-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

ads

Ayşegül Ünsal Kimdir?

Son günlerde Aşk ve Mavi dizisinde Hasibe karakteri ile gördüğümüz Ayşegül Ünsal kimdir? Ayşegül Ünsal 17 Ağustos 1973 tarihinde İstanbul'da doğmuştur. Annesi iletişim uzmanı babası ise mimar olan Ayşegül Ünsal ortaokul ve lise eğitimini Beşiktaş Kız Lisesinde tamamlamıştır. Oyunculuğa profesyonel olarak Yasemin Yalçın Tiyatrosu'nda " Beni Biraz Yönetir misin? " isimli oyunda oyunculuk, dansçılık ve yönetmen yardımcılığı yaparak başlamıştır.

Ortaokul ve lise eğitimini tamamlayan Ayşegül Ünsal İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Anasanat Dalı Oyunculuk bölümünde 1992 yılında eğitim görmeye başlamıştır. 1996 yılında üniversiteden mezun olan ünlü oyuncu Ayşegül Ünsal, biryandan üniversite eğitimini alırken biryandan da kendini geliştirmek için farklı eğitimlerde almıştır. Bu eğitimlerden biriside 1994 yılında Hareket Meditasyonları ve Nefes Teknikleri alanında aldığı eğitimdir. Ayşegül Ünsal oyunculukla beraber "Beden ve Nefes Bütünlüğü" alanında çeşitli çalışmalar yapmıştır. Ayrıca uygulayıcısı olduğu bu tarz nefes tekniklerini de içinde barındıran’’ Nefes Farkındalığı’’ çalışmaları ile oldukça büyük ilgi toplamıştır. Ayşegül Ünsal’ın hayatı kısaca bu şekildedir.


Ayşegül Ünsal’ın rol aldığı en önemli filmlerden birisi Vali filmidir. Film 2009 senesinde oldukça büyük ilgi toplayan Köprü Dizisinin devamı şeklinde çekilmiştir. Vali filminde başrol olarak oynayan Erdal Beşikçioğlu’nun filmdeki adı ile Faruk Yazıcı’nın eşi olarak Melek Yazıcı karakteri ile karşımıza çıkmıştır. Ayşegül Ünsal’ın son olarak izlenme rekorları kırarak dizinin yayınlandığı günde reyting sıralamasında birinci olduğu dizi ise Aşk ve Mavi dizisidir. Dizide kendine özgü konuşma tarzı ve hareketleri ile izleyenleri oldukça fazla güldürmektedir. Dizide başrol olan Mavinin annesi rolünü Hasibe ismi ile canlandırmaktadır. Ayşegül Ünsal kimdir? Sorunuza cevap vermeye çalıştık aşağıda ise detaylı olarak rol aldığı tiyatro oyunları, filmler ve dizileri inceleyebilirsiniz.

Ayşegül Ünsal Kimdir?


Yer Aldığı Tiyatro Oyunları :

1991- Beni Biraz Yönetir misin? : Yasemin Yalçın Tiyatrosu
 1994-2000 – Tekrar Çal Sam : Tiyatro Fora
 1994-2000 – Ölümsüzler : Tiyatro Fora
 1994-2000 – Klakson Borazanlar ve Bırtlar : Tiyatro Fora
 1994-2000 – Benim Küçük Yıldızım : Tiyatro Fora
 Don Juan'ın Gecesi : Oyun Atölyesi

Yer Aldığı Filmler ve Diziler:

2014 – Kiraz Mevsimi (Meral) (TV Dizisi)
 2014 – MordKommission İstanbul (TV Filmi)
 2014 – Göl Zamanı (Sinema Filmi)
 2009 – Maskeli Balo (TV Filmi)
 2008 – Vali (Melek Yazıcı) (Sinema Filmi)
 2006 – Sararan Sevdalar (TV Filmi)
 2006 -2007 – Köprü (Melek Yazıcı) (TV Dizisi)
 2006 – Ağgül (TV Filmi)
 2003 – Gelin (Zehra) (TV Dizisi)
 2002 – 2004 – Kuzenlerim (Çiğdem) (TV Dizisi)
 2001 – Babam ve Biz (Duygu 2001) (TV Dizisi)
 1998 – Sibel (TV Dizisi)
 1997 – 2001 – Baba Evi (Safiye) (TV Dizisi)
 1996 – Sonradan Görmeler
 1994 -Zamanda Yolculuk
 1993 – Yaz Evi
 1993 – Süper Baba (Emel) (TV Dizisi)
 2017 _ Aşk ve mavi (hasibe) (TV DİZİSİ)

Yazar: byaslan

Yazar genel olarak biyografi üzerine yazılar yazmaktadır.  Genellikle ünlüler ve dizi oyuncularını konu almaktadır. 

Kaynak : Dizi Gündem

Gökçe Atakaş Biyografisini Merak Ediyormusunuz?

Başarılı insanların hayatları, kaydettikleri aşamalar, nasıl başarılı oldukları hep bir merak olgusu olmuştur. Başta çekici gelmese de okudukça, araştırdıkça mutluluk ve ilham verir başarılı hayat hikayeleribaşarılı insanların biyografileri. Odağıma Gökçe Atakaş takıldı.

Gökçe Atakaş kimdir?

GökçeAtakaş 15 Mayıs 1983 yılında İskenderun'da dünyaya gelmiş bir iş kadını. Eğitim hayatında oldukça başarılı olan Gökçe Atakaş lisans hayatını Koç Üniversitesi Ekonomi bölümünde tamamlamış. Koç Üniversitesi Ekonomi bölümü ÖSYM sıralamasından Türkiye'de ilk 100 öğrenci içinden genelde kontenjanını doldurur. Sıkı bir çalışma ve disiplin isteyen bir bölümdür Koç Ekonomi. Bu bölümü 2006 yılında başarıyla tamamladıktan sonra 2007 yılında Atakaş Holding Yönetim Kurulu üyeliğine girdi. Şu anda da hem Atakaş Holding yönetim kurulu üyesi hem de holdingin finans danışmanlığını yapıyor. 

Atakaş Holding


1975 yılında demir sektöründe faaliyetlerine başlayan Atakaş Holding 42 senedir çalışmalarına devam etmekte. Demir sektöründe ithalat ve ticaret yaparak bir başarıya ulaşan holding, 1989 yılında kömür ticaretine de girerek o sektörde de yerini almıştır. Atakaş Holding genel olarak yurtdışından ithal edip, paketleme ve işleme yaparak satışını gerçekleştirmektedir ürünlerin. Şirketin diğer şirketlerden farkı ise Türkiye'deki en yüksek kalite kömürlerin satışını yapıyor olması. Her zaman "Elinden gelenin en iyisini yap!" ilkesiyle hareket eden şirket disiplinli oluşu ve güvenilirliği ile büyümeye devam etmekte. Bu sürece kadar sektörün hep önde gelen şirketlerinden olan Atakaş Holding, gelişen sanayiye yenik düşmemesi ve güncel yaşamı takip etmesi sebebiyle ön planda durmaya devam etmektedir.

Yazar: McCoy

Ünlü Oyuncu Hayata Veda Etti.

Kenny Baker Hayatını Kaybetti.

Çok  eski zamanlardan tanıdığımız bir oyuncudur. Yıldız savaşları  (Star Wars) sinema  filminde oynayan İngiliz kökenli oyuncu "Kenny Baker" seksen bir yaşında iken hayatını kaybetti.


Ünlü Oyuncu  Hayata Veda Etti.


Yıldız savaşları (star  wars) filminin serisinde  R2-D2 ismindeki sempatik bir robotu canlandırmaktaydı. Serinin  birinci filmi olarak çıkan o yıllarda rol almıştır. Aynı zamanda beş  filmde de  oynamıştır.

Oldukça uzun bir süredir ünlü oyuncu solunum problemi ile karşı karşıyaydı. Cumartesi günü yeğeni tarafından evinde cansız bedeni bulunmuştur. Ortalama 1 metre boya sahip olan ünlü oyuncu birçok  sinema  filminde  de  oynamıştır. 

1934 yılının son aylarına doğru, İngiltere'de hayata gözlerini açmıştır. Ve  81 yaşında hayatını kaybetmiştir. 

Ömer Seyfettin

Ömer Seyfettin
Ömer Seyfettin (Bunları Biliyor Musunuz?)

Bu ismi (Ömer Seyfettin) bilmeyen yoktur. Kitaplarını çocukluğumuzda çokça okurduk ve okutulurdu. Aynı zamanda kendisi hakkında bilgiler verilirdi. Fakat bu bilgilerden bazı bilmedikleriniz kesinlikle vardır. İF ailesi olarak kısaca bilinmeyenlere değineceğiz:

"Ömer Seyfettin halk arasında genel olarak hikayeleri ile tanınmış biridir. En çok bilinen eseri ise kaşağıdır. Bunun haricinde sadece hikaye yazan biri değil aynı zamanda geniş odaklı bir insandı. Çok iyi bir köşe yazarı olarak bilinir, iyi bir makale yazarı ve Şairlik gibi yetenekleri vardır."

Evet dediğimiz gibi sadece  hikayeleri ile öne çıkmamış ve bununla birlikte bazı gazetelerde, dergilerde birçok makale ve yazısı yer almıştır. Bunlardan bazıları ise 'Yeni Mecmua, Büyük Mecmua, Yeni Dünya, Türk Kadını' isimli dergilerde ve şu gazetelerde ise yazıları yayımlanmıştır; İfham, Vakit, Tanin.

Konumuzu Ömer Seyfettin'in mısraları ile bitirelim:

* Fırtınadan sonra doğan güneşin
* Parlak yüzü elmas saçar sulara,
* Gölge yurdu ormanların en derin
* Yerlerinde kalmaz artık hiç kara

* Yeşillenir dallar baştan bulutlar

* Hızlı kaçar, dere, tepe, dağ aşar.
* Görünmeyen bir kuş öter ve şaşar,
* Bu ansızın geliveren bahara.

Sütçü İmam

Sütçü İmam

Sütçü İmam Fransız İşgalcilerine İlk Kurşunu Sıkan Kişi ( 31 Ekim 1919)

Genel olarak hepimiz neredeyse "Sütçü İmam" ismini duyduk ve biliyoruz. Az bir kesimin bu isimden haberi olmayabilir. Tabi bugünden sonra bilmeyenler için kısa bir özet ile bu kahraman insanı sizlere tanıtalım:

31 Ekim 1919  yıllarında gelişen olayda Fransızlar, Maraş'ı işgal altına almışlardı. Bu sırada bir Fransız askeri, içkili pis ağzıyla şu sözleri söylemekteydi.

"Burası artık sizi değil; Fransız toprağı burası. Buralarda yüzünde peçe ile dolamazsın..."  gibi küfür dolu sözleri ile canına susamıştı. 

Bu sırada kendini bilmez asker İslam hanımına doğru hamle yaparak,  pis ellerini örtüsüne uzattı.  Bu sırada kahvelerden gelen  bu  kendini bilmez, Fransız askerini durdurmak isteyen ve aynı zamanda Osmanlı askerlerinden tir tir titreyen densizler ateş etmeye başladı. Bu yaylım ateş esnasında ise Çakmakçı Sait ismindeki kahraman bu sırada yaralanmıştır. İşte  tam bu sırada Ali hoca yani Sütçü İmam ismi ile yörede tanınmış olan tabancasını alıp olayın olduğu bölgeye hemen çıkageldi. 

Osmanlı bacımızın başörtüsüne el uzatan Fransız askerini hedef alarak tek kurşunla susturdu. Bu çok önemli noktaydı ve ilk ateş ile halk daha çok cesaretlenerek ayaklanma başladı. Ve  halk artık bir  bütün haline geldi. Ve amansız bir mücadele başladı. 

Ve bu sebeple Sütçü İmam ile başlayan, Milli Mücadelenin simgesi haline geldi. Ruhun Şad olsun Kahraman İmam. 

Abdülmecid Belli

Gaziantep'de Bir İrfan Abidesi Hakim-Avukat-Alim:


1920 senesinde Urfa'da doğdu. Orada ilk ve orta tahsilini yaptıktan sonra Gaziantep Lisesini bitirdi. 1941'de ise Ankara Hukuk Fakültesini bitirdi.

Sırasıyla Mesudiye, Ordu, Ardanuç, Elmalı, Kahramanmaraş, Gaziantep, Mudurnu, Tirebolu, Sarıgöl, Sivas, Sanvur ve Oltu'da hakimlik yaptı. 1967'de emekli oldu. 1969'da Gaziantep'te avukatlığa başladı.

Abdülmecid Belli


Maraş'ta hakim bulunduğu sıralarda bu irfan-iman abidesi şahsiyeti Gaziantep'in İrfan pazarı ismindeki merhum Mehmed Abdülbaki Özsimitçi'nin işlettiği mübarek mekanda tanışmıştım. Ayaklı kütüphane halinde olan muhterem belli, hadis, Kur'an ve İslam tarihiyle alakalı bahislerde deryalar halinde derinliği vardır. Bu zat Maraş'ta 1963'te iki beraat kararı vermişti. Bunlardan birisi "Türkiye'de hakimler var! Gazi Maraş'ta yükselen hukuk abidesi bir beraat kararı" ismi altında İslam neşriyat evi Ankara 1963 tarihinde yayınlamıştı.

Bu muhterem ilim irfan ziyafeti halindeki kitaptan sonra, belli beyefendinin ikinci beraat kararı ise İstanbul'da Bedi yayın evi tarafından "Adalet Mülkün Temelidir Türkiye'de Hakimler Var" ismi altında yayınlamıştı. İşte bu beraat kararı ve kitabın yayınlanmasından sonra, Müslümanları ve Nur talebelerini beraat ettirdiği için Abdülmecid Belli'yi hakimlikten atmışlardı.

Uzun zaman başta kalan bu aziz alim nihayet zorla da olsa avukatlığı elde ederek, Gaziantep'te avukatlık yapmıştı. 

Avukatlık yaptığı zamanlarda, İslamiyete yabani olanlardan birisine verdiği cevaptan da bahsederek, kendisiyle olan yirmi sene önceki bir mülâkatımızdan bahsedeğim:

"Günün birinde mahkemenin avukatlar odasında yapılan bir sohbet sırasında, bazıları dinin emirlerini yapamadıklarını, günahlarının çok olduğunu söylüyorlar. Bunlardan birisi de, bizleri çok günahkarız ama aramızda Abdülmecid Belli gibi bir Müslüman var. Yarın mahşerde hesaba çekileceğimiz zaman, bizim yanımızda olan Abdülmecid Belli'nin şefaatlerine sığınırız. Belli bey'in eteğine yapışırız. Abdülmecid Belli bizi oradan kurtarır.

Bu söz ve istek üzerine, Abdülmecid Belli, bu dinden uzak, İslamiyete yabani, Bir parti mensubuna şu cevabı veriyor.

"Yarın mahşerde, herkes mezardan çırılçıplak ayağa kalkacak, O zaman hiç bir kimsenin ettiği filan olmayacak. Benim ise meydanda  sadece tutunacak bir yerim olacak. Artık orada, orası hanginizin eline geçer, tutmak için bilemem!" şeklindei dinden uzak insana gereken cevabı vermiştir.

İlim, irfan deryası bu aziz şahsiyetin yaptığı iman-İslam-Kur'an sohbetleri talebelik senelerimin bilhassa 1961-62-63'lerin en aziz hatırası olarak gözlerimin önündedir.

Geçip giden zamanların içinde  1975-76'larda yapmış olduğum bir anketle, altı yedi büyük şehirde  150 insana, Bediüzzaman Said Nursi, Nurculuk, Risale-i Nur ve Nur talebeleriyle alakalı olarak beş sual sormuştum.  Bu sorulara verilen cevaplardan, yüzden fazlası "Aydınlar konuşuyor" adıyla yayınlanmıştı. Bu arada Gaziantepli gönül dostum, ağabeyim ve kardeşim Nazım Gökçek tarafından Abdülmecid Belli efendiye'de beş sualim götürülmüş. Muhterem Belli, bizim beş sualimize sanki bir kitap çapında tam 23 sayfalık cevaplar vermişti. Fakat ne yazık ki bu şahane cevaplar, bu ilim, irfan, iman ve Kur'an gerçekleri kokan Belli bey'in cevapları yayınlanmamıştı. Tâ o zamanlardan beri, bu cevapları aziz yadigar olarak her  zaman ve de adeta başımın üzerinde saklarım."


Yazar: Necmeddin Şahiner

Hatıralarda Bediüzzaman - Vural Yayıncılık



Örnek Bir Münevver: Sabahattin Zaim

Büyük ağaçlar gür ormanlarda yaşarmış, meğer bizim ne gür ormanlarımız varmış. Zaim ailesi yıllar önce Anadolu'dan göç etmişti Balkan topraklarına. Osmanlı'nın en uzun yüzyılı bitmişti bitmesine de, Zaim ailesinin çilesi bitmemişti. Baskı ve zulüm giderek artıyor, dağlardan yanık, ovalardan barut kokusu bir türlü gitmiyordu. Küçük Sabahattin Üsküp'ten tekrar Anadolu'ya, oradan da dünyaya açılacağından habersizdi. İstanbul'a göç ettiklerinde henüz sekiz yaşındaydı.

Örnek Bir Münevver: Sabahattin Zaim


Fatih semtinde büyüdü. Vefa Lisesi'nin üstün zekâ ve kabiliyetli talebelerinden oluşan özel sınıfından mezun oldu. Bugünkü adıyla Siyasal Bilgiler Fakültesi olan Ankara Mülkiye Mektebi'ni bitirdiğinde, tarihler 1947'yi gösteriyor, kendisi de 21 yaşına giriyordu.

İlk imtihanı Fatih Kaymakam Muavinliği yaparak verdi. Kâhta, Ayancık ve Abana'da kaymakamlık yaptı. Anadolu insanını tanıma fırsatı buldu. Cehalet ve fakirliğin en büyük düşmanlarımız olduğunu teşhis etti. Daha o günden bu hastalıklara çare üretmeye başladı, çözüm aradı. Farklı olan derslerin imtihanlarını vererek hukuk fakültesinden de lisans diploması aldı. 1953 yılı ilkbaharında asistan olarak girdiği İstanbul Üniversitesi'nde 40 yıl kaldı. Vefalıydı, sabırlıydı. Bu süre zarfında ABD'de doktorasını tamamladı, Kanada'yı gezdi, Münih Üniversitesi'nde doçentlik tezini hazırladı. Uludağ Üniversitesi'nde misafir öğretim üyeliğinde bulundu. İslâm Kalkınma Bankası'nda çalıştı. İstanbul Üniversitesi'nden emekli olduktan sonra, Sakarya Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni kurdu ve rektörlüğünü yaptı. Kuzey İslâm Dünyası olarak adlandırdığı Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini gezdi. Onların da dertlerine derman aramaya çalıştı. Bir dönem YÖK üyeliğinde bulundu. ODTÜ mütevelli heyetinde görev yaptı.

Vefalıydı; yaşı 80'e ulaştığı yıllarda, doğduğu yerlere de gitti. Saraybosna Üniversitesi'nin kurulmasına öncülük etti. Takvimler 10 Aralık 2007'yi gösterdiğinde İstanbul'da sokak ve caddelerde kimsenin olmadığı bir saatte, sabaha yakın sessiz sedasız, çok sevdiği Rabb'ine yürüdü. Bedeni de devlet başkanlarının omuzlarında, Edirnekapı Mezarlığı'na götürüldü. Yaşlansa da paslanmadı.

Yirmi kitabı, 174 makalesi yayımlandı. Türkiye'de ve İslâm dünyasında faizsiz bankacılığın kurulmasında ve gelişmesinde önemli rol oynadı. Yurt içinde ve dışında İlim Yayma Cemiyeti ve Aydınlar Ocağı gibi STK'ların kurulmasında ve yaşamasında görev aldı. Malezya, Bahreyn, S. Arabistan, Bangladeş, Pakistan, Libya, Kıbrıs, İngiltere, İsviçre ve ABD konferans verdiği, tebliğ sunduğu ülkeler arasındaydı.

Kendisinden yardım isteyen farklı görüşten insanlara ve kuruluşlara ayrım yapmadan yardım etti. Siyasî partilere tüzük hazırlama konusunda destek oldu. O, sıradan bir insan değil, aranan insandı.

İki saatlik ders için bazen bir hafta hazırlık yapardı. Ömrünü faydalı insan yetiştirmeye vakfetti. Binlerce talebe yetiştirdi. "Hocaların Hocası" unvanına layık görüldü. Teklif edilen makam ve mevkileri elinin tersiyle itti. O hep aşkla şevkle yoluna devam etti. Rotasını hiç değiştirmedi.

Teenni ve tevekkül sahibiydi. İşlerini yaparken hiç hırs göstermez, üzerine düşeni yapar, sebeplere sarılır, gerisini çok sevdiği Rabb'ine havale ederdi.

Ankara Mülkiye Mektebi'nin mülâkatına katılacağı gün oradakiler kendisine; "Torpilin var mı?" diye sorunca, o: "Hayır, yok." der. Onlar da: "Boşuna bekleme, git." derler. Tevekkül sahibi o insan hiç paniklemeden,

- Biz üzerimize düşeni yapalım, gerisini Adil-i Mutlak'a bırakalım, der.

Doğru sözlü ve güler yüzlü bir insandı. Seksen yıllık hayatında onun doğruluktan ve doğru sözden ayrıldığına dâir bir bilgi veya belgeye rastlamıyoruz. Sevenleri onu ders anlatırken, konuşurken, yürürken hep gülen yüzüyle tanımışlardır.

Mütevazı bir kişiliğe sahipti. Profesör unvanını hiçbir zaman ön plâna çıkarmamıştı. Hep halkın içinde yer almış, vatandaşla içli dışlı olmuştu. Fabrikalara gidip işçilerle sohbet etmiş, onlara seminerler vermiş, onlarla çay içmiş, yemek yemişti. Mütevazı ve sade bir hayat yaşamış, mal biriktirmemişti.

Kadirşinas bir insandı. Şahsına, milletine, devletine hizmet edenleri, zikri ve fikri ne olursa olsun, hayırla yâd eder, rahmetle anardı. Kendilerine ilim ve araştırma aşkını öğreten, çalışma disiplinini veren, Hitler'in zulmünden kaçıp İstanbul'a gelmiş Alman hocaları hayırla anmıştır. 2. Abdülhamid, Menderes ve özellikle birlikte çalıştığı Özal'ı hayırla yad etmiş, hizmetlerini takdirle karşılamıştır.

O her şeyden önce insana eşref-i mahlûkat nazarıyla bakardı. Küçük veya büyük olsun, bir insanla konuşurken önündeki kitaba veya bilgisayara bakmaz, muhatabına tebessümle döner, dinler, kimsenin sözünü kesmezdi. İnsanların kusurlarını konuşmaz, araştırmaz, hatalarını örtmekte gece gibi olurdu. Bir gün burs mülâkatı komisyonundayken bir talebe gelir. Komisyon üyelerinden biri ona: "Referansın var mı?" diye sorar. O da: "Benim referansım Sabahattin Hoca." der. "Sen Sabahattin Hoca'yı nereden tanıyorsun." dediklerinde; Anadolu'dan gelmiş cevval zekâlı o genç, "Ben onu çok seviyorum, konferanslarına katıldım." der. Bütün komisyon üyeleri birbirine bakarak tebessüm ederler, o gencin bursunu da verirler.

İlmiyle amel eden ender simalardan biridir. İktisat ilmini okumuş, öğrenmiş ve hayata geçirmiştir. İslâm dünyasının iktisadî yönden geri kalması onu çok üzmüş, derinden yaralamıştır. Tıpkı boğulmakta olan çocuğunu kurtarmak için çırpınan, sağa sola koşan, "Kimse yok mu?" diye feryat eden bir baba gibi çırpınmıştır.

Toplumun dertleriyle ilgilenmesi ailesini ihmal etmesine yol açmamıştır. Dört oğlunun dördü de akademisyen olmuş, onlar da babalarının izinden gitmişlerdir. O şefkat âbidesi, merhametli bir baba idi. Önündeki işleri bırakır çocuklarının ödevleriyle ilgilenir, oyuncakları bozulmuşsa onlarla beraber çıkar, dükkân dükkân dolaşır, oyuncakları tamir ettirir, onların gönüllerini alırdı. Aile fertleri ihtiyaçlarını ondan bir sefer isterdi. Onun aile yuvası akademi gibi çalışır, öğrencilerinin biri gider diğeri gelir, onlarla da yakından ilgilenirdi.

Bir gün küçük oğlu Halil'e kahve yapmasını söyledi. O da başka bir şeyle ilgilenirken ocaktaki kahveyi taşırdı. Şefkat ve merhamet sahibi o insan, "Herkes işiyle ve eşiyle ilgilensin, aynı anda birden fazla iş yapmaya kalkışanlar hiçbir işi hakkıyla yapamazlar." dedi.

Küçük-büyük her işini istişare ile yapardı. Ona göre iki akıl bir akıldan üstündü. Bir miktar parayı nasıl değerlendirmesi konusunda o gün evin sofasında oyuncaklarıyla oynayan küçük Halil'in de fikrini almıştı. Hâlbuki o, o gün bir ekonomi profesörüydü.

Onun hayatında lâubaliliğe yer yoktu. Söz verdiği saatte söz verdiği yerde bulunmasını bilmişti. Hasbiydi, verdiği konferanslardan ücret almamıştı. Çağını iyi okumuş, dostunu, düşmanını iyi tanımış, dostuna vefalı düşmanına da civanmert davranmıştı. Herkesi bulunduğu konumda kabul etmişti. "19. yüzyılı kavrayamayan 20. yüzyılı anlayamaz." sözü ona aitti.

Mevcut kaynakları en iyi şekilde kullanmıştı. Kâhta'da kaymakamlık yaparken, ilçede yapılacak bir işin malzemelerini getirmek için devlet ödenek ayırmıştı. Yol olmadığı için malzemeler katırlarla taşınacaktı. O bu parayı ilçe yolunun yapımında kullanmış, yolu yaptıktan sonra, malzemeyi devletin diğer imkânlarıyla taşımıştı.

O, bir ayağı sabit, diğer ayakları sürekli hareket eden, çok ayaklı bir pergel gibiydi. Siyaset, tıp, tarih, edebiyat, ilâhiyat, ticaret ve sanat dünyasından insanlarla içli-dışlı idi. Onlarla sürekli iletişim hâlindeydi. Onlara danışarak işlerini yapardı. Aydınlar Ocağı'nı bu sâikle kurmuştu.

O, şu düşüncelere sahipti:

"Kaybetme korkusu olmayanlar hiçbir zaman üzülmezler. Osmanlı'nın yıkılış tarihi Abdülhamid'in tahttan indiriliş yılıdır. Osmanlı yıkılınca yerliler başsız kalmış, yabancılar teşkilâtlanmıştır. Sermaye onların eline geçmiştir. Yerel yönetim olmadan merkezi yönetim olmaz, yerel problemlerin çözümü de yerel olmalıdır. Merkezî yönetimde beyinler merkeze akar; taşra ilim, fikir ve iktisadi yönden fakirleşir. Toplum cüzlerden meydana gelir. İnsana yatırım yapanlar kazanır. Bizim düşmanlarımız cehalet, fakirlik ve tefrikadır. Binalarımızı kendi değer ve dinamiklerimiz üzerine kurmalıyız; fotokopiye, şablona veda etmeliyiz. Disiplin olmayan yerde kargaşa vardır, sathilik vardır. Disiplin olmadan öğretim de olmaz eğitim de. İnsan evinin önünden akıp giden nehirden bir kova olsun su almasını bilmelidir. İnsan, annesinin veya babasının cenazesi de olsa, söz verdiği saatte söz verdiği yere gelmelidir. İslâm dünyasını, yönetenlerle yönetilenlerin farklı kıbleye dönmeleri geri bırakmıştır. Hiçbir ülkede her şeyi devlet yapmaz. Her şey devletten beklenmez, özel sektör teşvik edilmelidir. Yöneticiler uzaktan kumandalı olmamalıdır, kendinden motorlu olmalıdır. Aileden devlete kadar her kurum ve kuruluş inisiyatif kullanarak aynı istikamette olmalıdır. Her kafadan farklı sesin çıktığı müesseseler uzun ömürlü olmaz. Organize olamayan, plânsız programsız topluluklar büyüyemezler. Her at sürçer, düşmez kalkmaz tek Allah vardır. Kendisiyle iş yapılacak adamın önce yüzüne bakılmalıdır, sima yalan söylemez. Halk ile barışamayanlar, Hakk ile barışamazlar. Faaliyetin olmadığı yerde atalet vardır. İşleyen demir pas tutmaz, akan su kir tutmaz. Faydalı olacağımız insanı önce tanımalıyız. Hiçbir doktor muayene etmediği hastaya ilaç yazmaz. Enaniyet, benlik mikrobu bizim sarayımızda yaşama imkânı bulamamalıdır. Allah rızası için çalışmalıyız, beklentiye girmemeliyiz." *

Yazının başında; "Büyük ağaçlar gür ormanlarda yaşarmış, meğer bizim ne gür ormanlarımız varmış." demiştik. Senden öğreneceğimiz çok şey var, ruhun şad olsun güzel insan.

Yazar: Beyzade ŞAHN / Biyografi - Ocak 2016

KAYNAKLAR

- Sabahattinzaim.org.tr, erişim tarihi: 8 .10. 2013

- "Bir Ömür Dedikleri", Belgesel (STV).

- "Türkiye'nin Son Yüz Yılı" (Kanal7), İbrahim Uslu, Yapım Tarihi: 2012

* Bu ifadeler Yazarın, Sabahattin ZAİM'in oğlu akademisyen Hail ZAİM'le yaptığı söyleşiden alınmıştır.

* Aıntı:

Muhammed B. İbrahim Fezârî

Fezârî'nin yaşadığı dönemde dünya, kâinat kitabını okuma metodu bakımından ikiye ayrılmıştı. Bir tarafta, bu kitabın hür şekilde okunmasını yasaklayan skolâstik Ortaçağ Batı dünyası; diğer tarafta ise, Dünya'yı, Güneş'i, Ay'ı, gezegen ve yıldızları bütün yönleriyle araştırma gayretinde olan İslâm dünyası... Skolâstik Batı'da, "Dünya dönüyor." diyen Galileo'ya bile tahammül edilemezken, İslâm ilim âleminde "Bu dünya bize dar geliyor." diyen bir anlayış hâkimdi. Kâinattaki muhteşem düzeni araştırmayı cezalandıran skolâstik Batı anlayışına karşılık, İslâm dünyasında, Allah ve Resulü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) adını her yere götürebilmek için ne lazımsa yapmaya hazır olduğunu beyan eden idarî mekanizmalar vardı.

Astronomiyle ilgilenen ilk Müslüman ilim adamı olarak değerlendirilen Fezârî, dünyanın böyle ikiye ayrıldığı bir anlayış hengâmında dünyaya gelmiş, vefat ettiği 806 yılına kadar da kâinat kitabının dilini çözmeye gayret sarf etmiş bir âlimdir. Meselâ usturlâp,1 ilim dünyasına Fezârî'nin bir armağanıdır.

Abbasilerin ilk dönemlerine denk gelen 8. asrın ikinci yarısında yaşamış bu ilim adamının hayatıyla alâkalı pek az şey bilinmektedir. Kaynaklarda, daha çok uğraştığı ilim dalıyla alâkalı bilgilere ve onurlandırıcı ifadelere yer verilmektedir. C. İzgi, onun dedesinin ashabın ileri gelenlerinden Semüre b. Cündeb olduğunu belirtmektedir. 11681229 tarihleri arasında yaşamış Coğrafyacı ve Seyyah Yakut el Hamevî, onun bir astronomi âlimi olduğunu ifade etmiştir. Mısırlı tarih ve biyografi yazarı elKıfti (d. 1173) ise, onun astronomiyle ilgilenen ilk Müslüman ilim adamı olduğunu belirtmiştir.2 Fuat Sezgin, astronomide özümseme döneminin başlangıcı olarak, Fezârî'nin çalışmalarını gösterir.

Fezârî, başlangıç meridyenlerine dâir yeni görüşler ileri sürmüş, bu çerçevede yeni analizler yapmıştır. Bu analizleri yaparken, Hintlilere ait bir metot olan, Güneş ile Ay'ın doğuşu arasındaki zaman farkını kullanmıştır. Bu metot, ekliptiğin ufuk üzerindeki eğimine imkân vermediğinden, artık geçerliliğini yitirmiştir. O, Hint astronomisiyle Yunan astronomisini birbirlerine tatbik etmiş, Ay ve Güneş'in, gezegen ve yıldızların hareketlerine dâir birtakım cetveller (zic) düzenlemiştir. Kendisini astronomi âlimi olarak üne kavuşturan ise, yaptığı bir tercüme çalışmasıdır:

Halife Mansur, Fezârî'den Sanskritçe3 yazılmış bir astronomi kitabını Arapçaya çevirmesini ister. O da sözkonusu eseri, 771 yılında, Zîcü'sSindHint elKebîr ismiyle Hint parametrelerine ve hesap araçlarına dayanarak Arapçaya tercüme eder. Bu eser, astronomik cetvellerle alakalı olarak çok sayıda bölüme ayrılmıştır. Sözkonusu eserden, 10. Yüzyıl'a kadar İslâm dünyasının doğusunda, 12. Yüzyıl'a kadar da Endülüs'te istifade edilmiştir. Eser, Endülüslü Zerkali gibi bazı astronomları etkilemiştir. Bu eser, daha sonra Muhammed b. Mûsâ elHârizmî tarafından güncellenmiş ve yeni hâliyle ilim dünyasının istifadesine sunulmuştur. Sözkonusu eser, İslâm astronomi dünyasında ilk köklü tercüme çalışması kabul edilir.

DİĞER ESERLERİ

Fezârî'nin çalışmalarının bir kısmı bugün kayıptır. Bununla birlikte onun çalışmalarının birçok parçası, daha sonra yaşamış âlimlerin eserlerinde mevcuttur. Gezegenlerin ortalama hareketlerinin astronomik tablolarını verdiği çalışmasının4 yanında, öğle vaktinin tayin edilmesine dâir de bir eser5 kaleme almıştır. Başka bir eserinde6 ise, usturlaba ve gökyüzü koordinatlarını ölçen halkalı kürenin (dar elhalak / yıldızların enlem ve boylam derecelerini ölçmeye yarayan çemberler) yapımına dâir bilgiler vermiştir. Bu durum, bazı ilim adamlarınca, astronomi alanındaki özümseme döneminin başlangıcı görülmektedir. Düz (musattah) usturlabın yapımı hakkında kaleme aldığı eser7 ise, çok dikkat çekici bulunmuştur. Kıftî'nin bütün İslâm astronomlarının ilk kaynağı olarak değerlendirdiği eser8 ise, Ferâzî'nin kürenin düzlem hâline getirilişiyle alâkalı bir çalışmasıdır. Astronomiye dâir didaktik bir manzume olan elKasîde fî İlmi'nNucûm ise, aynı zamanda bir edebî eser mahiyetindedir.9

Fezârî, yaptığı çalışmalar ve ortaya koyduğu eserlerle Doğu ve Batı'nın ilim anlayışında yeni ufuklar açmayı başarmıştır. Fakat o, ilim mahfillerinde şimdiye kadar hak ettiği değeri görememiş; ilim tarihinin tozlu raf ve sayfalarına mahkûm edilmiştir.


DİPNOTLAR

1. Usturlâp: Yunanca menşeli bir kelimedir. Bu kelime, gök cisimlerinin konumlarını belirlemek için kullanılan, taşınabilir âlete isim olmuştur. Astronomi tarihinin en popüler âletidir. Güneş ölçüm âleti "mizânu'şşems" veya yıldızların aynası "mir'âtu'nnücûm" mânâlarını da ifade eder.

2. Hakkında başka kimler, neler demiştir:

- 994'te Bağdat'ta doğan; Arap edebiyatı ve tarih âlimi Merzübânî'ye göre; Fezârî, bir astronomi âlimidir. Abbasi Halifesi elMansur'un (754775) ilk yıllarındaki diğer astronomi âlimleri (Ebû Sehl Fazl b. Nevbaht, Mâşallah b. Eserî elBasrî ve Ömer b. Ferruhân etTaberî) ile birlikte önde gelen bir ilim adamıdır.

- 734743 yılları arasında Abbâsî bürokrasisinde bulunmuş olan Yahyâ b. Hâlid el Bermekî'nin kendilerinden sitayişle söz ettiği dört kişiden (Bu kişiler Halîl b. Ahmed, İbnü'lMukaffa ve Ebû Hanîfe'dir.) biridir.

- Cafer b. Yahyâ ise (767803 yılında yaşamıştır. Abbâsîler'in önde gelen devlet adamlarındandır.), Fezârî'nin hakkını verme adına şunları söyler: Astronomide Fezârî'den, 738805 arasında yaşayan ve nahiv sahasındaki yedi kıraat imamından biri olan Kisâî'den, şiirde elBâhilî Asmaî'den (Basra dil mektebinin önde gelen simalarından şiir ve ahbâr râvisi, dil ve edebiyat âlimi Olup 831'de vefat etmiştir.) ve ud çalmada Zelzele'den daha üstünü görülmemiştir.

3. Sanskritçe: HintAvrupa dil ailesinin Hintari koluna bağlı en eski lisandır. Günümüzde halk tarafından kullanılmayan Sanskritçeyi öğrenenler, bu lisandan Hint tarih ve dinini araştırma alanında faydalanmaktadır.

4. Kitâbü'zZîc Âlâ Sini'lArab

5. Kitâbü'lMikyâs li'zZevâl'i

6. Kitâbü'lAmel bi'l'usturlâb ve HüveZzâtü'lHalak

7. Kitâbü'lAmel bi'lUsturlâbi. İslâm dünyasında ilk defa hem düz (musattah) hem de üstüvânî (mubattah) usturlapları yapıp kullanan isim olarak bilinecektir. Musattah usturlap: sâdece eni boyu olan ancak derinlik ve yüksekliği olmayan, düzlem hâlinde bulunan, düz bir yüzey üzerine yayılmış, bir düzlem üzerine resmedilmiş olan demektir.

8. Kitâb Tastîhi'lKüre

9. Eserin baş tarafı şöyledir:
"Hamd yüce Allah'a mahsustur
Fazilet ve kerem sahibi, en büyük cömert O'dur
Birdir, tektir, çok cömerttir, nimeti de boldur
Yaratıcısıdır O, kat kat yedi göğün
Işığı şu karanlığı aydınlatan Güneş'in
Ve nuru ufukları doldurmuş olan dolunayın."

Yazar: Yusuf KARAOSMANOĞLU / Biyografi - Nisan 2016

KAYNAKLAR

Süleyman Çaldak, Taşköprülüzâde'nin Mevzû'âtu'l Ulûm'undaki İlimler Tasnîfi Üzerine, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 15, Sayı 2, Sayfa 116146.

İslâm Bilim Tarihi I, Astronomi, Ed.Rüşdi Raşid, Litera Yayıncılık İst. 2006, Çev. Habib TürkerCemile İpar, Sayfa 3940.

Fuat Sezgin, İslâm'da Bilim ve Teknik, Cilt, III, Sayfa: 979, Ankara 2007.

Seyyid Hüseyin Nasır, İslâm ve Bilim, Türkçesi: İlhan Kutluer, İnsan Yayınları, İstanbul, 1989.

Cevat İzgi, "Fezârî", TDV İslâm Ansiklopedisi, Cilt 12. Sayfa 540541.

Abdurrahman Fehmi Efendi, İslâm Medeniyeti Tarihi, Yayına Hazırlayanlar: Hüseyin ElmalıCüneyt Eren, Yeni Akademi Yayınları, 2005.

Ali Bakkal, İslâm Astronomi Tarihinde İbn Rüşd, Dib Yayınları, 237252.