Seyşeller Nerede ? Seyşeller, Afrika’nın doğusunda Hint Okyanusu’nda 115 tane granit ve mercan adasından oluşan bir adalar ülkesidir. Seyşeller, yıl boyunca görkemli güneşli günlere sahiptir. Burada en yoğun mevsim, yaz aylarında, günlerin daha uzun olduğu ve güneşin sadece biraz yağmur altında serinlediği ile ilişkilidir. Nisan ve Kasım ayları sıcak, nemli en susuz dönem Ocak, en kurak olan Temmuz'dur.
Slider
İlgi Çeken Videolar
Sağlık
Teknoloji
Sinema
Televizyon
Ne Nedir?
En5 Konular
Seyşeller Nerede ? Seyşeller, Afrika’nın doğusunda Hint Okyanusu’nda 115 tane granit ve mercan adasından oluşan bir adalar ülkesidir. Seyşeller, yıl boyunca görkemli güneşli günlere sahiptir. Burada en yoğun mevsim, yaz aylarında, günlerin daha uzun olduğu ve güneşin sadece biraz yağmur altında serinlediği ile ilişkilidir. Nisan ve Kasım ayları sıcak, nemli en susuz dönem Ocak, en kurak olan Temmuz'dur.
En Güzel Tumblr Sözleri
By: İbrahim Fırat on Salı, Temmuz 11, 2017 / yorum : 0 Aşk - Evlilik, Genel, İnsan ve Yaşam, Sosyoloji, Tumblr, webmaster
Ne beklerken Ne oldu?
By: İbrahim Fırat on Pazar, Haziran 18, 2017 / yorum : 6 Aşk - Evlilik, garip olaylar, Genel, İnsan ve Yaşam
Bu haber artık ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemiyoruz. Gerçekten böyle bir şey oldu mu olmadı mı? Bilinmez.
Canlı Fal
By: İbrahim Fırat on Salı, Haziran 13, 2017 / yorum : 5 Aşk - Evlilik
Farklı şehirlerde bulunan, hatta yurt dışından bile bağlantı kurulabilen falcılar olduğu için, insanlar yoğun iş trafiği ve stresinden dolayı evlerinden veya iş yerlerinden canlı fal baktırabiliyorlar .hatta komşuya gittiğimizde dedikodu ortamından biraz olsun uzaklaşabilmek için canlı fal baktıran insanlar vardır. internet veya telefonlarımızdan canlı fal baktırmak için bağlanmış olduğumuz kişiyle yüz yüze fal baktırıyor hissiyle falımıza rahatça baktırabiliyoruz.
Evlenmeden Önceki Görüşmeler
By: İbrahim Fırat on Cuma, Şubat 03, 2017 / yorum : 0 Aşk - Evlilik, Eğitim, Genel, iF, İnsan ve Yaşam, Sosyoloji
Evlilik aşamasında ise kişiler birbirlerinden bazı vaatler isterler. Bundan dolayı hem erkek hemde kız bu vaatlere kapılmaması en doğru olanıdır. Yani insan kendini çok güçlü ve iyi görebilir, her ne kadar böyle düşünse de kişiler gün gelir belli belirsiz olaylar nispetinde aciz kalabilir ve çok kolay bir şekilde yıkılabilirler.
Gençler bu yüzden oldukça dikkatli davranmalıdır. Bazı yerlerde evlenecek kişiler birbirlerine hiç gösterilmezken diğer bir taraftan ise is flört yoluna gidiliyor. Bun ikisi de doğru değildir. Günümüzde flört çok yaygın hale gelmiştir. Artık çok küçük yaşlarda başlanıyor ve bu yüzden de nedense çoğu evlenmiyor bile. Zamanımız da evlilik zorlaştı. İnsanlar birbirlerine güvenmez hale geldi. Bu yüzden de güvenilecek insanlar olsa dahi güvenilmez gözüyle bakılır olundu. Çok kere kulağınıza aşina olan sözlerden biri "bu zamanda iyi birini nereden bulacağım" sözüdür. Herkes kötü ise iyi kim? Ya da herkesi kötü konumuna düşüren neden nedir?
Aynı zamanda maddi imkansızlıklar, ailelerin evliliği zorlaştırması insanların başka yollara gitmelerine neden olmaktadırlar. Kişiler kötü bir şeyler istemiyor, sadece evlenmek istiyorlar ama eski kafa insanlar nedense evliliklere karşı çıkıyor, ya benim dediğim olacak yada olmayacak gibi sözler ile insanları birbirinden ayırır hale geliyorlar. Bu gibi davranışlarda oldukça yanlıştır. Hayatımızda artık yanlışlar giderek artmaya başlıyor önüne geçmek oldukça zor hale geliyor.
Fakat eş seçiminde anne ve babanın rızasını da almak önemlidir. Onlara danışmalı ve fikirlerini almalıdır. Onlar bizlerden daha büyük ve tecrübeli olduklarından olumlu ya da olumsuz olabileceklerini anlayabiliyorlar. Ama illa da evlenecek kişilerin önüne set çekilmemeli, kendileri yaşayıp tecrübe etmeleridir.
Çeşitli Dinlere Mensup Kişilerle Evlilik
By: İbrahim Fırat on Pazartesi, Kasım 28, 2016 / yorum : 0 Aşk - Evlilik, Eğitim, Genel, iF, İnsan ve Yaşam, İslam, Sosyoloji
Farklı Din Mensuplarının Evliliği Hakkında:
Müslüman hanım gayri Müslim biriyle evlenebilir mi, Müslüman olan kişi kimlerle evlenebilir. Erkeklerin farklı dinlere ait olan kişilerle evlenmesi caiz mi?
Eş Seçiminde Anne Babanın Rızası
By: İbrahim Fırat on Perşembe, Kasım 10, 2016 / yorum : 0 Aşk - Evlilik, Eğitim, Genel, İnsan ve Yaşam, İslam, Sosyoloji
Evlenirken anne babanın fikri ve rızası mutlaka alınmalıdır. Anne babaya isyan olmaz. Anne babanın gönlünü yapanın rızkı genişler. Allah (celle celalühu) o kişiyi felaketlerden korur. Kaderin öyle bir sistemi var ki ebeveynine hürmet etmeyenler çocuklarından hürmet görmez. Anne babanın kıymetini, anne baba olanlar ancak anlar. Fakat zamanımızda olmayan adalet zulümdür.
Anne ve baba şunu bilmelidir; kendileri evlenmiyor, çocukları evleniyor. Çocuğun razı olup olmamasına dikkat etmelidir. İnsan sevdiğiyle mesut olur. Mesela anne veya baba diyor ki, "O adam içki içiyor, onunla evlenmene razı değiliz." Buradaki mani açıktır. Evlenecek kişi buna dikkat etmelidir. Anne ve babanın sözü İslam'a uyuyorsa onların sözüne itaat edilir.
Fakat onların istekleri İslam'a uygun değil ise yemin de verdirseler onların sözüne uymak zorunda değiliz. "Allah'ın (cc) rızası dahilinde hareket ediniz." En Büyük özgürlük İslam'a köle olmaktır.
Kaynakça:
Yazar: Hekimoğlu İsmail
İyi günde kötü günde evlilik - Timas Yayınları - sayfa - 43
Yüz Güzelliği mi Huy Güzelliği mi?
By: İbrahim Fırat on Pazartesi, Kasım 07, 2016 / yorum : 1 Aşk - Evlilik, Eğitim, Genel, iF, İnsan ve Yaşam, İslam, Sosyoloji
Hangisi daha önemli bizler için?
Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz bir hadisi şerifte şöyle buyurmaktadır:
"Bir kadın dört meziyetten dolayı tercih edilir: Malı, güzelliği, soyu ve dindarlığı. Siz dindar olanı tercih edin."
Sevgiliye Doğum Günü Hediyesi Bayan
By: Adem Hoca on Cuma, Ekim 07, 2016 / yorum : 0 Adem Aydoğan, Alışveriş, Aşk - Evlilik
Bu konuda internette yüzlerce hediye sitesi mevcut ve inanın bana aralarında bu işi yapan çok sağlam firmalarda var. Bunlardan bir kaçını sıralamak istiyorum.
Hele ki konu sevgiliye doğum günü hediyesi ise birde sevgiliniz bayansa tabi ki işiniz ekstra zor demektir.
Ben olsam yaşına göre ihtiyacına göre hediye alırdım ama aynı zaman da gene ben olsam onu özel hissettirecek onu bu dünya da kendisinden başka iyi tanıyan biri daha olduğunu onu düşündüğünü hatırlatmak isterdim.
Sevgilinize şaşırtıcı belki pahalı değil ama üzerinde uğraşılmış bir hediye alabilirsiniz. İnternette benim gördüğüm kadarıyla bu tarz siteler var ben size hediye alma rehberi ni öneriyorum. Sadece hediye satmayan ve bu iş için rehberlik eden bir site hem size nasıl bir hediye almanız gerektiğini söylüyor.
Kişiye özel hediyeler her zaman ki gibi moda ve sizde modaya uyun bence. Bu hediyeler çok ucuz da olsa kıymetli ve değerli oluyor. En azından parasına göre karşılığı çok güzel ve mutlu edici oluyor.
En güzel hediye hiç düşünülmemiş hediyedir doğum günü pastasının yanın da duran hediye en güzel hediyedir.
Hediye konusunda eminim pek çok yazı okuyorsunuz burçlara göre hediye seçimini de bilirsiniz o zaman. Şimdi kişinin burcu ne olursa olsun kişilik te hediye seçimin de önemlidir.
Siz en iyisi benim dediğim siteye bir bakın aşağıdaki linkten siteyi ziyaret edebilirsiniz. Size bol hediyeli günler neşeli saatler dilerim. En iyi doğum günleri hediyeleri sizlerin olsun kalın sağlıcakla. www.hediyealmarehberi.com Adı üzerinde hediyenin doğru adresi hediye alma rehberi nokta com :)
Erkek ve Kadın
By: İbrahim Fırat on Pazartesi, Eylül 26, 2016 / yorum : 0 Aşk - Evlilik, Eğitim, Genel, İnsan ve Yaşam, Sosyoloji
Evvela erkek ve kadın, Allah'ın (c.c) ayetlerindendir. Yani, onu tarif eden; ilmini, kudretini, merhametini, sanatını gösteren delillerdir. Bizzat kendileri yazının , ayetin cisimleşmiş hali; ayetin ta kendisidir. Onlara bakan, ötesindeki kudret elini, emsalsiz sanatkarı görür.
Kur'an'ın mucizevi ayetleri bu hakikate işaret eder. "Yine O'nun ayetlerindendir ki, sizin için nefeslerinizden, kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim çiin nice ibretler vardır." der. (Rum-21)
Erkeği kim yarattı ise, kadını da yaratan O'dur. İkisini bilen bir Zat, ikisini birbirine göre ayarlamıştır. Mahiyetlerindeki bütün yüzler birbirine bakar, birbirini tamamlar. Birinin kavi olduğu noktada diğeri zayıf, diğerinin zayıf olduğu noktada öteki güçlüdür.Erkeğin kuvveti heybetinde, kadının kuvveti inceliğindedir. Maddi yapıları birbirine baktığı gibi, ruhları da birbirine bakar. Aralarında sevgi ve merhameti yeşertecek, ünsiyet hasıl edecek donanıma sahiptirler.
Bütün bunlar Allah'ın birliğinin, ilminin kudretinin eseridir ki, insanlar bu büyük rahmet karşısında edeple düşünmeli, karşı cinse ilgilerinde üzerlerinde işleyen kudret elini unutmamalıdır.
Unutmamalıdırlar, zira mahiyetlerini, maddi ve manevi yapılarını bir an olsun unutmayan, şefkatini, merhametini esirgemeyen, onlara ihtiyaç duydukları şeyleri veren, ünsiyet edecekleri, teselli bulacakları eşlerini yaratan Rableri ile her an muhataptırlar. Hisleri, şehvetleri, sevgileri bir başıbozukluğun, maksatsız karışıklığın eseri değildir. Bu denli ilimle yapılan masraf ve onun yapıldığı insan da elbette ki başıboş değildir.
Sperme ve yumurtaya insanın programını yerleştiren; milyonlarca spermin içinden yumurtaya uygun olan bir tanesi sonsuz bir ilimle denk düşüren, yüz binlerce karakter ve kabiliyeti karıştırmadan bütünleştiren ve yeni bir insanı yaratan Allah, elbette ki bu büyük icraata gözlerin kapatılmasından, gafletten, lezzeti görüp rahmeti ve hikmeti inkardan , teşekkürsüzlükten ve itaatsizlikten hoşnut olmaz.
İnsan da binlerce (Haluk Nurbaki Hoca, "yetmiş bin" diyordu.) temel karakter vardır. Karakterlerinin yarısı babadan, yarısı anneden gelir. Gözün anneden, ayağın babadan gelmesi gibi... 1 cm. küp menide 40 ile 100 milyon arasında sperm bulunur. Dakikalarla ifade edilen bir sürede sperm yumurta ile birleşmezse yapılan bozulur. Kısa bir zamanda, binlerce karakterin, milyonlarca sperm içinden en uygunu seçilerek bir yumurtaya ve onun taşıdığı karakterlere denk düşürülmesi milyarların çok küçük kalacağı bir ihtimaldir ki, bu ancak sonsuz ilimle olabilir. İnsan, kendisine gösterilen dikkati fark etse, bu kadar dikkatsiz ve kör olmasından fevkalade utanacak, şükür hisleri bütün benliğini saracaktır.
Erkeğin kadına, kadının erkeğe nasip edilmesinden bile bir şey anlamamak, en çok baktığı şeylerin birinden bir ders çıkarmamak insanoğlunun zalimliğinden ve cahilliğindendir. O kadar meşgul olunca bu kadarcık olsun ders çıkarabilseydi. İdrak ufkunda hayrete düşülür, bir kez daha "Ben neyim ve ne bu hal neyin nesi?" diye sorulur, aklın ipini hissin eline vermek ve hormonlarda boğulmak yerine kimin ikramlarına mazhar olunduğu ve kimin her şeyden mahrum edebileceği anlaşılır. O'nu hatırlatması gereken O'nun hediyeleri, O'nu unutmakta, itaatsizlikte ve isyanda kullanılmazdı.
Kaynakça:
Yazar: Mehmet Akar
Tuz Yangını - Timaş yayınları - Sayfa - 48,49,50
Evlilik ve Denklik Meselesi
By: İbrahim Fırat on Perşembe, Eylül 01, 2016 / yorum : 3 Aşk - Evlilik, Eğitim, Genel, İnsan ve Yaşam, İslam, Sosyoloji
Kaynakça:
Yazar: Hekimoğlu İsmail
İyi günde kötü günde evlilik - Timas Yayınları - sayfa - 39,40
Farklı Bir Hediye için Tek Adres
By: Unknown on Salı, Ağustos 23, 2016 / yorum : 1 Alışveriş, Aşk - Evlilik, Barış Sarsu
Mutluluğu Müzikle Anlatmak
By: Unknown on Pazartesi, Ağustos 22, 2016 / yorum : 0 Aşk - Evlilik, Barış Sarsu, Etkinlikler
Lapis Taşının Sahtesi Nasıl Anlaşılır?
By: İbrahim Fırat on Cumartesi, Ağustos 20, 2016 / yorum : 5 Alışveriş, Aşk - Evlilik, Eğitim, Genel, Genel Sağlık, iF, İnsan ve Yaşam, Ne Nedir, slayt
Lapis lazuli Taşının Gerçeğini Anlamak İçin Yöntemler.
Lapis lazuli, yarı değerli taşlar arasında yer almaktadır. Çok eski zamanlarda ise çok değerli bir taş olarak kullanılmaktaydı. Tabi bu değerinin yarı veya tam olmasını pek etkilemez. Lapis taşının gerçeğini anlamak her zaman kolay olmayabilir.Lapis lazuli, diğer isim olarak ise lacivert taşı olarak anılmaktadır. Çünkü renki mavi, mora yakın mavi ve lacivert renklerde olabilir. Bu taşın bölümüne göre renk değişikliği olur. Kalitesi de buna göre değerlendirilir. Bu taş yarı şeffaf olur genelde, antik mısır döneminde firavunlar tarafından bu taşa (lapis) çok önem verilmiştir. Hatta o zamanlarda yaşamış ve ölmüş olan bazı firavunların mezarlarında bu taşa rastlanmaktadır. Takı, kolye, süs eşyası, anıt ve yüzüklerde bu taştan istifade edilmiştir. Sertlik derecesi 5 ile 6'ya yakındır.
Bilindiğinin aksine bir mineral olmaktan öte bir kaya cinsindendir. Çünkü lapis taşı minerallerin birleşmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Yani tek başına bir mineral olması için tek bir mineralden meydana gelmesi lazımdır. Bu ise bir kaç tanesini içinde barındırmaktadır.
Latince kökene sahip olan lapis taş anlamına gelir. lazuli ise mavi renk anlamını ifade eder. Bu yüzden gök taşı, mavi taş olarak nitelendirilmektedir. Özellikle rengi lacivert ve mavi olur.
Şimdi gelelim lapis taşının sahtesi veya gerçeği nasıl anlaşılır. Bu taşın gerçeğini anlamak için ufak bir inceleme yapalım. Ancak diğer doğal taşlara oranlara bu taşın sahteleri piyasada daha çok olduğun unutmayalım!
Gerçek lapis taşı, yarı saydam-opak olur ve üzerine baktığınız zaman pirit ışıltısı olur. Fakat hepsinde olmayabilir. Aynı değerli taşın hangi bölümünden yapıldığı önemli ve buna göre değeri artar ve azalır. Sonuç olarak ise aynıdır. Pirit ise metal gibi hafiften parlar ve sarımsı altın rengini andırır. Bu yüzden ise aptal altını olarak adlandırılmıştır. Bu parıltılar nokta nokta gibi de olabilir. Az bir kısmında yayılmış olarak çizgi halinde de olabilir. Lapis taşlı bir yüzük aldıysanız iç tarafından el feneri yardımı ile ışık tutun içinde sarımsı renkler varsa gerçek olma ihtimali çoktur.
En kilit nokta, pirit olmasıdır. ne kadar yoğunsa o kadar iyidir. Ama hiç yoksa lapis taşınız sahte olabilir. Günümüzde artık insanlar hileye kaçmakta ve gerçek olarak bu tür doğal olmayan taşları, doğal taş niteliğinde insanlara satmaktadır. Bu yüzden iyi bir araştırma ve güvendiğiniz bir yerden temin etmeniz sizin için hem uygun olacaktır. Bununla birlikte kafanızda soru işareti kalmayacaktır.
Bunun haricinde rengi çok parlak ve çok mavi herhangi bir doğallık göstermeyen taşlar sahtedir ve zaten kendini belli eder. Çünkü dediğimiz minerallerin bileşiminden meydana gelmiştir. İçinde bir kaç renk ışık ortamında barındırabilir. Sahte veya gerek mi? anlamak için yapmanız gerekenlere örneklerimiz bu kadardır.
Lapis lazuli Faydaları Nelerdir?
Temizlemek için güneşte 20 ile 30 dakika bekletilmesi yeterlidir. Sertlik derecesi 5, 5,5 ve 6 derece olarak belirlenmiştir. Buda iyi bir derecedir. yani yarı değerli taşlar arasına girer. En değerli taş olan elmas ise 10 üzerinden 10 dereceye sahiptir. Bu da demek oluyor ki, elmas her şeyi çizebilir ama elmas kolay kolay çizilmez.
Güvenilir Ciddi Arkadaşlık Sitesi
By: Unknown on Cuma, Ağustos 19, 2016 / yorum : 0 Aşk - Evlilik, Barış Sarsu
Birbuketmeyve'den Sevgiliye Hediye
By: Unknown on Cuma, Ağustos 12, 2016 / yorum : 0 Alışveriş, Aşk - Evlilik, Barış Sarsu
Evlenmek yada Evlenmemek
By: İbrahim Fırat on Cumartesi, Ağustos 06, 2016 / yorum : 3 Aşk - Evlilik, Eğitim, Genel, İnsan ve Yaşam, Sosyoloji
Evlilik ile İlgili Önemli Bilgiler.
İmam-ı Gazali, İhya-i Ulumi'd Din isimli eserinde evlenmenin afetlerini anlatmış. Bunlardan içinde en önemlisi saydığı, "Ailenin helalinden nafakasını temin etmekte acze düşpmektir. Bu helal nafakayı temin, bilhassa bu zamanda herkes için kolay olmayan bir şeydir. Ailenin de nafakasını temin için fazla kazanca zaruret hasıl olduğundan, mecburi hile yoluna sapar. Haram kazanç elde eder, çoluk çocuğuna haram yedirir. Böylece hem kendini hem ailesini helake sürükler. Ama bekar kalan bundan emindir. Çünkü boğazına nasıl olsa bakar. Fakat evlenenler ekseriya kötü yollara sapar, karısının isteklerini yerine getirme sevdasına kapılarak, ahiretini dünyası uğruna feda eder." demektedir.
Eğer geliriniz var ise giderinizi geçmiyorsa ortalama geçinebilecek durumda ise evlenmeniz de sakınca olmadığı bir gerçektir. Bu evliliğe gücünüzün yettiği anlamına da gelir. Ama tam tersi ise bu durum da evlilik sizlere çok zor gelecek ve geçim sıkıntısı içinde yukarı da zikredilen olayların cereyan etmesi olası.
İF ailesi olarak bizim de sözlerimiz var elbette. Yukarıda yazı bazı kaynaklardan temin edilmiştir. Evlilik doğru bir biçimde uygulandığı sürece insan için en iyisidir. Aynı zamanda Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in sünnetidir. Ayrıca buna bağlı olarak evlenmeyen kişi yarım insandır evlenince tamamlanır. Bu sayede güçlü bir kişi olur. Zaten evlilik gücü yeten içindir. Bu yüzden gücü yeten evlensin yetmeyen ise oruç tutsun, gibi hadisler mevcuttur.
* Gücü Yeten Herkesin Evlenmesi Vaciptir
* “Bizler Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in beraberinde evlenmek için hiçbir şeyi olmayan gençler idik.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize: ‘Ey gençler topluluğu! Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin! Çünkü evlenmek gözü haramdan en iyi saklar ve ferci de en iyi korur.
Evlenmeye gücü yetmeyen de oruç tutsun! Çünkü oruç onun için bir kalkandır!’ buyurdu.”
Buhari 5162, Müslim 1401/1, Nesei 2238, Tirmizi 1081, Darimi 2/132, İbnu’l-Carud 672, Abdurrezzak 10380, Beyhaki 7/77, Ahmed 1/424, 432, Albani İrva 1781
Yukarıda yazdığımız hadis-i şerifler bunlardan bazıları. İleri de bu konulara daha sık değineceğiz.
Evlenmek ve kader
By: İbrahim Fırat on Perşembe, Ağustos 04, 2016 / yorum : 1 Aşk - Evlilik, Genel, İnsan ve Yaşam, İslam
Sual: Mutlaka kaderimizde olan kişiyle mi evleniriz, bizim seçme hakkımız yok mu?
CEVAPKader, insanların yapacakları işlerin, önceden bilinmesi demektir. Kaderle bizim seçimimiz, ayrı değildir. Seçince, o kaderimiz oluyor, ne işlemişsek, kiminle evlenmişsek o kaderimiz oluyor. Allahü teâlâ, olacak her şeyi bildiği için, bizim ne yapacağımızı da bilir. İşte kader, Allahü teâlânın ezeli ilmiyle, kendi irademizle yapacağımız işleri bilmesi demektir, zorla yaptırması demek değildir.
Kısmeti çıkmamak
Sual: Bir kız evde kalınca, (Kısmeti çıkmadı, kaderi böyleymiş) deniyor. Kaderin rolü nedir?
CEVAPHer şey takdir iledir. Evlenmek, nasibi çıkmak veya çıkmamak da takdire bağlıdır. Allahü teâlâ, takdirine göre sebepler yaratmaktadır. Mesela bir kız dua eder, (Ya Rabbi, evlenmek hakkımda hayırlı ise, evlenmeyi bana nasip eyle!) der. Duası kabul olursa evlenir. Evlenmek için tedbir almak ve sebeplere yapışmak gerekir. Mesela kötü biri ile evlenip de suçu kadere yüklemek doğru değildir.
İnsan, irade-i cüziyyesini kullanarak iyilik yaratılmasını isterse sevap, kötülük yaratılmasını isterse günah kazanır. İnsan günah işlerse cezasını, sevap işlerse mükâfatını görür. Yani Allahü teâlâ hiç kimseye zorla günah işletmez. İnsan, irade-i cüziyye ile yaptığı işleri kendi yaratmıyor. Bu işlerin, hayrın ve şerrin yaratıcısı yalnız Allahü teâlâdır.
(Benim Cehenneme gideceğim alnıma yazılmışsa, yani kaderimde varsa, günah işler, Cehenneme giderim. Benim bunda ne suçum var. Suç kaderimdedir) diyenler çıkıyor. Hâlbuki Allahü teâlâ, kimseye zor ile günah işletmez. Kader Allah’tandır. Ancak, cenab-ı Hakkın, kaderi kaza haline getirmesi, yani yaratması, insanın iradesini kullandıktan sonra oluyor. Mesela, (Filan kimse, kendi isteği ile şu günahları işleyecektir) şeklindedir.
Kader mi?
Sual: Salih bir genç bana talip iken, işsiz güçsüz ama boyunu posunu beğendiğim biri ile evlendim. Ahlakı da iyi çıkmadı. Sıkıntı içerisindeyim. Kaderim mi böyle idi?
CEVAP
Siz istemişsiniz, Allahü teâlâ da onu yaratmıştır. İnsan, irade-i cüziyyesini kullanarak iyilik yaratılmasını isterse sevap, kötülük yaratılmasını isterse günah kazanır. İnsan, günah işlerse cezasını, sevap işlerse mükâfatını görür. Allahü teâlâ, sizin ne yapacağınızı bildiği için bunu levh-i mahfuza yazıyor. Buna kader veya alın yazısı deniyor. Levh-i mahfuzda yazılı olduğu için siz onu yapmıyorsunuz. Yapacağınız bilindiği için levh-i mahfuza yazılmıştır. Bundan dolayı, kötü bir iş yapıp, (Ne yapayım, kaderim böyle imiş) demek yanlış olur.
Evlilik ve kader
Sual: Ben kızımı, dinini bilen iyi bir Müslümanla evlendirmek istiyorum, ama biri bana (Allah, onun alnına içkici, kötü birini yazdıysa, sen değiştiremezsin, senin yüzünden kız evde kalacak, günaha girme, bırak kiminle evlenirse evlensin! Kızın evliliğine mâni olma) dedi. Mâni olmak mı, yoksa mâni olmamak mı günahtır?
CEVAP
Öyle diyenler, kaderi bilmedikleri için yanlış söylüyorlar. Kader, herkesin kendi iradesiyle, ne yapacağını, kiminle evleneceğini, Cenab-ı Hakk'ın ezelî ilmiyle bilmesi demektir. Biz, kiminle evlenmeye karar vermişsek, o bizim kaderimiz oluyor. Allahü teâlâ, olacak her şeyi bildiği için, bizim ne yapacağımızı da bilir. Yani kader, Allahü teâlânın ezelî ilmiyle, kendi irademizle yapacağımız işleri bilmesidir, zorla yaptırması değildir. Allah, hiç kimsenin alnına (Kötü biriyle evlensin) diye yazmaz. Biz, kendi irademizle, içkiciyle evlenmeye karar vermişsek, bunu yazar. Kızımızın iyi biriyle evlenmesi için gayret etmezsek, kötüyle evlenmesine göz yumarsak günah olur. Sonra (Kaderi böyleymiş) demek yanlış olur.
İrade-i cüziyyesini kullanarak, iyilik yaratılmasını isteyen sevaba, kötülük yaratılmasını isteyen de günaha girmiş olur. Günah işleyen cezasını, sevab işleyen mükâfatını görür. Kızını iyi biriyle evlendiren de sevaba, kötüyle evlendiren de günaha girer.
(Deveni sıkı bağla, ondan sonra tevekkül et!) hadis-i şerifi gösteriyor ki, deveyi bağlamadan, serbest bırakıp Allah'a emanet etmek yanlıştır. Biz de, kızımızın iyi biriyle evlenmesi için bütün tedbirleri almalıyız. Tedbir alırsak, âhirette sorumlu olmayız. Kötü biriyle evlenmesine razı olup da, suçu kadere yüklemek doğru değildir. Yani kötü ile de, iyi ile de evlenmesine kendimiz sebep oluyoruz. İçkili araba kullanıp sonunda kaza yapanın, (Takdir böyle imiş) demesi, yanlış olduğu gibi, kötü biriyle evlenip de, suçu kadere yüklemesi de yanlış olur.
Evlilik ve kader
Sual: (Evlilikte kader, diğer kaderlerden farklıdır. Evlilik için tedbirli olmak, dua etmek ve sebeplere yapışmak faydasızdır. Kaderde ne yazılıysa o olur. Çünkü Peygamberimiz, “Benimle birlikte, melekler de dua etse, yine kaderinde yazılı evleneceğin kişiyi değiştiremeyiz” buyuruyor) diyenler oluyor. Ben dindar birini arıyorum. Kaderimde ateist yazılıysa, ben onunla evlenmek zorunda mıyım?
CEVAP
Kaderi bilmeyenler, böyle yanlış söylüyorlar. Bütün kaderler aynıdır. Evliliğin kaderi farklı değildir. (Kaderimi ben kendim çizerim) veya (Fakir halkın kaderine terk edilmesine razı olmayız) gibi sözler, kaderin ne olduğunu bilmemekten kaynaklanmaktadır. Diyelim, o idarecinin çalışmasıyla halk fakirlikten kurtuldu. Halkın kaderini mi değiştirdi? Hayır, demek ki halkın kaderi, fakirlikten kurtulmaktı. Herkes, kaderinde olanı yapar. Yani bizim kendi irademizle, ne işleyeceğimizi Allahü teâlâ bildiği için, onu alnımıza yazıyor. Yoksa onu yazdığı için biz işlemiyoruz, kendi irademizle yapıyoruz.
Kader, herkesin kendi iradesiyle ne yapacağını, kiminle evleneceğini, Cenab-ı Hakk’ın, ezelî ilmiyle önceden bilmesi demektir. Zorla yaptırması demek değildir. Biz, kiminle evlenmeye karar vermişsek, o bizim kaderimiz oluyor. Allahü teâlâ, olacak her şeyi bilir. Yapacağımız şeyleri yazması kaderimiz oluyor.
Allah, hiç kimsenin alnına (Kötü biriyle evlensin) diye yazmaz. Biz, kendi irademizle, içkiciyle evlenmeye karar vermişsek, bunu yazar. Kızımızın iyi biriyle evlenmesi için gayret etmezsek, kötüyle evlenmesine aldırış etmezsek, hadis-i şerifte bildirildiği gibi lânetlik oluruz. (Kaderi böyleymiş) diyerek Allahü teâlâyı suçlamak çok yanlış olur.
İrade-i cüziyyesini kullanarak, iyilik yaratılmasını isteyen sevaba, kötülük yaratılmasını isteyen de günaha girmiş olur. Günah işleyen cezasını, sevab işleyen mükâfatını görür. Kızını iyi biriyle evlendiren sevaba, kötüyle evlendiren de günaha girer.
(Kadın, ya malı veya güzelliği için yahut da dini için alınır. Siz dindar olanını alın!) hadis-i şerifi de gösteriyor ki, eğer evlilikte bizim rolümüz olmasaydı,(Dindar olanını alın!) buyurulmazdı. Başka bir hadis-i şerifte, (Kızını fâsık olana veren lânetlenmiştir)buyuruluyor. Daha birçok hadis-i şerif vardır. Bizim müdahalemizin faydası olmasaydı, böyle buyurulmazdı.
Peygamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” emrine uyarak, oğlumuzun veya kızımızın iyi biriyle evlenmesi için bütün tedbirleri almalıyız. Tedbir alırsak, âhirette sorumlu olmayız. Kötü ile de, iyi ile de evlenmesine kendimiz sebep oluyoruz. İçkili araba kullanıp sonunda kaza yapanın, (Takdir böyleymiş) diyerek kaderi suçlaması yanlış olduğu gibi, kötü biriyle evlenenin de, suçu kadere yüklemesi yanlış olur.
Kimse kimsenin rızkını yiyemez
Sual: Ecel-rızk münasebeti nasıldır?
CEVAP
Her canlının rızkı tükenmeyince eceli gelmez, ölmez. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Rızk, ibadet yapmakla artmaz, bereketlenir. Allahü teâlâ herkesin rızkını ezelde takdir, tayin etmiş, ayırmıştır. Bu, artmaz ve azalmaz.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Nice canlı vardır, rızkını kendi elde edemez. Sizin de, onların da rızkını Allah verir.) [Ankebut 60]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Rızk için üzülmeyiniz, ezelde ayrılan rızk sizi bulur.) [İsfehani]
(Eceliniz sizi nasıl takip ederse, rızkınız da öylece takip eder.) [Taberani]
(Allahü teâlâya tam tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp, akşam tok dönen kuşlar gibi sizi de rızıklandırırdı.) [Tirmizi]
(Zikrin hayırlısı hafi [gizli] olanı, rızkın hayırlısı ise kâfi olanıdır.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ sevdiğine, rızkını kâfi [yetecek kadar] verir.) [Ebuşşeyh]
(Helal kazanmak için sıkıntı çekene, Cennet vacip olur.) [İ.Gazali]
Açlıktan ölmek
Sual: Allah rızka kefil olduğuna göre, biri için, (Açlıktan öldü) demek caiz midir?
CEVAP
Allahü teâlâ, herkesin rızkına kefildir, ama bu, açlıktan ölmeye engel değildir. Herkes için belli bir rızık, belli sayıda nefes takdir edilmiştir. Eceli gelen ölür. Kimi hastalıktan, kimi trafik kazasında, kimi de açlıktan ölür. Allahü teâlâ, genelde işleri sebeplerle yaratır. Mesela, rızkı Allah verir, ama çalışmayı sebep kılmıştır. Çalışmadan rızık bekleyen, açlıktan ölebilir. Hastalıklara şifayı veren Allahü teâlâdır. Ancak doktoru, ilacı sebep kılmıştır. Doktora gitmeyen, tedavi ve ilacı kabul etmeyen hastalıktan, yiyip içmeyen açlıktan ölebilir. İki hadis-i şerif:
(Azapla korkutulduğunuz şeylerin hepsini, şu kıldığım namazda gördüm. Aç ve susuz bırakıp, böcek bile yemesine mani olmak için, açlıktan ölünceye kadar kedisini bağlayan kadını da gördüm.) [Müslim]
(Şu üç kişiden başkası dilenemez: 1- Açlıktan ölecek olan, 2- Borca boğulmuş kişi, 3- Diyet vermek zorunda olan.) [Nesaî]
Hazret-i Ömer, halife iken, kıtlık oldu. Eshab-ı kiramdan Bilal bin Hars, Resulullah'ın türbesine gidip, (Ya Resulallah! Ümmetin açlıktan ölmek üzeredir. Yağmur yağmasına vesile olman için sana yalvarırım) dedi. O gece rüyasında Resulullah ona, (Halifeye benden selam söyle! Yağmur duasına çıksın) buyurdu. Hazret-i Ömer, yağmur duasına çıktı. Duadan sonra, yağmur yağdı. (M. Nasihat)
Açlıktan ölmek üzere olana, leş, zaruret miktarı domuz eti yemek ve içki içmek haram olmaz. (Berika)
Açlıktan ve susuzluktan ölecek olana, leş ve şarap haram değildir. (Bezzaziyye)
Bir şehrin bir köşesinde, bir Müslüman açlıktan ölse, şehirdeki zenginlerden birinin, az bir zekât borcu kalsa, onun katili sayılır. (S. Ebediyye)
Bir kimsenin açlıktan ölmesinin, ezelde takdir edilmiş olmasına alamet, (Ezelde açlıktan ölmek alnıma yazılmışsa, yiyip içmek fayda vermez) düşüncesinin kalbine gelmesidir. Böyle düşündüğü için, yiyip içmez ve açlıktan ölür. (S. Ebediyye)
Açlıktan ölmek üzere olan, leş de yoksa, başkasının malını, ölmeyecek kadar yiyebilir. (Muhit)
Şu da bir gerçek ki, çok aç kalan, zamanla hastalanıp ölebilir. Ölüm her ne kadar hastalıktansa da, açlık sebep olduğu için, (Açlıktan öldü) demenin mahzuru olmaz.
Rızkın mahiyeti
Sual: Allah rızka kefil olduğuna göre, açlıktan ölmek nasıl oluyor? Rızkın mahiyeti nedir?
CEVAP
Rızık, denince genelde yiyecek şeyler anlaşılır. Ev ve giyim eşyası da rızıktandır.
Allahü teâlâ, her insanın ve her hayvanın rızkını ezelde takdir etmiş, ayırmıştır. İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın rızkı da bellidir. Rızık hiç değişmez. Azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yiyip bitirmeden veya kullanmadan ölmez.
Allahü teâlâ, herkesin rızkına ölene kadar kefildir. Herkes için belli bir rızık, belli sayıda nefes takdir edilmiştir. Eceli gelen ölür. Kimisi hastalıktan ölür, kimisi trafik kazasında ölür, kimi intihar ederek ölür, kimi de açlıktan ölür. Bunlar ölünce de Allahü teâlânın kefil olduğu, takdir ettiği rızık bitmiş olur. Hiç kimse takdir edilen rızkını bitirmeden veya kullanmadan ölmez. Rızık için endişe etmemelidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Rızık için üzülme, takdir edilen [ezelde ayrılmış olan] rızık seni bulur.) [İsfehani]
Allahü teâlâ, çok şeyi sebeplerle yaratmaktadır. Mesela, hastalıklara şifayı veren de Allahü teâlâdır. Ancak doktoru, ilacı, sebep kılmıştır. İlaca şifayı veren de O’dur. Doktora gitmeyen, tedaviyi, ilacı kabul etmeyen, hastalıktan ölebilir. Bu hasta, kendisine takdir edilen rızkını bitirdikten sonra ölmüştür. Rızkı Allah verir, ama çalışmayı, yiyip içmeyi sebep kılmıştır. Çalışmayan veya yiyip içmeyen, açlıktan ölebilir. Bu da, kendisine takdir edilen rızkını bitirdikten sonra ölmüştür. Yani kendisine kefil olunan rızkı yemiş veya kullanmıştır, kefil olunan rızıktan mahrum kalmamıştır.
Bir de, çok aç kalan kimse, zamanla hastalanıyor ve ölüyor. Ölüm her ne kadar hastalıktansa da, açlık sebep olduğu için, açlıktan öldü demenin mahzuru olmaz.
Kader ve kanaat
Sual: Kimisi, kötü biriyle evleniyor, o kötü de kötülük yapınca, (Ne yapayım kaderim böyleymiş) diyor. Kimisi gaza basıyor, son sürat giderken kaza yapıyor. (Ben ne yapayım alnımın yazısı böyleymiş. Tedbir, takdiri bozamaz) diyor. Kimisi hırsızlık ediyor, mahkûm oluyor. (Ne yapayım benim kaderim böyle kötüymüş) diyor. Kimisi, zararlı şeyler yiyip içiyor, hastalanıp felç oluyor. (Ne yapalım, kaderin önüne geçilmez, olacakla öleceğe çare olmaz, biz tevekkül ediyoruz) diyor. Bunlar dine uygun mu?
CEVAP
Söylenilen sözlerin hepsi doğrudur; fakat burada yanlış olan, tedbir almamaktır. Tedbir almadan suçu kadere yüklemek yanlış olur. Evet, kaderinde bunlar vardı; ama bunlara kendisi sebep oldu.
Resulullah efendimiz, bir köylüye, (Deveni ne yaptın?) diye sorunca, o da, (Allah’a tevekkül edip, kendi haline bıraktım) dedi. Köylüye, (Deveni sıkı bağla ve sonra tevekkül et!) buyurdu. (İbni Asakir)
Kaza ve kaderimizi, başımıza gelecekleri bilmediğimiz için, tedbir almak gerekir. Tedbir almak, sebeplere yapışmak dinimizin emridir. (Dürer)
Kötü kimselerle gezip, kötü işler yaptıktan sonra, (Kaderim kötüymüş) diyerek suçu kadere yüklemek, cahillikten, ahmaklıktan başka şey değildir.
Nasip meselesi
Sual: (Müslüman olmak, doğru yolu bulmak, nasip meselesidir) deniyor. Nasibi yaratan Allah olduğuna göre, ötekileri niye nasipsiz yaratıyor? Nasipsiz yaratmak adalete uygun mu?
CEVAP
Allahü teâlâ hiç kimseyi nasipsiz, kâfir olarak yaratmamıştır. Allahü teâlâ geçmiş ve gelecek her şeyi, ezelî ilmiyle bilir. Mesela, bir kâfirin ebedi kâfir kalıp kalmayacağını bilir. Olacak şeylerin nasıl olacağını bilir. Allahü teâlâ da, insanların başlarına ne geleceğini bildiği için, bunları levh-i mahfuza yazmıştır. Allahü teâlânın, bazı kimselerin nasipsiz olacaklarını bildirmesi, onların, kendi arzularıyla küfür üzere kalmayı istedikleri ve iman etmek istemedikleri içindir. Yoksa bunların kâfir olması, Allahü teâlânın haber verdiği için değildir. Kur’an-ı kerimde buyuruyor ki:
(Nefse iyilik ve kötülük [isyan ve itaat kabiliyeti yani bunlardan birini seçme hakkı, irade-i cüziyye] veren Allahü teâlâya ant olsun ki, nefsini tezkiye eden, küfür ve isyandan temizleyen, kurtuldu. Nefsini bunlarda bırakan da, ziyan etti.) [Şems 7-10]
İnsan, irade-i cüziyyesini kullanmakta serbesttir, mecbur değildir. Yani irade-i cüziyye, iyiliğe kullanılırsa Allahü teâlâ iyilik yaratır, kötülüğe kullanılırsa, kötülük yaratır. Kul irade-i cüziyyesini kullanıyor, Allahü teâlâ da yaratıyor. (İrade-i cüziyye risalesi)
Demek ki, iyilik isteyene iyilik veriyor, o nasipli oluyor. Kötülük isteyene kötülük veriyor, o da nasipsiz oluyor. Burada bir zorlama yoktur. Yani Allahü teala zorla günah işletmiyor, zorla Cehenneme atmıyor. Günah işleyenin suçu kaderine yüklemesi yanlıştır.
İntihar eden de eceliyle ölür
Sual: Ecel değişebilir mi?
CEVAP
Şeyh-ül-İslam Ahmed bin Süleyman bin Kemal paşa buyuruyor ki:
Rad suresindeki, (Allahü teâlâ, dilediğini siler. Dilediğini değiştirmez. Ümm-ül-kitab, Ondadır) mealindeki âyette, levh-i mahfuz bildirilmektedir. Ümm-ül kitab, ezeli olan kelam-ı İlahinin ismidir. Melekler, bunu anlayamaz. Zamanlı değildir. Allahü teâlâdan başka, kimse bilmez. Hiç yok olmaz. Levh-i mahfuzda değişiklik olur. İnsanın, işine göre, ömrü ve rızkı değişir. İyiler kötü, kötüler iyi olarak değiştirilebilir. Böylece biri ölümüne yakın, iyi işler yapıp, son nefeste iman ile gider. Bir başkası kötü amel işler, imansız gider. Bunun için, Resulullah efendimiz her zaman, (Allahümme, ya mukallibelkulub, sebbit kalbi, ala dinik) duasını okurdu. Hadis-i kudside, (İnsanların kalbi Rahmanın kudretindedir. Kalbleri, dilediği gibi çevirir) buyurulmuştur. Yani, Celal ve Cemal sıfatları ile, kötüye ve iyiye çevirir. Levh-i mahfuza, kıyamete kadar gelecek insanların iyileri, said olarak, kötüleri de, şaki olarak yazıldı.
Kader değişmez. Kaza, kadere uygun olarak meydana gelir. Kaza, her gün çok değişip, sonunda kadere uygun olunca, yaratılır. Kaza-i muallak şeklinde yaratılacağı yazılmış olan bir şey, kulun iyi ameli ile değişip yaratılmaz. İmam-ı Gazali hazretleri, (Kaza-i muallak, Levh-i mahfuzda yazılıdır. Eğer o kimse, iyi amel yapıp, duası kabul olursa, o kaza değişir) buyurdu. Hadis-i şerifte, (Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan dua, o bela gelirken korur) buyuruldu. [Taberani]
Duanın belayı önlemesi de kaza ve kaderdendir. Kalkan oka, şemsiye yağmura siper olduğu gibi, dua da belaya siper olur. Bir hadis-i şerifte, (Kaza-i muallakı, hiçbir şey değiştiremez. Yalnız dua değiştirir ve ömrü, yalnız ihsan, iyilik arttırır) buyuruldu. [Hakim]
Allahü teâlânın takdirinin, yani kaderin, Levh-i mahfuzda yazılması kazadır. Bir kimseye takdir edilen bela, kaza-i muallak ise, yani, o kimsenin dua etmesi de, takdir edilmiş ise, dua eder, kabul olunca, belayı önler. (Ecel-i kaza)’yı da, iyilik etmek geciktirir. Fakat, (Ecel-i müsemma) değişmez.
Ecel-i kazaya bir misal verelim:
Bir kimse, eğer iyi iş yapar, yahut sadaka verir, hac ederse ömrü 60 yıl, bunları yapmazsa 40 yıl takdir edilmişse, vakit tamam olunca, eceli bir an gecikmez. Birinin 3 gün ömrü kalmış iken akrabasını, Allah rızası için ziyaret etmesi ile, ömrü 30 yıla uzar. 30 yıl ömrü olan da, akrabasını terk ettiği için, ömrü 3 güne iner.
Takdir, ezelde Levh-i mahfuzda yazılmıştır. Yani, Levh-i mahfuzda olacak değişiklikler ve ömürlerin artması ve kısalması da, ezelde yazılmıştır ki, buna kaza-i muallak denir. (Lübab-üt-te'vil)
Allahü teâlânın kaderi [ezeldeki ilmi] nasıl ise, Levh-i mahfuzdaki değişiklikler, ona uygun olur.
Hazret-i Ömer yaralanınca, Ka'bül-ahbar, “Ömer daha yaşamak isteseydi, dua ederdi. Çünkü onun duası elbette kabul olur” buyurdu. İşitenler şaşırıp, “(Ecel, bir an gecikmez ve vaktinden önce gelmez) mealindeki âyet-i kerimeye ne dersin” denilince, buyurdu ki: “Evet, ecel hazır olunca, gecikmez. Fakat, ecel hasıl olmadan önce, sadaka ile, dua ile, iyi amel ile, ömür uzar. Fatır suresinde, (Herkesin ömrü ve ömürlerin kısalması yazılıdır) buyuruluyor.”) [Levh-i Mahfuz ve Ümm-ül-kitab]
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Bütün hayvanların ecelleri, tesbihlerine bağlıdır. Tesbihleri bitince, Allahü teâlâ onların ruhunu kabzeder.) [Beyheki]
(Her şeyin belli bir eceli vardır.) [Buhari]
Emali'deki, (Öldürülen kişinin eceli, o anda, ömrü ortadan kesilmiş değildir) ifadesini Ahmed Asım efendi şöyle açıklamaktadır:
(Öldürülen kimsenin [ve intihar edenin] o anda eceli gelmiştir. Ömrü ortadan kesilmemiştir. Herkesin eceli bir tanedir.)
Öldürülen kimse, eceli geldiği için ölür; fakat bunu öldüren de, cezasını görür. İntihar eden de eceli geldiği için ölür. Herkes, eceli gelince ölür. Araf suresi 34. âyetinde mealen, (Ecelleri gelince, onu azıcık ileri-geri alamazlar) buyuruldu. Kişi doğmadan önce, ne kadar yaşayacağı takdir edilmiştir. Kişi, nerede ölür, tevbe ile mi ve tevbesiz mi, hangi hastalıktan, iman ile mi, imansız mı gider, hepsi levh-i mahfuza yazılmıştır. (Miftah-ül-cenne)
Eceli gelen ölür
Sual: Bir kimse, başka birini öldürdüğünde, öldürmeseydi o hâlâ hayatta olurdu veya başka bir sebeple ölürdü diye düşünmek doğru olur mu?
CEVAP
İkisi de yanlıştır. Katilin, kendi arzusuyla, o kimseyi, ne maksatla ve nasıl öldüreceğini Allahü teâlâ ezeli ilmi ile bildiği için, kaderini o şekilde yaratmıştır. Bu, değişikliğe uğramaz. Bir de, Allah öyle yazdığı için öldürdü demek de yanlış olur. Allahü teâlâ, bildiği için, olacak şeyi kaderine yazmıştır. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri, (Kader, Allahü teâlânın ezeli ilmi ile bilmesidir. Zorla yaptırması demek değildir) buyuruyor.
Kaderi değiştirmek
Sual: (Trafik kazasında ölmek, intihar etmek veya makineye bağlı hastanın hortumunu çekmek, nefesler sayılı olduğu için, kaderi değiştirmek olur. İntihar etmeseydi, kazaya kurban gitmeseydi, hortumu çekilmeseydi daha çok yaşardı) deniyor. İnsan, kaderini değiştirebilir mi?
CEVAP
İntihar etmek ve hastanın hortumunu çekmek caiz değilse de, kaderi değiştirmekle alakası yoktur. Kader, insanların nasıl yaşayıp nasıl öleceğini, Cennete veya Cehenneme gideceğini, Allahü teâlânın bilmesi demektir. Demek ki kader, Allahü teâlânın, olacak şeyleri ezelde bilmesidir, zorla yaptırması değildir. Kaza ise, kaderde bulunan şeyleri, zamanı gelince yaratmasıdır. Muteber din kitaplarındaki bilgiler şöyledir:
Eceli gelmeden kimse ölmez. Her türlü ölüm, eceli gelerek, kaderiyle ölmektir. Yani intihar eden veya öldürülenin ömrü ortadan kesilmiş olmaz. O anda eceli gelmiştir, yani ömrü biterek ölmüştür. Her insanın bir tek eceli vardır.
İnsan yaptığı işleri kendi yaratmıyor. İrade-i cüziyye ile yapılan işlerin yaratıcısı yani hayrın ve şerrin yaratıcısı Allahü teâlâdır. Hayrın ve şerrin Allah’tan olduğunu inkâr etmek, (İntihar eden takdir-i ilahiyi değiştirir) demek küfürdür. Allahü teâlâ, onun intihar edeceğini elbette bilir. (Yaratan hiç bilmez mi?) buyuruyor. Allah’ın verdiği ömrü kimse değiştiremez. Birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah'ın takdir ettiği ecel [ölüm] gelince artık o ertelenmez.) [Nuh 4]
(Sizi yaratan, sonra ölüm zamanını takdir eden ancak Odur.) [Enam 2]
(Her ümmetin bir eceli vardır, gelince ne bir an geri kalır, ne de bir an ileri gider.) [Araf 34]
Demek ki, (İntihar etmeseydi, kazaya kurban gitmeseydi, hortumu çekilmeseydi daha çok yaşardı) demek yanlış olur.
İlaç kullanmak ve ecel
Sual: İlaç almak, dua okumak, ameliyat olmak ölüme mani olur mu? İnsanın ömrünün uzamasına sebep olur mu?
CEVAP
İlaç almak, âyet-i kerime ve dua okumak, üflemek ve yanında taşımak, insanın ömrünü uzatmaz, ölüme mani olmaz. Eceli geciktirmez. Ömrü olanın dertlerini, ağrılarını giderip, sıhhatli, rahat ve neşeli yaşamasına sebep olurlar. Kalb nakli ve beyin, böbrek, ciğer gibi ameliyatlar, aşılar, serumlar, ölüme mani olmaz. Ömrü olanlara faydalı olur. Eceli gelen çok kimsenin ameliyat esnasında öldüklerini bilmeyen yoktur.
Ecel ve rızık
Sual: Rızık ve ecel değişir mi? Mesela define bulan kimsenin rızkı artmış mı olur? İntihar eden veya vurularak öldürülen, eceliyle ölmemiş mi olur?
CEVAP
Hayır, ecel de, rızık da değişmez. Bunlar ezelde takdir edilmiştir, yani herkesin rızkını ve ecelini Allahü teâlâ ezelî ilmiyle bilir. Define bulacaksa, ezelde, define bulacak, zengin olacak diye takdir edilmiştir. Takdir edilenden fazla veya eksik olmaz. Ecel de öyledir. İntihar edecekse veya trafik kazasında ölecekse, yine öyle takdir edilmiştir. Takdirin dışına çıkılamaz. Ecelsiz ölüm olmaz. (Eceliyle öldü) veya (Eceliyle ölmedi) gibi sözler çok yanlıştır. Nasıl ölürse ölsün, herkes mutlaka eceliyle ölür. Bir âyet-i kerime meali:
(Ecel bir an gecikmez ve vaktinden önce de gelmez.) [Araf 34]
Rızık da, aynen ecel gibidir. Hiç kimse, takdir edilen rızkını tüketmedikçe ölmez. Eceli takdir eden gibi, rızkı da gönderen Allahü teâlâdır. İki âyet-i kerime meali:
(Yeryüzündeki her canlının rızkı, Allah’a aittir.) [Hud 6]
(Nice canlı, rızkını kendisi elde edemez. Sizin de, onların da rızkını Allah verir.) [Ankebut 60]
Fakir define bulsa, zengin iflas etse, takdir edilen rızkı yine değişmez.
Her işin yaratıcısı
Sual: Kur’an-ı kerimde, (Sizi de, işlerinizi de yaratan Allah’tır) buyuruluyor. Hadis-i şerifte de, hayrı da, şerri de yaratanın Allah olduğu bildiriliyor. Bu bildirilenlerden, Allahü teâlânın, kâfirin küfür işlemesine izin verdiği anlaşılıyor. Bunun hikmeti ne olabilir?
CEVAP
İzin vermek razı olmayı göstermez. İmam-ı Begavî hazretleri buyuruyor ki: Kaza ve kader bilgisi, Allahü teâlânın kullarından sakladığı bir sırdır. Bu bilgiyi, en yakın meleklere ve din sahibi olan peygamberlerine bile açmadı. Bu bilgi, büyük bir deryadır. Kimsenin bu denize dalması, kaderin inceliklerinden konuşması caiz değildir. Şu kadar bilelim ki, Allahü teâlâ, insanları yaratıyor. Bir kısmı şakidir, Cehennemde kalır. Bir kısmı da saiddir, Cennete gider. Bir kimse, Hazret-i Ali’den kaderi sorunca, (Karanlık bir yoldur. Bu yolda yürüme!) buyurdu. Tekrar sorunca, (Derin bir denizdir) buyurdu. Tekrar bir daha sorunca, (Kader, Allahü teâlânın sırrıdır. Bu bilgiyi senden sakladı) buyurdu. (S. Ebediyye)
Şerefüddin Ahmed bin Yahya Müniri hazretleri de buyuruyor ki: Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da ömrünü senelerce tesbih ve ibadetle geçiren bir kimse, ibadetin şartlarını ve ihlâsı öğrenmediği için, bir secdeyi terk edince, öyle zarar etti ki, helak oldu. Eshab-ı Kehf’in köpeği ise, pis olduğu hâlde, Sıddıkların arkasında birkaç adım yürüdüğü için, öyle yükseldi ki, hiç düşmedi. [Cennete girecektir.] Bu hâl, insanı hayrete düşürmektedir. Asırlar boyunca, âlimler bu sırrı çözememiştir. İnsanın kısa aklı, bunun hikmetini anlayamıyor. Âdem aleyhisselama buğdaydan yeme dedi ve yiyeceğini ezelde bildiği için, yemesini diledi. Şeytanın Âdem aleyhisselama secde etmesini emreyledi ve secde etmemesini diledi. (Beni arayın!) buyurdu, fakat ihlâsı olmayanın kavuşmasını dilemedi. İlahi yolun yolcuları, (Hiç anlayamadık) demekten başka bir şey söyleyemediler. (70. mektup)
Allahü teâlânın da ezelî ilmiyle, kulların kendi istekleriyle günah veya sevab işleyeceklerini bilmesi, kulların işlerine zorla bir müdahale değildir. Sevab işleyen de, günah işleyen de kendi arzusuyla, kendi iradesiyle işlemektedir. Zaten öyle olmasaydı, sevab işleyene mükâfat, günah işleyene ceza verilmesi anlamsız olurdu. İşte kaza ve kader konusunda, bu kadar bilmek yeterlidir.
Sapıklıkta kalan kimse
Sual: (Allah, dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini sapıklıkta bırakır) mealindeki âyetin açıklaması nasıldır? Allah, bizi niye sapıklıkta bırakıyor? (Sapıklıkta bırakan Allah) veya (Saptıran Allah) demek caiz mi?
CEVAP
Ehl-i sünnet âlimleri, bu âyet-i kerimeyi, (Allahü teâlâ, iradesini doğru yolda kullananı hidayete kavuşturur, iradesini kötü yolda kullananı da sapıklıkta bırakır) şeklinde açıklıyorlar.
Görüldüğü gibi hidayeti veren de, saptıran da Allahü teâlâdır, ancak bunu kulun iyi veya kötü ameline göre yapıyor. Hiç kimseyi zorla saptırmıyor. Onun için yanlış anlaşılacağı, hattâ Allah suçlanacağı için (Sapıklıkta bırakan Allah) veya (Saptıran Allah) denmez. Çünkü İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
İyi ve kötü her iş, Allahü teâlânın yaratmasıyla oluyorsa da, Onu yalnız, kötü şeyin yaratıcısı olarak adlandırmak edepsizlik olur. (Kötülüklerin yaratıcısı) dememeli. (İyi ve kötünün yaratıcısıdır) demelidir. Mesela, (Her şeyin yaratıcısıdır) demeli. Fakat (Pisliklerin) veya (Domuzların yaratıcısı) dememelidir. (2/67)
Allahü teâlânın kötü işleri yaratması, kulun kendi iradesiyle olmaktadır. Buna birkaç örnek verelim:
1- Yargılanma neticesinde bir hırsızın suçu sabit olunca, hâkim onu cezalandırır. Hırsızın, ceza veren hâkimi suçlaması yanlıştır. Cezalandıran hâkim ise de, suçlu olan hırsızdır. Bunun gibi, Allahü teâlâ da, kendi iradesini kötü yolda kullananı sapıklıkta bırakıyor, suçsuz olanı sapıklıkta bırakmıyor.
2- İstanbul havaalanından Mekke’ye ve Paris’e giden uçaklar var. İnsan hangi şehir için bilet almışsa, o uçağa binip oraya gider. Paris için bilet alıp Paris’e gittikten sonra, (Ben haccetmek için Mekke’ye gidecektim, Paris’e beni niye getirdiniz?) demeye kimin hakkı olur? Götüren pilot ise de, o uçağa kendi iradesiyle binmiştir. Bunun gibi, dünyadan âhirete giden iki uçak var. Birinin üstünde, (Bu uçak Cennete gider), diğerinde ise, (Bu uçak Cehenneme gider) diye yazılıdır. Bu uçakları yürüten, Cennete ve Cehenneme götüren Allahü teâlâdır, ama insanlar, kendi iradeleriyle bu uçaklara biniyorlar. Kimse zorla bindirilmiyor. Hiç kimsenin (Cehenneme uçak kaldırılmasaydı, biz de binmezdik) demeye hakkı olmaz. Uçakları yapan, yürüten ve belli yerlere götüren Allahü teâlâ ise de, gideceği yer için bilet alan [inanıp iyi iş yapan veya inanmayıp kötü iş yapan] kişinin kendisidir. Bunun için hiç kimsenin Allah'ı suçlamaya hakkı yoktur.
3- Bir yerde bir meyhane, bir de cami olsa, herkes kendi iradesiyle ikisinden birine gider. Meyhaneye giderek içki içip sarhoş olan ve zararlı işler yapan kimsenin, (Sapıklıkta bırakan Allah olduğuna göre, beni buraya getiren, bana zorla günah işleten, beni sapıklıkta bırakan Allah’tır. Kaderimi böyle yazmış) demesi çok yanlıştır. Allahü teâlâ, hiç kimseye zulmetmez. Bir beyit:
Hâşâ, hiç zulmetmez, kula Huda’sı,
Herkesin çektiği, kendi cezası.
Kaynak: dinimizislam
Bekarlık Sultanlık mıdır?
By: İbrahim Fırat on Pazartesi, Ağustos 01, 2016 / yorum : 3 Aşk - Evlilik, Eğitim, Genel, İnsan ve Yaşam, İslam, Sosyoloji
Eşler birbirini tamamladığı müddetçe güçlü olurlar. Birbirlerine zıt tavır takınırlarsa ikisi de zayıflar. Bir bütünün iki parçası olan kadın ve erkek bir araya gelirse çok güçlü olacaklardır. Evliliğin şekli ne olursa olsun taraflar, "Ben yarım insanım. Evlilikle bütünleşecek, güçlü ve üstün olacağım" diye düşünmelidir.
İnsan, yalnız yaşayacak şekilde yaratılmamıştır. Bir insan evliya değilse yalnız yaşayamaz. Evliliğin kutsal olmasının iki sebebi vardır; Birincisi, aile evlilikle ayakta durur. İkincisi milletlerin çekirdeği ailedir.
İyi de kötü de olsa insanın rahat ettiği yer kendi evidir. Adam hamaldır. Akşama kadar yük taşır, burnundan solur. Evine geldi mi "Oh!" der. "Çok şükür evime geldim!" Hamaldan çumhurbaşkanına kadar kim olursa olsun herkesin bir yuvaya ihtiyacı vardır.
Her insan bir yuva hasreti çeker. Evlenmek fıtrata uygun bir yaşama biçimidir. Fıtratın aleyhinde bir tutum içerisinde olmamalıdır. Kuşlar akşam olunca yuvalarına uçar. Bütün canlılar yuvasını arar. "Kuş sürüsüyle uçar." demişler, insan da ailesiyle yaşar. Aile olmak, yaradılışa uygun bir yaşam şeklidir.
Kainatta her şey bir nizam içindedir. Günahlardan, fitnelerden korunabilmek için her genç ya bir sanat öğrenmeli ya da yüksek tahsil yapmalıdır.
Durmak insan için düşünmek demektir. İnsani kemalât için çalışmalı, ilim öğrenmelidir. İbadet hayatı kat'iyen ihmal edilmemelidir.
Sonuç olarak bekarlığın bizim kültürümüze göre bir sultanlık olmadığı apaçık bellidir.
Kaynakça:
Yazar: Hekimoğlu İsmail
İyi günde kötü günde evlilik - Timas Yayınları - sayfa - 31,32
Sitemizin kategorilerinde bulunan toplam yazı, bu yazılara yazılmış yorum bulunmaktadır!
Popüler Yayınlar
-
Güncel Backlink Listesi 2017 ( EDU & Gov ) Backlink sitelerimiz için hala etkisini yitirmemiştir ve çok uzun bir süre de böyle dev...
-
Hücre 211 - Cell 211 Filmi Hakkında: Hücre 211 filmi 23 ödül kazanarak zamanının en iyi filmlerinden olmayı başarmıştır. Fakat IMDb pu...
-
Sıfır bir "bir zamanlar Adana'da" 4. sezon 6. bölümü Sıfır bir izle mek, sıfır bir dizisi nasıl izlenir, sıfır bir dizisi ...
-
Ritalin ne işe yarar, ritalin etkileri nasıldır, ritalin kullananlar, ritalin zararları var mı? Bu soruların cevaplarını yazımızın devam...
-
Zİyaretçi Defteri Backlink List Bu konumuzda güncel sitelerden backlink alabileceğiniz ziyaretçi defteri sitelerini yayınlayacağız. ...
-
Uludağ kış otelleri ile her zaman keyifli ve eğlenceli bir tatil geçirmenizi mümkün kılıyor. Günlük hayatın koşturmacasından bir an olsun u...
-
Metilen Dioxi Metamfetamin (MDMA) türevi olan sentetik, kimyevi bir uyuşturucu. MDMA, hem amfetaminlere (uyarıcılar) hem de halüsonejik (h...
-
Amber Nedir? Naturel ve istediğiniz herhangi bir esans koku istekleriniz için bana ulaşabilirsiniz. ibo.firat@gmail.com No...
-
Yaratmak ALLAH'a (c.c.) Mahsustur. Yegane tek yaratıcı sadece ALLAH (c.c.)'dır. Tüm mahlukat bunu bilir. Bütün YARATILMIŞLAR ALEMİ...
Comments