-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

ads

Pokemon GO

Pokemon GO Oyununu İndir.

Pokemon GO android cep telefonu oyunu..


Hemen hemen herkesin bildiği çizgi film olan pokemon artık mobil cihazlarda. Bu oyun çok kısa süre içinde binlerce kişi tarafından indirildi ve oynanmaya başladı. Kısa sürede oldukça büyük kitleye hitap etti. Şuan en popüler oyunların en başında "Pokemon GO" gelir.

Bu oyun sanal olarak oynanmaktadır. Ancak rakip bir pokemon görüldüğü zaman mobil cihazınız, cep telefonunuz o anda titreyecek ve size işaret verecektir. Hemen bu arada poke butonuna basınca çekişmeli bir mücadeleye hazır hale geleceksiniz. Tabi bu oyunda ne kadar yetenekli iseniz rakibiniz ile mücadele daha güzel olacak ve ona göre bir yer edineceksiniz. Bu mücadeleyi kazanmak için iyi bir oyuncu olmanız gerekir. Karşı taraf sizden daha iyi ise kaybetmeniz olası.

Pokemon GO


Ancak bazı işlemciler özellikle intel atom işlemciye sahip cihazlarda bu oyun çalışmıyor. Bunun için akıllı telefonunuzun işlemcisini ve özelliklerini gözden geçirmenizde fayda var. Ayrıca Wi-Fi bağlantınızın olmasına özen gösteriniz. Aksi takdirde istenilen sonuca erişemezsiniz.

Oyunu kurabilmek için gereksinimler aşağıda sıralanmıştır:

* Android 4.4 ve üzeri sisteme sahip olmanız gerekmekte.
* Android cihazlarda çalışmaktadır.
* Dosya boyutu ise 60 MB civarındadır. Dili ise İngilizcedir. Ancak kullanımı oldukça kolaydır. Kısa zamanda alışıyorsunuz.

Bu oyunu Google Play Store mağazasından indirebilirsiniz veya aşağıda vermiş olduğumuz orjinal bağlantıyı arama yapmaya gerek kalmaksızın, kullanarak hızlı bir şekilde indirebilirsiniz.


Pokemon GO Oyununu indirmek için aşağıdaki bağlantıyı kullanın..


https://play.google.com/store/apps/details?id=com.nianticlabs.pokemongo

Restore Point Creator 4.5 Build 2

Restore Point Creator 4.5 Build 2 İndir..

      PROGRAM BİLGİLERİ        PROGRAM
Üretici Firma Tom Parkison
Lisans Ücretsiz
Dil Desteği ( Arayüz ) İngilizce
Program Boyutu 701 KB
İşletim Sistemi Windows 7
Ekleyen İbrahim Fırat
Program Kategorisi Yedekleme - Kurtarma
Açıklama ( Özellikleri ) Oldukça  gelişmiş bir  program. Bu yazılım ile en hızlı şekilde geri yükleme noktası oluşturma imkanı sağlıyorsunuz.

Geri yükleme noktası  oluşturmada en iyisi diyebiliriz. Aynı zamanda oluşturulmuş geri yükleme noktasını düzenleme de yardımcı bir programdır.

Bu sayede bilgisayarınızda herhangi bir arıza durumu meydana geldiği zaman hızlı bir biçimde sisteminizi en iyi zamana ayarlayarak o güne yükleyerek sisteminizi onarabilirsiniz.

Ücretsiz olarak "Tom Parkison" firması tarafından geliştirilmiş ve kullanıma sunulmuştur.
    Programı İndirmek için  > > >http://www.toms-world.org/Install%20Restore%20Point%20Creator.exe

UndeleteMyFiles Pro 3.1.0

UndeleteMyFiles Pro 3.1.0 İndir

      PROGRAM BİLGİLERİ        PROGRAM
Üretici Firma Seriousbit
Lisans Ücretsiz 
Dil Desteği ( Arayüz ) Türkçe
Program Boyutu 1,3 MB
İşletim Sistemi Windows 7
Ekleyen İbrahim Fırat
Program Kategorisi Yedekleme - Kurtarma
Açıklama ( Özellikleri ) Bu program ücretsiz olarak "Seriousbit" tarafından geliştirilmiştir.  UndeleteMyFiles gelişmiş versiyonu. Bu yazılım ile sildiğiniz dosyaları kurtarabilirsiniz. SD kart CF ve USB bellekten silinmiş olan dosyaları en kolay şekilde geri yüklemenizi sağlar. 
    Programı İndirmek için  > > >http://seriousbit.com/download/UndeleteMyFilesSetup.exe

İslam Aleminde Yahudiler

İslam Aleminde Yahudiler
Şimdi bu kurallardan hareket ederek İslam aleminde Yahudiler'in durumunu arz etmeye başlayabiliriz.

Ceziretülarap'ta (Arap Yarımadası) bulunan  Yahudiler'in, zuhurundan itibaren İslam'a karşı düşmanca bir tutum içerisine girdikleri ve İslam'ın nurunu söndürüp, İslam davetçilerinin kökünü kazıyarak külünü savurmak için müşriklerle dayanışma içerisine girdikleri şüphe götürmez bir gerçektir. İşte bundan dolayıdır ki, Resulullah (s.a.v) onlarla savaşmak zorunda kaldı. Kendileriyle anlaşma yaptı, fakat ihanet ettiler, hile yaptılar. Bundan dolayı da onlar Arap Yarımadası'ndan sürdüler. Fakat bu sürgün onların  'Yahudi olmalarından değil', ihanet etmelerinden dolayı meydana geldi.

İslam'ın müşrik ve Yahudiler'i yenip hakimiyet gücünü ele geçirmesinden sonra Yahudiler'in durumu Hristiyanlarla aynı oldu. Düzen dışına çıkmaları, kendilerine yüklenen görevleri yerine getirmeleri şartı ile onlarda vatandaş olarak iyi muameleye tabi tutuldular. Görevlerini ifa ettikleri sürece hakları korundu. Aksine hareket yaptıklarında ise cezalandırıldılar ancak bu değişik bir dinden olmaları dolayısıyla sadece kendilerine uygulanan bir şey değildi. "İslam'ın koyduğu düzenden dışarı çıkan, kanun ve nizama muhalefet eden Müslümanlara da aynı uygulama tatbik edilmekteydi."

Yahudiler'in diğer ülkelerde yaşadıkları hayat, acı ve ızdıraplarla geçerken, İslam dünyasında, Müslümanlar arasında saygın bir hayat yaşadı ve kendilerine en güzel muamele yapıldı.

Bu durum Müslüman  tarihçiler yanında  Yahudi ve Hristiyan tarihçilerce de belirtilmektedir.

Müslümanların Filistin'i fethetmelerinden itibaren halife Ömer ibn Hattab, Yahudilerin Kudüs'e dönmelerine izin verdi ve ibadetlerini yerine getirebilmeleri için kendilerine "Zeytin Dağında bir toprak bağışladı. Aynı şekilde Haçlı seferleri esnasında uğradıkları sürgünden sonra sulan Selahaddin-i Eyyubi de Yahudiler'in Filistin'e dönmelerine izin vermiştir. Son olarak da Osmanlılar Endülüs'ten kovulan Yahudiler'in Filistin'e dönmelerine izin verdi."

Aynı günlerde Hristiyan Avrupa Yahudiler'e din adına işkence yaparak Ortaçağ onlara zulmün envai çeşidini tattırıyor ve onları Avrupa'nın doğusu ve batısına gitmeye mecbur ediyorlardır. Halbuki aynı anda Arap devletleri Yahudiler'i en yüksek idari mevkilere getiriyor ve onlar için mutlak eşitliği kabul ediyordu. Dolayısıyla bu ülkelerde yaşayan Yahudiler süratle ilerliyor, servet biriktiriyor ve gerek siyasi, idari ve gerekse de iktisadi alanlarda görülmemiş bir seviyeye ulaşıyorlardı. 

İslam aleminde Yahudiler'in ulaştıkları hoşgörüye dair örnekler vermeye Yahudi ve Hristiyan dinine mensup tarihçi siyasetçi ve sosyologların bu konuda yazdıkları ile başlamak istiyorum.

İşte Yahudi-marksist yazar İbrahim Liyon, "Yahudi meselesinde maddi yorum" isim kitabında şöyle diyor: "İslam, Yahudiliğe bu dinin Hritiyanlıktan gördüğü muamelelerinin çok üstünde bir  hoşgörü gösterdi. İslam, Yahudiliğin uğradığı hezimet karşısında ona hayat hakkı tanıdı."


Kitabın 157. sayfasında şöyle der: "İslam imparatorluğu ve onun parçaları üzerinde kurulmuş olan küçük devletlerde havralar sağlam olarak korundu. Uzak mıntıkalar arasında ticaret devam etti. Zirai üretim her iklimde çoğaldı. El sanatları revaç buldu. Diğer yerleşik ahali gibi Yahudiler de bu gelişme ve ilerlemede pay sahibi oldular. Covatiniy'nin İslam asırları boyunca Yahudiler merkanilist bir medeniyet önünde bulunup, meydan okuyan iş adamlarından  oluşan bir millet haline dönüşerek, yeni medeniyetin oluşumunda, birinci derecede rol alan bir durumda iken burjuva ihtilali, onları el sanatlarından birinci derecede faydalanan bir durumdan, süratle ticarete önem veren bir topluluk haline çevirdi diyerek işaret ettiği gibi Yahudiler'den büyük bir grup ticaretten faydalandı."

Liyon,  161. sayfada "İşkence görmeyen Yahudiler ise, özellikle de Hristiyan ülkeler dışında kendilerine kucak açan İslam ülkelerinde bir sığınak bulan Yahudiler'dir" der.

Siyonist Yahudi yazar Fort liylenta dai "İşte Ortadoğu böyle yitti" isimli eserin 194. sayfasında şöyle demektedir: Yahudi tarihçilerin tespit ettiği gibi Yahudiler'in altın çağı M.S 711 yılıyla  başlayan asırlardır. Bu dönemlerde Yahudiler, Portekiz'de ve İspanya'da İslam idaresi altında kişilikli ve hürmetle,  her türlü nimetten istifade ederek yaşadılar. Hristiyan 'Tedhiş Örgütü' tarafından kaçmaya mecbur edilen Yahudiler ise Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da kendilerine sığınacak yer bulabildiler.

Samiler  Batıda beslendiği bilinen düşmanlık hiç bir gün Araplar arasında vaki olmamıştır. Araplar katiyyen  Yahudiler'e ayrıcı değildir. İslam, İsa'ya olduğu gibi İbrahim ve Musa'ya da peygamber olarak itibar eder."

295. sayfada ise şöyle der: "Yahudiler Mısır'da bin yıl boyunca Müslümanlarla yan yana yaşadılar. Bu Yahudiler'den bazıları Musa'nın (a.s) Mısır'dan çıkarken geride bıraktığı Yahudi büyüklerinin torunları idi. Diğerleri de Babillilerin Kudüs şehrine yağdırdığı ölümden sonra Mısır'a kaçanlardan oluşmakta idi. M. Ö. 250 yılında Filo, bize şunları anlatıyor: İskenderiye'de Kudüs'tekinden daha fazla Yahudi vardı. Yahudiler, 5. yüzyılda İspanya, Portekiz ve daha sonra Rus ihtilali ve Hitler idaresi tarafından kendilerine uygulanan işkencelerden kurtulacak sığınağı Mısır'da buldular. İsrail'in Mısır'la yaptığı savaşın Yahudi aleminin Mısır'daki bu sığınağına son verdiği de bir gerçektir."


Dr. Filip Hatty, Dr. Edvart Corci ve Dr. Cebrail Haydar tarafından birlikte yazılan "Tarihü'l-Arab'ın II. cilt 437-438. sayfalarında şöyle denilir: " Bazı Kur'an ayetleri, kötülemesine rağmen Yahudiler, Hristiyanlardan daha çok Müslümanların iyi davranışlarıyla karşılaştılar. Bunun nedeni sayılarının az olması sebebi ile Yahudiler'in kendilerine zarar vereceklerinden Müslümanların korkmamalarıydı. Makdisi (975 M.) Suriye'deki sarraf ve banka sahiplerinin çoğunun Yahudi, kitapçı ve doktorların, çoğunun ise Hristiyan olduğunu söyler. Halifelerden birçoğu  ve özellikle Mutezit (892-902) zamanında Yahudiler'in devlet içerisinde önemli merkezlerinin olduğunu görmekteyiz. Bağdat'da Yahudi merkezlerine  ait şehrin düşüşüne kadar korunmuş lan büyük mahalleler var. Miladi 1169 senelerinde Bünyamin Tutyalı bu mahalleleri ziyaret etmiş ve oralarda on tane haham okulu, mermer kaplı ve altın ve gümüşle süslü bir baş kilise olmak üzere 20 tane kilise tespit  etmiştir.

Bünyamin, Babil Yahudiler'in reisine Müslümanlar tarafından verilen değeri şöyle nakleder: "Peygamber Davud'un ehl-i beytinin çocuğu, İsrail kavminin Aramiyyedeki reisi yada her zamanki sıfatıyla Halifeye itaatle dini hayatlarını devam eden Bağdat'daki tüm Yahudiler'in lideri. Kardinal Caselik'in yetkisi ne ise şeriat idaresince Hahambaşının kendi cemaati üzerindeki yetkisi de o idi. Hahambaşının kendisine ait serveti vardı. Makamı ve içerisinde bahçeler, evler bereketli tarlaların bulunduğu geniş bir mülkünün olduğu da rivayet edilir. Halifenin huzuruna çıkarken İpekli kumaştan dikilmiş bir elbise ve çeşitli kıymetli taşlar bulunan süslerle bezeli bir sarık giyer,  etrafını altı suvariler kuşatır, önünde ise yüksek sesle: Davud'un oğlu efendimize yolu açınız! diye bağıran bir kişi yürüdü."

Bazı gayri Müslim tarihçiler Yahudiler'in hayatta kalma sebebini Müslümanların onların imdadına yetişmesini ve onları himaye etmesine bağlar. 

İsrail ve Asya isimli kitabının 16. sayfasında şöyle yazılmıştır: "Yahudiler'in Avrupa'daki tarihlerine ait iki münasebette de hayatta kalabilmelerinin, Müslüman idarecilerin onların imdadına koşmaları ve onları korumalarına bağlı olduğunu gördük. Birinci fetret, 6. asırda İslam fetihlerinin İspanya'da Hristiyanların eliyle Yahudilere karşı yapılan işkenceleri durdurduğu zaman meydana geldi. Onuncu asırdan itibaren Batı Avrupa'da Yahudiler'e yapılan baskılar yavaş  yavaş artarak 16. yüzyıla kadar ulaştığında bu bölge bazı dağınık küçük obalar haricinde tamamı ile Yahudilerden boşaltılmıştı. Yahudiler şarka doğru gittiler ve Osmanlı Devletinde kendilerine bir sığınak buldular. 



Kaynakça:

Yazar: Refik Şakir en- Netşe

Çeviri: Necmeddin Gevri

Sultan II. Abdülhamid ve Filistin [ Semerkand ] - Pozitif Dağıtım

Müctehide hata etti demek

Müctehide hata etti demek
Sual: Şöyle diyenler var: İmam-ı Rabbani, (Dağda yetişip, hiçbir din duymayıp, puta tapan müşrikler, imanları olmadıkları için Cennete girmez. Peygamber gönderip haber vermeden, yalnız akıllarıyla bulamadıkları için, kullarını sonsuz olarak Cehenneme atmaz. Bunlar bütün hayvanlar gibi yok edilir) diyorsa da, ictihadında hata etmiştir. Fetret devrinde olduğu gibi, dinin ulaşmadığı kimseler, ehl-i necat yani Cennetliktir. Ayrıca yok etmek, Cehenneme sokmaktan daha büyük cezadır. Dinin ulaşmadığı bir kimseye, Cehennemden daha ağır ceza verilir mi?

CEVAP

Burada iki büyük hata var:
Bir kimse, İmam-ı a’zam, İmam-ı Şafii ayarında büyük bir müctehid olsa bile, başka bir müctehide hata etti diyemez; çünkü (İctihad ictihadla nakzolunmaz) kaidesi meşhurdur. Şafii’de imam arkasında Fatiha okumak farzdır. Hanefi’de ise, tahrimen mekruh yani haramdır. Hanefiler, (Şafiilerin bu hükmü yanlıştır) diyemediği gibi, Şafiiler de, (Hanefilerin bu hükmü yanlıştır) diyemez. İmam-ı Matüridi ile İmam-ı Eş’arinin farklı ictihadları için, biri doğru, öteki yanlış denmez. (İmam-ı Rabbani ictihadında hata etmiştir) demek cüretini göstermek, taassup kadar cahilliği de ortaya sermek demektir.

İkinci hata ise, (Bir kimseyi yok etmek toprak haline getirmek, Cehennemden büyük cezadır) sözüdür. Cehennemin şiddetli azabına göre yok olmak büyük kurtuluştur. Çünkü âhirette, kâfir Cehennemin şiddetine dayanamayacak, (Yâ leyteni küntü türaba) yani (Keşke toprak olsaydım) diyecektir. (Nebe suresi, âyet 40)

Eshab-ı kiram ve diğer İslam âlimleri, Cehennemin şiddetinden, hatta hesap vermekten o kadar çok korktukları için, taş, toprak, kuş olmayı, hiç doğmamış olmayı istemişlerdir. Birkaç örnek:
Hazret-i Ebu Bekir, (Keşke bir kuş, bir yeşil ot olsaydım, hiç insan olmasaydım da kıyamette hesaba çekilmeseydim) buyururdu. Hazret-i Ömer de, Cehenneme düşme korkusundan, bir avuç toprak, bir çöp ve hiç doğmamış olmayı istemiştir. (İhya, Zeyn-ül-mecalis, Kurret-ül ayneyn)

Hazret-i Osman da, (Ölünce dirilmemek isterdim) derdi. Sahabeden Ebu Zer hazretleri, (Cehenneme düşmektense, bir ağaç olmak isterdim) derdi. (İhya)

Kâfirlerin, sonsuz azaba dayanamayacaklarını, toprak olmak isteyeceklerini bildiren âyet-i kerimeyi hiçe sayıp, bu sonsuz azabı, yok olmaktan daha hafif görmek kadar ahmaklık olmaz.

Cennetin anahtarı

Sual: Cennetin anahtarı nedir?
CEVAP
Cennetin anahtarları çoktur. Birinci anahtarı iman ve namazdır. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dua rahmetin anahtarı, abdest namazın anahtarı, namaz da Cennetin anahtarıdır.) [Deylemî]

(Cennetin anahtarı namazdır.) [Deylemi, Darimi]

(La ilahe illallah, Cennetin anahtarıdır.) [İ. Ahmed]

(Kılıç, Cennetin anahtarıdır.) [İ. Asakir]

(Cennetin anahtarı “Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerike-leh” demektir.)

(Her şeyin bir anahtarı vardır, Cennetin anahtarı da fakirleri sevmektir.) [İbni Lâl, İ. Süyûti]

Sekiz Cennetin sekiz kapısı ve sekiz de anahtarı vardır. Birincisi, beş vakit namaz kılan müminlerin imanıdır. İkincisi, Besmele-i şerifedir. Altısı da, Fatiha-i şerifenin içindedir. (İslam Ahlakı)

Fatiha sûresinde zaten altı âyet-i kerime var. Her namazda Fatiha-i şerife okuyoruz. Müslüman, namaza durunca, Cennetin sekiz kapısı açılır. Namazda her rekâtta Besmele okunur. Besmele de anahtardır. Diğer altısı da Fatiha-i şerifede gizlidir. Her namazda ve her rekâtta Fatiha-i şerife var. İşte Müslüman, namaza durduğu zaman, sekiz Cennetin sekiz kapısı açılır. Namaz kılmadan Cennete gireceğini düşünmek, akıl kârı değildir.

Sual: (Cennetin anahtarı, ibadet değil, imandır) deniyor. Hâlbuki İslam Ahlakı kitabındaki bir hadiste, (Cennetin anahtarı namazdır) buyuruluyor. Yine hadis-i şerifte, (Fakirleri sevmek Cennetin anahtarıdır) ve (Kılıç, Cennetin anahtarıdır) buyuruluyor. Namaz kılmak ve fakirleri sevmek ibadet olduğuna göre, (Cennetin anahtarı imandır) demek doğru olur mu?
CEVAP
Dinimizde bir kaide var. Şartsız bildirilen şeylerde bazı şartlar var demektir. Özellikle hadis-i şerifler, açıklamaları ile birlikte alınmazsa yanlışlıklara sebep olur. (La ilahe illallah, Cennetin anahtarıdır) ve (Cennetin anahtarı “Lâ ilâhe illallahü vahdehü lâ şerike-leh” demektir) hadis-i şerifleri de, Cennetin anahtarının iman olduğunu göstermektedir.

Mızraklı ilmihalin adı Miftah-ül-Cennet yani Cennetin anahtarıdır. Bu kitapta iman ve amel bilgileri vardır. Yalnız imanla Cennete girilirse de, yalnız amelle Cennete girilmez. Amelsiz iman makbul, imansız amel ise makbul değildir. Peygamber efendimiz, (Hiç kimse, ibadeti sebebiyle Cennete girmez) buyurmaktadır. İmanı olan kimsenin ibadeti az da olsa, çok da olsa Cennete, Allahü teâlânın lütfu ve ihsanı ile girilir. Lütuf ve ihsana kavuşmak için, imanlı olmak şarttır. İmanı muhafaza edebilmek için ibadete de ihtiyaç vardır. İbadet etmeyerek günaha giren kimsenin imanını koruması, imkânsız denecek kadar çok zordur. Çünkü haramlar insanı küfre sürükler. İmanı korumak için namaz çok lüzumludur. Namaz kılmamak en büyük günahlardan biridir. Onun için Peygamber efendimiz, (Cennetin anahtarı namazdır) buyuruyor. (Kılıç, Cennetin anahtarıdır) buyurulması da, dinin ve imanın muhafazası için cihadın, emr-i marufun farz olduğunu göstermektedir. Fakiri, fakir olduğu için sevmemek de kibirdendir. Kibrin yeri Cehennemdir. Şeytan kibirlendi, kâfir oldu. Müşrikler, kibirlerinden dolayı iman etmediler. Kibir, her hayra manidir.

Yukarıda bildirilen namaz, kibirsizlik ve cihad, amelle ilgiliyse de, dolaylı olarak imanı ilgilendirdiği ve imanı tehlikeye sokup kâfir yapacağı için bunlara Cennetin anahtarı denmiştir.

Cennet dili

Sual: (Arap harfleri de, Kiril, Latin ve Çin harfleri gibi, insanlar tarafından meydana getirilmiştir. Arapça da, Rusça, İngilizce ve Çince gibi bir ırkın dilidir, kutsallıkla ilgisi yoktur. Onun için namazda herkes Kur’an mealini kendi diliyle okumalı) deniyor. Bu yanlış değil mi?
CEVAP
Elbette yanlıştır. Arapların, Farsların ve daha önce bin yıl kadar Osmanlıların kullandığı harfler, Arap harfleri değil, İslam harfleridir. Arapça Cennet lisanıdır. Cennette kullanılan yazı da Arapların kullandığı İslam harfleridir. Arab, sözlükte, güzel demektir. Arabî [Arapça], güzel dil demektir. Arap ırkıyla alakası yoktur.

Her lisan, insanlar tarafından meydana getirildi. Arapça ise, insanlar yaratılmadan önce de vardı. İlk insan olan Âdem aleyhisselam Cennetin her yerinde (Lâ ilâhe illallah) yazılı olduğunu gördü. Yani, insanlar yokken de bu harfler, bu lisan vardı. (Mir’at-ı Medine, Ruh-ül beyan tefsiri)

Âdem aleyhisselam, Cennetin her yerinde ve Arş üzerinde İslam harfleriyle yazılı (La ilahe illallah Muhammedün Resulullah) yazısını gördü. O harfler, insan yapısı değildir. Dünya ve Âdem aleyhisselam yokken, o harfler vardı. (S. Ebediyye)

Ruh-ul-beyan tefsirinde, Maide sûresinin 18. âyetinin tefsirinde, Hazret-i Ömer’in haber verdiği şu hadis-i şerif bildiriliyor:
(Âdem aleyhisselam, “Ya Rabbi! Muhammed aleyhisselam hakkı için beni affet!” diye dua edince, Allahü teâlâ “Onu daha yaratmadım. Nereden bildin?” buyurdu. “Ya Rabbi! Arşta, La ilahe illallah Muhammedün Resulullah yazısını görünce, anladım” dedi) [Bu hadis-i şerif, imam-ı Beyhekî’nin Delail kitabında ve yine hadis âlimlerinden Hâkim-i Nişapurî’nin Müstedrek kitabında yazılıdır.]

İbni Hacer-i Mekkî hazretleri buyuruyor ki:
Mushaf'ı Arapçadan başka harfle yazmak ve başka dile tercüme edip, Kur'an-ı kerim yerine bunu okumak haramdır. Arapçadan başka harfle yazmak ve böyle yazılmış Mushaf’ı okumak haramdır. Kur'an-ı kerimi başka dile tercüme edip, Kur'an-ı kerim yerine bunu okumak ve Mushaf'ı Arabî harflerle, okunduğu gibi yazmak suretiyle değiştirmek bile sözbirliğiyle haramdır. Kur'an-ı kerimi böyle yazarken ve başka dile tercüme ederken, Allah kelamının icazı [mucize özelliği] bozulmakta, nazm-i ilahi değişmektedir. Bunun gibi sebeplerle de, Kur'an tercümesi namazda okunamaz. (Fetava-i fıkhiyye)

Namazda her şey Arapça okunsa sadece iftitah tekbiri (Allahü ekber) yerine bunun herhangi bir dildeki tercümesi söylense namaz yine sahih olmaz. (Redd-ül-muhtar)

Selamdan önce okunan duaları bile Arapça okumak şarttır. Arapçadan başka herhangi bir dille namaz kılmanın sahih olmadığını bütün âlimler ittifakla bildirmişlerdir. (Hindiyye)

Diyanet’in hazırladığı Kur'an mealinin önsözünde diyor ki:
(Kur'an-ı kerim, yalnız Türkçeye değil, hiçbir dile hakkıyla çevrilemez. Kur'anın yalnız mânasını ifade eden sözleri, Kur'an hükmünde tutmak, namazda okumak caiz olmaz. Hiçbir tercüme, aslının yerini tutamaz.)

Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 4.12.1997 gün ve 103 sayılı kararı da özetle şöyledir:
(Kur’andan kolayınıza geleni okuyun!) mealindeki âyetinde olduğu gibi, Resulullah da namaz kılmayı tarif ederken, (Kur’andan hafızandakilerden kolayına geleni oku!) buyurmuştur. Bu itibarla namazda Kur’an okumak; Kitap, Sünnet ve İcma ile sabit bir farzdır. Kur’an, sadece mâna olarak değil, Resulullah'ın kalbine elfazı [sözleri] ile indirilmiştir. Bu elfazdan başka lafızlarla ifade edilen mâna Kur’an değildir. Çünkü indirildiği elfazın dışında, hattâ Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mâna, Kur’an değildir. Kur’an kavramında sadece mâna değil, bir rüknü olarak onun elfazı da vardır. Bunun için tercümesine Kur’an denilmez ve Kur’an hükmünde olmaz.

Cennetteki yazı
Sual: (Kur’an harfleri İslam harfleri değil, Arap harfleridir. Arap harfleriyle yazılmış yazılara basmanın hiç mahzuru yoktur) diyenler oluyor. Cennet dili Arapça olduğu gibi, Cennetteki harfler de, Arapların kullandıkları İslam harfleri değil midir?
CEVAP
Böyle söyleyenler, dinimizin kıymet verdiklerini tahkir etmek isteyen art niyetli kimselerdir. Kur’an-ı kerimin yazıldığı harfler, elbette İslam harfleridir. İslam harflerinin üzerine basmamak, saygı duymak gerekir.

Cennette konuşulan dil de Arapçadır. Bir hadis-i şerif:
(Cennet ehlinin lisanı Arapçadır.) [Taberânî, Hâkim, İbni Asakir, Abd-ür-rezzak]

İlk insan olan Âdem aleyhisselam Cennetin her yerinde, İslam harfleriyle (Lâ ilâhe illallah) yazılı olduğunu gördü. Yani insanlar yokken de bu harfler, bu lisan vardı. (Mir’at-ı Medine, Ruh-ül beyan tefsiri)

Ruh-ul-beyan tefsirinde, Maide sûresinin 18. âyetinin tefsirinde, Hazret-i Ömer’in haber verdiği şu hadis-i şerif bildiriliyor:
(Âdem aleyhisselam, “Ya Rabbî, Muhammed aleyhisselam hakkı için beni affet!” diye dua edince, Allahü teâlâ “Onu daha yaratmadım. Nereden bildin?” buyurdu. “Ya Rabbî! Arşta, La ilahe illallah Muhammedün Resulullah yazısını görünce, anladım” dedi) [Bu hadis-i şerif, imam-ı Beyhekî’nin Delail kitabında ve yine hadis âlimlerinden Hâkim-i Nişapurî’nin Müstedrek kitabında yazılıdır.]

Türkiye’deki seyyidler, Arap oldukları hâlde, Kürtçe konuşuyorlar. Kürtçe konuşmak Kürt olmayı gerektirmediği gibi, Arapların İslam harflerini kullanmaları da, Arap harfleri olmalarını gerektirmez. İslam harflerini, 600 yıl boyunca, Türkçe konuşan Osmanlılar da kullanmıştır. Farsça konuşan İran da, İslam harflerini kullanmaktadır. Daha başka ülkelerde de, İslam harfleri kullanılmaktadır. Kur’an-ı kerimin harfleri İslam harfleridir. Üç hadis-i şerif:
(Allahü teâlâ Arş’ı yaratınca, üzerine Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resulallah yazdı.) [İ. Rafiî]

(Allahü teâlânın Levhi mahfuzda yazdığı ilk şey, Bismillâhirrahmanirrahimdir.) [Deylemî]

(Yer gök yaratılmadan iki bin yıl önce, Cennetin kapısında Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resulullah yazılmıştır.) [Ukayl, İ. Neccar]

Mir’at-ül-Haremeyn kitabında deniyor ki: Âdem “aleyhisselam”, Cennette iken, Cennetin her yerinde ve Arş üzerinde (La ilahe illallah Muhammedün Resulullah) yazılı gördü. Onun, Allahü teâlânın en sevgili kulu olduğunu, bundan anlamıştı. Bunlar, İslam harfleri ile yazılıydı. Dünya ve Âdem aleyhisselam yokken, o harfler vardı. Bütün kitaplar ve sahifeler, İslam harfleri ile gönderilmiştir. (S. Ebediyye)

Kur’an-ı kerimin harfleri muhteremdir. Hadîka’da ve Letaif-ül-işarat kitabında (Hud aleyhisselama gelen kitap İslam harfleri ile idi) deniyor. (S. Ebediyye)

İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: Âlimlerimiz, Kur’an-ı kerim harflerine hürmet etmek gerektiğini nakletmişlerdir. Kurradan bazıları Hud Aleyhisselama indirilmiş kitabın Kur'an harfleriyle yazıldığını söylemişlerdir. Bu, yazının mutlak surette muhterem olmasını gösterir. Seyyid Abdülganî Nablüsî buyuruyor ki: Hud aleyhisselama indirilen kitap, Kur’an harfleriyle yazılmıştır. Bunu İmam-ı Kastalânî (El-İşarat) isimli kitabında açıklamıştır. (Redd-ül muhtar)

Hindiyye’de, (Bir kâfirin ismini yazıp buna hakaret caiz değildir. Çünkü İslam harflerine hürmet lazımdır) deniyor. (S. Ebediyye)

Bostan-ül-arifin’de deniyor ki: Doğumun rahat olması için, (Bismillahillezi la ilahe illa huv El-Halim-ül Kerim. Sübhane Rabbil Arş-ilazim Elhamdülillahi Rabbil âlemin) ve sonra (Naziat) sûresinin son âyetini ve Ke-ennehümden itibaren (Ahkaf) sûresinin son âyetini İslam harfleri ile yazıp, eritip doğum yapacak kadına içirmelidir. (S. Ebediyye)

Kur’an-ı kerim, Allah'ın sözüdür. Allahü teâlâ, sözünü, İslam harflerinin ve seslerinin içine sokup, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselama göndermiştir. (Dıyâ-ül Kulûb)

Demek ki, Kur’an yazısı İslam yazısıdır. Yazıya da, harflerine de hürmet gerekir.

Cennette günler vardır

Sual: Cennette güneş olmadığına göre, haftanın günleri olacak mıdır?
CEVAP
Din kitaplarımızda deniyor ki:
Günlerin birbirinden ayrı olması için, güneşin doğup batması ve gece gündüz olması şart değildir. Nitekim kutuplarda altı ay gündüz ve altı ay gece oluyor. Fakat altı aylık, yani yüz seksen günlük zaman diyoruz. Cennette de günler ayrı ayrı olacaktır. Hâlbuki Cennette güneş yoktur. (S. Ebediyye)

Müminlerin makbul olanları, Cennette her sabah ve akşam; derecesi aşağı olanlar ise, her cuma günü, tecelli-i cemalle ve rüyetle müşerref olacaklardır. (H. L. O. İman)

Bu konudaki birkaç hadis-i şerif:
(Cuma, dünyada ve Cennette müminlerin bayramıdır.) [R. Nâsıhîn]

(Günlerin en hayırlısı cuma günüdür. Âdem aleyhisselam, cuma günü yaratıldı, cuma günü Cennete kondu, cuma günü dünyaya gönderildi. Kıyamet de cuma günü kopacaktır.) [Tirmizî]

(İnsanlar, Cennette de âlimlere muhtaç olurlar. Her cuma günü, Allahü teâlâ, “Benden ne dilerseniz dileyin” buyurur. İnsanlar, [hiçbir şeye muhtaç olmadıkları, her çeşit nimete kavuştukları için] ne isteyeceklerini şaşırıp, âlimlere sorarlar. Âlimler de, istenmesi gerekeni söylerler.) [Deylemî, İbni Asakir]

(Cennette müminler, Allahü teâlâyı cuma günü göreceklerdir.) [Şir’a şerhi]

(Cennet ehlinin bir çarşısı vardır. Her cuma günü oraya gelince, ferahlatıcı bir meltem rüzgârı eser, elbiselerini ve yüzlerini okşayarak güzelliklerini artırır. Hanımları, “Vallahi, bizden ayrıldıktan sonra sizin cemal ve güzelliğiniz artmış" derler. Erkekler de, "Vallahi, siz de çok güzelleşmişsiniz!" derler.") [Müslim]

Dünya ile mukayese edilemeyen Cennet hayatı sonsuzdur. Her hafta cuma günü herkesin güzelliği artacak, Allahü teâlânın kudreti sonsuz olduğu için, bu artışlar, sonsuza kadar devam edecektir. Bu, Allahü teâlâ için zor değildir.

Kaynak: dinimizislam

İbretlik Bir Kıssa

Allah
Meşhur alimlerden birisi bir beldeye uğramıştı. Yanında birçok talebe ve halk olduğu halde bir ihtiyar ninenin yanından geçtiler. İhtiyar nine kalabalığı görünce, oradaki birisine:  

"Bu kimdir, bu kalabalık nedir? diye sordu." Alimin talebelerinden birisi bunu duydu ve : 

 * Onu tanımıyor musun? O, Allah u Teala'nın varlığı hakkında bin bir tane delil ortaya koymuş bir alimdir, diye cevap verdi. Nine gülerek:
 * Eğer onun Allah'ın varlığı hakkında bin bir tane şüphesi olmasaydı, bin bir tane delile de ihtiyacı olmazdı. Ben Yüce Allah'a delilsiz iman ediyorum, dedi. Bu söz alime ulaştı, çok hoşuna gitti, ellerini açtı ve şöyle dua etti:
 * Allah'ım! Senden şu ihtiyar kadının imanı gibi bir iman ve kalb safiyeti istiyorum. Etrafındakilere de: - Benim gibi araştırın, ama bu nine gibi iman edin, tavsiyesinde bulundu.

Kaynakça:

Yazar: Dr.Dilaver Selvi 

Ehli Sunnet vel Cemaat