit:
Hâşâ, hiç zulmetmez, kula Huda’sı,
Herkesin çektiği, kendi cezası.

Kaynak: dinimizislam

Bekarlık Sultanlık mıdır?

"Bekarlık sultanlıktır"  sözü batı kaynaklı bir anlayışı temsil eder. Batıda bekarlar istediği gibi yaşar, kimseye vermezler. Müslüman her hareketinde Allah'a hesap vereceğinin şuurunda olmalıdır.

Eşler birbirini tamamladığı müddetçe güçlü olurlar. Birbirlerine zıt  tavır takınırlarsa ikisi de zayıflar. Bir bütünün iki parçası olan kadın ve erkek bir araya gelirse çok güçlü olacaklardır. Evliliğin şekli ne olursa olsun taraflar, "Ben yarım insanım. Evlilikle bütünleşecek, güçlü ve üstün olacağım" diye düşünmelidir.

İnsan,  yalnız yaşayacak şekilde yaratılmamıştır. Bir insan evliya değilse yalnız yaşayamaz. Evliliğin kutsal olmasının iki sebebi vardır; Birincisi, aile evlilikle ayakta durur. İkincisi milletlerin çekirdeği ailedir.

İyi de kötü de olsa insanın rahat ettiği yer kendi evidir. Adam hamaldır. Akşama kadar yük taşır, burnundan solur. Evine geldi mi "Oh!" der. "Çok şükür evime geldim!" Hamaldan çumhurbaşkanına kadar kim olursa olsun herkesin bir yuvaya ihtiyacı vardır.


Bekarlık Sultanlık mıdır?


Her insan bir  yuva hasreti çeker. Evlenmek fıtrata uygun bir yaşama biçimidir. Fıtratın aleyhinde bir tutum içerisinde olmamalıdır. Kuşlar akşam olunca yuvalarına uçar. Bütün canlılar yuvasını arar. "Kuş sürüsüyle uçar." demişler, insan da ailesiyle yaşar. Aile olmak,  yaradılışa uygun bir yaşam şeklidir.

Kainatta her şey bir nizam içindedir. Günahlardan, fitnelerden korunabilmek için her genç ya bir sanat öğrenmeli ya da yüksek tahsil yapmalıdır.

Durmak insan için düşünmek demektir. İnsani kemalât için çalışmalı, ilim öğrenmelidir. İbadet hayatı kat'iyen ihmal edilmemelidir.

Sonuç olarak bekarlığın bizim kültürümüze göre bir sultanlık olmadığı apaçık bellidir. 


Kaynakça:

Yazar: Hekimoğlu İsmail

İyi günde kötü günde evlilik - Timas Yayınları - sayfa - 31,32