-->

Sponsor Alanı

Slider

İlgi Çeken Videolar

Sağlık

Teknoloji

Sinema

Televizyon

Ne Nedir?

En5 Konular

ads

Karıncalar ile Deney

Karıncalar ile Deney!


Karıncalar kadar  küçülüp o sığınıklarda gezintiye çıkmayı aklınızdan geçirdiniz mi? yada hayal ettiniz mi? Karıncaların dünyası oldukça farklıdır ve kendi aralarında disiplinli bir çalışma ve işleyiş bulunmaktadır. Karıncaların sığınaklarında o kadar nasıl rahat hareket ettiklerini ve oralarda neler yaptıklarını elbette merak etmişsinizdir.

Florida State Üniversitesi'nden profesör Walter Tschinkel kısa  zaman diliminde yukarıda bahsi geçen soruların cevabını net şekilde bizlere ufak bir deneyle aktarıyor.  Profesör, aşağıdaki videoda  (video   kaldırılmıştır. Yerine  görsel eklenmiştir.) eritilmiş alüminyumu kanallara dökerek soğumasını beklemekte ve hemen ardından dikkatli bir şekilde kazı yaparak bu varoluşu  yer yüzüne çıkarmaktadır. Bunların sonucunca  bütün  koloninin 3D bir modelini ortaya koymuş olmaktadır..

Karıncalar ile Deney



Bir önceki yazımızı okumak için ilgili adrese gitmenizi tavsiye ederiz. >> Karıncalar Neden Süper Organizmalardır?

Kainat Ne Kadar Büyük?

Kainat Ne Kadar Büyük?


Günümüzde  teknoloji oldukça gelişmekte ve her geçen gün yeni keşifler ortaya çıkmaktadır. Eski zamanlara göre evren bu kadar geniş kapsamlı bilinip araştırmalar yapılamıyordu.  Günümüzün teknoloji ile astronomlar çok detaylı araştırma fırsatları bulabildiler.   Fakat bu araştırmalar sonucunda kainat ile ilgili tüm detayların keşfedildiği anlamına gelmez . Evren değişik nedenlere göre sınıflandırılabilir.   Genişliği, sonsuzluğu vs. Bir çok kişinin merak ettiği  gibi şu yaşadığımız evren acaba ne kadar büyüklükte? Bilim adamları kesin ve net bir rakam ortaya  çıkaramıyorlar.  Ancak bazı araştırmalar ve tahminler sonucu bazı bilgilere ulaşmak mümkün. 

 Astronomlar evrenin yaşını ortalama olarak 13.8 milyar yaşında olduğunu söylemektedirler.  Bilim adamlarının evrenin şekli hakkında bazı görüşleri bulunmaktadır:   Evrenin şekli kapalı (sonlu) ve küresel, açık (sonsuz) ve eyer şeklinde yahut kapıt parçası gibi düz ve sonsuz olduğu tahmin edilmektedir.  Ancak evrenin sonsuz olduğu düşüncesinde değiliz. iF

Kainat Ne Kadar Büyük?

Dünya Genişliğinde Elmas Yıldızı Bulundu

Dünya Genişliğinde Elmas Yıldızı


900 Senelik ışık yılı uzaklıkta Elmas keşfedildi


Cullinan elması olarak isimlendirilen ve dünya büyüklüğünde olduğu ifade edilen devasa elmas, kesim yapılmadan önce 3.100 karat olduğu açıklanmıştır. Yaklaşık olarak değeri 3 Milyar dolar civarı olduğu söylenmektedir.

Bu elmas dünyadaki elmaslara göre büyük olsa da 900 ışık yılı uzaklıktaki keşfedilen elmasın yanında kum tanesinden daha küçük kalmaktadır.

Tabi keşfedilen bu elmas yıldızından herhangi bir parça dünyaya getirilmesi düşünülemez. Işık hızı ile gidilse dahi insan ömrü yetmeyecektir.

Karıncalar Neden Süper Organizmalardır?

Karıncalar Niçin Süper Organizmalardır?


Karıncaların işitme duyuları ayaklarına yerleştirilmiştir. Diğer canlılar tarafından ezilmemeleri için, Rahmeti Sonsuz (celle celâluhu) bu canlılara, en hafif sesleri bile fark edebilecek hususiyette işitme duyuları vermiştir. Yerin altındaki titreşimlere duyarlı bu minik canlılar, zelzeleyi önceden fark edebilmektedir. Bu canlılar, âdeta kendilerine has hiss-i kablelvuku'a (önseziye) sahiptirler. Birinci Dünya Savaşı öncesi karıncaların cenazelerini yuvalarından dışarı taşımalarını müşahede eden veli bir zât, onların sıradışı hareketlerini, dünya çapında büyük bir hâdisenin patlak vermesine işaret olarak yorumlamıştır.1

Karıncalar birçok özelliğiyle enteresan mahlûklardır. Bir buğday tanesini tek başına yuvalarına taşımaları, onların çalışkanlığına örnektir. Birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleri, onların süper organizmalar olarak adlandırılmasına vesile olmuştur. Karıncalar, bulundukları koloninin diğer fertleriyle ortak bir kimyevî molekül üzerinden ayrılmaz bir yapı oluşturur. Bu sayede de bağlı oldukları koloniden asla ayrılmazlar. Araştırmacılar, "karıncaların kolonileriyle beraber yaşayıp, beraber öldüklerini" ifade ederler.

şekil-1Kolonilerin çoğunda, kanatlı erkek karıncanın biri yuvayı terk eder. Bu karınca, yuvasını terk etmiş dişi bir karıncayla yeni bir aile kurar ve yeni koloniler oluşturur. Dişi karıncalar, eşlerinden yeterli miktarda sperm alır ve onların yumurtalarıyla birleşmesine izin verir. Bu döllenmiş yumurtalardan çıkan dişi karıncalar işçi olacaktır. Döllenmemiş yumurtalardan ise, erkek karıncalar yaratılır. Yeryüzünde tespit edilmiş 12.000 karınca türü vardır. Antarktika'da yaşayan az sayıda karınca çeşidinden biri, göçebe asker karıncalardır. Bu karıncalar, her gün yer değiştirebilmektedir. Diğer böcekleri ve küçük omurgalıları besin kaynağı olarak kullandıklarından, etçil karıncalar olarak da bilinirler.

Sıradışı hususiyetlerde yaratılmış bir başka karınca türü, Güney Afrika yaprakkesici karıncalarıdır. Bitkilerle ve mantarlarla beslenen bu karıncalar, toprağın derinliklerinde inşa ettikleri mantar bahçelerinde yaşar. Toplu savaşabilen bu karıncalar, çok iyi toprak kazar. Yuva olarak, toprakların çatlak kısımlarını seçerler; toprak kazmada, zaman ve enerji tasarruf edebilme kabiliyetiyle donatılmışlardır.

şekil-2Hayranlık uyandırıcı karınca davranışları

Amazon karınca kolonisinin arasına, başka koloniye ait bir karınca bırakıldığında, kolonideki karıncaların, yabancı karıncayı, kafasını makaslayarak öldürdüğü müşahede edilmiştir (Resim–1). Göçmen asker karıncalar, bacaklarını birbirlerine ip şeklinde kenetleyerek havada asılı bir yuva oluşturabilir. Bu şekilde yuva inşa etmenin maksadı, küre hâlini almış karınca topluluğunun tam ortasındaki kraliçe karıncayı ve lârvaları korumaktır. Bu asılı yuvanın yeri, sadece yiyecek için değiştirilir. Neslin devamlılığını sağlama maksatlı yuvaya, binlerce karınca katılabilir.

Avustralya'nın yağmacı buldog karıncalarına, uçan bir arıyı havada kolayca yakalayabilecek maharetler verilmiştir. Diğer karınca türlerine kıyasen çok daha çevik olan bu tür, keskin bir algılama hissine ve yakalama kabiliyetine sahip kılınmıştır (Resim–2).

şekil-3Kuzey Arjantin'de yaşayan karıncalar, su taşkınlarıyla karaya vurmuş pirana vb. balıkları yiyebilen etçil türlerdir. Gemilerin iskele halatlarından ve köprülerinden tırmanabilen bu karıncalar, gemilerle seyahat ederek çok farklı coğrafyalara taşınmıştır. 1890'lı yıllarda Güney Kaliforniya'ya taşınan bu karıncalar, daha sonra ABD'nin güney kısımlarında görülmüştür. İnsanoğlunda bulunan toplu taşıma kabiliyeti, karıncalara da bahşedilmiştir. Büyük yağma karıncası, diğer işçileri sırtında taşıyarak grupta enerji tasarrufunu sağlamaktadır. Karınca davranışlarıyla alâkalı bir başka enteresan tespit şudur: Bir koloni, işgal ettiği bölgede bulunan diğer genç karıncaları, kendi kolonisine katıp, onları hizmet maksatlı kullanabilmektedir. Amazon karıncalarının arasına düşen bir siyah karıncanın, koza vb. maddeleri taşıması buna bir misâl verilebilir (Resim–3).

şekil-4Sürahi bitkisinin filizlerini barınak olarak kullanan marangoz karıncalar, hem bu bitkinin içindeki havuzcuklarda yüzer, hem de bitkinin sindiremediği diğer böcekleri, yiyecek kaynağı olarak kullanır (Resim–4). Lârva karıncalar ise, buldog veya başka tür bir işçi karıncaya yiyecek için yalvarıyormuşçasına mekanik hareketler yapar. Karıncalarda lârva dönemlerinde beslenme önemlidir. Karıncanın gelecekte asker, işçi veya kraliçe olması, beslenme tarzıyla alâkalı olabilir. İlim dünyası şu âna kadarki araştırmalar ışığında, asker, kraliçe veya işçi karınca seçimin nasıl yapıldığı hakkında kesin bir fikre sahip değildir. Karıncaların herhangi bir mantık ve iradeye sahip olmadan bir seçim yapmaları, Yüce Allah'ın (celle celâluhu) ilhamı ile hareket ettiklerinin açık birer delilidir. Allah'ın (celle celâluhu) yaratma fiili, Kur'ân-ı Kerîm'de mealen şöyle ifade edilmiştir: "Şüphesiz göklerde ve yerde müminler için birçok âyetler vardır. Sizin yaratılışınızda ve çeşitli canlıları yeryüzüne yaymasında kesin olarak inanan kimseler için ibretler vardır." (Casiye Sûresi, 3–4)

Karıncalar etrafa yaydıkları kimyevî maddelerle (feromenler) ve diğer karıncaların bu haberleşme moleküllerini tespit edebilen anten yapılarıyla, güçlü bir sosyal hayat inşa eder. Karıncalarda içtimaî hayatın düzeninin korunmasına yönelik itaat davranışları da gözlenir. Araştırmalarda, termitlerin bir kraliçenin emriyle hareket ettiği, kraliçeden ayrı ses geçirmez bir bölüme alınan termitlerin, toplum düzenini nizamî hareketlerle korudukları, ancak kraliçenin öldürülmesiyle düzenli hareketlerin bir ânda durduğu görülmüştür.

Karıncaların sosyal davranışları, birlikte hareketleri, Bediüzzaman Said Nursi'nin de dikkatini çekmiştir. O, karıncaları şu sözlerle takdir etmiştir: "O zaman, şimdiki gibi, hali bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara veriyordum. Ekmeğimi onun suyu ile yerdim. Benden sordular, ben dedim: Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetperverliklerine hürmeten, taneleri karıncalara veriyorum. (…) Küçücük hayvanların cenazelerini ve nimetin küçücük parçalarını ve tanelerini toplamakla vazifeli karıncalar, nezâfet (temizlik) memurları olarak, hem nimet-i İlâhîyenin küçük parçalarını teleften, çiğnemekten, hakaretten ve abesiyetten korumakla ve küçücük hayvanatın cenazelerini toplamakla, sıhhiye memurları gibi vazifelendirilmişlerdir."

Karıncalar Neden Süper Organizmalardır?


Karıncaların davranışları, araştırma projelerine ilham olmaktadır. Bunlardan biri, "Robot Karıncalar Ordusu" projesidir. Bu projede, küçük, ucuz ve basit robotların geliştirilmesi hedeflenmiştir. Karıncaların proje için uygun bulunmasının sebebi ise, grup şeklinde hareket etmeleri, koordinasyon içinde olmaları, fizikî işleri takım hâlinde yerine getirmeleri ve ortaklaşa karar almalarıdır. Karınca davranışlarından ilham alınan bir başka uygulama ise, "Karınca koloni optimizasyonu algoritması" isimli problem çözme tekniğidir. Karıncaların ilham kaynağı olan davranışları şunlardır: Koloni hâlinde yaşayan karıncalar, yiyecek bulmak için, ilk olarak öncü karıncaları çevreye tek başlarına gönderirler. Öncüler, etrafı araştırarak uygun yiyecek kaynağını bulmaya çalışır. Öncülerden biri yiyecek bulduğu takdirde, koloniye geri dönerken, feromon isimli molekülleri etrafa yayar, böylelikle arkasında hususi koku izi bırakır. Aynı yiyecek kaynağını keşfeden başka bir öncü karınca, daha kestirme bir yol bulmuş da olabilir. Yiyecek kaynağını başarıyla bulan öncü karınca geri dönerken, en kısa yoldan dönmemiş de olabilir. Hattâ 3-4 öncü karıncanın her biri, farklı bir kestirme yol da bulabilir. Peki, kolonidekiler, hangi öncünün kestirme yolunu izleyecektir? Bu durumda kolonideki diğer karıncalar, karmaşık ve uzun yollarla yiyeceğin kaynağına gitme durumuyla karşı karşıya kalabilir. Ama kestirme yollardaki kimyevî koku izleri, düzenli olarak yenilenir ve bu sayede de karıncalar daha belirgin izi olan, yani daha çok tercih edilen yolu kolayca anlar. Az tercih edileni değil, çok tercih edileni, yani güçlü feromen kokusu aldıkları yolu tercih ederek, uzun yollardan yiyecek kaynağına gitmek mecburiyetinde kalmazlar. Karıncaların kullandığı bu çözüm plânının benzeri, zaman alan karmaşık bilgisayar problemlerinin çözülmesinde de kullanılmaktadır.2 Bu çok tercih edilen ve güncellenen feromen izi sayesinde diğer karıncalar da, zaman ve enerjilerini israf etmeden, doğrudan yiyecek kaynağına yönelir. Mühendisler, bilgisayar ortamında oluşturdukları sanal karıncaların davranış ağlarına bakarak, bazı problemleri daha kolay çözebilmektedir. Haberleşme ağlarında kullanılan yönlendirici sinyallerin en kısa rotadan gönderilmesi, trafik sıkışıklığının önlenmesi, bunlara çarpıcı misâllerdir.

Karıncalar, cisim itibariyle küçük ve basit gibi görünmelerine rağmen, içlerindeki hayat onlara öyle bir kıymet ve genişlik vermektedir ki, hayatı olmayan dağları ve galaksileri sanat itibari ile geride bırakıp "süper organizmalar" tabirini hak etmektedirler.



Kaynaklar

- Science Illustrated, Kasım-Aralık 2010.

- Risale-i Nur Külliyatı, Bediüzzaman Said Nursî, Şahdamar Yayınları.

Yazar: Dr. Ahmet Nazif CANOĞLU

Aya Çıkıldı mı? Yoksa İnildi mi? Yoksa Hiçbiri mi?

Aya çıkıldı mı inildi mi? Neler Oldu Sahi?


Bu konuya girmeden önce kendi bildiklerimi  yazacağım fakat bunlar bilimsel değil sadece bendeki düşüncelerdir.

Aya Çıkıldı mı? Yoksa İnildi mi? Yoksa Hiçbiri mi?


Aya baktığımızda beyaz parlak görürüz evet ama ay ne beyaz nede parlak bu durum bazı etkenlerden oluşan yansımadır. Ay aslında siyaha yakın lacivert tonunda diyebilirim. Ayın bize bakan yönü birde diğer  yönü var.  Peki neden ayın aynı yönü hep bize bakar? Bunun cevabını bilmiyorum araştırmadım...

Ay oldukça ilginçtir. Ayın ilk zamanlarından dolunaya olan zaman insanlarda değşimler olur.  Sonraki yarısından sonrada öyle. Ay ışığı oldukça farklı etkiler eder. Çiçeklere etkisinden tutunda  tüm canlı ve cansızlara kadar.

Ay dolunay olduğu zaman vahşi hayvanlar av peşine düşer iç güdüsel. Nedendir bilemem. Yani Ay üzerine kitap da yazılır gelelim asıl konumuza.

Aya Çıkıldı mı?


1. Teori:

Aya çıkıldı ise, dünya aşağıdadır. Peki ay doğarken nerede? Batarken nerede? Aya kaç günde gidildi ise o günü aya nasıl denk getirdiler?  Saçma gibi gelebilir evet. Ama  ilginç. Bence Aya çıkılmadı....

Aya çıkılsa idi,  şu zaman tatile bile gidilebilir di. O zamanın imkanı ile  çıkılan aya şuan neden çıkılmaz. Yada kim gitmek istemez. Hadi bir kere daha çıksınlar görmek isterim. Peki görsellere baktığımız zaman ay parlak, gri veya beyaz renkte tamam bu olabilir. Ama ayın toprağı siyaha yakındır. Peki neden  etrafta hiç yıldız yok, yoksa yıldızlar sadece dünyadan mı gözüküyor? Birde bayrağın dalgalanması bir ihtimal bayrak o şekilde olabilir sorun yok buraya kadar ama bizim düşüncemiz tabi ki aya çıkılmadı.  Peki ya dönüşte ne oldu o zaman dünyaya mı inildi?

2. Teori:

Neden çıkılmasın? evet aya çıkılmış olma ihtimalini de  unutmayalım. Çünkü birçok  fotoğraf ile bunu kanıtlayacak kadar düzeyde görseller mevcut olduğu için kesin bir şey demek imkansız.


Aya İnildi mi?


3. Teori:

Aya inildi ise, Dünya yukarıdadır. Tığkı yukarıda ki örnekte ki gibi aya inişte bize bakan yüzüne nasıl denk geldi? Bu yönden bakarsak kabataslak aya inilmedi..

Aya inilse idi, bu zaman diliminde daha rahat şekilde teknolojinin gelişmesi ile çok rahat olurdu. Peki neden hiç giden yok? Hadi bir kere daha inin görmek istiyorum. Peki ya dönüşte ne oldu o zaman dünyay mı çıkıldı? Sahi dünya aşağıda mı yukarı da mı?

Aya inildiyse dünyaya çıkıldı, aya çıkıldı ise dünyaya inildi. Aydan dünyaya bakınca nerede görünür?  Sahi ben bu yıldızları merak ettim nerede bu yıldızlar? Görsellerde yok!

4. Teori:

Neden inilmesin? evet aya inilmiş olma ihtimali unutulmamlı, ve insanoğlu neden bunu başaramasın. Ve aya inilme olayı gerçekte olabillir. İki yönden bakmak gerek direk oldu veya olmadı demek doğru değil.

Sonuç: Acaba bu dünyadaki en iyi seneryolardan biri mi idi ki herkes inandı... Ve bir güç gösterisi mi idi? Bu neydi ne içindi ve akıl oyunumuydu yoksa....

Her neyse biliyorum ki herkesin fikri farklı geneli evet çıkıldı der geneli de yok öyle şey der.


Rekler Hakkında Farklı Bir Teori

Renkler tarif  Edilir mi?



Rengini  tarif eden var mı?  Renkler hakkında  ilginç bilgiler?


Renkler hayatımızın bir parçasıdır. Her insanın en çok sevdiği renk veya renkler vardır. Bildiğiniz  gibi bir rengin fazlaca tonları olduğu  gibi  ana renkler  7  tanedir. Bunları saymaya  luzüm  görmüyorum biliyoruz ancak aşağıda bun renkler ile ilgili  fikirlerimi  yazacağım.  

Evet renkler önemlidir.  Her insan bazı renkleri veya bir rengi daha çok sever. Rengarenk her yer aslında  giyimden tutunda,  gök yüzünün gecesi  gündüzü,  ayın rengi, güneşin rengi,  insanların renkleri , yazıların renkleri, kokunun bile rengi var. Buna benzer çok örnek çıkarabilirim  şimdilik bu kadarı yeterli.


Rekler Hakkında Farklı Bir  Teori


Bildiğiniz  gibi insanların  hiç biri birbirine benzemez ikizler bile birbirine ne kadar benzer gözükse bile farklılıklar var.  Parmak izleri mesela  her insanın farklı farklı.  Kar taneleri hiç birbirine benzemez ama her ne kadar da olsa bize aynı gibi gözükür.  Renkler konusuda bunun gibi   aslında  saçma  gibi gelebilir belki  aşağıdaki  yazdıklarım ama olabilitesi yüksek durum.


Yedi Ana Renk


Siyah ve beyaz renk olarak kabül edilmez; siyah yedi rengin hepsini emer beyaz ise hepsini yansıtır. Renklerin koyuluk açıklıkları (Valör) da ışıkla ilgilidir . Bu 7 renk; Sarı, kırmızı , turuncu ,mavi, yeşil, mor, lacivert

1. teori: Mesela ben   yeşil  ve mavi rengi severim.  Ama ben bu rengi nasıl görüyorum bunu sadece ben biliyorum. Herkes için  renklerin ismi aynı ama ve bizler öyle bildiğimiz için her bakan bu renklere evet bu yeşil veya mavi  diyebiliyor. Bu  çocukluktan beri  alıştığımız daha doğrusu bildiğimiz görüntüden oluşan akılda kalan bir durum olasılığı. Ben yeşil diyorum  yanımdaki kişiye sorduğumda oda yeşil diyor. Peki size  yeşil renk nasıl bir renk diye sorsam  bana yeşil rengi anlatın desem bunu anlatabilir misiniz? Birçok şey anlatılabilir ancak renk nasıl  tarif edilebilir?  Koku  kısmen tarif edilebilir. Mesela  yeşil rengi  tarif edebilirim derseniz de edemezsiniz? Örnek olarak yeşili  tarif ederken  bir cimeni örnek  gösterirsiniz ama bu tarif değil siz rengi değil  cimeni  tarif etmiş  olursunuz yani cimende yeşil. Veya iki aynı renkte olan elbiseyi örnek gösterseniz gene olmaz. Burada  istenilen bir rengin anlatılması.  Bana  yeşili anlatsana? İnsanlara sorun  renkleri anlatın diyin  bakalım renkleri anlatılabilir mi?  Bu konu hakkında  fazla  detayım yok ben sadece  fikrimi  yazıyorum  yanılma ihtimalimde elbette var. 

Ben  baktığım zaman mavi renge mavi görüyorum ee ötesine gidemiyorum  tarif edemiyorum.  Yani en fazla  gök  yüzü  gibi  derim ama  gök yüzüde mavi. Aslında renkler aynı  evet  ama  kime  göre bizlere göre aynı.  Senin gözlerinle ben bakamadığım için mavi renk sana  nasıl gözüküyor  bunu çok merak ediyorum. Ancak her insana benim fikrimce  renkler farklı gözüküyor. Ancak aynı renkte birleşiyor gözler. Örnek verecek olursam ben  yeşile bakıyorum yeşili görüyorum bir başkası bakıyor oda yeşil görüyor. Buraya kadar sorun yok ama nasıl  görüyor o yeşil rengi acaba. Ben nasıl görüyorum sizce  yeşili bunu anlamak mümkün değil.  Çünkü benim gözlerimle bakmanız gerek bende  bir başka insanın gözü ile  o zaman bir karşılaştırma yapılır ve farklar ortaya çıkar. 

Aslında her şey  sandığımız gibi değil. Hani meşhur bir söz vardır. Hiçbir şey göründüğü gibi değil bu söz  bu teoriyi destekler durumda.  Her insan bakar ama bazısın baktığı zaman ötesini göremez, bazısı bakar  duvar görür, bazısı bakar duvarın boyasını, bazısı bakar  arkasını  hisseder, bazısı bakar duvardaki  tabloyu fark eder, kimisi de  tabloyu görür  ama odaklanamaz  ve  her insan farklı bakar.  Eğer  herkes aynı bakış açısı ile bakmış olsaydı herkes aynı olmazmıydı.  Olurdu  tabi. 

Leyla ile Mecnun  buna örnek olabilir. Mecnun leylayı nasıl görmüş ki acaba  ona ondan daha güzel bir şey gözükmemiş ama başkaları leylanın  çok çirkin olduğunu söyleler. Çirkinlik  bir nebze anlatılır.  Haşa  Allah'ın yarattığı hiçbir şey çirkin değil ancak  güzelin bir tık ötesi  daha güzeli olarak  fark arası var. 

leylaya bakan sizin gözünüz olsaydı mecnun olmazdınız dimi,  ama mecnunun  gözü ile baksanız mecnundan beter bile belki olurdunuz çok garip dimi. Çok delice gelmesin bu sözlerim incesine inerseniz oldukça  mantıklı ve olası durum. Fakat  herşeyde yanılma payı vardır.

Bir sinek nasıl görüyor bunu bilmek mümkün mü bilemem ama  buna ilişkin  bilgiler vardır. Ama sinek olmak gerek o gözle bakmak için. Yılan başka  görürken,  akrep başka görür,  köpekler kokuları ile anlaşırken gözleri çok net görmez mesela.  

Eğer imkan olsaydı işte  bir başkasının gözüyle bir renge bakarak  karşılaştırma yapılsaydı o zaman bu teori çürürdü. Hiç kimse başka birinin gözüyle bakamaz.  Manevi olarak başkasının gözüyle bakarsın bu sadece benzetmeden ibaret, bakış açısı  kastediliyor.  Evet  bakış açısı herkesin farklı demekki insanlar bile  başkasının gözüyle bakmak istiyor aslında ama fikir olarak bir pencereden ama  asıl olarak bakmayı düşünmediler çünkü  asıl olarak  başkasına ait gözle bir başkası asla bakamaz. O kişinin gözleri ile  bir başkasının gözlerini  takas etseler bile bu değişmez. Burada sadece  göz değil, ruh beden,  akıl, idrak, irade, kavrayış hepsi buna etkendir. Yani  kısaca kimse bir başkasının gözüyle bakamaz. Konumuz renk olduğu için bir renk  bana öyle gözükürken sana başka gözüküyor kim bilir. Ama  yukarıda belirttiğim gibi  biz  renkleri böyle bildik isimleri ile. Yani öyle öğrendik aslında yeşili  yeşil öğrendik diye bize  yeşil oldu. Ama gördüğümüz sahi hangi renk?

Beyaz ve  siyah renk en ilginç olanı. Bunlara örnek verilebilir ama ötesine gidlemez.  Mesela  gündüz gökyüzü mavi, bulutlu havalarda  daha değişik ama dikkat ediniz  hava karardığı zaman  siyah gözükür. İşte bu karanlık yani siyah size  nasıl bir  siyah nasıl karanlık.  Aklınızdan şu  fikir geçebilir. Işıkları kapatınca  zifiri karanlık olur etrafı bir süre göremeyiz işte o diyebilirsiniz ama öyle değil. Bir  insan beyaza bakıncada göremez.

Heryerin karlarla  kaplı olduğu bembeyaz bir yere  bakın bir süre sonra kör olursunuz yani geçici kar körü deler buna bir şey göremezsiniz. İşte  karanlık aslında bu durumda beyaz oluyor. Beyaz ise  karanlığa kaçıyor.  Renkler birbirlerini  kovalıyor aslında  her bir renk her bir renge özeniyor.  grinin  kaç tonu var  bilmiyorum ama her bir rengin baya bir  tonu var.  

Teknoloji gelişmiş durumda   photosop ile ilgilenen yazılımcılar normal bir insan bile renk kodları ile  bir renk düşünelim bu sefer  sarı renkten örnekler verelim:  renk kodlarını basitçe bilen biri yada  photsopdan anlayan biri  sarıdan  belki  en az  30 ton çıkarabilir. Bu beceriden beriye değişir.

Mesela Medine'de yeşil kubbe var  bilirsiniz. Kutsal belde olan  Peygamber  Efendimiz  (s.a.v) ravzasında.  Her bakan o yeşile  farklı görüyor buna eminim.  Orada zaten birde  maneviyat var daha da  farklı.   Yeşil kubbe diye aratın hiç bir  kamera yada   fotoğraf makinesi  canlı olarak yakından görüldüğü  tonda çıkmamış  binlerce yeşilin tonu çıkmış Ama o bir yeşil. Bu renk üzerine bir  çalışma yaparak  benim gözümün gördüğü  o yeşilin en  yakın tonunu  tutturdum ama kime göre bana göre.  Başkasına göstersem herhalde  tutmamış diyecektir.  O remi  de ekleyeceğim aşağıda bakınız. Bu  tonu arattım  görsellerde tek benim  paylaştıklarım  çıkıyordu ancak başka  tonları arattığımda milyarca ton çıkıyordu.  Bu resme iyi bakın.  Aşağıdan bakın, yukarıdan bakın,  sağdan bakın,  soldan bakın, yandan,  köşeden  ve  değişik açılardan bakın bakalım  kaç tonlama var. Bakışa göre  50  tonda görebilirsin bazısı binlerce tonlama görür, bazısı bakar tek  ton görür, bazısı bakınca  sağ taraf tonu koyu der  ama halbuki öyle değil. Tek ton var ama bakıştan bakışa bu binlerce tona kadar  görünebiliyor.  Renkleri anlatamıyoruz ama örnek olarak.  Biri öyle bir bakarki  siyah görür.  Biri bakar ki  mavi görür, biri bakar ki  altın sarısı görür. Evet  farkındayım  kafanızı çok karıştırdım neyse konumuza dönelim.


yeşil  kubbe


Bu renge benim gözümle bakmanızı çok isterdim. O zaman beni anlardınız. Hiçte  tahminime göre sizin baktığınız  gibi  görmüyorum. Sizde benim  gördüğüm  gibi  tabi. Her insan kaç milyar insan varsa  herkes  bakar   yeşil der  ama  yeşil  hangi renk anlat dersen anlatamaz ki?  Yeşil   yeşil işte der geçer.  Tamam da yeşil ne renk?  Anladınız mı? yada  siyah hangi renk? Beyaz ne renk? Siyah siyah, beyaz beyaz, yeşil  yeşil evet bunu  biliyoruz ve bildiğimiz için bu isimlerle devam etmiş. Ama bu isimler öğrenilendir.   

Beni anladınız ama  daha detaylı  anlatacağım ki net anlaşılmam için.  Konuşmaya  yeni  başlayan bir bebeğiz şimdi ve  bir renk ismi  öğreniyoruz mavi rengini  öğrendik diyelim nasıl  öğrendik. Renk nasıl  öğrenildi  konuşmaya yeni başlayan bir bebeğiz daha  büyüklerimizden biri gökyüzünü  tarif etti  bak  gökyüzü masmavi dedi  o andan itibaren bu renk adı  ve görüntü  atomlarımıza kadar işledi ve  öyle kaldı. Bu böyle devam ederek, aya baktı ve ay ne kadar parlak ve beyaz denildi  ve beyaz rengi  işledi  bize ve devam edegele  edegele  durum buna işaret etti.

Şimdi  size soruyorum bana  kırmızı rengi anlat. Kanda kırmızı neden? Kan rengi kırmızı ve baktığımız kırmızı da aynı neden düşündünüz mü? Mesela bir kırmızı elma?  Kırmızı bir elbise? Kırmızı başlıklı kız neden kırmızı başlıklı? Bu kırmızı neye göre kırmızı?  nasıl bir kırmızı. Ben baktığımda kırmızı görüyorum evet sende kırmızı görüyorsun ama bunu  anlat diyorum hala anlatmıyorsunuz? Anlatılabilir mi acaba? kanımız,  bayrağımız  örnek  gösterilirsede bu rengi anlatmaz rengi gösterir sadece. Parmak izleri  ve dahi  her insan farklı surette  yaratılmıştır.  Ama biz hepimiz insanız  evet tek bir kelimede birleşen canlı olarak insanız. Hayvanlarda çeşit  çeşit ama hayvan diyoruz. Ama  kurt, var  çakal var,  keçi, koyun, kuzu, kertenkele, yılan, akrep  vs. Ama  herbiri farklı renkleri de,  insanlarda rengarenk. Hangi insan  hangi insanın renginde? siyahilerde  kendi renginde tonlara  ayrılmış tonlarca ton. beyaz tenlilerde her biri ayrı tonda,  sarısınlar,  kızıllar, esmerler, kumrallar vs.  Tonlarca   renk tonu.  

Ben beyaza baktığımda belki siyah görüyorum ama sen  baktığında  sarı görüyorsun belki. Ama bunun  farkında   hiç olamayız.  Çünkü  dediğim gibi isimler  atomlara işledi  başta öyle  öğrendik.  Bir yansıma bir bakış  bir görüş  ama farklı  farklı sanma ki her insan senin gibi bakar.  Yok öyle her insan  farklı bakar. Ama  aynı şeye  baksa bile  gördüğünü seninle aynı sansada aynı değil farklıdır.  Bunu renk için diyorum aslında çok  şey için de  örnekler olabilir ama  en ilginç renk geldi bana.  Rengin tarifini  yapanlar varsa bu teori çürür zaten.

Fazla  uzatmıyayım  uzun yazıları insanlar okumayı pek sevmez  burada keseyim  2. teorime geçeyim kısaca.

2. teorim:

Yukarıda anlattıklarım olası bir durum ama  hiçte öyle olmayabilir.  Her insan  aynı  bakıyordur kimbilir ki. Çünkü ben senin gözünle bakmadım nereden bilebilirim aynı görüp görmediğimizi  belki her insan baktığı zaman aynı görüyor.  Fakat bu teorimin olasılığı  1. teorime göre çok düşük kalır.  Bu sebeple burada yazmı sonlandırıyorum  fikirlerinizi bekliyorum.  

Okültizm Nedir?

Okültizm Nedir? Ne Anlama Gelir?


Okültizm Ne Anlama gelir?


Okültizm kelimesinin dilimizdeki manası, gizli bilim, gizlicilik anlamlarına gelmektedir.

Gizli bilimler akla gelince, eski adetin devamlılığını sağlayan ezoterik (batınî) doktrin anlaşılır. Okültizmin geniş olarak anlamak için , bunun nasıl varolduğunun öğrenilmesinde yarar bulunmaktadır. Eski zamanlarda bilim insanları, fikirlerini mükemmelleştirmek niyetiyle, dünyamızda doğmuş büyük medeniyetlerden ve bilhassa de Eski Mısır gizemlerinden büyük ölçüde yarar sağlamışlardır.

Okültizm Nedir?

Bir önceki Ne Nedir konumuzda "Psikoloji Nedir?" konusu ile ilgili bilgi içeren sayfamıza giderek detayları inceleyebilirsiniz.

Kedilerin Gözünden Dünyaya Bakış

Kedilerin gözlerinden dünyamızı bakmak


Kediler çok sevimli hayvanlardır. Dünyada türlü türlü canlılar vardır. Bunların her birinin dünyaya bakışı farklıdır. Bu konumuzda kediler dünyayı nasıl görüyor.

Kedilerin gözlerinin temeli aslında insan gözüne oldukça benzemektedir. Fakat bizim gördüğümüze yakın bir görüntü ile etrafındakileri görebilir ve kısmen bizim gördüğümüz gibi net görüntü değildir.

Kedilerin gözleri hakkında: genel olarak kediler bazı yerleri bulanık görürler odaklandığı nokta net ancak köşelere doğru bulanık bir görüntü ile karşılaşırlar. İnsanların her cephede 20 derecelik çevresel görüş alanı olduğunu bilmekteyiz. Kedilerde bu sayı 30 derece civarındadır. Kedilerin genel görüş alanı da bizim 180 derece alanımızdan daha geniş, 200 derece olarak bilim insanları tarafından açıklanmıştır.

Kedilerin Gözünden Dünyaya Bakış


Kediler uzak mesafeleri bizler gibi iyi göremez bu oranda kötü görürler. Bizim Kediler 6 metrede net görünüm sağlarken insanlar 30 metre kadar ileriyi net görebilir kedilere kıyasla.

kediler

Bilim adamlarının bildirdiklerine göre kediler mavi ve sarı rengi görebilmektedirler, fakat kahve rengi ve turuncu renkleri göremezler. Bundan dolayıdır ki bu görüntüler soluk olarak aksedilir.



Sonuç olarak uzak mesafeleri iyi göremezler ve yeşil manzaraları da net rengi ile göremezler.

Bilimin Öğrettikleri

Bilimin Öğrettikleri (2014)

Bilimin Öğrettikleri


2014 yılına ait bilim adamların araştırmaları ve sonuca ulaşmaları neticesinde bizlere geçen yıl öğrettiği bilimsel açıklamalardan bazıları: 1. Torino Kefeni, İsa'nın ölümü sırasında gerçekleşen bir radyoaktif deprem sonrasında oluşmadı. Ancak Hz. İsa (a.s) ölmedi İslam dinine göre Allah tarafından göğe yükseltildi. Ve kıyamet zamanında tekrar dünyaya inecektir. 2. Sanılanın aksine, aşılar ve otizm arasında hiçbir bağ bulunmaktadır. 3. Dünya nüfusu sayısının 21. Yüzyıl'da da fazlaca çoğalmaya devam edecek açıklamaları yapıldı. 4. Geniş parmaklı kertenkeleler (gekolar) uzayda hayatına devam etmektedir. 5. Çikolatada bulunan bir bileşen yaşlı insanlarda oluşan hafıza kaybının önüne geçebildiği belirlenmiştir.

Bir önceki konumuz "Açıklanamayan 5 Gizemli Olay"

Bilimin Öğrettiği 5 Önemli Bilgi

2014 senesinde bilim insanlarının araştırmaları neticesinde bizlere öğrettiği 5 bilgiyi sizlerle paylaşıyoruz. En5 konumuzun devamında 5 önemli bilgiyi aşağıda sıraladık.

en5

1. Köpekler Yeryüzü Manyetik Alanı'na göre hizalanarak dışkı bırakıyor.
2. Uykusuzluk aslında bir rahatsızlık olabilir ama uykusuz kalındığı sürelerde ise insana hayatında yaşanmamış hayaller kurmamıza neden olmaktadır.
3. İnsan bedeninde 37.2 trilyon hücre yer almaktadır.
4. Bizden 500 ışık yılı mesafede , Dünya ile aynı büyüklükte olan bir gezegen keşfedildi.
5. İnsanların yengeçler gibi yan yan yürümemesinin sebebi, bu yürüme şeklinin en az koşmak kadar kalori gerektirmesi.

Bir önceki En5 konumuz >>  "Bitkilerden Sizlere 5 Ders"

Harran Okulu Ve Harranlı Âlimler

Bilinen yedi bin yıllık tarihi boyunca Anadolu'da birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapan ve çeşitli devletlerin idaresi altında kalan Harran'da şehircilik, sanat, ilim ve teknik oldukça ileri bir seviyeye yükselmiştir. Anadolu ile Mezopotamya arasındaki ticaret, binlerce yıl Harran üzerinden yapılmış ve bu durum zengin, köklü bir kültürel birikimin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bölgede birçok devlet hüküm sürdüğü için, Harran yöresinde farklı medeniyetlerin izlerini yansıtan eserler bulunmaktadır. Çeşitli mimarî kalıntıları içinde barındıran 4 km. uzunluğundaki şehir surları, tarihî Harran evleri, şehrin güneydoğusunda surlara bitişik olarak inşâ edilen ve farklı dönemlerde hükümdarlık sarayı olarak kullanılan iç kalesi, eski köy yerleşimine yakın höyüğü, üniversite kalıntıları (Harran Okulu), höyüğün kuzey eteğine inşâ edilmiş Ulu Cami ve 33 m yüksekliğindeki minaresi, Şeyh ElHarrani Türbesi, eski mezarlık, Bazda Mağaraları, Çoban Mağaraları, Han elBarür Kervansarayı, Sin Tapınağı Harran'ın o dönemdeki ihtişamına şahitlik eden ve günümüze kadar ulaşan âbidevî kalıntılardır.

Günümüze yalnızca gözetleme (astronomi) kulesi ulaşan ve mevcut kalıntılar arasında yeri tam olarak tespit edilemeyen okul, şehrin bilim tarihinde yer almasına zemin hazırlamıştır. İslâm öncesi dönemde putperest ekolü temsil eden Harran Okulu (Harran Mektebi), tıp, astronomi, fizik, matematik öğrenimi; eski Yunanca ve Süryanice eserlerin tercüme edilmesi çalışmalarıyla tanınmıştır. Güneş, Ay ve gezegenlerin mukaddes sayıldığı eski Mezopotamya'da putperestliğin (Sâbiîzm) en önemli merkezi olan Harran'da bilhassa astronomi oldukça ilerlemiştir. Hristiyanlığın dünyada hızla yayılmaya başladığı dönemde şehir, eski dinlerin ve putperest Helenizm kültürünün son sığınağı olmuştur. Hattâ Hristiyanlar tarafından buraya, putperest şehri manâsına gelen "Helenopolis" adı verilmiştir. İlkçağ Helenizm'inin İskenderiye'deki bilim ve felsefe mektebi dağılınca, burada ders veren filozofların bir kısmı Harran'a gelmiş; Hazreti İbrahim'in de bir dönem yaşadığı bu şehirde kitaplarını ve öğretilerini rahatça muhafaza etmişlerdir. Harran'da felsefe ilminin ulaştığı seviye neticesinde dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden biri "Harran ekolü" olmuştur.

Harran'ın 640 yılında İslâm topraklarına dâhil olmasıyla birlikte bölgede Müslümanlık yayılmıştır. İslâm dininin müsamahası sayesinde Müslümanlar, putperestler ve Hristiyanlar Harran'da hep birlikte yaşamışlardır. Emevi Halifelerinden 2. Mervan döneminde devletin başşehri olan Harran, 750 yılından itibaren Abbasi hâkimiyetine girmiştir. Dünyanın en eski üniversitesi üzerine Abbasi Halifesi Harun Reşid (786–809) zamanında tekrar binâ edilen Harran Okulu, kendini ilme adayan hocaları ve zengin kütüphanesiyle büyük bir ün kazanmış ve İslâm kültür tarihinde çok önemli bir yer edinmiştir. Eskiçağ'dan beri varlığı bilinen okul, 718–913 tarihleri arasında (İslâmî dönem) ilim ve sanatta doruk noktaya ulaşmıştır. Bir ilim, irfan ve fikir merkezi hâline gelen Harran'da, çok farklı yerlerden talebeler eğitim görmüştür. Müslüman âlimlerin hâricinde, Sâbiî ve Hristiyan ilim adamları da burada ders vermiş, çeşitli araştırmalar yapmışlardır. Diğer İslâm devletlerinde olduğu gibi, Abbasîler zamanında da ilim adamları için her türlü imkân hazırlanmış ve inancı ne olursa olsun ilimle meşgul olan insanlar Halifeler tarafından himaye edilmiştir.

İslâm devleti sınırlarının Hicaz bölgesinin dışına taşmasıyla birlikte, Müslümanlar farklı kültür ve medeniyetlerle temasa geçmiş; zamanla da kültür ve düşünce alışverişi ortaya çıkmıştır. Bu gayretler Abbasîler döneminde geniş çaplı bir tercüme faaliyetini doğurmuş; hem Doğu'dan hem de Batı'dan pek çok eser İslâm dünyasına aktarılmıştır. İşte Harran'da yetişen ilim adamları, Emeviler devrinde başlayan ama Abbasîlerin ilk döneminde yeni bir ivme kazanan tercüme ve telif faaliyetlerinde önemli bir rol oynamışlardır. Bunlardan bir kısmı, Bağdat'taki Abbasî sarayında da vazife yapmıştır. Felsefe, riyâziyât, tıp, nücûm, kimya gibi ilimlerde pek çok Yunanca, Süryânîce, Hintçe (Sanskritçe), Nabatîce (Bâbil dili), Kıbtça eser, hem bu dilleri hem de Arapçayı çok iyi bilen mütercimler tarafından, Müslümanların ortak ilim dili olan Arapçaya çevrilmiş ve ayrıca yeni kitaplar telif edilmiştir. Bir edebî dil olan Arapça, zaman içinde ilim, kültür ve medeniyet dili olarak önem kazanmıştır.

Harran'daki meşhur okulun canlılığını muhafaza ettiği dönemde burada birçok büyük ilim ve fikir adamı yetişmiştir. Meselâ felsefe, tıp, matematik ve astronomi sahalarında kendini geliştiren, Yunan filozoflarının eserlerini Arapçaya çeviren Sâbit bin Kurra (821–901), mütercimler arasında müstesnâ bir yere sahiptir. Harran'da doğan Sâbit, esasen Sâbiî bir aileye mensuptur. Kendisinden evvel ve zamanında Yunancadan yapılan birçok tercümeyi gözden geçirmiş ve Harran Okulu'nda felsefeden coğrafyaya kadar çeşitli bilim dallarında tercümeler yapmıştır. Ayrıca tercüme edilen eserler üzerinde çalışmış ve Abbasi Halîfesi Mu'tezîd'in himayesi altında yetmişten fazla eser telif etmiştir. Kâtip Çelebi'nin: "Sâbit Bin Kurra'nın tercümeleri olmasaydı, kimsenin hikmete dair kitaplardan faydalanamayacağı söylenir." şeklindeki ifadesi onun, İslâm düşüncesi içindeki yerini yeteri kadar göstermektedir. Sâbit Bin Kurra'nın oğlu Sinan ve torunları Sâbit ve İbrahim de, matematik ve astronomi üzerine çalışmalar yapmış, Grek ilim adamlarının kitaplarını Arapçaya tercüme etmişlerdir.

Astronomi ve matematik âlimi Ebû Abdullah elBattani (858929), Fırat kenarındaki Rakka'da kurduğu rasathanede 42 yıl boyunca astronomi çalışmaları yapmıştır. Gözlemleri neticesinde Dünya'dan Ay'a olan uzaklığı, güneş ve ay tutulmasını, mevsimlerin sürelerini doğru olarak hesaplamıştır. Lâtinceye tercüme edilen eserleri Gregoryen Takvimi'nin yapılmasında faydalı olmuş; Kopernik ve Kepler gibi bilim adamları onun eserlerinden faydalanmıştır. Battani'nin güneş ve ay tutulmalarına dair takriben 900 yılında yaptığı sağlam gözlemler, 18. yüzyıl ortalarına kadar mukayese maksadıyla kullanılmıştır.

İslâm ilim tarihinin efsanevî şahsiyetlerinden biri olan Cabir b. Hayyan da (721–825), Harran Okulu ile birlikte yâd edilmektedir. İslâm kimyasının babası kabul edilen ve atomun kâşifi sayılan Câbir, Yunan filozoflarının aksine, maddenin bölünebilen en küçük parçasının (atom) parçalanabileceğini, üstelik müthiş bir enerji ile parçalanarak Bağdat gibi bir şehri yıkabileceğini söylemiştir. Eserlerinde birçok kimyevî maddenin elde ediliş tarzları ve çözünme yolları hakkında izahlar bulunmaktadır. Kimyevî maddeler ve kablar hakkında hâlihazırda Avrupa dillerinde kullanılan birçok kelime, Câbir'in eserlerinden alınmıştır.

Bu üç mühim ilim adamının hâricinde Ahmed b. Yunus elHarranî, Mahmud b. Cabir, İbrahim b. Zehrin, tıp âlimi İbni Sina (ö.1037) gibi meşhur şahsiyetler de Harran'daki mektepte hocalık yapmışlardır. Kaynakların çoğunun ittifakla zikrettiğine göre, Farabi (870–950) de kısa bir süre Harran'da öğrenim görmüş ve Harranlı Yuhanna b. Haylan'dan felsefe dersleri almıştır.
İlmî sahada yapılan çalışmalarla öne çıkan Harran, İslâm'ın ilk dönemlerinden itibaren dinî ilimlerde de önemli bir merkez hâline gelmiştir. Din ve mâneviyat sahasında büyük hizmetleri bulunan Hayât b. Kays elHarranî Hazretleri de (ö.1185) ömrünün elli senesini bu topraklarda geçirmiştir. İrşad hizmetlerini Harran şehir surlarının batısında, kendi adını taşıyan mescidin kıble tarafında inşâ edilen zâviyesinde yapmış ve bölgenin en çok saygı gösterilen âlimi olmuştur. Keramet ehli bu mübarek zâtın Nureddin Zengî ve Selâhaddîni Eyyûbî tarafından ziyaret edilmiş olması, yaşadığı dönemdeki şöhretini ve nüfûzunu göstermektedir. Hayât b. Kays Hazretleri, Sultan Nureddin Zengî'yi Haçlı ordularıyla savaşa teşvik etmiş ve ona duacı olmuştur. Bu büyük İslâm âlimi ve mutasavvıfı, 1185'te vefat edince evinin ve zâviyesinin bulunduğu yere defnedilmiş; 1196'da oğlu Ömer tarafından buraya bir türbe yaptırılmıştır. Kaynaklarda güler yüzlü, yumuşak huylu, cömert, gece ibadetine düşkün bir veli olarak tanıtılan Şeyh Hayât Hazretleri'nin türbesini ziyaret ve onunla teberrük etme geleneği bugüne kadar devam etmiştir. Harran halkı günümüzde de yağmur duasına çıktığı zaman, vefatından sonra da mânevî tasarrufunun devam ettiğine inanılan velilerden biri olan Şeyh Hayât Hazretleri'ni vesile kılarak Allah'tan rahmet istemektedir.

Harran Okulu Ve Harranlı Âlimler


Netice
Medeniyetlerin beşiği olan Harran, 1260 yılı başlarında Moğollar tarafından işgal edilmiştir. Moğollar, on yıl kadar hâkim oldukları Harran'ı ellerinde tutamayacaklarını anlayınca tarihî şehrin camilerini, medresesini, 8. yüzyıldan kalma surlarını ve kalesini yakıp yıkarak her yeri tahrip etmişlerdir. Dünyadaki ilk yerleşim merkezlerinden biri kabul edilen ve vaktiyle güzelliği, özgün mimarisiyle dillere destan bir şehir olan Harran, neredeyse harabe hâline gelmiştir. Bundan sonra da, Osmanlılar dönemi dâhil olmak üzere bir daha o eski parlak günlerine dönememiş ve o harap hâliyle günümüze ulaşmıştır.

Medeniyet tarihimizde çok önemli bir yeri olan kadîm şehir, yaşadığı bütün tahribata rağmen sahip olduğumuz zengin kültürü, ilmî ve mimarî birikimi temsil etmektedir. Eski Harran'ın kendine has kimliğini, mimarisini muhafaza etmek, geçmişten bugüne taşıdığı kültürel mirasa sahip çıkmak hepimizin vazifesidir. Harran Okulu'nun adını yaşatmak maksadıyla, Şanlıurfa'da kurulan üniversiteye "Harran Üniversitesi" adının verilmesi mânâlı bir vefa örneğidir. Bu çerçevede Harran'da geçmişte var olan ilmî ve kültürel varlığın canlandırılarak gelecek nesillere aktarılması ve tarihî dokunun daha fazla tahrip olmaması için gayret gösterilmesi büyük ehemmiyet arz etmektedir.

Yazar: Murat DUMAN / Bilim Felsefesi - Şubat 2016


Kaynaklar

- Heyet, "Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi", 3. Cilt, Çağ Yay., İstanbul 1992.

- Fikret Işıltan, "Urfa Bölgesi Tarihi", Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1960.

- Hekimoğlu İsmail, "İslâm Tarihi", Zaman Gazetesi Armağanı, İstanbul 2001.

- Ramazan Şeşen, "Harran Tarihi", Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1993

- TDV "İslam Ansiklopedisi", 16. Cilt, İstanbul 1997.

Alıntı: http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/harran-okulu-ve-harranli-alimler-subat-2016.html

Bu Zamanda Ateist Olmak Zor İş

Bu Devirde Ateist Olmak Zor İş
Yaşamın tılsımları.. ✨✨Etrafımızda fark edilmeyi bekleyen öyle mükemmellikler, içinde büyüleyici bilgilerin olduğu açılmayı bekleyen öyle kapılar var ki. Ve açtığımız her bir tılsım ayrı bir tefekkür sebebimiz.

Teorik fizikçi olan Paul Davies; “Tasarımın bıraktığı izlenim baş döndürücüdür.” der. Peki biz baş döndürücü olan bu tasarımın ne kadar farkındayız ?
Ben diyorum ki gelin tasarıma birlikte bir göz atalım. Tabi onlarca tılsımdan sadece bir kaç tanesine değineceğiz. Zira satırlar sınırlı.

Astrofizikçi Martın Rees “Just Six Numbers” adlı kitabında evrende yaşamı sağlayacak altı tane rakamın bulunduğunu ifade ediyor. Örneğin; 🍰 bir kek tarifinin malzemelerini düşünün. Malzemelerden sadece bir tanesi 1 gram eksik ya da fazla olsa, kek istediğimiz kıvamda istediğimiz lezzette oluşmaz değil mi ? Aynı şekilde eğer bu rakamlarda ufak bir değişim olsaydı evrende hayatın oluşması imkansız olurdu.

Bu rakamlardan bir tanesinin sembolik adı Omega. Bu sayı evrendeki madde miktarını ifade ediyor. Astrofizikçi Rees, kitabında bu değerin Big Bang den hemen sonra 1 saniye içinde 1’den biraz farklı olduğu takdirde hayatın oluşamayacağını söylüyor. Eğer 1 den biraz büyük olsa evren uzun zaman önce çökerdi ve yaşam oluşmazdı. Eğer 1 den biraz küçük olsaydı galaksiler, yıldızlar vs. hiç bir şey oluşamazdı, evren genişlemeye devam eder fakat yinede yaşam oluşmazdı. Omeganın sayısal değeri 1015 dir.
👉🏼 1.000.000.000.000.000
Omeganın tesadüf eseri oluşması 15 tane sıfırlı rakamda bir ihtimal.
•Elektromanyetik ve Çekim kuvvetinin ayarı birbiriyle belli bir orandadır. Bu oranın hassas ayarı 10^36 dır.
👉🏼1.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000
Bu ayarın tesadüf eseri oluşması 36 tane sıfırlı rakamda bir ihtimal
.
Eğer bu ayar biraz daha küçük olsaydı karıncadan büyük hiçbir canlı oluşamazdı. Bu ayar insanoğlunun oluşması için son derece önemli ve bıçak sırtında bir değerdir.
•Kozmolojik Sabit. Son verilere göre bu hassas ayar 10 üzeri eksi 122 dir.
👉🏼100.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000.000
Yani tesadüfen oluşması 122 sıfırlı rakamda bir ihtimal.
Mesela bir zar düşünelim.
3 kere 6 atma olasılığı: 0,00463
4 kere 6 atma olasılığı: 0,000772
5 kere 6 atma olasılığı: 0,000129
Yani 6 atma adedi arttıkça olasılık düşüyor. Oyun oynarken arkadaşınız üst üste 2 ya da 3 defa zarı 6 atsa “Hile mi yapıyorsun?” diye sormaktan kendimizi alamayız. Neden ? Çünkü zihin düşük olasılıklı ve mantıksız şeyleri otomatikman eliyor. İşte bizi o soruyu sormaya iten şey budur.
Devam edelim.
•Bir maymunu daktilo başına oturtsak, ‘A’ harfini yazma ihtimali 29’da 1’dir. ‘At’ yazma ihtimali ise ( 1/29.29 ), yani 841’de 1’dir. Mesela 7 harfli “TESADÜF” yazma ihtimali ( 1/297 ) yani 17.249.876.309 da 1’dir. Bu ise zaman bakımından da imkansızdır. Tek bir DNA’ya baksak, bir DNA molekülünde yaklaşık olarak 3.5 milyar nükleotit, yani 3.5 milyar harf bulunur. Yedi harften oluşan bir kelimenin tesadüfen oluşma ihtimali 17.249.876.309 da 1 ise acaba bir tek DNA’daki 3.5 milyar harfin tesadüfen oluşma ihtimali nedir ?
(Valla bu devirde ateist olmak zor iş 😏)
•1 gram DNA 455 eksabayt veri depolama kapasitesine sahiptir. Bu Google ve Facebook başta olmak üzere akla gelen bütün teknoloji şirketlerinin verilerinin toplamından fazla. Üstelik bu veriyi 700 bin yıldan uzun tutabiliyor. Ki DVD’ler 100 yılı bile göremiyor.
E artık tasarımın baş döndürücülüğü…
•Mesela bir yağmur damlası saatte 800 km hız ile toprağa düşüyor. Fizik kanunlarına göre; kafamızı delip tabanımızdan çıkması lazım. Ama her yağmur damlası saçımızı okşuyor. Nası oluyor peki bu ?
“Allah neyi dilerse o olur, kuvvet ancak Allah’ındır.” (Kehf,39)
Sonsuz Merhamet sahibi bir Zat’a inananlar olarak çok şanslıyız bence :)
•Peki şuana kadar üretilmiş en iyi kamera; 50 megapiksel,
Gözlerimiz; 576 megapiksel. 💫
•64 gb hafızası olan telefona hayran olanlar, 2,5 milyon gigabyte hafızamız var. Bu 300 yıl süren bir HD filmi kaydetmek demektir. İşte tasarım, tasarım, tasarım…
Gönül isterdi ki daha fazla tılsımları aralamak ama dedik ya satırlar sınırlı.
Daha fazlası için tıklamanız yeterli 👍🏼
Gördüğümüz en güzel şey; Göremediğimizin bize gösterdikleri.
Unutmayın;
Görünmeyene inanırsanız, kimsenin görmediklerini görürsünüz.

https://youtube.com/watch?v=CD8gsru8I_c

Ayette ne deniliyor;

“Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer, 49)

Ve son olarak yazımı Max Planck’in şu sözleriyle bitirmek istiyorum;
” Özetlemek gerekirse pozitif bilimler tarafından doğanın dev yapısı hakkında bize öğretilen her şey, kesin bir düzenin hüküm sürdüğünü göstermektedir. Bu insan zihninden bağımsız bir düzendir. Algılarımızla tanımlayabileceğimiz kadarıyla bu düzen ancak amaçlı bir düzenleme sayesinde ortaya çıkmış olabilir. Dolayısı ile evrenin bilinçli bir düzene sahip olduğuna dair açık kanıt vardır. Hangi sahada olursa olsun bilimle ciddi şekilde ilgilenen herkes Bilim mabedinin kapısındaki şu yazıyı okuyacaktır:” İMAN ET”. İman bilim adamlarının vazgeçemeyeceği bir vasıftır.”

Doğanın derinliklerinde gizli ölçüleri ve tılsımları aralayabilmek dileğiyle.. Allah’a (c.c.) emanet olun..

Yazar: Esila Uz

Kaynakça: http://blog.sozlerkosku.com/

Uzak Gelecekte Olabilecekler

Uzak ve çok uzak geleceğe ait bilimsel araştırmalar sonucunda tahmini veriler.

Geçmişte ve gelecekte yapılan birçok yapı uzak gelecekte tamamen yok olacak. Evren değişecek, iklimler tersine dönecek ve dünya değişik bir hal alacaktır. 

Bununla birlikte zaten geleceği görmek imkansız ancak araştırmacılar tarafından bazı tahminler yürütmek imkansız değil. Olabilecek belkide hiç olmayacak bazı olayları aşağıda 31 madde ile sıraladık. 


Uzak Gelecekte Olabilecekler


Aşağıdaki bilgiler olabilme ihtimali yüksek derecede olanlardır. Tabi kesin olmamakla birlikte  belkide  100 sene sonra bu bilgiler tamamen daha  değişik şekilde farklı boyutlarda dile getirilecektir.

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31

Sırrı Çözülemeyen En Garip 5 Olay

Geçmişten günümüze kadar bilim adamlarını hayrete düşüren ve henüz herhangi bir sonuca ulaşılamamış sırrı çözülemeyen 5 ilginç olay video

ilginç



Bilimin Cevap Bulamadığı 5 Soru

Bilim adamlarının araştırmaları sonucu herhangi bir sonuca ulaşamadığı 5 önemli sorunun cevapsız halleri

Bilimin Cevap Bulamadığı 5 Soru